Peki bu tezahürat yanlış mıydı? Hem de çok!
Ama bu tezahürat yüzünden kulübe saldırmak doğru mu, değil.
Böyle maçlarda taraftarları tutma şansınız yoktur.
Biri çıkar “Putin” diye bağırır, ardından ona eşlik eden bir grup çıkar ortaya. O anda kitlelerin aklı kaybolur.
Öbürü çıkar, Putin yerine “Ayşe” diye bağırır. Başlar bütün tribün “Ayşe, Ayşe” diye bağırmaya...
O anda sorgu mekanizması falan devreden çıkar.
Bu hep böyle olmuştur.
Doğukan soruyor şimdi Zeynep’e; “Hiç mi saygın yok bana. Neden sahneni benim söylediğim şarkılarla bitiriyorsun” diye...
Öyle bir konu ki; tartışmaya değer mi değmez mi, arada kalıyor insan.
O şarkılardan biri “Sakin Ol”, diğeri de “Ben Adam Olmam”.
Yani herkesin çıkıp sahnesinde söyleyebileceği iki şarkı. Kimseye ait, kimseyle anılan şarkılar değil.
Zeynep’in o şarkı listesini hazırlarken, “Doğukan benden sonra çıkıyor, bu şarkıları da o söylüyor, en iyisi atayım bunları” diye düşüneceğini sanmam.
Sahne öncesi koşturmacasında bunlar çok kolay gözden kaçabilecek durumlar.
Buradaki talihsizlik konserini o şarkılarla bitirmesi ve hemen sonrasında Doğukan’ın çıkması olmuş.
Ben buna çizgiyi hiç bozmamak derim.
Pinhani, “Dünyadan Uzak” şarkısında yarattığı etkiyi yarattı yine.
Şarkının adı “Bilir O Beni”.
Diyorlar ki;
∆ “Bugün aramadım ama bilir o beni...”
∆ “Çok uzaktayım ama görür o beni...”
Ve diyorlar ki;
Konsey’e dahil olmama rağmen her pazar heyecanla açıp, sanki konuları bilmiyormuş gibi okuyorum gazeteyi.
Ömür, ben, Savaş ve Onur...
Dört farklı kafa görüşlerimizi yazıyoruz Konsey’de.
Neyse...
Hafta sonu Konsey konularımız arasında Umut Evirgen ve Serenay Sarıkaya’nın dansı vardı. Daha doğrusu Serenay’ın dans ederken Umut’un sadece oturması...
Sordular;
“Neden oturuyor?”
“Sen de oturur musun?”
“Haydi şimdi bütün eller havaya” diye zıplatıyorlardı bizi.
İlk ayrılıklarımızda sevgiliye gönderilen şarkılara imza atmışlardı.
∆ Benim çevremdeki çoğu ilk platonik aşkın da taşıyıcısıydılar.
∆ Sonra kavga kıyamet kopmuştu İzel, Çelik, Ercan...
∆ Hepsi zor karakterdi çünkü.
∆ O yüzden kendi yollarına gittiler. Hiç aklıma gelmezdi onların tekrar bir araya geleceği.
Dün Hürriyet’te okudum.
Önceki sene geldi aklıma.
∆ Yine yapılan transferler...
∆ Verilen paralar...
Yazın ortasında Şampiyonlar Ligi’nde oynamak için çıkılan bir maç...
Ve tabii ki ikiye bölünen Fenerbahçe taraftarı...
∆ Birileri diyor ki, olmaz abi yanlış transferler yapıldı.
∆ Öbür taraf diyor ki, bu sene o sene, kesin bizden bir şeyler olacak.
Fakat verdikleri konserden çok sahne ve sahne çevresindeki ‘koruma’ görevini üstlenen polisler dikkat çekti. Şaka değil.
Kurtuluş ile Burak sahnedeyken çevresini saran 3 çevik kuvvet polisi gördüm.
Şarkıcılar sahneden inip halkın arasına karışmak istediğindeyse bu sefer başka polisler koşarak geldiler yanlarına. Panik içinde seyircilerin önüne falan geçtiler.
Çok can sıkıcı görüntülerdi. Kurtuluş ile Burak’ı eleştirmiyorum. Hatayı kimde aramak lazım onu soruyorum sadece...
∆ Belediye mi?
∆ Organizasyon şirketi mi?
Biz diyoruz ki, ‘kokoreç kırmızı çizgimizdir.’
Yeni tartışmanın adı Kokoretsi ve Kokoreç.
Aslında ikisinin içeriği çok farklı ama pişirme şeklinden görüntüsüne kadar birebir aynı.
Bizler kokoreci sadece bağırsaktan yapıyoruz.
Sonra baharatlarını, isteğe göre biberini, domatesini ekliyoruz.
Kokoretsi adı verilen Yunan yemeğindeyse, bağırsağın içinde ciğer, böbrek, uykuluk ve baharatlar var...
Ama Yunanlılar diyor ki...