“Telefonda hoparlörden konuşuyorum gelmiş diyorlar ki, kulaklık tak. Sen masanın karşısındaki kişiyle konuşuyorsun da ben niye telefonun ucundakiyle sesli bir şekilde konuşamıyorum” diye bir tweet attı.
Aleyna’yı kim uyardıysa haklı. Rahatsız eden bir durum bu. Ve gerçekten günümüzün en önemli sorunlarından biri...
Tamam masada karşılıklı sohbet sırasında da desibel sorunu yaşanabiliyor, o da yanlış!
Ama telefonu hoparlöre alıp bağıra çağıra konuşmak da neyin nesi? Kendini ‘ben ünlüyüm’ diye de savunamazsın ki. Aksine daha dikkatli davranman gerekir.
Mesela çok karşılaşıyorum, adam ya da kadın açıyor görüntülü konuşmayı ve mekânın ortasında başlıyor sohbete.
Ses tonunu da karşı taraf duysun diye yükseltiyor.
Bana ne kardeşim senin konuştuğun kişiden.
Önce bir telefon geliyor sahneye. Ece de “yapmayın, etmeyin” diyor. Gayet kibarca söylüyor üstelik. Hemen ardından bir telefon daha fırlatılıyor. Bu sefer ‘çat’ suratına...
Adamların hiç utanması sıkılması yok...
Bir de o telefonu atarken görüntü kaydına basıp atıyorlarmış.
Bakın siz şu prodüksiyona, bakın siz şu yaratıcı zekaya... Vay be... Yani muhtemelen Tiktok’ta orada burada telefonun gidiş anı da vardır.
Sonra Zen-G adlı bir rap’çi sahnedeyken apar topar hastaneye kaldırılmış.
Sanırsınız sahne değil savaş meydanı. Nedeni de seyircilerin top fırlatması.
Yahu pes pes.
Fark etmeden zihnime Emir Can işlenmiş o günden sonra.
Hafta sonu yanımdan geçen otomobillerden birinde çalan şarkıyı duydum.
Ama sesi nasıl açmış, etrafa nasıl rahatsızlık veriyor anlatamam.
İçimden kızarken “Çalan şarkı hiç fena değilmiş hee” deyip Google’ladım.
Hani can sıkıcı olaylar bazen iyi sonuçlar doğurur ya, aynen öyle oldu.
Bir de baktım “Beyaz Skandalım” adında bir Emir Can İğrek şarkısıymış çalan.
Şarkı enfes...
Playlist’ime aldım ve 3 gündür aralıksız dinliyorum.
“Öyle şarkılar yapan biri, aynı zamanda nasıl böyle mantıksız açıklamalar yapabilir?”
Allah aşkına Aleyna Tilki’nin Selda Bağcan’ın sahnesine davet edilmesinin eleştirilecek neyi var...
Hadi biriniz bana söyleyin ne olur? Gökhan Türkmen, “Ülkede o kadar değerli genç, müziğini tanıtmak için uğraşan ve bunu da çok etik yapan müzisyen varken bir çınarın böyle bir şarkıcıyı sahneye çıkarıyor olmasının bir nedeni vardır elbet. Biz anlayamayız. Güzel reklam” yazarak tepki gösterdi o sahneye.
Yani hem Selda Bağcan’ı hem de Aleyna’yı hedef aldı.
Ne demek “Ülkede o kadar fazla değerli genç var” demek...
Aleyna değersiz mi?
İki isim beraber “Gesi Bağları”nı söylemişti ve o birlikteliğin tadı damaklarda kalmıştı...
Geçtiğimiz akşam da Harbiye Açıkhava Sahnesi’nde Selda Bağcan konseri vardı.
Bu kez sürprizi Aleyna Tilki yaptı ve Bağcan’ın sahnesine çıktı.
Yine “Gesi Bağları”nı ve “Dön Gel Birtanem” türküsünü söylediler beraber.
◊ Salon tabii ki alkış kıyamet...
◊ Aleyna’nın dizler tabii ki tir tir.
◊ Sosyal medyadan görenlerin tabii ki yürekler pır pır.
Saat akşam 21.30...
Birden sokak kalabalıklaştı.
Aniden 15-20 kişilik polis ve bekçi grubu kapıda belirdi.
Kimse ne olduğunu anlamadan girdiler mekâna.
Öyle kapalı kapıları
olan, yerin altında bir mekândan bahsetmiyorum, bildiğiniz mahalle restoranı...
Gelenler, herkesten kimlik isteyeceklerini söyledi.
Demet Akalın şarkı söylediği bir mekânda kendisine gelen şampanyayı beğenmiyor.
“Bana resmen elma suyu vermişsin” diyerek kadehteki şampanyayı garsonun başından aşağıya döküyor!
Yarım saat falan sürdü tepkilerin artması.
Sonrasında da Demet Akalın “Garson dökmemi istedi” diye bir açıklama yaptı.
Vay be dedim...
Vaaaay...
İyice kafayı sıyırdık sanırım...
Birkaç sözüm var.
Hani o çok konuşulan, benim de eleştirdiğim, Bodrum’un meşhur deniz mahsullü lahmacunu vardı ya, onu yedim.
Çünkü bu işin sorumlusudur Danış...
Günlerdir onun sayesinde deniz mahsullü lahmacun diye tartışıp duruyoruz.
Ben üzerinde koca koca kalamar, karides ve ahtapotlar olan bir ‘şey’ bekliyordum.
Yanılmışım...
Çünkü deniz mahsullü lahmacun masaya ilk geldiğinde...
* E bunun nesi deniz mahsullü...