Karar açıklandıktan sonra da bazı taksiciler zam kararını veren Ulaşım Koordinasyon Merkezi’nin önüne gidip içeriye girmeye çalıştı. Sonra da binayı taşlamaya başladılar.
Yahu siz ne yapıyorsunuz?
Önce yolcuları rahatsız ettiniz.
Turistlere alay konusu oldunuz.
İstanbul’un çilesi haline geldiniz. Şimdi de binalara girmeye, camları taşlamaya mı başladınız?
Ama işte hep balık baştan kokuyor.
Sen haftalar boyunca “En az yüzde 65, yüzde 100 zam istiyoruz” açıklaması yaparsan, günün sonunda istediğini de alamazsan, sana bağlı olan taksiciler de gidip bina taşlar.
İki röportaj seyrettim. İlkinde bir kadın şunu söylüyor:
“Sabahtan bir başlıyoruz akşama kadar story’lerini izlemekle meşgulüz Dilan’ın... O yokken büyük boşluk var hayatımızda.”
Sonra bir abimiz söz alıyor ve o da, “Dilan ve Engin için her şey güzel olacak, onlar için buradayız” diyor.
Yahu siz şaka mısınız?
Kadının derdine bak...
“Onlar yokken hayatımızda boşluk var” diyor. İşiniz gücünüz yok mu sizin...
Hiç mi değer vermiyorsunuz kendinize de sabahtan akşama Dilan’ın story’lerini izliyorsunuz.
Türkiye’ye döndüler ‘Var Böyle Tipler’ adıyla tanınan Kıvanç Talu ve eşi Beril Talu.
Belli ki birileriyle konuşmuşlar ve “Gelin, size hiçbir şey olmaz” garantisi almışlar.
Birilerinden kastım avukatları, danışmanları, arkadaşları vesaire...
Ya da ufak bir ihtimal paraları bitti.
Bu adam iyiydi aslında, ‘Var Böyle Tipler’ sosyal medya hesabına arada göz atıp gülüp eğlenirdim.
İyi içerikler üretirlerdi.
Hiç gerek yoktu fazlasını istemeye.
Zaten başımıza ne geliyorsa, fazlasını istemekten geliyor.
Biri: Aşkın bir süresi var mı? Diğeri: İlişkide zıtlık makbul mü?
Zeynep Demirel, eşi Volkan Demirel’le ilişkisini anlatırken girmiş bu konulara.
“İlk andaki heyecanı, aşkı sürdürmek mümkün değil. Zamanla başka bir evreye geçiyorsun” demiş.
Doğru... Sevgi zaten daha büyük bir mertebe.
“Aşk bitti, hadi eyvallah” demektense “Aşkın yerine hangi duygumuzu koyuyoruz” demek lazım.
Bir de zıtlık konusu var.
Demiş ki, “Biz Volkan’la çok zıt karakterleriz. O mesela çok maddeseldir ben ise maneviyimdir.”
Erkeklere sevgilinizi test edelim mi diye soruyorlar sonra da kızların yanına başka bir erkek yollayıp kızları kandırmaya çalışıyorlar.
Kandırmaktan kastım flörte ikna etmek.
Benim izlediğim videoların hepsinde kızlar ikna olmaya dünden razı.
Ekran başında olanı biteni seyreden yani kız arkadaşlarının kendisini aldattığını gören erkekler de perişan.
Kimi ağlıyor, kimi sinirden ne yapacağını bilemiyor.
Eğer bir senaryo değil de gerçekse bu videolarda yaşananlarda suç kızlarda değil.
Eğer ki kim hiç tanımadığı birinin ‘kız arkadaşını test edelim mi’ sorusuna ‘evet’ diye cevap veriyorsa suç onda...
Bu aslında kız arkadaşından emin olmak değil, ‘var bir şüphe madem fırsat geldi test edelim bakalım’ demek.
En son “Dilan hapishane şartları yüzünden felç kalabilir” açıklaması yapıldı mesela.
İyi de bunlar nafile çabalar değil mi?
Dilan’ın canı diğer mahkûmlardan daha mı değerli?
Yazık değil mi dışarıda avukat ordusu, sosyal medya ekibi olmayanlara?
Kaldı ki böyle açıklamalarla sempati toplayacak biri değil maalesef Dilan Polat.
Çünkü bir sürü insanın yaşadığı zorlukları görmeyerek, onlarla aklınca alay ederek yaşadı hayatını.
Daha doğrusu bunları göze soktu.
Sevemeyiz öyle hemen rakibimizi...
Zaten seversen bir üst mertebedesin demektir artık. Zeki Demirkubuz’la Nuri Bilge Ceylan kavgasına da böyle bakıyorum ben. ‘İnsanız, arada bir dengemiz şaşabilir’ diyorum.
Dünyaca ünlü iki ressam...
Biri Fransız Paul Gauguin diğeri Hollandalı Vincent van Gogh...
İki ressam 1800’lü yılların sonunda resimde estetik konusunda hayli ateşli bir tartışma yaşıyor. Birçok rivayet var, onlardan ilki Van Gogh’un Gauguin’e kızıp elindeki bıçakla ona saldırmak yerine kendi kulağını kestiği... Bir diğeri ise Gauguin’in kılıçla arkadaşı Van Gogh’un kulağını kestiği...
Bir diğer örnek ise Coco Chanel ve o dönem tek takibi olan Elsa...
1900’lü yılların ortalarında yaşanan olay Chanel’in Elsa’yı kıskanmasıyla başlıyor.
Müşterilerle, işletmecilerle, kısacası herkesle kavga etmiş.
Sonra dışarı atmışlar bunu.
Polislerle kavgaya tutuşmuş bu sefer.
Şimdi bak Atilla!
Ne kadar içtin bilmiyorum tabii ki...
Ama böyle içilmez.
Haydi içtin diyelim...