Süper fit ve enerjik duruyordu.
Hayran olmamak elde değildi.
Aynı anda Londra’daki O2 Arena’da yeni turnesinin ilk konseri için Madonna da sahnedeydi.
Tüm kariyerini özetleyen ve 40 şarkının resmi geçit yaptığı bu yeni şovun alt metni belliydi:
“Yıkılmadım ayaktayım” mesajını veriyordu.
Sahnede -alışık olunduğu üzere- yine kombinezonla kalıyordu Madonna.
Kaslı kollarını sergiliyor, genç dansçılarıyla dev sahnenin bir köşesinden diğer köşesine turluyordu.
Üstelik bu performansı 78 şehirde daha sürekli tekrarlayacak, kolay iş değil.
Metin Akpınar ikiz kızlarının varlığını aslında bir noktada öğrenmiş. “Kendilerini ilk tanıdığımdan itibaren çocuklarım olarak kabul ettim. Hepimiz açısından en sağlıklı şekilde ilişkimizi sürdürmek için karşılıklı çaba sarf ettik” diyor. Peki bu çaba neden hemen “resmiyete” dökülmemiş? Aradan zaman geçtikten sonra ikizler neden dava açmak zorunda kalmış?
◊ Kabul edip empati denizlerinde yüzelim: Metin Akpınar açısından da durum kolay değil. Biyolojik anne hiçbir şey söylemiyor ve yıllar sonra bir gün pat diye böyle bir gerçeği öğreniyorsun. Sindirmek, kabullenmek elbette zaman ister. Ama sonuçta yeterli zaman varmış, onca yıldır bu durumu biliyormuş işte...
◊ Metin Akpınar’ın açıklamasında şöyle bir cümle var: “En önemlisi anlamsız bir şekilde üzdüğüm halkımdan özür diliyorum. Ne yazık ki hayat geriye doğru yaşanmıyor.” Yeni nesil bir sanatçı “en önemli” sıfatını önce halka ve hayranlarına mı verirdi? Sanmıyorum. Bu bir eski jenerasyon bakış açısı. Neden halktan özür dileniyor ki?
Özür dilenecekler çok yakınlarında oysa...
◊ Öte yandan Duygu Nebioğlu bugün bir açıklama yapacağını söyledi.
“Size elimdeki delillerle gerçekleri tüm çıplaklığıyla anlattığımda sanat tarihinin kaybı çok büyük olur.”
Hoppala! Bu ne demek şimdi? “Bittin sen!” tonunda çok tehditkâr bir açıklama bu. Hemen ardından da şunu diyor Nebioğlu:
“Bir insanın hayatı boyunca yapmış olduğu emeklerini yok edecek eğitim almadım Nebioğlu ailemden.”
Bir mekândan başka bir mekâna geçilir, “Orası nasıl” diye sorulur, herkes birbirine “Burası daha iyi, hadi buraya gelin” diye mesajlar atar, ertesi günlerde “geçmiş gecelerin muhasebesi” yapılır, dahası “Az önce Hugh Jackman geldi, dans etmekten sırılsıklam terledi adam” diye “Neler kaçırdın bir bilsen” muhabbetleri yapılırdı.
Yani İstanbul gece hayatında bitmeyen bir hareket vardı.
Hem de öyle böyle değil. Hafta içinden hafta sonuna kadar yayılan bir hareket.
Şimdi bu maalesef kalmadı.
Şu sıra gece hayatının bu eski (eski dediysem beş-altı yıl öncesi) dönemini bilenler hep bunu konuşuyor: Tadı kalmadı...
Bunun birçok nedeni var:
Mekânlara giden kitlenin kalitesinin düşmesi nedeniyle artık dışarı çıkmaktan zevk almama hali...
Yeni mekânların eskisi gibi çok fazla açılmaması...
Nedeni de, platformun Türkiye pazarındaki 10’uncu yılını kutluyor oluşu.
Son 10 yıldır en çok dinlenen ilk beş sanatçı şu isimler:
Ezhel, UZI, Sezen Aksu, Sagopa Kajmer ve Duman.
Listenin kalanında ise Çakal, Lvbel C5, Emir Can İğrek, Yüz Yüzeyken Konuşuruz ve Dolu Kadehi Ters Tut yer alıyor.
Spotify dijital platformlardan sadece biri.
Elbette tek başına ölçü değil.
Ama şu gerçeği ortaya koyuyor liste:
Haluk’la yaptığımız çekimlere, röportajlara, karşılaştığımız davetlere ve gecelere...
Onu bazen anladığım bazen de anlamadığım anlara... Haluk’un dikkat çekici kıyafet ve şapkalarla görünmeye başladığı, her davete ve mekâna bu şekilde gittiği için insanların ona “mahallenin delisi” gözüyle baktığı 2012 yılında bir röportaj yapmıştık, hiç unutmuyorum.
Yalnız değildi, yanında psikiyatrı Rahşan Düren de vardı. Çünkü o dönem Haluk ve Rahşan Düren sadece terapi seanslarında değil, davetlere de beraber gidiyordu.
Ben de onları ilk kez Atıl Kutoğlu defilesinde görmüş ve yan yana röportaja ikna etmiştim.
Röportajın konusu da haliyle şu olmuştu: Terapi!
İstanbul’dan sonra hava mis. Deniz seviyesinden 1047 metre yükseklikteyiz.
Hem sıcaklık hem de tatlı bir serinlik var.
Tam da bağın ortasındaki dev çadırın altına uzun bir kahvaltı sofrası kurulmuş.
Her şey inanılmaz görünüyor.
Ve kahvaltı bittiğinde IWSA (International Wine and Spirits Academy) müdürü Ayça Budak önce kendini tanıtıyor sonra da bağbozumu olayına giriş yapıyor.
Çocukluktan arkadaşlar.
Ama gerçekten çocukluktan!
ENKA’nın anaokulunda tanışıyorlar. Sonrasında üniversite yıllarına dek hiç ayrılmıyorlar.
Üç arkadaşın büyüdükçe daha da olgunlaşan, hiç peşini bırakmadıkları bir hayalleri var.
O da, hayatın geri kalanını da beraber paylaşarak yaşamak...
Önce bar açma fikri doğuyor, çünkü seçtikleri işler buna zemin hazırlıyor.
Osman sommelier, Ali bartender, Yaz ise hem model hem DJ.
Çünkü kozmetik markaları başta olmak üzere bin türlü estetikle artık birbirine benzeyen Instagram influencer’larına kadar tüm sistem yaş almayı korkunç bir şey olarak görüyor.
Dahası, kadınlar zaten kendi aralarında birbirlerine muhteşem bir “gençlik” baskısı uyguluyor. En basitinden, “Senin botoksun gelmiş şekerim” diyerek...
Erkekler için böyle yoğun bir baskı yok.
Hatta tüm kadın arkadaşlarım her daim şunu söyler: “Siz erkekler ne şanslısınız bu yaş alma konusunda.”
Ama galiba kadınlar üzerindeki bu “yaş aldığını sakın gösterme” kaygısı da yavaş yavaş sona erecek gibi. En azından umut var.
Pazar günü Paris Moda Haftası’nda, 65 yaşındaki Andie MacDowell ile 78 yaşındaki Helen Mirren’ın L’Oréal’in Walk Your Worth isimli şovunda gri saçlarıyla salınarak yürümeleri, bu umudun bir temsiliyeti olarak görülmeye başlandı bile.