Paylaş
Haluk’la yaptığımız çekimlere, röportajlara, karşılaştığımız davetlere ve gecelere...
Onu bazen anladığım bazen de anlamadığım anlara... Haluk’un dikkat çekici kıyafet ve şapkalarla görünmeye başladığı, her davete ve mekâna bu şekilde gittiği için insanların ona “mahallenin delisi” gözüyle baktığı 2012 yılında bir röportaj yapmıştık, hiç unutmuyorum.
Yalnız değildi, yanında psikiyatrı Rahşan Düren de vardı. Çünkü o dönem Haluk ve Rahşan Düren sadece terapi seanslarında değil, davetlere de beraber gidiyordu.
Ben de onları ilk kez Atıl Kutoğlu defilesinde görmüş ve yan yana röportaja ikna etmiştim.
Röportajın konusu da haliyle şu olmuştu: Terapi!
“ASLA MAHALLENİN DELİSİ DEĞİL”
“Rahşan’a gelene kadar çok terapist değiştirdim” demişti Haluk, “Hatta bir tanesi beni tımarhaneye tıkmaya çalıştı. ‘Siz bir dâhisiniz. Benim tez konum olacaksınız’ dedi. Hayır dedim, benim Amerika’ya gitmem gerek, çalışacağım. Adam aynen şöyle dedi: Haluk Bey şöyle düşünün, buradan çıktığınızda size bir araba çarpabilir ve hiçbir yere gidemeyebilirsiniz. En azından ben sizi daha iyi bir yere davet ediyorum!”
Haluk hemen ardından şunu eklemişti: “Türkiye gerçeklerine bağlı kalarak beni değerlendirecek birisi olduğu zaman sıkılıyorum. Çünkü o zaman onun değer yargılarına göre kendimi ifade etmem gerektiğini hissediyorum.”
Rahşan Düren ise o röportajda Haluk hakkında şöyle bir değerlendirme yapmıştı:
“Haluk asla mahallenin delisi değil. İlham verici biri. Bizlerin hayatı çok rutin, tekdüze. Bu insanlarsa özgürler. Ama yaratıcı birçok insan gibi Haluk da içine kapanmaya çok meyilli. Yaratıcı insanların yaşam beklentileri kısadır. Bu bir gerçek. O yüzden bir denge içinde olmaları gerek. Topluma uyum sağlasınlar ama o uyumu sağlarken de yaratıcılığı kaybetmemeliler. Çünkü uyumla yaratıcılık iki ayrı uç.”
“DİĞERLERİ GİBİ TAVUK MU OLAYIM?”
Nitekim bu “delilik” yaftası üzerine de konuşmuştuk Haluk’la.
“Böyle dolaşıyorum ama bu bir dışavurum değil” demişti ve ardından bam bam bam, nefis şeyler söylemişti:
“Aslında insanlara söylemek istediklerimi söylemiyorum. Ne diyeyim; sen paramı ödemedin, sen iğrençsin mi? Herkes muhteşemmiş gibi görünüyor. Halbuki öyle değil. Ben iki-üç tane takıp takıştırıp dolaşınca problemli görünüyorum. Aslında bu delilik yaftasından dolayı bir özgürlüğe de kavuştum. Müjde Ar bir keresinde, anneme çok benziyorsun demişti. Aysel Gürel’e de kimse bir şey diyemiyordu ya. Ama bana sorarsan, delilik diye bir şey yok. Bu ülkede delilik, cesaret ve zekâyla ilgili bir şey. Ne yani, diğerleri gibi tavuk mu olayım? Oysa başka bir dünya daha var: Sanatçıların, yazarların, müzisyenlerin oluşturduğu...”
ISSY, ŞAPKALAR VE NORMALLİK
O röportaj ve çekim boyunca Haluk’un kafasından çıkarmadığı, Japon tasarımcı Nobuki Hizume’ye ait bir şapka vardı. Nitekim Haluk’un şapka merakı -bunu da gizlemiyordu zaten- yakın arkadaşı Isabella Blow’dan mirastır.
Alexander McQueen, Hüseyin Çağlayan gibi modacıları keşfetmiş, İngiliz dergisi Tatler’ın moda editörlüğünü yapmış, ama en çok taktığı şapkalarla meşhur bir stil ikonu olan Isabella Blow, 2007’de 48 yaşındayken intihar ettiğinde Haluk onun ölümünden çok etkilenmişti.
Haluk’un Isabella ile yaşadığı bir anı, aynı zamanda onun sonraki yıllardaki ruh haline dair bir işaret fişeği belki de:
“Isabella yaşadığı süre içerisinde para nedir bilmedi. Hiçbir zaman para mevhumu olmadı. Onun hayatı güzel bir resim çizmekten ibaretti.Bir örnek vereyim. Bir yaz günüydü ve sahilde bir pikniğe davet edilmişti. McQueen tasarımı çok güzel kaşmir bir beyaz eteği vardı. Onu giymeye karar verdi. Ama eteği dolaptan çıkarınca çok buruşuk olduğunu fark etti. Eteği ütületmek istedi ama o saatte kimseyi bulamadı. Başka bir şey giymesini söyledim. Bana çok şaşırarak baktı ve şöyle dedi: Hiç anlamıyorsun, plajın kumları beyaz ve yere serilen örtüler kırmızı olacak. Arkada ise masmavi gökyüzü. Hiçbir şey bu tabloyu beyaz bir etekten daha iyi tamamlayamaz. Sonra telefona sarıldı ve McQueen mağazalarından kredi kartıyla 2 bin pound ödeyerek aynı eteği satın aldı. Oysa o günlerde borç içindeydi. Ama bunun bir önemi yoktu. O eteği giymek zorundaydı, giydi de. Sırf güzel bir tablo yaratmak için. Isabella hayatı boyunca ödün vermedi. Issy bana egzantrik gelmiyordu, bence çok normaldi. Keşke ben de dahil herkes onun kadar normal olabilse... Ben bunun adına özgürlük derim”.
YENİ BİR RESME BAŞLAMIŞTIR BİLE...
Aslında zamanında Haluk söylemiş işte:
Keşke Issy gibi keşke Haluk gibi hepimiz normal olabilsek...
Şimdi onun ardından söylenebilecek en güzel şey herhalde şu:
Tabloları gibi bir hayat yaşadı ve şimdi her daim çok merak ettiği ışıklar içinde bir yerde yeni bir resim çizmeye başlamıştır bile.
Issy ve diğerleriyle beraber...
Paylaş