Hem bebeğin yüzü görünsün istemezler hem de yaşanan durumu fazlasıyla abartırlar.
Kenan İmirzalıoğlu-Sinem Kobal çiftinin, kızları Lalin dünyaya geldikten sonra hastane çıkışı görüntüleri ise tam tersiydi:
◊ Bir kere aşırı mütevazıydı.
◊ Sinem Kobal eşofmanlı, en sade haliyle çıktı medyanın karşısına.
Başkası olsa süslenebilir, hatta medya karşısına çıkmak istemeyebilirdi.
◊ Kenan İmirzalıoğlu cool’du, kızı Lalin’i sakin bir şekilde arabaya bıraktıktan sonra medyaya röportaj verecek kadar cool.
◊ Kısacası, bir Burak Özçivit ve Fahriye Evcen çifti gibi durumu abartmıyorlardı.
Galeri yeni sergileri “Ölçek”in açılışını gün içinde geniş bir zamana yaymış.
İçeride fazla kalabalık olmasın diye.
Ben de o zaman dilimindeki saatlerden birini seçip galeriye yollanıyorum.
Sergiden önce Versus’un konuşlandığı tarihi binaya dikkat kesiliyorum, müthiş.
Merdivenler bile sanat eseri gibi.
Ama apartmandan dışarı sokağa çıkınca ortam hayli nargile.
Oradan caddeye çıkıp meydana yürüyorum.
Eskişehir’e gideceğim. En son 10 yıl önce gitmiştim.
O zaman da trenle. Ama Haydarpaşa’dan.
Söğütlüçeşme’yi görünce insanın gözü ister istemez Haydarpaşa’yı, oranın nefes kesen tarihi ambiyansını arıyor/anıyor. Söğütlüçeşme İstasyonu sanki şöyle diyor insana: “Niye geldin ki, git evine yat”. Soğukta bekliyorsun bir kere. Oturacak, kahve/su alacak bir yer yok.
Belli bir saate kadar perona da geçirmiyorlar, garip bir yerde bekletiyorlar, filan.
Dahası ben aç, susuz, telaşla çıkmışım evden.
Sanıyorum ki trende bir şey yer içerim. Heyhat, pandemi nedeniyle elbette tren içinde yeme-içme hizmeti rafa kalkmış.
Bahtsız bedevinin çaresiz sonucu:
20’li yaşlardaki bir grup genç Madonna’nın “Like A Prayer” şarkısı çalmaya başladığı anda dans etmeye başlıyor.
Sadece bu şarkı değil, DJ’in peş peşe üzerimize sağanakladığı tüm 80’ler, 90’lar şarkılarında da acayip coşkulular.
Hatta acemice de olsa sözleri ezberlemişler. Çığlık çığlığa söylüyorlar.
Onların bu eski şarkıları sahiplenme hali ister istemez bir zaman tüneline yol açıyor bünyede.
Yıl 1989...
“Like A Prayer” albümü yeni çıkmış.
Kaset kartonetine sinmiş ağır ama güzel bir koku var.
Yanı sıra bir de şunlar:
◊ “Toy”, Mabel Matiz’in aynı havayı taşıyan “Mendilimde Kırmızım Var” videosunun bir tür devam filmi gibi.
◊ Mabel Matiz, Anadolu’nun farklı bölgelerini ve etnik motiflerini kliplerinde bolca kullanarak Türkiye tanıtım elçisi gibi çalışıyor.
Bu kez de Fethiye’deki Kayaköy’de çekmiş klibi.
◊ Doğrusu Türkçe pop videolarında semazen görmeye alışkın değiliz.
Bu anlamda bu video bir ilk diyebiliriz.
◊ Videodaki semazenlerin başında Uzakdoğu stili hasır şapkanın beyaz bir versiyonunun olması elbette dikkat çekici.Yanı sıra semazenlerin eteklerinde led ışık olması da...
◊ CADDEBOSTAN’DA BİR GALERİ
Caddebostan’da, Bağdat Caddesi’ne paralel sokakta, mazisi henüz çok yeni bir sanat galerisindeyim.
Galerinin adı 11.17.
Bağdat Caddesi ve civarı bir kentsel dönüşüm cenneti gibi geliyor bana.
Galerinin olduğu sokak da öyle. Tüm apartmanlar yenilenmiş.
Hepsi birbirine öykünmüş, klon apartmanlar...
Eskiler arada hemen sırıtıyor. Garip bir his. Zaten:
Doğrusu tüm defileleri belirtilen saatte yakalamak, ona göre program yapmak imkansızdı. O yüzden en iyisi Moda Haftası’nın YouTube kanalına girmekti (kanalın adı, MBFWistanbul).
Çünkü gün bitiminde bütün defileleri orada peş peşe izleme şansı vardı.
Şu da ortaya çıktı tabii:
YouTube videolarının izlenme sayıları hayli azdı. Çoğu 100’lü rakamlarda kaldı.
Tanıtım iyi yapılamadığı için mi yoksa ilgilisi sadece bu kadar olduğu için mi bilemiyorum. Ama bir yandan bazı moda tasarımcıları dijitale taşınan moda haftasından da memnundu. Alıcının kendilerine direkt ulaştıklarını söyleyen vardı.
Moda Haftası ekibinin söylediğine göre dijital moda haftasını yakından takip eden şehirler arasında İzmir, Ankara ve Bursa yer alıyor. Rusya, Almanya, ABD ve İtalya da takip eden ülkeler arasındaymış.
Carrie ve Emily
Darren Star efsane “Sex and the City” dizisini yaptığında yıl 1998’di.
Şu an en popüler iş alanlarından biri olup çıktı maske tasarlayıp satmak.
Hatta bu iş alanı bile kendi arasında kutuplaştı.
Geçtiğimiz günlerde şöyle bir konuşmaya şahit oldum.
“X’in tasarladığı maskeyi takıyorum, çok iyi” dedi biri.
Öteki lafı yapıştırdı, “Delirme, X’in yaptığı hiçbir şeyi almam, çok paçoz, Z’nin yaptıkları daha cool.”
Bu konuşma sırasında eczaneden aldığım sıradan beyaz maskemle hayli sırıttığım için hiç sesimi çıkarmadım tabii.
Yeşil papağanlı İstanbul
Çıkardıkları ses çok değişik, çok tiz. Fark edilmeyecek gibi değil.