Yeni yıla girmeye az kala sahneden inince şu söylenti ortaya fırlatılmıştı:
“Geri sayıma kalmak için 3 milyon lira daha istemiş”.
Sonradan bu söylenti yalanlandı, ama bu ücreti isteyebilir de Tarkan.
Bunda hiçbir tuhaflık yok. Sonuçta yılların starı.
Canı öyle isteyebilir. “Kuralım, prensibim bu” diyebilir.
Lakin mevzu çok fazla dile dolanınca bu kez şu haber yayıldı.
Meğer Tarkan yılbaşı konseri sözleşmesine mutlaka “Sahneden 23.45’te iner” maddesi ekletiyormuş.
Yani pek iç açıcı değil.
Artık yeni varyant mıdır, tüm varyantların bir olup saldırması mıdır, influenza mıdır bilmiyorum. Ama hepsinin birden esiri oldum işte.
Hasta olduğumu duyan herkesin en başta şu cümleyi kurması ise çok gıcık: “Salgın var, herkes hasta, hastaneler ağzına kadar dolu.”
Canım benim tamam da, bu ana haber bülteni bilgisiyle ne yapmamı istiyorsun acaba?
“Hı hı, evet” diyorum her seferinde, beş yüzüncü mendille artık antik kent kalıntısına dönmek üzere olan burnumu silmeye çalışırken...
Bir de “Şu ilacı al, bunu da al, çok iyi geliyor” diyenler vardır böyle durumlarda.
İlaç misyonerleri...
Yolda taksiye işaret eden iki kişiyi gördüm.
“İsterseniz sizi de alalım, ben az sonra ineceğim” dedim.
Kabul ettiler ve taksiye binen kadının ilk sözü şu oldu:
“Çok mutlu oldum, böyle insanlar kalmadı diye düşünüyordum. Bir saattir taksi bulmaya çalışıyoruz.”
Onun bu kadar mutlu olmasına önce şaşırdım ama son hak verdim.
Bana da biri bunu yapsa ben de sevinirdim.
Çünkü bu hale geldik.
Hani en flaş, en istekli olduğun kararın budur.
Gelir o gün, yani bugün.
Biraz daha bekleyeyim, acelem ne diye düşünürsün.
Bir bakmışsın şubat olmuş, sonra mart ve unutup gidersin kararını...
“Yeni yılda yeni bir hayat istiyorum” dersin.
Artık yeni bir kariyere başlama hevesini bu yıl mutlaka gerçekleştireceksindir.
Ama bir türlü o başlama vuruşunu yapamazsın, bir bakmışsın yılın ortası gelmiş, aynı sahada top koşturmaya devam etmektesin...
∆ En yeni popüler Beca oldu
Lucca’dan ayrılan Bahadır Gürceer’in ortaklarıyla Etiler’de açtığı Beca, kapalı inşaat kapıları arkasında açıldığında herkes şaşkındı.
“Mekân çok güzel ama neden bu inşaat kapıları hâlâ var?” diye.
Bir süre sonra kaldırılması hedeflenen kapılar kısa sürede Beca’nın simgesi olup çıktı.
Kapıda seçici davranılması ve ilerleyen saatlerdeki partileriyle adından söz ettiren Beca, en çok konuşulan yeni mekândı.
∆ Lucca plaja indi
Lucca bu yaz Bodrum Mandarin içindeki restoranının yanı sıra bir de aynı otel içinde plaj da açtı. Lucca Beach çok geçmeden en popüler ve orada olunmak istenen plajlardan biri haline geldi.
Edis ve Zeynep Bastık’ın dansı
İşte 2020’ler magaziniyle 90’lar magazininin farkı! 90’lar magazini için bu ikilinin dansı “şok şok” türünden bir şeydi. Ama 2020’lerin gençliği için bu dans olağan bir durumdu. Çok yakın iki samimi arkadaş pekâlâ böyle dans edebilirdi. Buradan illa bir “şok, şok” durum ve “ilişki, çelişki, aşk” haberi çıkmayabilirdi
Bülent Ersoy’un Anıtkabir ziyareti
Gotik divamız bu yıl da beklenmedik olaylarıyla bizi şaşırtmayı becerdi. Anıtkabir’e yağmurlu havada bir ziyaret yaptı ve orada kendisine eşlik eden subayın ona şemsiye tutması büyük tepki çekti. Bu zarif hareketin neden bu kadar tepki tsunamisine yol açtığını halen anlamıyor ve gotik divamızın bir an önce Wednesday’in annesi olarak Catherine Zeta-Jones’un yerine geçmesini umut ediyorum. Gelecek sezonlarda...
Serdar Ortaç ve kürtaj açıklaması
Aslında Serdar Ortaç yıl içinde hep bir şekilde gündemdeydi. Ama en çok şu açıklaması konuşuldu işte: “Baba olmak için artık çok geç. Halbuki kaç tane çocuğum olacaktı, hep kürtaj oldular, kaç tane. Yazık. İstemediler. Gençlerdi.” Hani yılın en şuursuz ve centilmenlikten uzak demeci ödülü olsaydı, pekâlâ Ortaç’a bu ödül takdim edilebilirdi.
Yıldız Tilbe’nin korkunç yaklaşımı
Tam da Yıldız Tilbe’nin kendine özgü tweet’lerine, hatta bu tweet’lerin içinde barındırdığı zekâya ve ters köşe hallere alışmış ve bayılıyorduk ki, her şeyi -yine bir tweet’le- berbat etti kendisi. Köpek saldırılarının ardından yaptığı “Zehirli et verin hepsi gebersin” paylaşımı gerçekten de yılın en korkunç söylemiydi. Yetmedi, Tilbe’nin bir de özür dilemek yerine hayvan sevgisini gösteren paylaşımlar yapmaya başlamasını kimseler yemedi. Söz ağızdan çıkmıştı bir kere.
Herkes birbirine plan-program soruyor, “Sen ne yapacaksın?” diyor.
Haliyle, “Bir şey yapmasam kötü mü hissederim” diye düşünüyorsun.
Anlamsız bir döngü yani.
Neyse ki bu sorunun yanıtı benim için artık belli.
Çünkü 31 Aralık’ı geçtiğimiz cumartesi gecesi yaşadım ve bitti!
İzmir’in popüler mekânı Kürkçü Dükkânı’nın meşhur DJ kabininin etrafında öyle eğlendim ki, bir ara kabinin direklerine tırmanıp dans etmeyi düşündüm!
Allah’tan beni durduran arkadaşlarım vardı.
HAMZA KIRBAŞ: SINIR ÖRMEDİM
◊ New York’taki Residency Unlimited (RU) programına nasıl davet edildin?
- Başvuru sonucu 3 aylık programa davet edildim. Son 5 yılık sürecim bir noktada beni New York’a hazırladı. Yapıtlarımı NY sanat ortamında aktif olan insanlarla paylaştım. Ayrıca kamusal alanda iki performans gerçekleştirdim ve iki grup sergisinde eserlerim sergilendi.
◊ Batman’da başlayan bir eğitim sürecin var. Batman’dan New York’a uzanan maceranda “Doğu”nun senin için ifade ettiği şeyler neler?
- Birçok alan ve konuda şartlar ne olursa olsun bireysel mücadele en önemli etkenlerden biri. Maceram Batman’da başlıyor ama sanatsal sürecim için nerede olduğum önemli değildi. Tabii ki Batman, İstanbul ve şimdi New York karşılaştırması yaparsak, bilinçaltımda kalan ve eksikliğini o zaman hissettiğim en önemli şeylerden biri müze ya da bir sanat galerisinin olmamasıydı. Bir noktada şanslıydım. Lisans eğitimime Polonya’da devam ettim ve bu açığı orada kapattım. Sürecim boyunca “Doğu”nun benim için çok önemli olduğunu söylemek isterim. Ancak üretimlerimde bu coğrafyanın dilini sınırlandırdım. Çünkü sanatsal sürecimi bu coğrafya üzerinden var etmek bana etik gelmiyor. Yani üretimlerime bir sınır örmedim.
EMİRHAN PARALI: EN KATLANAMADIĞIM ŞEY...