◊ BİR ÖNGÖRÜ
Önceki gün Bodrumlu bir tanıdık şöyle diyordu: “Ne Yalıkavak, ne Gümüşlük, ne de Bodrum’un başka bir köşesi. Bence şu anda Bodrum merkeze nostaljik bir geri dönüş var. Bu yaz daha çok insan, Bodrum merkeze inmek isteyecek.”
Doğrusu bu ya, ne geçen yaz ne de geçen hafta sonu Bodrum merkeze gitmek aklıma gelmişti.
Ama şimdi bu öngörü gerçekleşir mi diye Bodrum merkezin havasını tekrar koklama zamanı sanırım.
◊ BİR YENİ TRANSFER
Şef Yoldaş Sönmez’in restoranı Ent, Yalıçiftlik’teki yerinde ilk açıldığında sessiz sedasız kendi müdavimlerini oluşturmuş ve Bodrum’un şatafatlı menülerine inat yoluna gayet “kuzeyli bir restoran” tavrıyla devam etmişti.
Edition Otelleri’nin uluslararası marka başkanı ve aynı zamanda A Hotel Life sitesinin sahibi Ben Pundole’nin doğum günü partisi.
The Bodrum Edition’ın Perulu şef Diego Munoz imzalı restoranı Brava’daki yemekle başlayan parti, gece geç saatlerde restoranın yan tarafındaki Discetto’da
devam etti...
Pundole’nin partisine gelecek isimler bir hafta önceden merak uyandırmıştı.
Gelmesi muhtemel isimler arasında Simon Jacquemus, Cara Delevingne ve Jamie Dornan da yer alıyordu.
İsrail’de düzenlenen Eurovision bu yıl tamamen politikti.
Sadece bu konuşuldu.
Önce Madonna’nın iki dansçısının sırtında İsrail ve Filistin bayrakları görüldü.
Bayrakları taşıyan dansçılar el eleydi.
Sonra da İzlanda adına yarışan grup oylama sırasında Filistin bayraklı atkılarını açtı ekranda.
Madonna’nın bayraklı “birlik beraberlik” mesajı aslında yeni değil.
Dörtleme halinde yayınlayacağı albümünün ilk teması olan “Acı”yı anlatmış.
Sadece kendisi değil, tüm ekibi.
Herkes acı kavramını farklı bir yerinden tutup dile dökmüş.
Mesela ekipten birinin şu ifadesi sert bir nasihat, ama doğru da: “Acı doğruyu bulmaktır, bu yüzden acı çekmen lazım.”
Peki Sıla ne demiş acı üzerine.
Özetle şu:
Sonra Songül Öden...
Şimdi de Bergüzar Korel...
Bu popüler isimler son zamanlarda tiyatroda izlediğimiz dizi oyuncuları.
Başka dizi oyuncularını da geçen sezonlarda sahnede görmüştük. Ama bu sezon başka bir şey oldu.
İşinin, popülerliğinin zirvesinde olan bu isimler rahatlıkla bir dizide oynama imkanına sahipken tiyatroyu tercih etti.
Çünkü tiyatro demek prestij demek...
Çünkü ikinci kez San Marino adına yarışan Serhat (soyadını müzikal kariyerinde kullanmıyor) yarın akşamki finalde yarışma hakkını elde etti.
Çünkü şarkısının içinde Türkçe olarak “Bir, iki, üç” diyor (ne kadar tatlı).
Çünkü yarı finalin ardından Serhat omzunda Türk bayrağı ile dolaştı (San Marino’yu yeni ilimiz sananlar çıkabilir mi?).
Serhat’ın şarkısı “Say Na Na Na”, benzerlerini daha önce bin kez duyduğumuz klişe Eurovision şarkılarından biri.
Eurovision şarkılarının çoğu öyle değil mi zaten?
“Dinle ve sonra ışık hızıyla unut” türünden.
Kitap yaratıcı fikirlerin nasıl ortaya çıktığını irdeliyor.
Karşılaştırmalı, nefis örneklerle.
Kitabın bir yerinde şöyle deniliyor:
“Yeniliğin sonu yoktur, çünkü yenilik hiçbir zaman doğru olan şeyle değil, bir sonraki şeyle ilişkilidir. İnsanlar geleceğe yaslanır ve asla bir noktada sabit, yerleşip kalmazlar.”
Peki insanlar yeniliğe nasıl bu kadar adapte oluyor?
İşte orada kitap beyinle ilgili bölümlere giriyor.
Hatta bir takipçisi, “Aklınıza her geleni bu kadar çok takipçiniz varken paylaşamazsınız” diyerek sansür tavsiyesinde bile bulundu!
Tam dipsiz kuyu işte, sansür içimize işlemiş her birimizin...
Oysa gerçekten de, özellikle belli bir kesimde, “nafaka kraliçeleri” var.
Aldıkları yüklü nafakalarla çalışmadan hayatlarını sürdürüyorlar.
Tuba’nın avukatı filan değilim, ama kendisi zaten sözünün “hayatını evine adamış, çalışamayan kadınlara” olmadığını söylüyor yazısında.
Derdinin, “çalışabilecek, üretebilecek imkanları olduğu halde ömür boyu kendini nafakaya teslim eden kadınlar” olduğunun altını çiziyor...
Bazı eleştiriler de Tuba’nın kendi hayatındaki kararları (iki eşten de kavgasız gürültüsüz ve hiçbir şey istemeden ayrılmak gibi) övmeye çalıştığı yönünde.