Öncelikle emeğe geçen herkese bin tebrik; başından sonuna gayet şık bir zaman tüneliydi, kıyıda köşede kalmış şarkıları dahi hatırlama imkanı veriyordu.
Ama belgeseli izlerken şunu düşünmeden duramadım:
Türkçe pop bu 90’lar nostaljisinden kendini kurtaramayacak mı?
Evet, o dönemin şarkıları gerçekten başkaymış.
Evet, peş peşe nefis albümler yapılmış. Hem de işin ustası müzisyenler tarafından.
Evet, herkes altın çağını yaşamış.
Ayrıca yeni isimler ortaya çıkmış, çoğu da yıldız olmuş.
Ama bir yere kadar.
◊ Önümüzdeki sezon için en büyük projen Ayşe Kulin’in kitabından sahneye uyarlanacak “Adı Aylin”. Nasıl hazırlanıyorsun oyuna?
- Aylin uzun zamandır üzerinde çalıştığım bir hikaye. Müthiş bir kitap ve o kadar fanatik bir kitlesi var ki, tıpkı Kürk Mantolu Madonna kadar o kitleyi mutlu etmek ve daha fazlasını vermek gerekiyor. Aslında romanları sahneye uyarlamak çok riskli. Ama farklı denemelerle riskleri azaltmaya çalışıyoruz. Mesela müzik ve kostümlerle...
◊ Aylin’i de sen canlandırıyorsun değil mi?
- Evet, Aylin’i ortak bir kararla ben oynamaya karar verdim. Bu heyecan verici ve aynı zamanda çok zor bir karar. Hem yapımcı olmak hem de başrole can vermek çok yıpratıcı. Maria Puder’den sonra Aylin’i canlandıracak olmak müthiş bir sorumluluk. Şan ve dans derslerine başlıyorum yeniden. Çünkü müzikli bir oyun olacak.
◊ Bir de Netflix dizi projesi var...
- Netflix ile iki proje hazırlığı aşamasındayım ama maalesef bilgi paylaşamıyorum. Yakında çekimler başlıyor, sadece bu kadar bilgi verebilirim.
◊ Son dönemde popüler oyuncular dijital platform yapımlarına ve sahnelere kaydı. Bu neyden kaynaklanıyor sence?
- Çünkü televizyondaki tüketim ve üretilen işlerin kalitesi git gide farklılaştı. Ruhunu beslemeyen içerikler, zaman doldurmak için söylenen replikler, uzun bakışmalar ve saatlerce süren diziler oyuncuyu gitgide doyumsuz hale getirdi. Oyuncu ruhunu beslemeli ki üretebilsin. Bu yüzden tiyatro bir nefes alma alanı.
Komedyen ve stand-up’çı Hasan Minhaj’ın Netflix’te “Patriot Act” adlı bir şovu var.
Güncel olayları anlatırken içine mizah katan bir şov. İşte o programın Suudi Arabistan veliaht prensi Muhammed Bin Selman hakkındaki bölümü sansüre takılmıştı.
Cemal Kaşıkçı cinayetine ilişkin söylenen sözlerden ötürü Suudi Arabistan’ın bilişim ve teknoloji kurulu devreye girmiş, Netflix’i uyarmış ve Netflix de “gelen istek üzerine” programın o bölümünü sadece Suudi Arabistan’da yayından kaldırmıştı.
Bu olay tüm dünyada geçtiğimiz aylarda haber olmuş, yankı uyandırmıştı.
Ama asıl ironik olan bir sonraki programında Hasan Minhaj bu sansüre değiniyor ve konuya dair sert eleştirilerde bulunup dalgasını geçiyor. “Kaldırdıkları programı bir Müslüman sunuyor” diye altını çizerek...
Sözün özü RTÜK de Netflix’e ilk müdahalesinde Hasan Minhaj’ın diline düşebilir ve anında dünyaca ünlü olabilir.
Hasan Minhaj mizahıyla yazıya son verirsek:
Geniş bahçesi, geç saatlere kadar süren bar eğlencesi, ünlü oyuncuların uğrak yeri olması White Mill’i çok konuşulan bir yer haline getirmişti.
Üç yıl önce White Mill Cihangir’den çıktı ve bir süre sonra Akaretler’e transfer oldu. Uzun süredir boş olan eski White Mill’in yerine ise bu kez mülk sahibi Seda Sayan’ın oğlu Oğulcan Engin bir mekan açtı: Emily’s Garden.
Birkaç gün önce kapılarını açan mekan aslında hâlâ White Mill’in hayaletinin izlerini taşıyor.
Bahçede çok büyük değişiklik yok mesela. Ufak dokunuşlar var.
İçeride ise barın yeri değişmiş, mekan genişlemiş, daha iyi olmuş.
“İkinci dereceden tarihi eser binanın yanında olduğumuzdan çok fazla değişiklik yapamıyoruz” diyor Oğulcan Engin.
Belki apartmandaki komşularımızı hiçbir zaman tanıma şansımız olmadı ama mahalle kafesine gelenlerle artık arkadaş/dost ya da ahbabız.
Çünkü mahalle kafelerinin en önemli özelliği bu:
Birbiriyle ortak noktası olan aynı semtteki insanları kendiliğinden bir araya getiriyor.
Bir süre sonra o mahalle kafesinde çok fazla vakit geçirmeye başlayınca da artık herkesle “tanış” oluyorsun.
Benim mahalle kafesinde, Setup’ta da durumumuz aynı.
Misal: Sadece mekanın müdavimleri Büşra, Münire, Ümit’le değil, köpekleriyle de arkadaşız artık.
Ne zaman omlet sipariş etsem Ümit’in köpeği Bo hemen yanımda alıyor soluğu.
Üstü çıplak, elinde rakısı/sigarası, fonda Bülent Ersoy’dan çığlık çığlığa bir isyankar arabesk şarkı.
Yılmaz, bu videonun altına bir de Netflix notu düştü.
Derdi netti: Dijital platformların RTÜK denetimine girecek olmasını protesto etmek.
Ardından
Tarkan’dan Kaz Dağları’na yapılacak altın madenine ilişkin bir Instagram ‘post’u geldi.
Tarkan kariyerinin en başından beri çevreci kimliğiyle tanınıyordu, ama bu kez mesajı daha açık, sert ve sözünü sakınmayan türdendi:
“Doğa katliamlarına son verin.”
Aynı şekilde
◊ NOT- 1...
Hava sıcak, nem oranı yüksek. Soluduğumuz şey, beton nemi galiba.
İşte öyle garip bir yaz günü, bir grup arkadaşla bir havuz kenarı ortamına düşmüşüm.
Havuzun kendisi havuz problemi gibi: Yüzmek için değil, etrafında güneşlenmek için yapılmış artistik bir küçük su birikintisi gibi...Ve havuzlarda konuşulan esas gündem aslında hiçbir zaman değişmiyor.
Bedenler her daim dilin baş köşesinde.
“Onun vücudu şöyle, bunun vücudu sarkmış mı ne?
Peki ya şu ötedekinin hali nedir öyle?”
İki yıldır beraberlermiş.
İlişkinin bittiğini birkaç gün önce Kubilay Aka Instagram’dan yayınladığı bir ayrılık mesajıyla duyurmuş.
Mesaj gayet romantik, yıkılıyor. “Miroşum, mavim, huzurum, her şeyim” diyor Kubilay Aka ve
devam ediyor:
“Sen hep çok özel kalacaksın, ben de senin hep yanında destekçin olacağım.”
Mesajı okuyan kadınlar haliyle mest oldu. “Özlemişiz böyle medeni böyle romantik ayrılmaları” diye.
Sonra hain sosyal medya oradan buradan fotoğraflar yayınladı.