Bu iddialar köşe bucak her yerde yayınlandı.
Eh, bu durumda yorum yapmak kaçınılmaz oldu.
Buyurun o iddialara ve yorumlarıma:
İDDİA 1: Berk Suyabatmaz, Miami’ye yerleşip lokanta açmak için Burcu Esmersoy’dan 1 milyon TL istedi.
YORUM 1: Bir ara Kerem Bürsin’in de Serenay Sarıkaya’dan borç istediği iddiaları yayılmıştı. Erkeklerin sevgilisinden yüklü borç istemesi yeni trend filan mı?
Hem ayrıca neden Miami? Bir kısım Türk cemiyetinin bu Miami sevdası ne olacak kuzum?
İDDİA 2: Berk Suyabatmaz’ın çevresi ve yaşam tarzı Burcu Esmersoy’a uymadı.
“MERAK ETMEYİN, BİZ DOSTUZ”
◊ Doğruya doğru, medya için yapılan ön gösterimde içindeki sergilerden önce Arter’in dış cephe tasarımına, sonra da 18 bin metrekareye yayılan alanına uzun uzun baktım. Nitekim çoğunluk da sergilerden çok binayı diline dolamıştı.
◊ İngiliz Grimshaw Mimarlık tarafından tasarımı yapılan yeni Arter binasını ilk baştan beri Reykjavik’teki Harpa konser salonuna benzetiyorum. Bir yanıyla da Dolapdere’nin ortasına konmuş bir uzay gemisi gibi.
◊ Lakin bu uzay gemisi yüksek duvarlar yahut dikenli teller örmemiş etrafındaki mahallelere.
Arka tarafındaki geniş meydanın önü açık.
Oraya oturduğun anda etrafı çevreleyen bitişik apartmanlara bakıyorsun.
Ve sanki bu mini meydanla o apartmanlara şöyle seslenilmek isteniyor:
“Merak etmeyin, biz dostuz.”
Aynı açıklamada asıl dikkat çekici olan şu satırlardı:
“Hedefimiz üyelerimizin tercih ettikleri içeriklere keyifle ulaşmalarını sağlarken çocuklarımızı yaşlarına uygun olmayan içeriklerden etkin bir şekilde koruyabilmek.”
İyi niyetli ama muğlak bir ifade bu.
Netflix’i açtığınız zaman zaten karşınıza profiller çıkıyor.
“Çocuk” profili bunlardan biri.
Yani çocuklara özel içeriğin olduğu bir profil.
Onun dışında evdeki kişi sayısına bağlı olarak yetişkin profilleri mevcut.
Herkes zaten kendi içeriğini izlediği dizi ve filmlere göre oluşturuyor.
Konseri sırasında bir video gösterilmiş.
Ama sansürlenerek...
Sertab da kendi konserinde sansürleniyor oluşuna doğal olarak sinirlenmiş ve şu açıklamayı yapmış seyircisine: “Bir
kadının memesi
görünüyor diye benim haberim olmadan bir filmi kesmek büyük bir felaket, bunun sonu yok.
Beni susturamazsınız.”
Sürekli özel hayatında başına bir şeyler geliyor.
İki gün mutluysa, üçüncü gün son sürat bir dram virajına giriyor.
Şu sıra yine kendisinin “olaylar olaylar, hadi kaderim bana kolaylıklar” günlerindeyiz.
Aslında hayata 5-0 önde başlamış Seren.
Annesi Nevin Teoman’ın bir röportajında söylediğine göre çocukken çikolatası bile İsviçre’den getirtilmiş.
Babası Öztürk Serengil bir saat altı ıslak kaldı diye üç dadıyı kovmuş...
Filan filan.
Lakin tüm bu fanus çocukluk, bu aşırı el bebek gül bebek vaziyet Seren’i hiç mutlu etmemiş.
Bodrum’dan arkadaşlarla arabaya biniyoruz. İki buçuk saatlik tıngır mıngır yolculuğun sonunda Marmaris tarafındaki Bonjuk Bay’in kapısının önündeyiz. Kapı kapalı, içeri girmek için zile basıyorum. Ama açan yok.
Bir süre sonra zilin altındaki numarayı arıyorum. Telefonum zar zor çekiyor, hay aksi. Kısa bir beklemeden sonra kapı önümde açılıyor.
Ve işte artık dış dünyadan tamamen izole, sıra sıra palmiyeleriyle göz kamaştıran, kulaktan kulağa konuşularak son üç yılın en popüler bohem plajı olmuş Bonjuk’tayım.
Ya da bohem köyü mü desem?
Buraya son gelişimi hatırlıyorum: 2010 yılıydı, karavanla gelmiştim.
Hani bu köşede de uzun uzun yazdığım dokuz günlük karavan seyahati dolayısıyla...
Yoruma kapalı fotoğraf başka yerlerde yayınlanınca ise yorumlar coşmuş.
“Bu ne kardeşim vıcık vıcık, bize ne senin aşkından”
diyen de olmuş,
“Allah ıslah etsin” diyen de...
Ceyda ve Bülent çifti bu yorumlara hiç aldırmasın.
Paylaştıkları fotoğraf gayet sempatik gayet estetikti.
Hatta bu tür fotoğraflara daha çok ihtiyacımız var.
Etrafımızı saran
Piyanonun başındaki genç adam, Lüksemburglu Francesco Tristano, önce Bach’tan bir eser çalıyor, ardından elektronik müzikle harmanlanmış kendi eserlerini.
Çılgın bir enerjisi var, yerinde duramıyor.
Hemen arkasında ışıkları yanan şehrin de öyle...
Şehir dediğim aslında Bodrum’un merkezi.
Ama öyle çok ses yükseliyor ki oradan, neredeyse İstanbul gibi.
Bulunduğumuz yer ise The Marmara Bodrum.
Bodrum merkeze tepeden bakan, her köşesinde bir başka sanat eserinin yer aldığı 20 yıllık bu klasikleşmiş otelde geçen yıldan beri Bodrum Müzik Festivali kapsamında gece konserleri düzenleniyormuş.