Hatırlayalım:
En son 2017’deki Bienal’e paralel olarak bir sergi açılmıştı burada.
Nefis eserler vardı ama ne yazık ki bir grup Ron Mueck’in heykelini tahrip etmek istemiş, tatsız olaylar yaşanmıştı.
Şimdi yine Ömer Koç koleksiyonundan seçilen eserlerle yeni bir sergi var köşkte.
“The Child Within Me” başlıklı serginin
teması malum:
İçimizdeki büyümeyen
“Herhalde çok ilgi olmaz, salon boş olur” dediğim 1 saatlik
bir gösteriyi meraktan izlemeye gelmişim.
Gösteriye 5 dakika kala bir bakıyorum, koca salon tamamen dolu!
Ne yalan söylemeli, şaşırıyor ve tahminimde bir güzel yanılıyorum...
İzlediğim gösterinin adı Sutra.
1500 yıllık tarihi olan Çin’deki meşhur Shaolin Tapınağı’na mensup 19 Budist rahibin gösterisi.
Aynı hız devam ediyor.
İlk hareket Yeniköy’den. Azur’la beraber sosyal hayat rotasına eklenen Yeniköy’ün bu sezon sürprizi Fonduralı.
La Boom’dan ayrılan İlyas Güngör’ün Fonduralı’sına Çağatay Ulusoy başta olmak üzere genç oyuncu çevresinin akın edeceği pek kehanet olmasa gerek.
Bomonti de hareketli.
Fatih Tutak’ın Turk adlı iddialı restoranının hazırlıkları sürüyor.
Açılışı büyük olasılık ekim ortası.
Nişantaşı’ndaki Kozmonot Bomonti’ye çıkarma yaptı bile.
Bu civarın popüleri
Bu bir Contemporary İstanbul haftası geleneği: İş insanı ve koleksiyoner Selman Bilal’ın Arnavutköy sırtlarına konuşlanmış, Han Tümertekin imzalı evindeki zarif davetinden sonra Four Seasons Oteli’ne doğru gidilir.
Otelden kalkan teknelere binerek karşıya, Kuzguncuk’a geçilir.
Sahir Erozan’ın evindeki partiye doğru...
Bu yıl da gelenek bozulmadı.
Fuarın davetlileri Selman Bilal’ın evinden çıkar çıkmaz soluğu teknelerde aldı.
Öyle ki, saatler 22.00’yi gösterdiğinde bile Sahir Erozan’ın evinin giriş katı ve denize bakan bahçesi tıklım tıklımdı.
Geçen yıla göre daha çok sayıda davetli akın etmişti partiye.
Peki kimler vardı, neler olup bitti, kim kimle konuşmadı ya da kimler çok konuşuldu?
Contemporary İstanbul’un açılışı şerefine Lucca’da yapılan partinin kendisi de pekala bir güncel sanat eseri olabilirdi.
Dışarıda bir köşede
Derin Mermerci ve arkadaşları...
İçeride bir taraflarda Can Yaman ve onun karizması etrafında birikenler...
Contemporary’den çıkıp gelmiş yorgun sanat insanları, meraklılar...
Bilbao’daki Guggenheim Müzesi’nin yöneticileri ve koleksiyonerlerin bir arada olduğu yemek grubu...
Ayrıca Ece Sükan’lar, Ahu Yağtu’lar, Yasemin Allen’lar, sokaklara kadar taşanlar...
* Ortak kanı: Fuarın yeni küratörü Anissa Touati’nin ilk yıl dokunuşları meyvesini vermiş. Geçen yıla göre fuar daha derli toplu bir seçkiye sahipti.
* Guido Casaretto’nun dev heykeli fotoğraf çektirmek isteyenler kadar koleksiyonerlerin de gözdesiydi. Bir koleksiyoner galeri yetkilisine ısrarla sordu: Açık havada durur mu bu? Yetkilinin yanıtı şöyleydi: “Hayır efendim, durmaz maalesef.”
* Üst kattaki işlerin çoğunun fiyatı euro ve dolar üzerindendi.
Misal: Fırat Neziroğlu’nun misina üzeri yün dokuma işi 45 bin dolardı.
Alt katta ise çoğunlukla Türk lirasının hükmü vardı.
Haliyle bu fiyat dengesizliği galeriler arasında mini çatışmalara neden oldu.
Kimisi “Durumlar belli, ne doları?” diyordu.
Günlerden pazartesi. Olay yeri, Dolapdere’deki Pilevneli Galeri.
Bir kere galeriye ulaşmak her zamankinden daha zor, çünkü trafik var!
Pilevneli Galeri’nin yanı başındaki Arter’in resmi açılışı dolayısıyla ortalık kalabalık kıyamet.
Dolapdere Dolapdere olalı böyle bir kalabalık ve trafik görmemiştir sanırım.
Nitekim buraya her gelişimde “Bir semt adım adım nasıl dönüşür” adlı belgeseli izler gibiyim.
Düne kadar şehir gezginlerinin rotasında dahi olmayan bu semt şimdi en gözde uğrak noktalarından biri. Hatta öyle ki pazartesi gecesi yapılan özel partiyle uzun süre unutulmayacak noktalardan.
Keşke Türkiye’nin bir Hasan Minhaj’ı olsa da düğünleri enine boyuna incelese, ölçse tartsa biçse. O tatlı kara mizah çemberinden geçire geçire.
Ama o bile yok (sızlanabiliriz).
Çünkü düğün başlı başına bir ekonomi, bir seremoni dünyası.
Ayrıca: Hem eski nesli hem de gelinle damadın en zıpır (muhtemelen çoğu en havalısından ‘start-up’çı) arkadaşlarını bir araya getiren yegane coşma/kavuşma arenası...
Geçenlerde bir arkadaşım ara sıcağını yedikten sonra bir şey itiraf etti:
“Epeydir hiç düğün davetiyesi almıyorum. Benim çevremdeki herkes patır patır boşanıyor, yaşım mı geçti ne?”
Pis pis sırıttım tabii, “Ben bayağı düğün daveti aldım” diyerek.