Hürriyet’in geçen hafta düzenlediği Türkiye Finans Forumu’nun sigortacılık bölümünde en çok konuşulan konu trafik sigortası oldu. Benim de moderatörlüğünü yaptığım; Hazine Müsteşar Yardımcısı Dr. Ahmet Genç, Türkiye Sigorta Birliği (TSB) Başkanı Can Akın Çağlar ve TSB Başkan Yardımcısı Uğur Erkan’ın konuşmacı olarak katıldığı Sigorta ve Bireysel Emeklilik Oturumunda trafik sigortası ve BES’e otomatik katılım konularında konuşmacılar çarpıcı açıklamalar yaptı.
Oturumda iki ana konu tartışıldı. Biri, Hazine ile sigortacılar arasındaki trafik sigortasından kaynaklı zarar tartışması ki, bu konuda Hazine’nin hesapları ile sigortacıların hesapları bir türlü örtüşmüyor. Oturumda da işte bu konu gündeme geldi ve Ahmet Genç ile Can Akın Çağlar belki de ilk defa aynı anda görüşlerini paylaştı. Bir diğeri ise, 18 yaş altına yönelik bireysel emeklilik düzenlemesi olup olmayacağı ve otomatik BES’te revizyona gidilip gidilmeyeceği konusuydu.
TRAFİKTE TAVAN FİYAT
Ahmet Genç, trafik sigortasında ciddi bir yanlış anlaşılma olduğunu belirterek, sigortacılığın gelişmiş olduğu ülkelere bakıldığında trafik sigortasında ödül-ceza sisteminin uygulandığını söyledi. Genç, bu ülkelerde hasarsızlık indiriminde Türkiye’de de olduğu gibi 7 basamak olduğunu, trafiğe yeni çıkan araçların 4. basamaktan giriş yaptığını ifade ederek, “Basamaklara göre yüzde 10-15-20 indirim, yüzde 20-40-50 de artırım vardır. İstediğiniz kadar kaza yapın 4. basamağın üzerine yüzde 50’den fazla zam yapılmaz” dedi.
Genç, Türkiye’de ise, fiyata müdahale öncesinde 8 kat fazla zam yapıldığını, tavan fiyat ile ile 4. basamağa göre yüzde 15-30-45 indirim, yüzde 50-100-150 de zam imkanı getirdiklerini vurgulayarak, şunları söyledi: “Sigortacılar, ‘iyi sürücü, kötü sürücü ayrımı yapmadınız’ diyor. Daha nasıl yapacaktık? İyi sürücü-kötü sürücü Türkiye’de ayrılmıyorsa, hiçbir yerde ayrılmıyordur. Yüzde 150’ye kadar zam, aşağı da yüzde 45’e kadar indirim var. Deniyor ki, kamyoncu kaza yaptı, sigorta şirketi 59 bin lira hasar ödedi, gelecek sene bin liraya sigortasını yenileyecek. Nasıl yenileyecekti, 59 bin liraya mı? Sigortanın ne anlamı var?”
HESAPTA YANLIŞLIK VAR
Ahmet Genç, trafik sigortasından zarar edilmemesi gerektiğine de değinerek, karşılıklar ve IBNR (gerçekleşmiş ama ödenmemiş hasar karşılığı) konusunda karışıklık olduğunu, bu yılın ilk yarısında 3-4 milyar lira hasar ödendiğini, ancak muallak tazminat karşılığının 12 milyar lira gözüktüğünü kaydetti. Genç, “Bir şeyler yanlış gidiyor ya da yanlış hesaplanıyor. Yanlış yargı kararları 2011’de başladı ve 2016’da kanun değişti, sorun giderildi. Bakıyorsunuz, 2011’den itibaren ödenen hasara yansıyan tazminat rakamı yüksek değil. Hiç mi kesinleşmiş yargı kararı olmuyor?” şeklinde konuştu.
HAFTALARDIR içeriği sır gibi saklanan taşeron işçilere yönelik düzenleme nihayet belli oldu. Önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan açıkladı, ardından da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu detaylarını kamuoyu ile paylaştı. Buna göre; taşeron işçiler yeni düzenleme sonrası kadrolu işçi olacak.
Öncelikle şunu belirteyim, 900 bini kamuda, 1 milyondan fazla da özel sektörde olmak üzere toplam 2 milyona yakın kişi, taşeron işçi olarak çalışıyor. Kamudaki 900 binin de 450 bini belediye ve il özel idarelerinde, 400 bini hastane ve üniversiteler gibi kamu kurum ve kuruluşlarında çalışıyor. Yeni düzenleme ise sadece kamuda çalışan işçileri kapsıyor. Yani, yeni düzenleme 900 bin çalışanı ilgilendirecek. Özel sektörde çalışanlar için bir düzenleme maalesef yok.
MEMURLUK VERİLMEYECEK
Bir noktanın daha altını çizeyim; biliyorum ki, tüm taşeron çalışanlar kadrolu memur olmak istiyor. Açıklamalar gösterdi ki, bu olmayacak; taşeron çalışanlara memurluk hakkı verilmeyecek. Peki, ne olacak? Yaşı sınırı olmadan, eğitim şartı aranmadan, asıl iş-yardımcı iş ayrımı olmadan kamuda çalışan tüm taşeron işçiler kadrolu olarak çalışacak. Daha açık şöyle anlatayım; kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan 450 bin taşeron işçiye şartsız, koşulsuz tam kadro verilecek; belediye ve il özel idarelerinde çalışanlar ise yine belediye iştiraklerinde ve belediye iktisadi teşekküllerinde daimi olarak istihdam edilecek.
HAKLAR NE OLACAK?
Çalışanların haklarına gelince; taşeron işçiler kamuda aynı işte ve kurumda ve aynı görevde çalışmaya devam edecek. Taşeron sisteminde bugün için bir yıl olan sözleşme süresi de süresiz hale gelecek. Yeni düzenleme ile ücrette bir değişiklik olmayacak. Taşeronluk konusunda merak edilenlerin başında, ‘yeni düzenleme olduğunda sıfırdan mı başlayacağız, geçmiş haklarımız kayıp mı olacak?’ sorusu geliyor. Sıfırdan başlanmayacak, geçmiş haklar kaybolmayacak. Yani, emeklilik ile ilgili şartlar neyse, bu şartları yerine getirenler emekli olabilecek. Yeni düzenleme ile fazla mesai, yıllık izin, kıdem gibi tüm haklar çalışanlara verilecek. Peki, yeni düzenleme ne zaman başlayacak? Henüz taslak halinde Meclis Genel Kurulu’nda görüşülüp, kabul edilmesi gerekiyor. Jülide Sarıeroğlu’nun açıklamasına göre de kabul edilmesinden sonraki 3 ay içinde taşeron işçi olarak çalışanlar kadrola alınmaya başlayacak.
MEVSİMLİK ÇALIŞANA SÖZLEŞMELİ KADROSU
YENİ düzenleme kapsamında 4C çalışanlar da 4B statüsüne geçecek. Devlet memurları yasasına göre 4A-4B-4C üzere üç ayrı kategoride çalışan bulunuyor. Memurlar 4A kapsamında çalışırken; sözleşme ile –ki, her yıl sözleşmeleri yenileniyor- çalışanlar 4B, mevsimlik çalışanlar 4C kadrosunda bulunuyor. Yeni düzenleme ile 4C statüsünde çalışan 25 bin kişinin 4 B statüsüne geçişi de sağlanacak. Mevsimlik geçici işçi olarak ve senede 5 ay 29 gün çalışma hakkı tanınan işçilerin ise çalışma süreleri 4 ay uzatılarak, 9 ay 29 güne çıkartılacak.
ÖNCE bir tespit yapayım. 2003 yılında Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) başladığında hayat sigortaları ikinci plana atıldı. Hayat şirketleri birer birer emeklilik şirketine dönüştü ve sigortacılar, BES’e odaklandı. 2003 sonrasında ise birikimli hayat sigortacılığı neredeyse durma noktasına geldi ve hayat sigortacılığı sadece banka kredileri ile birlikte verilen sigortalardan oluştu.
Şunu da belirtmekte fayda var, 2003 öncesinde de hayat sigortaları, özellikle de vefat teminatlı ürünler, tüketici tarafından ilgi görmedi. Bunun da iki nedeni var. Birincisi, o yıllarda, hayat sigortası dinen caiz sayılmadığından, belli bir kesim bu sigortaya uzak durdu ki, bu durum artık değişti. İkinci ve en önemli neden ise, vatandaşın, hayat sigortasına, ‘10-15 yıl prim ödeyeceğim, ölmezsem, ödediğim primler boşa gidecek, sigorta şirketine para kazandırmış olacağım’ yaklaşımı. Bu yaklaşım karşısında sigortacıların, ‘ya risk gerçekleşirse, geride kalanlar ne yapacak?’ söylemi de maalesef toplumda karşılık görmedi.
VİTRİNE YENİ ÇIKTI
Son dönemde ise gönüllü BES’ten beklenen karı elde edemeyen, 2017’nin başında uygulamaya giren otomatik katılımdan da neredeyse zarar eden şirketler, yeniden hayat sigortalarını vitrine çıkardı. Ama bu sefer farklı. Geçmişte yaşanan deneyimleri hesaba katan şirketlerin favori ürünü ise, prim iadeli hayat sigortası. Hemen hemen tüm şirketlerin; ‘herkese hayat sigortası’, ‘geri ödeyen sigorta’, ‘iyi ihtimaller sigortası’ gibi farklı isimler altında çıkardıkları ürünlerin ortak noktası ise; sigortalı, vefat etmezse ödediği tüm primler iade ediliyor. Risk gerçekleşmesi durumunda da kimi şirketler poliçede belirtilen tazminat tutarını sigortalının yakınlarına öderken, kimi şirketler ise vefat halinde ödenen primleri varislere iade ediyor.
VERGİ AVANTAJI VAR
Henüz yeni bir ürün olmasına karşın tüketicinin de ilgisini çeken prim iadeli hayat sigortaları, en az 10 yıl, en fazla 20 yıllık yaptırılıyor. Sigorta süresi içinde vefat gerçekleşmezse, ödenen tüm primler sigorta şirketi tarafından iade ediliyor. Eminim birileri, ‘10 yıl sonra ödediğim primleri iade etseler ne olacak, o dönemdeki alım gücü önemli’ diyecektir. Para iadeli hayat sigortasının primleri dolar ya da Euro olmak üzere döviz üzerinden ödeniyor ki, 10 yıl sonra iade edildiğinde enflasyon karşısında değer kaybına uğramasın. Yeni ürünün aylık primi ise şirketine göre değişmekle birlikte 40-50 dolardan başlıyor.
Hayat sigortalarında, BES’teki gibi devlet desteği de bulunuyor ama bu destek, vergi indirimi şeklinde uygulanıyor. Ücretli çalışanlar, aylık ödedikleri hayat primlerini, yine aylık brüt ücretlerinin yüzde 15’i oranında gelir vergisi matrahından indirebiliyorlar. Yıllık olarak da brüt asgari ücretin toplam tutarını –ki, bugün için bu rakam 1.777 TL- vergiden düşebiliyor.
PRİMLER DÖVİZE ENDEKSLİ
Aslında kefalet sigortası son 3 yıldır uygulanıyordu ancak kamu ihalelerinde kullanılamıyordu. Hal böyle olunca da sigorta şirketleri, tüketim malları, konut satışı gibi küçük işlere kefil olabiliyordu. Büyük projelerde, taahhüt işlerinde ise kefalet sigortası kullanılamıyordu. Bu nedenle de reel sektörün tek seçeneği banka teminat mektubuydu.
KAMU İHALESİNDE KULLANILACAK
Torba yasa ile bu durum değişti, kamu ihale kanununa bir madde eklendi ve banka teminat mektubunun yanı sıra kefalet sigortasının da ihalelerde kullanımının önü açıldı. Bir anlamda sigorta poliçesi, teminat mektubunun işleyişine benzer bir yapıya kavuştu. Peki, bu ne anlama geliyor? Reel sektörün artık tek seçeneği bankalar olmayacak; isterse kefalet sigortası yaptırıp, sigorta poliçesini teminat olarak gösterebilecek. Böylece, şirketler, kendine ilave kapasite yaratmış olacak ve kredi limitini başka alanlarda kullanabilecek. Sadece bu da değil; kamu ihalelerinin yanı sıra amme alacağının tahsilinin tehlikede olması halinde de kefalet sigortası teminat olarak verilebilecek. Açıkça söyleyeyim, bu düzenleme ile reel sektörün eli ciddi rahatlayacak.
BANKALARA ALTERNATİF OLACAK
Şunu da belirteyim, bankaların verdiği teminat mektubu tutarı 500 milyar liranın üzerinde ki, zaman zaman bankalar teminat mektubu vermekten de kaçınıyor. Şimdi bu 500 milyar liralık pazara sigorta şirketleri de ortak olacak.
Çok kısa, kefalet sigortasının nasıl işleyeceğini de anlatayım. İhaleye katılacak olan şirket; bankadan teminat mektubu istiyormuş gibi gerekli tüm evrakları sigorta şirketine sunacak. Sigorta şirketi, incelemeyi yaptıktan sonra kefalet poliçesini düzenleyecek ve üçüncü kişilere verilmek üzere bir senet hazırlayacak ki, buna kefalet senedi deniyor. Kefalet sigortası yaptıran şirket, yükümlülüklerini yerine getiremezse, sigorta şirketi devreye girecek ve ödemeyi yapacak; sonra da dönüp, şirkete rücu edecek.
Milyonlarca çalışanın, özellikle de asgari ücretlilerin merakla beklediği torba yasa tasarısı nihayet bu hafta yasalaşıyor. Merakla bekleniyor, çünkü gelir vergisi diliminden dolayı kimi çalışanların eline geçen aylık ücret düştü.
İşte torba yasa bu düşüşü telafi edecek.
Haftalardır okuyuculardan, ‘3 aydır düşük maaş alıyoruz, eksik paralar nasıl tamamlanacak?’ diye onlarca soru alıyorum. Doğru, eylül ayından itibaren gelir vergisi tarifesindeki ikinci dilimden dolayı asgari ücret 1.404,6 liranın altına düştü ki, bu da 30 lira daha fazla vergi kesintisi anlamına geliyor. Tabi bu sadece, eylül ayına aitti, ekim ve kasım aylarında düşüş daha arttı. Maaşlardaki azalışın telafi edilmesi ve asgari ücretli çalışanın sene başında olduğu gibi 1.404,6 lira alabilmesi için de torba yasaya bir madde eklendi. Ancak, torba yasanın gecikmesi nedeniyle de çalışanlar üç aydır düşük maaş alıyor. Torba kanunun önümüzdeki günlerde yasalaşması ile farklar çalışanlara ödenecek.
HERKES YARARLANMAYACAK
Peki, nasıl ödenecek? Azalış, geçen sene olduğu gibi asgari geçim indiriminin (AGİ) artırılması ile telafi edilecek. Eylül-ekim-kasım-aralık aylarına ait ücret ile 1.404,6 lira arasındaki fark AGİ’ye ilave edilecek ve asgari ücretin altında kalan tutar, çalışana ödenecek. Eklenen tutar gelir vergisinden düşürülerek fark kapatılacağından işverene de ek bir maliyet getirmeyecek. Şunu da belirteyim, bu imkandan bekar asgari ücretliler ve aylık maaşı 1.404,6 liranın altına inenler yararlanacak; diğer asgari ücretliler faydalanamayacak.
15 TEMMUZ GAZİSİNE MEMURLUK
YARGITAY, 25 milyon sürücüyü yakından ilgilendiren bir karara imza attı ve kendi kusurundan dolayı tek taraflı trafik kazasında hayatını kaybeden sürücünün yakınlarına, trafik sigortasından tazminat ödenmeyeceğine karar verdi. Böylece yıllardır süren, yüzlerce davaya konu olan tartışma da bitti.
2011 yılında, açılan bir dava üzerine yargı, sürücü kusurlu da olsa vefatından dolayı yakınlarına tazminat ödenmesine hükmetti ve bu karar içtihat haline geldi. Öyle ki, trafik sigortasında zamanaşımı 10 yıl olduğundan, geçmişte tek taraflı kaza geçirenlerin yakınları bile mahkemelere başvurdu ve sigorta şirketleri de ciddi tazminatlar ödedi. Nitekim kusurlu sürücülere ödenen tazminatlar, trafik sigortasındaki fiyat artışının da nedenlerinden biri oldu.
6 YILDIR BEKLENEN KARAR
2015 yılında Hazine, trafik sigortasının genel şartlarını değiştirdi ve sigortacıların şikâyeti üzerine genel şartlara, sürücünün kusurlu olduğu durumlarda yakınlarına sigortadan tazminat ödenmeyeceğini ekledi. Ancak, genel şartlar uygulamaya girer girmez; başta Barolar Birliği olmak üzere tüketici dernekleri, iptali için Danıştay’da dava açtı ki, iptali istenen maddelerden biri de buydu. Bunun üzerine Hazine, kusurlu sürücüye tazminat ödenmemesini yasa maddesi haline getirdi ve 2016 Nisan’ında torba kanun ile de yasalaştı. Her ne kadar yasa çıksa da sigorta şirketleri, bir buçuk yıldır yargının yaklaşımını ve vereceği kararı bekliyordu.
SİGORTACI SORUMLU DEĞİL
Nihayet beklenen karar çıktı. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, açılan bir dava üzerine kararını açıkladı ve kendi kusurundan dolayı kaza yapan sürücünün yakınlarına tazminat ödenmeyeceğine hükmetti. Gerekçe olarak da trafik sigortası genel şartlarını gösterdi ve sürücünün kusurlu olmasını sigorta teminatının dışında kalan haller arasında saydı.
Bir süredir, 2018’de, trafik sigortası fiyatının artacağı konuşuluyor. Nitekim son günlerde okuyuculardan da sorular geliyor. Peki, konu neden gündeme geldi ve daha da önemlisi gelecek yıl fiyatlar artacak mı? Doğru, sigortacılar cephesinde, primlerin artması yönünde bir talep var. Anlatayım ama önce, kısa bir bilgi vereyim. Bu yılın Nisan ayında trafik sigortasında tavan fiyat uygulamasına geçilerek, sigorta şirketlerinin alacağı en yüksek primler belirlendi. Bir anlamda fiyata devlet müdahale etti. Primler ortalamada yüzde 30 seviyesinde düşürülürken; indirim oranı bazı araç gruplarında yüzde 40, hatta bazı şehirlerde yüzde 50’lere kadar çıktı. Sigortacılar da, ‘zarar edeceğiz’ diye tepki gösterdi. Bu tepkiyi gösterirken de trafik sigortasında 2,3 milyar TL zarar oluşacağına yönelik bir de analiz ortaya koydu.
ENFLASYON KADAR ARTIŞ
Tavan fiyat uygulaması başlayalı neredeyse 8 ay oldu. Bu sürede trafik sigortasından 376 milyon TL’ye yakın gelir kaybı yaşandı. Şimdilerde ise sigortacılar; 2,3 milyar liralık zarar analizini, 8 aydaki gelir kaybını, döviz ve enflasyondaki artışın hasar maliyetleri üzerinde yaratacağı olumsuz etkiyi ve gelecek yıl asgari ücrete paralel bedeni tazminatlarda yaşanacak artışı gerekçe göstererek, trafik sigortası fiyatlarına en azından enflasyon oranında artış talep ediyor. Her platformda da ekonomi yönetimine bu taleplerini iletiyor.
Peki, karşılık buldu mu? Cevap, evvelsi gün Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’ten geldi. Mehmet Şimşek, bu taleplere, “Trafik sigortasına ilişkin kaygıları dinliyoruz. Bizim analizlerimiz ile sektörün analizleri şu ana kadar uyuşmuyor ama sonuçta gerçekler değişirse tabii ki, varsayımlarımızı gözden geçiririz” diye cevap verdi. Mehmet Şimşek’in bu açıklamasından şunu anlıyorum; Hazine, 2018’de, tavan fiyat uygulamasında, enflasyon kadar bile olsa artış yapmayacak.
FİYAT YÜZDE 30 DÜŞTÜ
Ancak şunu da söylemekte fayda var, trafik sigortasının fiyatı hiç artmayacak demek de doğru değil. Tavan fiyat uygulaması başladığında Hazine, Mayıs ayından itibaren geçerli olmak üzere azami primleri her ay yüzde 1 artırma hakkını sigortacılara tanıdı. Geçtiğimiz Eylül ayından itibaren de aylık yüzde 1’lik artışı, yüzde 1,5’a çıkardı. Bu da şu anlama geliyor: Mayıs’tan bugüne kadar yüzde 8,5 zam yapıldı ve Aralık ile birlikte de sene sonuna kadar 8 ayda toplamda sigorta primi yüzde 10 artmış olacak. Bunu niye yazıyorum, okuyucular, ‘fiyatta artış yok diyorsun ama bizim primler artıyor’ demesin diye. Daha açık bir anlatımla, trafik fiyatında, gelecek yıl Hazine’nin izin verdiği aylık artışların dışında bir artış olmayacak.
Eminim birileri, ‘daha ne istiyorlar, yüzde 10’luk artış nelerine yetmiyor’ diyecektir. Şimdi buna, ‘yetmez, çünkü...’ desem, o birileri, ‘kardeşim sen de tüketici değil misin?’ diye tepki gösterecek; ‘yeter’ desem, bu sefer sigortacılar, ‘hesap ortada, bizi en iyi senin anlaman lazım’ diyecek. Bir analiz yapıp, yorumu siz okuyuculara bırakayım. Tavan fiyat uygulaması ile trafik primleri ortalama yüzde 30 düştü. Yıllık enflasyon ve dövizdeki artışın başta yedek parça olmak üzere hasar maliyetlerine etkisini ortalama yüzde 10, alsak; 2018’de asgari ücrete yapılacak yüzde 8 zammın, bedeni hasarları bu oranda artıracağını eklesek, çok kaba bir hesapla sene başından bu yana trafik sigortasında yüzde 40’lık bir kayıptan bahsedebiliriz. Demin de belirttiğim gibi sene sonuna kadar primdeki artış ise yüzde 10 olacak.
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
Katılım bankaları kredi kart pazarında ağırlığı ticari kartlara verdi. Toplam kredi kart pazarından yüzde 2, tüketici kredilerinden de yüzde 4 pay alan katılım bankalarının, ticari kredi kartı pazarındaki payı ise yüzde 3 ve ticari kart pazarı katılım bankaları için önem ciddi önem taşıyor. Katılım bankaları açısından gerek kredi gerekse de kart kullanımında murabaha yöntemi kullanılıyor. Katılım bankasının rolü, tüketici adına malı peşin alıp vadeli satabilmesine dayanıyor. Katılım bankaları malı peşin fiyatına alıyor ve vadeli olarak kredi kullanan kişiye ya da kart sahibine satıyor. Bankalar, katılım ilkelerine uygun sözleşme türlerini kullanarak kredi kartı hizmetinden kâr sağlayabiliyor.
Vakıf Katılım Genel Müdürü İkram Göktaş, katılım bankacılığı sisteminde, finansman talebinde bulunan bir müşterinin, banka tarafından kendisine verilen vekaletle malı banka adına satın aldığını, geri ödemesini ise anlaşılan kâr üzerinden, anlaşılan vadeye bölerek gerçekleştirdiğini söyledi. Göktaş, “Bu ticaret modelinden elde edilen kâr, katılma hesabı sahipleriyle paylaşılır. Müşterinin taksitlerini ödemediği durumlarda yine önceden belirlenen gecikme cezası uygulanır. Uygulanan bu gecikme cezaları bir havuzda toplanır ve çeşitli sosyal sorumluluk projelerinin finansmanına kanalize edilir” dedi.
NAKİT KREDİ YOK
İkram Göktaş, katılım bankalarında kredi kartı uygulamasını şöyle anlattı: “Kart ile alınan bütün mallar banka adına alınır ve bankadan sözleşmeli kar oranı üzerinden kart sahibine satılır. Yani kart sahibi bankaya malın alındığı gün itibariyle kar oranı üzerinden borçlanır. Satılan mallar için uygulanacak kar payı bellidir. Kart sahibi son ödeme tarihinde ödeme yaparsa kâr payı alınmaz. Ödeme yapılmazsa hesap kesim tarihinden başlamak üzere kar payı alınır. Mal satımından doğan kar payı meşrudur.”
İkram Göktaş, katılım bankacılığında kredi kartı üzerinden nakit faizli kredi verilemeyeceğini, ancak borç verilebileceğini, bunun verirken de vade farkı talep edilemeyeceğini belirterek, “Bazı katılım bankaları faizli borç veremeyecekleri için limit kadar olmamakla birlikte bir önceki ekstre borcunun yüzde 10 veya 20’si kadar nakit avans verirler” dedi.
GECİKME CEZASI
Ziraat Katılım Genel Müdürü Metin Özdemir, katılım bankalarının ticari kredi kartı pazarındaki payının yüzde 3 olduğunu belirterek, doygunluğa ulaşan bireysel kart pazarına kıyasla ticari kart pazarının sektördeki bankalar için büyük önem taşıdığını söyledi. Metin Özdemir, katılım bankalarının finansman kullandırırken murabaha (maliyet fiyatı, kar oranı açıklanan satış) yönetimini uyguladığını ifade ederek, şunları söyledi: “Bu yöntemde, müşteri satın almak istediği malı görür, beğenir ve peşin fiyatını öğrenir. Daha sonra katılım bankasına gelerek, peşin fiyatını öğrendiği malın alınıp kendisine vadeli olarak satılmasını ister. Banka müşteriyi değerlendirir, ödeme gücünü araştırır, çeşitli teminatlar alır ve müşteriye ne kadar vade farkı uygulayacağını açıklar. Sonra da malı peşin fiyata satıcıdan alıp, vadeli olarak müşteriye satar. Burada önemli olan husus malı önce katılım bankasının satın almasıdır. Katılım bankasının rolü, tüketici adına malı peşin alıp vadeli satabilmesine dayanmaktadır, kredi kartlarında da bu işleyiş söz konusudur. Sürecin en başında sözleşme yapılarak alışveriş anında taksitlendirme imkanı oluşturulmaktadır.”
Metin Özdemir, “Borcunu ödemeyenlere yönelik uygulamalar nelerdir?” sorusunu ise şöyle yanıtladı: “Bankanın hakkını alabilmesi için borçlu gerektiğinde farklı yaptırımlara tabi tutulabilir. Vadesinde ödenmeyen taksitler tahsil edilirken geçen sürenin farkı belirli kıstaslarda talep edilebilmektedir. Bu konuda öncelikle yasal mevzuatlar ve katılım bankacılığı prensipleri çerçevesinde gecikme cezası uygulanmaktadır.”