OTOMATİK Bireysel Emeklilik Sistemi’nde (BES) tasarruf eden çalışan sayısı 4 milyonu geçti. 45 yaş altı tüm çalışanların, işverenleri tarafından BES’e alınmasını sağlayan otomatik katılım uygulaması 2017’de başladı. İlk olarak geçen yılın Ocak ayında, bin ve üzeri çalışanı olan özel sektör işyerleri sisteme giriş yaptı, ardından Nisan ayında hem 250 ila bin arası çalışanı olan özel sektör şirketleri hem de tüm memurlar; Temmuz ayında da 100-250 arası çalışanı olan şirket çalışanları sisteme dahil edildi. Böylece 2017’nin Ocak ayında 2,4 milyon, Nisan ayında 4.6 milyon ve Temmuz ayında 2.1 milyon çalışan BES’e giriş yaptı. Ancak bu çalışanların 6 milyonu cayma hakkını kullanarak, otomatik BES’ten ayrıldı, 3.5 milyonu ise sistemde kaldı.
2.6 MİLYAR TL ÖDEDİLER2018’de ise otomatik katılımın ikinci etabı başladı ve çalışan sayısı 50 ile 100 arası olan özel sektör şirketleri ile belediyeler, il özel idareleri ve KİT’lerdeki memurlar; Şubat ayında bireysel emekliliği giriş yaptı. Son açıklanan verilere göre de Şubat ayında 1.3 milyon çalışan otomatik BES’e girdi, bunların 809 bin 626’i cayma hakkını kullanarak, sistemden ayrılırken 509 bin 500’ü ise sistemde kaldı. Bugüne gelindiğinde, otomatik BES uygulamasının başladığı bir buçuk yılda 10 milyon 594 binin üzerinde çalışan işverenleri tarafından BES’e dahil edildi ve bunların 6.8 milyonu sistemden ayrılırken, 4 milyondan fazla çalışan ise BES’te kalarak, tasarrufu tercih etti. Daha açık bir anlatımla sisteme girenlerin yüzde 64’ü sistemden ayrılmayı tercih etmiş. Çalışanların, tasarruf için ödedikleri katkı payı tutarı ise 2.6 milyar TL’yi geçerken, otomatik BES’te yine çalışanların toplam fon tutarı da 2.8 milyar TL’yi buldu.
MEMURLAR SADIK ÇIKTIPeki, kimler sistemde kalmış, kimler ayrılmış? Girenlerin ve çıkanların profili nedir? Otomatik BES’e yönelik merak edilenleri biraz araştırdım. Sizlerle de paylaşayım.
- Kamu kurumları tarafından otomatik BES’e dahil edilen memurların yüzde 48’e yakını sistemde kalmayı tercih etmiş, yüzde 52’si ayrılmış. Özel sektör çalışanlarının ise sadece yüzde 33’ü otomatik BES’te devam etmiş, yüzde 77’si ayrılmış. Bu da şu anlama geliyor ki, kamuda çalışanların tasarrufa yönelik hassasiyeti özel sektöre nazaran daha fazla.
- Sisteme giren 10.5 milyon çalışandan 3.3 milyonu kadın çalışandan, 7.1 milyonu da erkek çalışanlardan oluştu. Kadın çalışanların 2.1 milyonu ayrılmayı tercih ederken, 1.3 milyonu ise sistemde kaldı. Erkek çalışanların ise 4.7 milyonu otomatik BES’ten çıktı, 2.6 milyonu kalıp, tasarrufu tercih etti.
- Sistemde devam eden çalışanların 2 milyon 517 bini tasarruflarını faizsiz fonlarda değerlendirmeyi tercih ederken, 1 milyon 543 bini ise faizli fonları tercih etti. Yani, çalışanların yüzde 62’si birikimlerini faizsiz emeklilik fonlarında değerlendiriyor.
- Otomatik BES’e girenlerin yüzde 21,18’i 25 yaş altı çalışanlardan, yüzde 43,21’i 25-34 yaş arası, yüzde 35,17’si 35-44 yaş arası ve yüzde 0.44’ü de 45 yaşındaki çalışanlardan oluşuyor.
- Hangi yaştakiler sistemden kalmayı tercih etmiş diye bakıldığında ise sisteme giren 25 yaş altı çalışanların yüzde 48’i sistemde kalmış. 25-34 yaş arasındaki çalışanların ise yüzde 36’sı otomatik BES’te devam etmeyi tercih ederken, 35-44 yaş arasındakilerin sistemde kalma oranı ise yüzde 38. 45 yaşında olup da bireysel emekliliğe girenlerin yüzde 60’ı ise sistemden çıkmış. Bu da şu anlama geliyor, genç yaşta çalışanlar sistemde kalıp, tasarrufu tercih etmiş.
Bunların yaklaşık 2 bin 500’ü de Ege ve Akdeniz’de faaliyet gösteriyor. Gezi tekneleri hafta içi 80 bin, hafta sonu 100 bin kişi ile günlük tura çıkıyor. Yılda da yerli ve yabancı olmak üzere toplam 20 milyon turist taşıyorlar.
Bu bilgileri niye paylaştım? Turizm sezonu açılırken; gezi tekneleri ile ilgili yıllardır süren, kimsenin üstlenmediği, aksine halı altına süpürdüğü soruna dikkat çekmek için. Özellikle de Turizm Bakanlığı’nın dikkatini çekmek için. Tek cümleyle şunu söyleyeyim. Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yaz da milyonlarca turist teknelerde sigortasız seyahate edecek ve bu teknelerin sahipleri, sezonda üç kuruş para kazanma uğuruna varını yoğunu kaybetme riskiyle turistleri gezdirecek. Nasıl mı? Anlatayım.
GEZİ TEKNELERİ SİGORTASIZ
12 ve üzeri yolcu taşıyan tüm deniz araçlarının sorumluluk sigortası yaptırması zorunlu. Neyi kapsıyor? Olası bir kazada yolcular ya da mürettebat ölür, yaralanır, sakatlanırsa sigorta tüm tazminatı karşılıyor. Trafik sigortasının benzeri, yani; biri karayollarında zorunlu, diğeri denizlerde. Dünyadaki uygulama böyle; sigorta zorunlu. Bizde de kritere uyan tüm deniz araçları bu sigortayı yaptırıyor, ancak iş, gezi teknelerine gelince; işte burada sorun başlıyor.
24 Haziran’a az bir zaman kala partiler seçim beyannamelerini açıkladıkça, sosyal güvenlik ve çalışma hayatındaki vaatleri de netleşti. Seçime katılacak hemen hemen tüm partilerin beyannamelerinde sosyal güvenlik alanında yapılacaklar geniş yer alıyor. Vaatlere bakınca partilerin, özellikle, emeklilere yönelik yapılacak düzenleme ve iyileştirmeler konusunda anlaştıkları görülüyor. Bir de tüm partilerin seçim vaatleri arasında; hem memur maaşlarının hesaplanmasında uygulanan hem de emekli maaşını ilgilendiren ve polis, öğretmen, din görevlisi, hemşire olmak üzere birçok çok memurun beklediği 3600 ek gösterge konusu da yer alıyor. Ek göstergenin yükseltilmesi memurların, başta da polislerin, maaşlarında aylık 400 lira, emeklilik ikramiyesinde de 15 bin liraların üzerinde bir artış anlamına geliyor.
ORTAK VAATLERYeni dönemde emeklilerin refah düzeyinin artırılması ve rakamlar farklı olsa da bayramlarda emeklilere ikramiye verilmesi, emeklilik sonrası ticari faaliyette bulunanların desteklenmesi tüm partilerin ortak vaadi. Asgari ücretin artırılması, işsizlik sigortasının kapsamının genişletilmesi, Genel Sağlık Sigortası (GSS) primlerinin yapılandırılması, emeklilikte yaşa takılanların mağduriyetinin giderilmesi, Bağ-Kur’lulara destek; tüm partilerin seçim beyannamesinde yer alıyor.
AK PARTİ- Emeklilik hizmetleri etkinleştirilecek.
- Emeklilerin refah düzeyleri desteklenecek.
- Yılda iki kez Ramazan ve Kurban Bayramlarında biner lira emekli ikramiyesi verilecek.
- Emeklilik sonrası ticari faaliyette bulunanların primi borçları terkin edilecek.
- Emeklilikte ikinci bir gelir için tamamlayıcı emeklilik programları desteklenecek.
- SGK’nın e-devlet kapsamında sunduğu uygulamaların sayıları artacak.
HAZİNE destek olacak, KOBİ’ler alacaklarını sigortalatacak. Geçen günlerde Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, KOBİ ölçeğindeki risklerin ticari alacak sigortası ile güvence altına alınacağını, düzenlemeyi de Başbakanlığa sunduklarını söylemişti. Alacak sigortasının içeriği de netleşmeye başladı. Öğrendiklerimi, sizlerle de paylaşayım.
KOBİ ölçeğindeki şirketler, iç piyasada sattıkları malın bedelini tahsil edememe riskine karşı alacak sigortası ile sigortalatacak. Sigorta uygulamasına da Hazine destek olacak. Uygulama ileride ihracat yapan KOBİ’leri de kapsayacak. Düzenleme Bakanlar Kurulu’nun onayına gönderildi. 2013’te yapılan bir düzenleme ile sigortacılık mevzuatı, teminat bulunamayan risklere yönelik Olağandışı Riskler Yönetim Merkezlerinin (ORYM) oluşumuna imkan tanındığından; alacak sigortası için yasal düzenleme yapılması gerekmiyor, Bakanlar Kurulu onayı yeterli. 24 Haziran seçimlerinden önce de düzenlemenin çıkması bekleniyor.
FİYATI DEVLET BELİRLEYECEKPeki, alacak sigortası nasıl işleyecek? Tarım Sigortaları Havuzuna (TARSİM) benzer bir modelle, Olağandışı Riskler Yönetim Merkezi altında, Alacak Sigortaları Havuzu kurulacak. Havuzun denetimi Hazine’de olacak, yönetimini ise Halkbank’ın iştiraki olan Halk Sigorta yapacak. Alacak Sigortaları Havuzunun işleyişi için iki seçenek var. Bundan sonrası biraz teknik ama en basit şekliyle anlatayım. Birinci seçenek; sigortayı, şirketler satacak, topladıkları primin belli miktarını havuza devredecek, hasar yönetimini de yine şirketler yapacak. Hasar ödeme tarafına gelince; Hazine, hasar için belirli bir limit belirleyecek, bu limite kadar olan hasarları sigorta şirketleri ödeyecek, hasar bu limitin üzerine çıkarsa, üzerini Hazine karşılayacak. İkinci seçenek ise, TARSİM gibi hasar dahil sigortanın tüm işleyişini havuz yürütecek, sigorta şirketleri ise aracı gibi havuzun poliçelerini satacak. Hasarlar havuzdan ödenecek, belirli limitin üzerine çıkarsa da üzerini Hazine karşılayacak. İşte, devlet destekli alacak sigortası modeli bu. Model Bakanlar Kurulu sonrası netleşecek.
Hangi model kurgulanırsa kurgulansın alacak sigortasının primlerini Hazine belirleyecek ve şirketler belirlenen fiyattan sigortaları KOBİ’lere satacak. Sigorta kapsamına hangi şirketlerin gireceği konusunda bir KOBİ tanımı yapılacak. Bu tanımın dışında kalan firmalara sigortacılar, bugün olduğu gibi kendi belirledikleri serbest fiyattan poliçe satabilecek.
KOSGEB İÇİN ZORUNLUPeki, alacak sigortası KOBİ’ler için zorunlu mu olacak? İsteyen yaptıracak, istemeyen yaptırmayacak. Ancak, KOSGEB’den kredi kullanan ya da imkanlarından faydalanan KOBİ’ler için zorunlu tutulabilir.
Alacak sigortası ile yeni bir uygulama daha geliyor. Sigortacıların, KOBİ’lerin alacaklarını sigortalamamalarının temel nedeni, bilanço bilgilerine ulaşamamaları. Geçmişte Maliye Bakanlığı ile görüşmeler yapılmasına rağmen Bakanlık, bilanço gizliliğini öne sürerek, bu imkanı tanımadı. Yeni uygulanacak modelde ise Kredi Kayıt Bürosu’ndan, KOSGEB’den, Kredi Garanti Fonu’ndan (KGF) KOBİ’lere ait bilgiler Sigorta Bilgi Merkezi’ne (SBM) aktarılacak ki, öğrendiğime göre bu aktarımı ilk kabul eden KOSGEB olmuş. SBM ise bu bilançoları yine sigorta şirketleri ile paylaşmayacak ama bilançolara bakarak skorlama yapacak ve sigorta şirketine, alacak sigortası yaptırmak isteyen KOBİ’nin skorunu verecek. Sigortacılar da bu skora göre kararını verecek. Bu yöntemle bilanço gizliliği de ihlal edilmemiş olacak.
SADECE KOBİ’LER YARARLANACAKALACAK sigortası bugün de uygulanan bir sistem. Ağırlıklı olarak da iç piyasaya yönelik uygulanıyor. Ancak sigortayı kurumsal, büyük şirketler, satış yaptıkları KOBİ’lerden olan alacaklarını tahsil edememe riskine karşı yaptırıyor. Sigortacılar da bu kapsamda KOBİ’lerin riskini alıyor ve sigorta kapsamında KOBİ’lere kefil oluyor. Bugün için üç bine yakın büyük şirket alacak sigortası yaptırmış ve bu sayede sigortacılar da 100 bine yakın KOBİ’ye kefil olmuş durumda. Alacak sigortası özellikle ekonomide sıkıntıların yaşandığı dönemde işletmeler tarafından tercih ediliyor. Yeni modelde ise sadece KOBİ ölçeğinde şirketler devlet destekli sigortadan faydalanacak.
Açıkçası alıp, satma konusunda bir yorumda bulunamayacağım, spekülasyona girer, ama doların hali ile ilgili birkaç tespitte bulunayım. Öyle ekonomistlerin yaptığı analiz gibi de değil, basit anlatayım.
Bir, dolardaki artışın birçok nedeni var. ABD’de faizlerin yükselmesi -ki, dünyada faizde bir yükseliş eğilimi var-, gelişmekte olan ülkelerdeki para birimlerinin değer kaybetmesi, petroldeki artış… Bunların hepsi etken. Daha açık bir anlatımla, dolardaki bu artış sadece yurtiçi kaynaklı değil yurtdışı kaynaklı ve ekonominin gerçekleri ile de uyuşmayan durumlar da var. Benzerleri 2014 ve 2015’te de, hatta daha geçmiş yallarda da yaşandı. Yani, belirli dönemlerde yurtdışı kaynaklı hareketlere alışığız. Bugün yaşananlar da gelir geçer, biz yine ekonomide büyümeye devam ederiz.
MERKEZ BANKASI MÜDAHALESİ
İki, doların 4.90’ın üzerini gördüğü bir gün öncesi, Çarşamba gününe iyi bakılsın. Özellikle piyasaların kapanmasına yakın kimler işlem yaptı, yerliler mi yabancılar mı, iyi analiz edilsin. Bazı kesimler ne demek istediğimi iyi anladı. O gün etrafa, ‘dolar alın, daha da artacak’ söylentilerini yayanlara inanıp da 4.90’lardan alım yapanlar oldu. Merkez Bankası’nın müdahalesi sonrası şimdi onlar ne yapacak? Ya uzun süre ellerinde doları tutacaklar ya da satıp, zarar edecekler.
GEREKEN YAPILDI
Üç, Merkez Bankası’nın Geç Likidite Penceresi faizini 300 baz puan artırarak yüzde 16,5 seviyesine çekmesi doların ateşini söndürür mü? Söndürür, nitekim söndürdü. Keşke Merkez Bankası bu hamleyi dolar 4.50’lere gelmeden yapsaydı. Şunu belirteyim, Merkez Bankası, piyasaya müdahale etmekle; önümüzdeki dönemde kurdaki olası ani hareketliliklerde yeniden müdahalede bulunacağının da sinyalini verdi. Mesela, 7 Haziran bu noktada kritik bir tarih. Yeri gelmişken şunu da belirteyim, Merkez Bankası’nın bu hamlesinden sonra faiz artışını eleştirenler de var. Gereken yapılması lazımdı, yapıldı da. Kaldı ki, faiz artışıyla da yüksek faiz terbiye edilebilir.
Dört, gelelim okuyucuların sorusuna, dolar alalım mı, satalım mı? İki gün önce, dedikodulara kanıp da alanların durumu ortada.
VERGİ ve prim borçlarının yapılandırılmasına yönelik kanun tasarısı yasalaştı. Kanun; prim borcundan dolayı emekli olamayan, geçmişte sigortalılık sürelerini donduran Bağ-Kur’lulara da af imkanı sunuyor. Yeni kanunun detaylarına geçmeden önce kısa bir bilgi vereyim. Geçmiş yıllarda çıkarılan af yasaları ile Bağ-Kur’luların prim borçları silinmişti. En son, 2015’te, gerekli prim-gün sayısını doldurmasına rağmen geçmişteki borcundan dolayı emekli olamayan bir milyonun üzerinde Bağ-Kurlu için düzenleme yapılmıştı. Buna göre borcu olanlara eski borçlarını dondurma, geçmişteki düzenlemelerle borçları ve sigortalılık sürelerini donduranlara da borçlarını ödeyerek bu süreleri emekliliğe saydırma hakkı tanınmıştı.
Meclis’ten geçen ve Cumhurbaşkanı’nın da onayladığı yeni kanun ise hem prim borcu olan Bağ-Kur’lulara bu borçlarını yapılandırma imkanı tanıyor hem de geçmişte sigorta sürelerini donduranlara yeni bir fırsat daha veriyor.
TEMMUZ SONUNA KADARPeki, yapılandırmadan, Bağ-Kur’lular nasıl yararlanacak? Önceki yapılandırmalar nedeniyle prim borcu olup da sigortalılık süreleri durdurulmuş olan ve sigortalılıklarını yeniden canlandırmayan (ihya etmeyen) Bağ-Kur’lular, önümüzdeki iki ay içinde, temmuz ayının sonuna kadar, SGK’ya müracaat ederek durdurulan sigortalılık süreleri için ödeyecekleri prim tutarını hesaplatıp, yeniden yapılandırabilecek. Bu haktan yararlanacak olanların sigortalılık süreleri de durdurulmamış gibi değerlendirilecek. Hesaplanan borcun tamamının ilk taksit süresi içinde ödenmesi durumunda durdurulan süreler, sigortalılık süresinden sayılacak. Yani, sigortalılık süresi durdurulmamış sayılacak. Eğe borç, süresinde ödenmezse, ihya işlemi geçerli sayılmayacak. Yeni kanundaki bu düzenleme, köy ve mahalle muhtarları, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlar ile tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanları da kapsayacak.
BORCUN YÜZDE 90 SİLİNECEKGelelim, yapılandırmadan yararlanacak olanların prim borçlarının yeni yasaya göre nasıl hesaplanacağına. Öncelikle şunu belirteyim; yapılandırmada gecikme zammı, gecikme faizi alınmayacak; Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) değişim oranına göre borç yeniden hesaplanacak. Buradan da anlaşılacağı üzere borç miktarı ciddi oranda azalacak. Borç, istenirse taksitlendirilebilecek. Taksitlendirmede ise 6 aydan 18 aya kadar taksit imkanı tanınıyor; ayrıca isteyen, ikişer aylık dönemler halinde 18 eşit taksite, yani 36 aya kadar ödeme yapabilecek. Borcunu peşin ödeyen Bağ-Kur’luya ise özel bazı istisnalar tanınıyor. Örneğin, ilk 2 taksit ödeme süresi içinde borcunun tamamını peşin ödeyenlerden, Yİ-ÜFE üzerinden hesaplanan faizin yüzde 90’nı silinecek. Borcun tamamı 2 taksitte ödenirse de Yİ-ÜFE tutarı üzerinden yüzde 50 indirim yapılacak. Borçlar taksitlendirilecek olursa hesaplanan borç tutarı, tercih edilen taksit sayısına göre belirlenen katsayılara göre artırılmış olarak ödenecek.
BAĞ-KUR’LULAR HAKTAN NASIL YARARLANACAK?- Bağ-Kur’lular, geçmişte durdurdukları sigortalılık süreleri nedeniyle ödemedikleri prim borçlarını yeniden yapılandırabilecek.
- Yapılandırmada borçlar, Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) değişim oranına göre düşük bir orandan yeniden hesaplanacak.
- Durdurulan sigortalılık süreleri yeniden canlandırılacak ve sigortalılık süresinden sayılacak. Bu sayede prim gün sayısını tamamlayıp, emekli olabilecekler.
- Borçlar peşin ya da 6 aydan 36 aya kadar taksitle ödenebilecek.
Bu seferkinin, diğer kredilerden farkı, KOBİ’lere sağlanan kefalet oranı yüzde 80 iken yeni dönemde bu oran yüzde 85’e çıkarıldı. KOBİ dışı işletmelere verilen kefalet desteği oranı da yüzde 75’ten yüzde 80’e yükseltildi.
BANKALAR ZORUNLU TUTAMAZ
Nasıl olsa önümüzdeki günlerde bir şekilde gündeme geleceği ve okuyuculardan da sorular geleceği için ben, şimdiden KGF kredilerinde sigorta konusuna değineyim. Hatırlıyorum, geçen sene de benzer konu gündeme gelmiş ve bankalar KGF kredisi kullandırırken, başta hayat sigortası olmak üzere diğer sigortaları yüksek bedellerle dayattıkları yönünde iddialar ortaya atılmıştı. Hemen belirteyim, bankalar, Hazine destekli KGF kefaleti kapsamında kullandıracakları krediler için başta hayat sigortası olmak üzere hiçbir sigortayı yaptıramazlar, zorunlu tutamazlar, talep edemezler, sigorta adı altında masraf da kesemezler. Neden? Hazine, zaten bu kredilere kefil de ondan. Üstelik 35 milyar liralık pakette kefalet oranı yüzde 85’lere kadar çıkmış durumda.
Peki, bu doğru bir yaklaşım mı? Bence değil. Bana göre, KGF kredilerine bir şekilde sigorta sistemi de adapte edilmeli. Eminim birileri diyecektir ki, ‘Hazine zaten kefil, sigortaya daha ne gerek var?’. Doğru, ama Hazine neye kefil? Kredinin geri ödenmeme riskine kefil. Daha doğrusu işletmeler, teminat sorunu nedeniyle finansman sıkıntısı çekmesin diye kefil. Yani, Hazine, bankaya, ‘sen ver krediyi, geri ödenmezse arkasında ben varım’ diyor.
KEŞKE DAHİL EDİLSEYDİ
Peki, tek risk bu mu? Banka açısından evet ama krediyi kullanan için hayır. Örnek mi? KOBİ, bankadan Hazine destekli KGF kredisi kullanıyor; o kredi ile de yeni yatırım yapıyor, makine alıyor, işini büyütüyor ya da sıfırdan yatırıma kalkışıyor. Yangındı, seldi, depremdi; artık her neyse, olası bir riskte işletme zarar görüyor. Tamam, kredi ödenmeyince, devreye Hazine kefaleti giriyor ama artık işletme yok. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Hatırlıyorum, geçen KGF kredilerinde de okuyucular, buna benzer olayları paylaşmıştı.
Uzun lafın kısası keşke KGF kredilerine sigorta sistemi bir şekilde adapte edilseydi. Mesela, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in sık sık gündeme getirdiği alacak sigortası ve kefalet sigortası bile bu kredilerde devreye alınabilirdi. Mesela, Hazine belli orana kadar kefil olurdu, üzerini de sigorta şirketleri üstlenirdi. Doğru, sigorta, bu tür kredilerde maliyeti artıran bir unsur olarak görülebilir ama sigortacılarla bir araya gelinip, KGF kredilerine özel, uygun maliyetli bir model geliştirilebilir, anlaşma yapılabilir.
Gerekçesi ise devlet yardımı alanların sigortalı olup olmadığının sigortacılar tarafından tespit edilememesi. Yazımda, bundan sonra olacaklara da değinerek, sigortacıların, Ankara valiliğine resmi bir yazı yazıp, sel felaketinde kime, kaç para yardım yapıldığının bilgisini isteyeceklerini ve buna göre hasar ödemelerinin yapılacağını belirtmiştim.
ANKARA’DAKİ SEL FELAKETİ
Yazı sonrasında okuyuculardan çokça eleştiri aldım; özellikle de sigorta yaptıran vatandaşlardan. Eleştirilerin ana konusu ise, ‘her sel afeti sonrası devlet yardım edecekse, biz niye sigorta yaptırıp, yıllarca prim ödüyoruz?’... Bu konuya sonra değineceğim ama önce yazım üzerine telefonla arayan Ankara Valisi Ercan Topaca’dan aldığım bilgileri paylaşayım.
Vali Topaca, devlet yardımının kasko sigortası olmayan vatandaşlara yapıldığını söyledi ve sel felaketi sonrası Emniyet Genel Müdürlüğü ile birlikte kaskolu araçlar ile kasko sigortası olmayan araçların tek tek tespit edildiğini kaydetti. Ercan Topaca, kime, ne kadar yardım yapıldığının bilgisini de paylaştı. Buna göre; Mamak’ta, selden zarar görüp de kasko sigortası olmayan 78 araç sahibine 576 bin 100 TL, Keçiören’de ise yine kaskosu bulunmayan 14 araç sahibine 68 bin TL yardım yapılmış.
KASKO SİGORTASI
Gelelim, okuyuculardan gelen, ‘her sel afeti sonrası devlet yardım edecekse, biz niye sigorta yaptırıyoruz?’ eleştirisine. İster sel olsun, ister deprem; her afet sonrası devlet, afet yardımı adı altında, zarar görenlere bir ödeme yapar. Yapılan ödeme de kaybın birebir telafi edilmesi değil, mağduriyetin giderilmesi şeklindedir.
Daha açık şöyle anlatayım. Mamak’taki selde, 78 araç sahibine 576 bin lira ödenmiş. Basit bir hesapla, araç başına ödenen ortalama devlet yardımı 7-8 bin lira olmuş. Daha fazla alan da vardır ama biz ortalama üzerinden gidelim. Devlet yardımı aracın lüks ya da sıfır kilometre olmasına veya da eski model olmasına bakmaz. Bu bir yardımdır. Ama sigorta öyle değil. Aracın sigorta değeri 100 bin liraysa, sigorta şirketi, selde zarar gören vatandaşa, 100 bin lirayı öder. Sadece araç üzerinden gitmeyelim, vatandaşın dükkanı sigortalıysa ve selde zarar görmüşse; sigorta şirketi, hem bina zararını hem de mal kaybını öder.
Diyeceğim o ki, ‘devlet yardımı varsa sigortaya ne gerek var’ mantığı doğru olmadığı gibi devlet yardımı ile sigortayı da birbiri ile karıştırmamak gerekiyor.