Noyan Doğan

Sağlık sigortası prim borcu olanlara müjde

16 Mayıs 2018
Vergi ve sosyal güvenlik prim borçlarına af getiren yasa tasarısı, genel sağlık sigortası borcu olanları da yakından ilgilendiriyor. GSS prim borcu olanlar sene sonuna kadar sağlık hizmetlerinden yararlanacak. Yeni düzenleme ile gelir testi için başvuru süresi de uzatıldı.

Okuyucular, günlerdir, Genel Sağlık Sigortası (GSS) ile ilgili yeni bir af ya da düzenleme olup olmadığını soruyor. Hemen söyleyeyim, var. Meclis’te görüşmeleri süren ve sona gelinen, önümüzdeki günlerde de yasalaşması beklenen kamuoyunda vergi ve sosyal güvenlik prim borçlarına af getiren Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı; genel sağlık sigortası borcu olanları da ilgilendiriyor.

GELİR TESTİ NE OLACAK?Detaya geçmeden önce kısa bir bilgi vereyim. Çünkü son bir-iki yılda GSS ile ilgili birçok düzenleme yapıldığı için kafalar da bir hayli karışık. Geçen senenin Nisan ayına kadar sosyal güvencesi olmayanlar gelirlerine göre sağlık sigortası primi ödeyip, devletin sunduğu sağlık hizmetinden yararlanıyordu. Yapılan düzenleme ile 2017’nin Nisan’ından itibaren sağlık sigortasında tek prim sistemine geçildi ve geçmişe yönelik prim borcu olanlara da bu borçlarını yapılandırma imkanı tanınırken, primleri ödeyecek gücü olmayanlardan da gelir testi yaptırmaları istendi. Bu kişiler için bir yıllık süre tanındı ve bu süre Nisan ayının başında doldu. Bu tarihten sonra da borçlarını yapılandırma-yanlar, gelir testine girmeyenler sağlık hizmetinden yararlanamayacaktı. Meclis’te görüşmeleri süren yeni kanun tasarısı ile GSS borcu olanlara yeni bir af daha geliyor. Kimlerin, bu aftan, nasıl yararlanacağını anlatayım.

BAĞ-KUR’LULARA AF Geçmişte, genel sağlık sigortasına 60 günden fazla prim borcu olan Bağ-Kur’lular, devletin sunduğu sağlık hizmetinden yararlanamıyor ve bu da ciddi sıkıntılara neden oluyordu. Tasarı ile köy ve mahalle muhtarları, hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlar yasa çıktıktan sonra borçlarını yapılandırmaları halinde, yapılandırılan borç haricinde 60 günden fazla prim ve prime ilişkin borçlarının bulunmaması ya da 60 günden fazla prim borcu bulunmakla birlikte bu borçlarını yeniden yapılandırıp, ilk taksiti de ödemeleri halinde GSS kapsamında sağlık hizmetinden yararlanabilecekler.

Tasarının yasalaşması halinde, sigortalılık statüsünden kaynaklanan prim borcu bulunanların önceki döneme ait prim borçları da dikkate alınmaksızın 31 Aralık 2018’e kadar sağlık hizmetlerinden ve diğer haklardan yararlanabilecekler.

Ayrıca GSS tescili yapılmış olup da gelir testine başvurmayanlar, 30 Kasım 2018’e kadar gelir testine başvururlarsa GSS primleri, gelir testine göre ilk tescil başlangıç tarihinden itibaren geçerli olacak.

GSS BORCU OLANLAR AFTAN NASIL YARARLANACAK?

- Genel sağlık sigortası kapsamında gelir testine başvuru süresi 30 Kasım 2018 tarihine kadar uzatıldı.

- Nisan 2018 öncesi prim borcu olanlar 31 Aralık 2018’e kadar borçlarını ödemeleri halinde gecikme faizi ve gecikme zammı ödemeyecekler.

Yazının Devamını Oku

Selde zarar görenler sigortadan para alabilecek mi?

14 Mayıs 2018
GEÇENLERDE bir dostum aradı ve bir arkadaşının Ankara Mamak’taki selde başından geçenleri anlattı. Durum özetle şöyle. Sel felaketinde vatandaşın aracı zarar görüyor.

Araç, kaskolu. Sigorta şirketine müracaat ediliyor, ancak şirket, incelemelerin sürdüğünü ve devlet yardımı nedeniyle, hasar ödemesinin hemen yapılamayacağını söylüyor. Öğrendiğime göre Mamak’taki selde işyeri, aracı zarar görüp de sigorta şirketlerine başvuranlar da benzer cevaplar almış. Biraz araştırma yaptım. Doğru, ortada garip bir durum var ve ilk kez yaşanıyor.

HASARLAR NEDEN ÖDENMİYOR?

Şöyle anlatayım. İster sel olsun, ister başka afet; konutu, aracı, işyeri sigortalı olup da zarar görenler, sigorta şirketlerine başvurur. Şirketler hasar tespit çalışmasını başlatır ve sigortalılara zararları ödenir. Felaketin yaşandığı ilin valiliği ise Sigorta Şirketleri Birliği›ne resmi bir yazı göndererek, kimlerin sigortalı olduğunu ve sigortadan bu kişilere ne kadar hasar ödemesi yapıldığının listesini ister. Sonrasında valilik, sigortası olmayanlara ya da sigortadan bir nedenden dolayı eksik para alanlara devlet yardımı yapar. Böylece de selde zarar gören vatandaşın mağduriyeti gerek devlet eliyle gerekse de sigorta sistemi ile bir şekilde giderilir. Genel uygulama böyledir, yani bugüne kadar böyle uygulandı.

Ancak Ankara Mamak’taki sel felaketin de bir ilk yaşandı ve selin hemen sonrasında zarar görenlere yardım ödemeleri yapıldı. Valilikten yapılan açıklamaya göre de sel felaketinden birkaç gün sonra 10 konut ile 61 iş yeri sahibine toplam 605 bin 250 lira, 81 araç sahibine ise 584 bin 600 lira yardım yapılmasına karar verildi. Hal böyle olunca da ortalık karıştı. Neden? Çünkü sigortacılar, hasar tespiti yapamadığı gibi daha da önemlisi kime, ne kadar devlet yardımı yapıldığından da habersizler. Devlet yardımı alanlar sigortalı mı, değil mi onu da bilmiyorlar.

ŞİMDİ NE OLACAK?

Peki, şimdi ne olacak? Yine bir ilk yaşanacak ve bu sefer sigortacılar, Ankara valiliğine resmi bir yazı yazıp, sel felaketinde kime, kaç para yardım yapıldığının bilgisini isteyecek. Valilikten gelen listeyle sigortadan hasar talebinde bulunanlar karşılaştırılacak. Sigortalı olup da devlet yardımı alanlar varsa bu kişilere, aldıkları devlet yardımına göre hasar ödemesi yapılacak. Örneğin, vatandaşın selde aracı zarar görmüşse, aracın kasko değeri de misal, 40 bin liraysa ve bu kişiye devlet de 20 bin lira yardım yaptıysa, sigorta şirketi 20 bin lira hasar ödemesi yapacak. Kalan 20 bin lirayı da sigorta şirketi devlete ödeyecek. Daha açık bir anlatımla; sigorta şirketi ya devlet yardımı almadıysa vatandaşa zararın tamamını ödeyecek ya da devlet yardımı aldıysa kalan kısmını devlete verecek.

Eminim birileri, ‘devlet de ödesin, sigorta şirketi de ödesin’ diyecektir. O iş öyle yürümüyor. Selde aracı zarar gören vatandaş örneğinden gidersek, devlet 20 bin lira, sigorta şirketi de 40 bin lira öderse; 40 bin liralık araç için vatandaşa 60 bin lira ödenmiş olur. Bu da zararı karşılama ya da mağduriyet giderme değil, sebepsiz zenginleşme anlamına geliyor. 

 

Yazının Devamını Oku

Aralarında fark yok gibi mi görünüyor?

10 Mayıs 2018
Aslında yüksek faiz konusuna değinecektim ama bir okuyucudan gelen soru ve yorum dikkatimi çekti.

Gerçi yine yüksek faizle ile ilintili. Önce okuyucumun yazdıklarını özetle paylaşayım: “Mevduat faizlerinin yüzde 13 hatta 14’lere çıktığı bir ortamda neden paramı katılım bankalarına yatırayım? Kaldı ki, kimi zamanlar, kâr payı oranları ile mevduat faizi arasında çok az fark var. Hem faizsiz bankacılıktan bahsediliyor hem de faiz ile kar payı aynı paralelde gidiyor.”

Okuyuculardan, sigorta ve finans konularında çokça soru ve yorum alırım. Genelde bunları yazı konusu yapmam, okuyucu ile mail ortamı üzerinden birebir iletişime geçer, sorularına cevap vermeye çalışırım. Tabi zamanım yettiğince. Bu sefer yazı konusu yapacağım ve bu vesile ile kafama takılanları da paylaşacağım.

FAİZ HASSASİYETİ“Mevduat faizlerinin yüzde 13, hatta 14’lere çıktığı bir ortamda neden paramı katılım bankalarına yatırayım?” sorusunun cevabına gelirsek. Eğer faiz hassasiyetiniz yoksa, amaç paradan para kazanmaksa elbette paranızı faizsiz bankacılık sistemine yatırmanızın da bir anlamı yok. Ama ‘faizden para kazanmak istemiyorum’ diyorsanız; o zaman durum başka. Cevap bu kadar basit mi; evet, bu kadar basit.

Özünde baktığınızda, gerek katılım bankalarının gerekse de diğer bankaların birbirlerinden farkları yok. Hepsi de vatandaşın mevduatına, yani parasına talip. Fark ise diğer bankalar, önceden sabit bir faiz vaadiyle vatandaştan parayı toplar, dönem sonunda da bu vaatlerini yerine getirirler. Daha açık bir anlatımla, ‘sen bana 100 lira ver, ben sana dönem sonunda 113 lira’ vereceğim derler. Topladığı bu paraları da belli bir faiz uygulayarak yine vatandaşa ya da işletmelere kredi olarak verirler.

Katılım bankaları ise vatandaştan mevduatı, katılım fonu adı altında kar ve zarara katılım vaadiyle toplarlar ama belirli bir gelir sözü vermezler. Vatandaş kara da zarara da ortak olur. Dönem sonunda da yüksek ya da düşük kar payı verirler. Topladıkları mevduatı da vatandaşa ya da işletmelere nakit kredi olarak vermezler. Ya işe ortak olurlar ya da ihtiyaç duyulan mal ne ise onu alıp, ihtiyaç sahibine vadeli olarak satarlar. Vatandaş konut mu almak istiyor; katılım bankası, 100 bin liraya o konutu alır, vatandaşa da 120 bin liraya vadeli satar. İşte fark budur.

Doğrudur, katılım bankalarının dağıttıkları kar payı oranları ile mevduat faizi kimi zamanlar paralel seyredebilir. Buna da şaşırmamak gerekir, çünkü piyasa aynı piyasa ve dediğim gibi tüm bankalar vatandaşın mevduatına talip.

BU NE YAMAN ÇELİŞKİ!Asıl üzerinde durulması gereken konu ise, bugün katılım bankalarının pazardaki payı yüzde 5 ise, toplumda faiz hassasiyetinin yaygın olup olmadığıdır. Bu noktada da şöyle bir çelişkiyi paylaşayım. 2017 yılında, ‘otomatik katılım’ uygulaması ile tüm çalışanların bireysel emeklilik sistemine katılımı sağlandı. Bakıyorsunuz, sisteme giren çalışanların yüzde 65’e yakını birikimlerini faizsiz emeklilik fonlarında değerlendirmeyi tercih etmiş.

Ne mi demek istiyorum? Çalışanların büyük kısmı tercihini faizsiz fonlardan yana kullanırken, iş mevduata gelince durum farklılaşıyor. Bence bu durumu başta katılım bankaları olmak üzere kamunun iyi düşünüp analiz etmesi gerekiyor.

Yazının Devamını Oku

Aftan kim, nasıl yararlanacak?

9 Mayıs 2018
Meclis’te görüşülen ekonomi paketiyle bugüne kadar sosyal güvenlik borçlarına en kapsamlı yapılandırma imkân tanıyor. Tasarı ile 31 Mart 2018 tarihine kadarki tüm borçlar yeniden yapılandırılacak. İmkândan yararlanacak olanların geçmişten gelen gecikme zammı ve gecikme faizleri silinecek. Başvurular temmuz ayının sonuna kadar yapılacak.

EKONOMİ paketi olarak da adlandırılan ve Meclis’te görüşmeleri süren ‘Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’, emeklilere ikramiye ödenmesinde yaşlılık aylığının artırılmasına, gençlere Bağ-Kur desteğinden genel sağlık sigortasına kadar sosyal güvenlik alanında birçok değişiklik içeriyor. Ancak paketin en önemli tarafı, geçmiş prim borçlarının yeniden yapılandırılacak olması. Tasarı, belki de bugüne kadar sosyal güvenlik alanında en kapsamlı yeniden yapılandırmaya imkân tanıyor.

FAİZ VE ZAM SİLİNECEKTasarının yasalaşması halinde; geçmişte ödenmemiş sigorta primi borçları, emeklilik keseneği ve kurum karşılığı borçları, işsizlik sigortası primi borçları, sosyal güvenlik destek primi borçları, isteğe bağlı sigorta primleri ve topluluk sigortası prim borçları, damga vergisi, özel işlem vergisi, eğitime katkı payı borçları, Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) ödenmesi gereken idari para cezaları ile tüm bu borçlara bağlı gecikme cezası ve gecikme zammı yeniden yapılandırılacak. Milat ise, 2018 Mart ayı. Yani, 31 Mart 2018 tarihine kadarki tüm bu borçlar yeniden yapılandırılacak. Hemen belirteyim, borçlar silinmeyecek, yapılandırılacak. Yapılandırmadan kasıt ise, borçlar, Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) değişim oranına göre yeniden hesaplanacak ve gecikme zammı, gecikme faizinin tamamından vazgeçilecek.

36 AY TAKSİT İMKÂNIPeki, yapılandırmadan nasıl yararlanılacak? Sosyal güvenlik borçları olanlar gecikme faizi ve gecikme zammı yerine Yİ-ÜFE oranında hesaplanacak faiz oranı ile borçlarını ödeyecek. Hesaplanacak tutar faiz oranından çok daha düşük olacak. Yİ-ÜFE oranı ise önceki yılların ortalama Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi oranı esas alınarak, hesaplama yapılacak. Yapılandırma için başvurular yasa çıktıktan sonra temmuz ayı sonuna kadar yapılacak ve ilk ödemeler de Ağustos ayında başlayacak. İsteyen peşin ödeyecek, isteyen 6,9,12,18 taksitler halinde 36 aya kadar uzayan vadede ödeme yapabilecek. Ödemeler kredi kartı ile de yapılabilecek.

Yapılandırmada peşin ödeyenlere ise bazı avantajlar sağlanacak. Peşin ödemeyenlerden Yİ-ÜFE’ye göre hesaplanan faizin yarısı alınmayacak. Aynı şekilde eğer borcun tamamı peşin ödenirse hesaplanan faizin yüzde 90’ını silinecek. Yasa ile 64,3 milyar liralık sosyal güvenlik borcunun yapılandırılacağı tahmin ediliyor.

HANGİ BORÇLAR YAPILANDIRILACAK- Sigorta primi borçları.

- Emeklilik keseneği ve kurum karşılığı.

- İşsizlik sigortası primi borçları.

- Sosyal güvenlik destek primi ile gecikme cezası ve gecikme zammı alacakları.

Yazının Devamını Oku

Kamyon terörüne dur diyecek birileri yok mu?

7 Mayıs 2018
Daracık sokaklardan geçiyorlar.

Otomobillerin bile çıkarken zorlandığı yokuşlardan inip çıkmaya çalışıyorlar. Girilmeyecek caddelere giriyorlar. İkisi bir araya geldi mi caddelerde birbirleri ile yarışıyorlar. İstedikleri yerde durup, istedikleri yere park ediyorlar. Yaşlı, genç, çoluk çocuk hiç umursamıyorlar, insanların üzerine üzerine sürüyorlar. Ya bir arızadan ya da kontrol edemediklerinden insanları eziyorlar veya da araçları biçiyorlar. Hiçbir kural ve kaideye uymuyorlar; daha da önemlisi insan hayatını hiçe sayıyorlar. Kamyonlardan bahsediyorum, özellikle de şehir içinde pervasızca cirit adan hafriyat kamyonlarından. Eminim birileri yazacaklarıma bozulacaktır ama hiç umurumda değil. Hafriyat kamyonlarının yarattığı terör ile ilgili çeşitli rakamlar var ama ben sizlerle, kamyon kazaları ile ilgili çok çarpıcı rakamları paylaşacağım.

ÜRKÜTÜCÜ TABLO- Resmi istatistiklere göre geçen yıl Türkiye’de toplam kamyon sayısı 838 bin 718.  Ve bu kamyonların sadece 379 bin 418’i zorunlu olan trafik sigortasını yaptırmış. Yani, kamyonların yüzde 20’sinden fazlası trafikte sigortasız dolaşıyor. Sigortasız dolaşmanın ne anlama geldiğini artık anlatmama gerek yok, sanırım.

- Her yıl ortalama 15 bin kamyon, trafik kazasına karışıyor. Geçen yıl bu rakam 18 bine yakın.

- Geçen yıl, sigorta şirketleri, kamyonların neden olduğu kazalarda hayatını kaybeden bin 860 kişi için yakınlarına 67 milyon liraya yakın vefat tazminatı ödemiş. Kazalarda yaralanan 2 bin 375 kişiye ise sigortacılar 60 milyon lira sakatlık tazminatı ödemiş. Yine kamyonların neden olduğu kazalar nedeniyle 206 milyon liranın üzerinde de maddi tazminat ödenmiş. Toplama baktığınızda da bu kazalarda 77 binden fazla mağdur kişiye sigortacılar 365 milyon lira tazminat ödemesi yapmış.

- Sadece son iki senede 10 bin 337 kamyon sürücüsü bir yılda iki ve daha üzeri kazaya karışmış. Üzeri ile de kastım 4-5 kaza. Yani, bir kamyon sürücüsü düşünün, her yıl 4-5 kaza yapıyor. Kimse itiraz etmesin, kaza yapan bu kamyonların hepsinin kayıtları sigortacılarda var. Senede 6-7 kaza yapan kamyon sürücüsü bile var.

- Son bir veri daha paylaşayım. Trafikteki bu 838 bin 718 kamyonun 320 bini 18 yaş üzerinde. Bir başka ifadeyle kamyonların yüzde 39’u 18 yaşından büyük.

DAHA KAÇ KİŞİ ÖLMELİ?İşte durum bu kadar vahim. Kazada ölüme ve yaralamaya neden olan kamyon şoförlerine uygulanan adli ceza tarafını bir kenara bırakıyorum. Asıl sorum şu: Bu sürücülerin insan hayatını hiçe sayarcasına pervasızca hareket etmesini engelleyecek, caydıracak ne yapılıyor? Bir adım daha ileri gideyim. Bugün alkollü araç kullanan bir kişinin ilk seferinde 6 ay, ikincide 2 yıl, üçüncü seferde de 5 yıl süreyle ehliyetine el konuluyor. Peki, senede 2-3 ya da 4 kazaya karışan kamyon sürücüsünün, trafik canavarından farkı var mı? Yok. Peki, bu kişiye uygulanan yaptırım ne? Hiç. Sigorta şirketi kazada zarar görenlere tazminatı ödüyor, iş bitiyor; adam yine direksiyon başına geçip, yoluna devam ediyor. Üstelik bu sürücü, senede 10 kazaya da karışsa da ertesi yıl en fazla 7 bin 400 lira ödeyerek, trafik sigortasını yenileyebiliyor. Tabi bir de trafik kazasında birinin ölümüne neden olmuşsa ehliyetine bir yıl süreyle el konuluyor, ertesi yıl ehliyetini geri alabiliyor.

Ne mi demek istiyorum? Senede 2 ve üzeri kazaya karışanların, tıpkı alkollü araç kullananlar gibi geçici süre ehliyetine el konulmalı, trafiğe çıkışı engellenmeli diyorum. Bir de bu kamyon sürücülerinin kayıtlı olduğu oda, birlik hangisiyse; bir yaptırım uygulaması lazım diyorum. Daha açık bir anlatımla, birilerini öldürmeden, yaralamadan önce caydırıcı önlemler alınmalı diyorum. Daha ne diyeyim.

Yazının Devamını Oku

Kimler dövizle borçlanamayacak?

4 Mayıs 2018
Merkez Bankası, Sermaye Hareketleri Genelgesi’ni yayımladı. Buna göre, döviz geliri olmayan şirketler, 2 Mayıs’tan itibaren artık döviz kredisi kullanamayacak. Tabi bunun bazı istisnaları var. Okuyucudan gelen soru ve yorumlar gösteriyor ki, yeni düzenleme hakkında kafalar karışık.

Peki, kimler döviz ile borçlanabilecek, kimler borçlanamayacak, hangi kurum ve kuruluşlar istisnalar içine girecek? Daha net anlaşılması için madde madde anlatayım:

SINIR 15 MİLYON DOLAR

- Döviz geliri olmayan Türkiye’deki yerleşik şirketler, yurtiçinden ya da yurtdışından döviz kredisi ile borçlanamayacak.

Döviz geliri olan şirketler kredi kullanım tarihinde kredi bakiyesi 15 milyon doların altında olanlar, kullanmak istedikleri kredi tutarı ile mevcut kredi bakiyesi toplamının son 3 yılın döviz gelirleri toplamını aşmayacak şekilde döviz kredisi kullanabilecek. Bu şarta uymayan şirketler döviz ile borçlanamayacak, kredileri de dövize endeksli olarak yenilenmeyecek.

- 2 Mayıs’tan önce kullanılmış döviz kredileri ve dövize endeksli krediler, kredi bakiyesi hesaplamasına dahil edilmeyecek.

- Yeri gelmişken belirteyim, Merkez Bankası’nın genelgesinde döviz gelirlerinin kapsamına da yer veriliyor. Buna göre; ihracat, transit ticaret, ihracat sayılan satış ve teslimler ile döviz kazandırıcı hizmet ve faaliyetlerden elde edilen gelir döviz geliri olarak kabul ediliyor.

YENİ İSTİSNALAR GETİRİLDİ

Gelelim, istisnalara.

Yazının Devamını Oku

65 yaş aylığından kimler yararlanacak

2 Mayıs 2018
BAŞBAKAN Binali Yıldırım, vergi ve prim alacaklarını yeniden yapılandıracaklarını, tüm cezalara düzenleme getireceklerini açıklarken, 65 yaş aylığını da 500 liraya çıkacaklarının müjdesini verdi. Peki, 65 yaş aylığı nedir ve kimler bu aylıktan yararlanabiliyor?

Halk arasında, ’65 herhangi bir geliri olmayan ve 65 yaş üzerinde kadın-erkek vatandaşlar yararlanabiliyor yaş aylığı’, kanunun adından dolayı ‘2022 aylığı’ ya da ‘fakirlik maaşı’ olarak da bilinen yaşlılık aylığından; hiçbir sosyal güvencesi olmayan, SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı’ndan. Sadece 65 yaş üzeri olanlar değil; muhtaç, kimsesiz, 18 yaşından büyük engelli kişiler ve bakmakla yükümlü olduğu 18 yaşını tamamlamış engeli yakını olanlar da ‘engelli aylığı’ adı altında bu imkandan faydalanıyor.

ÜCRETSİZ SAĞLIK HİZMETİYaşlılık aylığı almanın temel kriteri ise muhtaçlık sınırının altında gelire sahip olunması. Bugün için de bu rakam 483 lira. 483 liranın altında geliri olan ve 65 yaşını dolduranlar bağlı oldukları kaymakamlıklardaki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’ndan alacakları muhtaçlık belgesi ile Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) başvurduklarında yaşlılık maaşı alabiliyorlar. 65 yaş aylığı alanlar aynı zamanda devletin sunduğu sağlık hizmetinden de ücretsiz olarak yararlanabiliyor. Altını bir kere daha çizmekte yarar var, 65 yaş maaşından; emekli maaşı olanlar, nafaka alanlar, dul ve yetim aylığı alanlar, sosyal hizmetlerden harçlık ödeneği alanlar, muhtaçlık sınırının üzerinde geliri olanlar ya da başka bir geliri olanlar yararlanamıyor.

1500 LİRAYA ÇIKIYOR65 yaş aylığı, 3 ayda bir, senede dört kere ödeniyor. Aylık almaya hak kazananlar 3 ayda bir toplu para alıyor. Bugün için ödenen rakam ise aylık 261 lira, üç aylık da 783 lira. Başbakan Binali Yıldırım, verdiği müjdeyle artık 65 yaş aylığı aylık 500 liraya, üç aylık da 1500 liraya çıkacak. Yeni düzenleme ile 65 yaş aylığı yüzde 90 artırılmış olacak.

ŞARTLARI NELER?- 65 yaşını doldurmuş ve muhtaçlık sınırından az geliri olanlar.

- SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı’ndan geliri olmayan ve aylık almayanlar.

- Kanunen bakmakla yükümlü kimsesi bulunmayan.

- Devamlı geliri olmayanlar.

- 18 yaşından büyük ve vücut fonksiyonlarını yüzde 40 ile yüzde 69 arasında kaybeden özürlü kişiler.

Yazının Devamını Oku

Meğer baba kaybetmenin yaşı yokmuş

30 Nisan 2018
Yaş ilerledikçe, dostlardan ‘babamızı kaybettik’ haberlerini aldıkça aklıma takılırdı, ‘acaba bir gün ben de babamı kaybedersem ne yaparım, ne hissederim?’ diye. Ama kondurmazdım; ‘daha babam genç’ derdim, ‘ufak tefek rahatsızları var ama turp gibi maşallah’ derdim, ‘daha torunlarının büyüdüğünü görecek’ derdim.

Geçen hafta tam da bugün babamı, Kazım Doğan’ı, kaybettim; hem de aniden. Öyle ki, vefatından üç gün önce uzun uzun sohbet ettik. “Yazlığa gitmeden önce seni bir doktora götürelim, genel bir baksınlar, aklımız kalmasın’ dedim. Sessiz, sakindi ama zor adamdı, babam; doktordan, hastaneden hiç hoşlanmazdı. Yine de kabul etti. O sohbetin ertesi sabah, rahatsızlandı, acile kaldırdık. Septik şoka girdi. Üç gün sonra da moda deyimle çoklu organ yetmezliğinden vefat etti.

Çok kısa, O’ndan bahsedeyim, size. Keşke, sağlığında yazma fırsatım olsaydı. Düşündükçe o kadar çok keşkeler geliyor ki aklıma. Afyon Emirdağ’lıydı. 1939 doğumluydu. Üniversite yıllarında annemle tanışıp, evlenince, evi geçindirmek için yüksekokul eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalmış. Uzun yıllar memur olarak çalıştı ve Türk Hava Yolları’ndan emekli oldu. Memur maaşı ile beni ve kardeşimi büyüttü, okuttu. O yıllar memur maaşı ile iki çocuk okutmanın ne anlama geldiğini bilenler bilir. Aslında o kadar çok şey var ki, babam hakkında söylenecek, ama kelimeler kifayetsiz kalıyor. İlk defa yazmakta zorlanıyorum desem yeridir.

Üzerinden bir hafta geçti. Meğer söylenenler ne kadar doğruymuş; baba kaybetmenin yaşı yokmuş. Vefatının ertesi günü eşim, ‘işte şimdi yaşlandın’ dedi. Meğer bu da doğruymuş, şimdi yaşlandığımı hissettim.

Mekânın cennet olsun baba.

 

Yazının Devamını Oku