Önce bilmeyenler için bir özet geçeyim sonra yeni döneme ait duyumlarımı, görüşlerimi paylaşayım. Sigortacılık ve bireysel emeklilik, Hazine Müsteşarlığına bağlı. Hazine’nin içinde sigortacılıkla ilgili iki bölüm var; biri, düzenlemeyi yapan Sigortacılık Genel Müdürlüğü, diğeri denetlemeyi yapan Sigorta Denetleme Kurulu.
Sigortacılığın yapısı ile ilgili de kısa bilgi vereyim. 63 şirket faaliyet gösteriyor ve sektörün aktif toplamı 150 milyar TL’ye yakın. Pazarın yüzde 70’inden fazlasına yabancı sermaye hakim. 16 bin sigorta acentesi var ve her ne kadar acenteler sigorta şirketlerine bağlı çalışsa da hepsi KOBİ statüsünde. Yani, banka şubeleri gibi değil. Acenteler de sigorta satışının yüzde 75’ine hakim; tüketiciye, sigortayı ulaştıran da asıl bu kesim. Pazarda, acenteden bir tık daha büyük ve sayıları 50’ye yakın da sigorta brokeri var. Tabi bir de banka şubeleri var ama bunlar daha çok banka sigortacılığı denilen sistemle çalışıyor; kredi ile bağlantılı olarak banka müşterilerine sigorta satışı yapıyor.
Sigortacılığın yapısı bu kadarla sınırlı değil. Bazı işbirliği modelleri de var. Mesela, DASK var; kamu-özel işbirliği ile zorunlu deprem sigortası yürütülüyor. TARSİM var; Tarım Bakanlığı, Hazine ve sigorta şirketleri ortaklaşa devlet destekli tarım sigortası modeli uyguluyor. Mesela, Güvence Hesabı var; zorunlu sigortanın olmadığı durumlarda devreye giriyor. Mesela, Tahkim Komisyonu var; vatandaş ile sigorta şirketleri arasındaki uyuşmazlıkları çözüyor. Bunları; sigortacılığın yapısının büyüklüğünü ve biraz da karmaşıklığını göstermek için anlattım. Yani, 63 şirket var, vatandaşa sigorta satıyorlar falan gibi basit değil. Sigortacılık öyle bir yapıdır ki, trafikti, kazaydı, yangındı, ölümdü, depremdi, sağlıktı; vatandaşa hem maddi hem manevi dokunan bir yapıdır, sadece finans değildir.
BDDK’YA BAĞLANABİLİR
Gelelim, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildikten sonra sigortacılığın ne olacağı sorusunun cevabına. Bugünkü bilgiler ışığında yeni modelde, Başbakan Yardımcılığına bağlı Hazine Müsteşarlığı, Maliye Bakanlığı ile birleştirilip, Hazine ve Maliye Bakanlığı oluyor. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile Ekonomi Bakanlığı da Ticaret Bakanlığı adı altında birleştiriliyor. İşte bu aşamada da akıllara, ‘Hazine, Maliye ile birleşecek, sigortacılık ne olacak?’ sorusu geliyor. Bu konudaki duyumlarımı paylaşayım. Masadaki seçeneklerden biri --ki, en ağır basanı- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na (BDDK) bağlanması. Olabilir mi, olur. Ancak unutmamak lazım, bir de bireysel emeklilik var ve BES, sigortacılık değil, fon yönetimi ve bu özelliği ile sermaye piyasalarını ilgilendiriyor. Sigortacılığın BDDK’ya bağlanması konusunda sigortacıların da bazı endişeleri var. Bankacılığın gölgesinde kalmaktan, ikinci plana itilmekten korkuyorlar. Asıl endişeli kesim ise, ‘bankacılar sigortacılık yapmasın, ekmeğimizle oynanıyor’ diyerek, isyan eden 14 bin sigorta acentesi.
BİR İHTİMAL DAHA VAR
Bir duyumum daha var; o da, sigortacılığın, yeni dönemde Ticaret Bakanlığı çatısı altına alınacak olması. Bu da ihtimaller dahilindeymiş. Hatırlatayım, 1939 ila 1987 arası 48 yıl, sigortacılık, Ticaret Bakanlığı’na bağlıydı, sonrasında Hazine’ye geçti. Peki, yeni dönemde Ticaret Bakanlığı’na bağlanabilir mi? Bağlanabilir ama doğru olmaz.
Son olarak şuna da paylaşayım. 8 yıl öncesine kadar, BDDK benzeri bağımsız bir Sigorta Düzenleme ve Denetleme Kurumu kurulması yoğun şekilde gündemdeydi. Hatta böyle bir kurumun kurulması Avrupa Birliği’ne (AB) uyum çalışmaları kapsamında AB’nin önerilerinin en başında yer alıyordu, halen de yer alıyor. Ancak ne olduysa, 2011 yılında Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın, Dış Ticaret tarafı ayrılarak, Ekonomi Bakanlığı kurulunca; bağımsız Sigorta Düzenleme ve Denetleme Kurumu konusu da rafa kalktı. Diyeceğim o ki, en doğru model, sigortacılığın ve bireysel emekliliğin bağımsız bir kurum haline getirilmesidir. Peki, ümidim var mı; açıkçası hiç yok.
OKUYUCULARDAN hemen hemen her gün yıllık izin ile ilgili sorular geliyor. Kimileri izin sürelerini merak ediyor, kimileri de yasal haklarını. Hepsine tek tek değineyim. Öncelikle şunu belirteyim; çalışanın, işyerinde, işe başladığı günden itibaren –ki, buna deneme süresi de dahildir- bir yıl çalışmış olması halinde ücretli izin hakkı doğar.
Örneğin, 2017’nin Haziran ayında işe giren bir kişi, bu yılın Haziran sonunda bir yılını doldurduğundan artık yıllık izin kullanabilir. Çalışanların yıllık izinleri de aynı işyerinde çalıştıkları süreye göre 14 günle 26 gün arasında değişir. Bundan sonrasında, yıllık izin konusunda merak edilenleri madde madde anlatayım.
BİR SEFERDE 10 GÜN- Çalışanlar yıllık izin hakkından vazgeçemez, feragat edemez ve işveren de izin vermemezlik yapamaz. Çünkü yıllık izin yasalarla çalışanlara tanınan bir haktır.
- Çalışanlar yıllık izin kullanmayıp, karşılığında işverenden para talep edemez. Yani, yıllık izin paraya çevrilemez. Ancak çalışanın işten ayrılması halinde kullanmadığı yıllık izinler varsa, işveren bu izin süreleri için ödeme yapmak zorundadır.
- Bayramlar, hafta tatilleri ve genel tatiller izin süresinden sayılamaz.
- Eğer izin süresi tatil günlerine denk gelirse, izin süresi sonuna eklenir.
- Hastalık izinleri yıllık izinden sayılmaz.
Buna göre, trafik sigortası iptal edildiğinde, sigorta şirketine tahakkuk eden prim 25 liradan az olmayacak. Bu primin 20 lirası da acente komisyonu olarak tahakkuk ettirilecek. Daha açık bir anlatımla, trafik sigortasını iptal ettiren sürücülerden, sigorta şirketleri en az 25 lira kesinti yapacak ve bu kesintinin 20 lirasını sigorta acentesine komisyon olarak ödeyecek, 5 lirasını da şirket kendine alacak.
Yeni uygulamanın detayına geçmeden önce trafik sigortası hangi şartlarda iptal ettirilir, kısaca değineyim. Trafik, zorunlu sigorta olduğundan ancak aracın satılması ya da el değiştirmesi halinde iptal edilebilir. Araç el değiştirdiğinde ise trafik poliçesi kendiliğinden son bulur ve kalan prim, poliçe sahibine iade edilir. Ancak sigortanın genel şartlarına göre; araç satıldıktan sonra, yeni trafik sigortası düzenlenene kadar 15 gün süre boyunca mevcut trafik sigortası geçerlidir. Bir örnekle anlatayım ki, daha iyi anlaşılsın.
KESİNTİ 25 LİRAYA ÇIKTI
Aracınızı sattınız. İki ay önce de trafik sigortasını yeniletmiştiniz. Sigorta şirketine gidip, poliçenizi iptal ettireceksiniz. Diyelim ki, iki ay önce poliçenizi yaptırırken 600 lira prim ödediniz. Malum, sigorta yıllık yapılıyor; bunun iki ayını da kullanmışsınız. Sigorta şirketi kalan 10 aylık primi size iade edecek. 600 lirayı, 365 güne böldüğünüzde sigortanın günlük bedeli ortaya çıkar. Buna göre sigortanızın günlük fiyatı 1.64 lira. Sigortanızın üzerinden 60 gün geçmiş. Sigorta şirketi 98.4 lirayı (1.64 lirax60 gün) kesecek, 500.2 lirayı (305 günx1.64 lira) size iade edecek.
Bu primi iade ederken de şirket, sizden poliçe iptali nedeniyle bir kesinti yapacak. Düne kadar bu rakam 13 liraydı. Sigorta şirketi yaptığı bu 13 liralık kesintinin 10 lirasını acenteye komisyonu olarak ödüyordu, 3 lirasını da kendine alıyordu. Bu kesintiyi de hesaba katarsanız şirketin size ödeyeceği iade prim tutarı 487.2 lira (500.2-13 lira) olacak.
OTO GALERİLERİNE KÖTÜ HABER
İşte, yeni düzenleme ile 13 liralık kesinti, 25 liraya çıktı. Bundan sonra aracını satıp, trafik sigortasını iptal ettirenlerden 25 lira kesinti yapılacak. Vatandaşın aklına şöyle bir soru gelebilir: ‘Trafik sigortasını yaptırdıktan bir hafta sonra aracımı sattım, poliçemi iptal ettirirken benden de mi 25 lira alacaklar?’ Evet, sizden de 25 lira kesecekler. Yine trafik sigortasına 600 lira prim ödediğinizi varsayacak olursak; 7 gün sigortayı kullandığınızdan sigorta şirketi 11.48 lirayı (sigortanın günlük 1.64 lira fiyatı x 7 gün) kesecek, üzerine bir de 25 lira kesip, size 563.5 lira iade edecek.
Peki, 25 liraya çıkan bu kesinti de neyin nesi? Aslında bu uygulama 2014 yılında başladı; gerekçesi ise oto galericileri. Galericiler satacakları araçları 2-3 günlüğüne üzerilerine alıyor, trafik sigortası yaptırıyor ve üç gün sonra satınca, poliçeyi de iptal ettiriyor. Hal böyle olunca da sigorta şirketi galericiye primi iade ederken, sigorta acentesinin komisyonunu da iptal ediyor. İşte bu duruma, ‘poliçeyi düzenlemek için hem zaman harcıyoruz hem masraf yapıyoruz, iptal olunca komisyonumuz gidiyor’ diyerek, acenteler isyan edince; 2014 yılında, iptal edilen trafik sigortası poliçelerinde kesinti uygulaması başlatıldı.
MEMURLARIN, emeklilik ek göstergelerinin 3600’e çıkarılması, hemen hemen tüm partilerin ortak vaadi. Seçimin hemen sonrasında başta polis, öğretmen, din görevlisi ve hemşire olmak üzere birçok memurun yıllardır beklediği 3600 ek gösterge konusu çözülecek. Peki, tüm partilerin seçim beyannamelerinde ilk sırada yer alan 3600 ek gösterge konusu nedir ve yeni düzenlemeden kimler, nasıl etkilenecek?
Unvan, sınıf, hizmet ve derecelere göre farklılık gösteren ek gösterge; devlet memurlarının çalışırken ki maaşlarının, emekli ikramiyelerinin ve emekli maaşlarının hesaplanmasında uygulanan bir hesaplama yöntemi. Ek gösterge arttıkça, maaş da artıyor. Göstergesi 3600 olan bir memur, 2500 olana göre daha fazla emekli ikramiyesi ve emekli maaşı alıyor. Bu nedenle de memurlar, emekli olmadan önce 3600 ek göstergeli göreve atanmak istiyor.
3600 NEDEN ÖNEMLİ?Hal böyleyken, özellikle, öğretmen ve polislerin ek göstergeleri diğer memurlara göre yıllardır düşük tutuldu. Sadece 2016 yılında yapılan bir düzenleme ile polis, uzman jandarma ve erbaşların ek göstergeleri 3000’e çıkartıldı ama istenen 3600 ek gösterge hakkı verilmedi. Böylece polis ve öğretmenlerin ek göstergeleri; 1. derece için 3000, 2. derece için 2200, 3. derece için 1600, 4. derece için 1100, 5. derece için 900, 6. derece için 800, 7. derece için 500 ve 8. derece için 450 oldu.
Bilmeyenler için şunu da söyleyeyim; devlet memurları kanununa göre üç yıl süreli yüksekokul bitiren, sınava giren ve yeterlilik sınavına göre atanan memurların ek göstergeleri 3600’a kadar çıkabiliyor. Buna paralel maaşları, emeklilik ikramiyeleri ve emekli maaşları da artıyor. Ayrıca bu şartlardaki memurların en düşük ek göstergesi öğretmen ve polislerden çok daha yüksek oluyor. Kısacası, yıllardır, aynı statü ile çalışan memurlar arasında hakkaniyetsiz bir durum vardı.
İşte yıllardır süren bu haksız uygulama, 24 Haziran seçimlerinden sonra ortadan kalkacak; polis, öğretmen, hemşire, din görevlilerine de 3600 ek gösterge hakkı tanınacak ve mevcutta 2200 ve 3000 bin olan ek gösterge, 3600’a çıkacak. Göstergenin yükselmesi ile birlikte 1,5 milyon emekli memurun emekli aylığı artacak. Maaş artışı 400 lira ile 500 lira arasında maaşlara yansıyacak. Ayrıca gösterge artışı emekli ikramiyelerinde de 17 bin ila 27 bin lira arasında artış yaratacak.
Şunu da belirteyim, ek gösterge artışı çalışan memurların maaşlarında, artacak emeklilik kesintisinden dolayı 30 lira ile 40 lira arasında bir azalma yaratacak ancak buna karşılık hem emekli maaşına hem de emekli ikramiyesine ciddi artış olarak yansıyacak. Örneğin, öğretmenler emekli olurken 80 bin liraya yakın emeklilik ikramiyesi alırken, yeni düzenleme sonrası bu rakam 90 bin liranın da üzerine çıkacak.
EK GÖSTERGE ARTIŞI KİMİ, NASIL ETKİLEYECEK?- Yapılacak düzenlemeden 1,5 milyon memur ve emeklisi yararlanacak.
- Emeklilerin dul ve yetimleri de imkandan yararlanacak.
Bir okuyucum başına gelenleri şöyle anlatmış: “Akrabam bir yıl kadar önce yaralanmalı trafik kazası geçirdi. Hastanede takipçi diye tabir edilen bir kişi imzalattığı belge ile iş takibi yapacağını söylemiş. Takipçi, 60-70 bin lira gibi bir tazminat kazandık, fakat parayı almamız için benim söylediğim bir avukata imza vermelisiniz diye aramış. Bu takipçiye güvenmediğimden imza atmamasını söyledim. Takipçi, ‘bana 6-7 bin lira para vermeniz lazım’ demiş. Takipçinin tazminat kazanıp kazanmadığını bilmiyoruz. Vekalet almak için bir düzen olduğunu düşünüyorum. Bu durumda ne yapmalıyız?”
ZOR DÖNEMDE VEKALET İSTİYORLAR
Bir başka okuyucu ise şunları yazmış: “4 sene önce trafik kazası yaptım kalıcı kusurlar oluştu. Avukat tuttuk ceza mahkemesini kazandım, tazminat mahkemem sürüyor. Beni sürekli danışmanlık şirketleri arıyor. Avukatınız bölgesel bir avukat, bu işi en iyi biz yaparız gibisinden konuşuyorlar. Sadece sigorta boyutunu bu tür şirketlere vermeli miyim? ‘Alacağımız tazminat 6 ayda sonuçlanır, 6 aylık vekalet alacağız senden’ diyorlar. Bir de ‘avukatın alacağından fazlasını alırız, kapatılan küçük şirketlerden değiliz’ diyorlar.”
Bir başka okuyucudan gelen de şöyle: “Ailem trafik kazası geçirdi, annem-babam ciddi yaralandı. Kazadan sonra hasar danışmanlık ismi adı altında ondan fazla kişi beni arayıp, tazminat alabileceğimizi söylediler. Hakkım varsa almak isterim, fakat paramı onlara kaptırmak istemem. Tek başıma bu işlemleri takip edebilir miyim?
Okuyuculardan gelen onlarca olaydan sadece birkaçını sizle paylaştım. Anlaşılan o ki, vatandaşın en acılı zamanında bu işten rant elde etmeye çalışanların sayısı azalmıyor, artıyor. Oysa iş takipçisi, hasar danışmanı; artık adına ne derseniz deyin, bu kişilerle hiç işiniz yok. Bunlara da para kaptırmayın. Yaralanmalı ya da ölümlü trafik kazası sonrası yapılacak işlemler çok basit. Madde madde anlatayım.
TRAFİK KAZASINDA NE YAPACAKSINIZ?
- Kaza raporları ile birlikte sigorta şirketine bizzat başvurun. Kaldı ki, yapılan son düzenleme ile kazalarda zarar görenlerin dava açmadan önce sigorta şirketine başvuru yapması zorunlu. Önce dava yoluna giderseniz, mahkeme usulden reddedip, ‘önce şirkete başvur, sonra bana gel’ diyecektir. Eğer karşı tarafın trafik sigortası yoksa, aynı belgelerle Güvence Hesabına başvurun.
-
KOSGEB, iki yıl aradan sonra, KOBİ’lere yönelik makine teçhizat kredi faiz desteği başlattı. Geçtiğimiz hafta açıklanan destekle, işletmelere 450 milyon liralık kredi hacmi oluşturulacak ve KOSGEB, 100 milyon lira tutarında faiz desteği verecek. Amaç, imalat sanayini teknoloji odaklı desteklemek. Nitekim son dönemde hükümet de bilişim ve teknoloji alanlarını öncelikli desteklenecek sektörler olarak belirledi ve bu alanlara yönelik hem istihdam teşviki hem de kredi desteği sağlıyor. Şimdi bu desteklere KOBİ’lerin alacağı makine teçhizat da eklendi. Benzer uygulama 2016 yılında da yapılmıştı ve o dönem, 472 milyon lira kredi kullandırılmış, 95 milyon lira faiz desteği KOSGEB tarafından karşılanmıştı.
İŞLETME BAŞINA 300 BİN LİRAPeki, KOSGEB’in sunduğu yeni imkandan kimler, nasıl yararlanacak? Öncelikle şunu belirteyim, bu destekten yerli ve yeni makine teçhizat alımı yapacak olan işletmeler yararlanabilecek. Yani, alınacak makine ve teçhizatın yerli malı tebliğine uygun olarak alınması gerekiyor. Tabi bir de yeni olması gerekiyor ki, kullanılmış makine-teçhizat için destek verilmeyecek. İkincisi, KOSGEB desteklerinden yasaklı olmayan işletmeler kredi kullanabilecek. Üçüncüsü ise 2016 yılında makine teçhizat kredi faiz desteği alanlar, bu sefer aynı destekten yararlanamayacak.
Destek miktarına gelince; KOBİ’lerin kullanacağı kredilerde işletme başına 300 bin liraya kadar olan faiz ya da kar payı bedelinin tamamı KOSGEB tarafından karşılanacak. Kredi sıfır faizli olacak ve ilk 6 ay ödemesiz, kalanı da üçer aylık eşit taksitler halinde ödenecek. Böylece 36 ay vade imkanı sunulacak.
KİMLER, NASIL YARARLANACAK?Makine ve teçhizat kredi faiz desteğinden yararlanmak isteyen işletmeler 1 Ağustos tarihine kadar KOSGB’e başvuracak ki, başvurular 4 Haziran itibariyle başladı. Gelelim, kritik soruya; destekten başvuran tüm işletmeler yararlanabilecek mi? Hayır; KOSGEB, işletmenin faaliyet gösterdiği sektör, işletmenin ölçeği ve karlılık durumu gibi bazı kriterlere göre başvuruları sınıflandıracak. Destekten yararlanacak olan işletmeler KOSGEB’in protokol imzaladığı bankalardan birine kredi başvurusu yapacak. Anlaşılacağı üzere, makine ve teçhizat kredisini bankalar verecek. Banka, kredi tutarını işletmeye değil; işletmenin makine ve teçhizatı aldığı tedarikçinin hesabına yatıracak. Makinenin işletmeye teslim edilip edilmediğinin kontrolünü de yine banka yapacak.
Birilerinin aklına, ‘bankaya kredi başvurusu yapıldığında teminat konusu ne olacak?’ sorusu gelebilir. Teminat sıkıntısı yaşayan işletmeler Kredi Garanti Fonu’nun (KGF) sunduğu kefalet hizmetinden yararlanabilecek. Daha açık bir anlatımla makine ve teçhizat kredi faiz desteği KGF destekli olacak.
HAZİRAN ayında bu yılın ilk yarısına ait son maaşlarını alacak olan işçi, memur, Bağ-Kur emeklilerinin temmuzdaki zamlı maaşlarına enflasyon farkı da yansıyacak. Enflasyon farkı Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı ocak-haziran dönemine ait 6 aylık enflasyona göre belirleniyor ve fark, temmuzda emeklilerin maaşlarına yansıtılıyor. TÜİK, mayıs ayı enflasyon rakamını açıkladı ve buna göre 2018’in ilk 5 aylık enflasyonu yüzde 6.39 olarak gerçekleşti. Böylece emeklilerin enflasyon farkı alacağı da kesinleşti.
MEMURLARA YÜZDE 3.5 ZAMÖnce memur emeklilerinden başlayalım. Geçen yıl gerçekleştirilen toplu sözleşme çerçevesinde; görevdeki memurlar ile emeklilere, 2018’in ocak-temmuz döneminde yüzde 4, temmuz-aralık döneminde ise yüzde 3.5 zam ve 6 aylık dönemler halinde gerçekleşen enflasyon oranında öngörülen artışın da zamlara yansıtılması öngörüldü. Buna göre de memur ve emeklileri, ocak-haziran döneminde, 6 aylık enflasyonun yüzde 4’ü aşması halinde aşan tutar kadar fark alacaklar.
Her ne kadar enflasyondan kaynaklı zam oranı temmuz ayının ilk haftası açıklanacak olsa da ilk 5 aydaki (Ocak-mayıs dönemi) enflasyon yüzde 6.39 oldu. Şimdiden enflasyon oranı yüzde 2.39 aşılmış durumda. Eğer enflasyonda bir değişiklik olmazsa, toplu sözleşmeden kaynaklı yüzde 3.5’luk zam cepte. Üzerine bir de yüzde 2.39’luk enflasyon farkı eklendiğinde memur emeklileri, temmuz ayında maaşlarını yüzde 5.89 zamlı alacaklar. Enflasyon daha da yüksek çıkarsa zam oranı da artacak. Tabii bu durum görevdeki memurlar için de geçerli.
Yeri gelmişken şunu da belirteyim, 2017’nin temmuz ayında memur ve emeklileri, toplu sözleşmeden kaynaklı yüzde 4 zammın üzerine yüzde 2.89 da enflasyon farkı da eklenince maaşlarını yüzde 6.89 zamlı aldılar. 2018’in ocak ayında ise toplu sözleşmeden kaynaklı yüzde 4 zammın üzerine bir de 1.69’luk enflasyon farkı eklenince memur ve emeklilerinin toplam zam oranı yüzde 5.69 oldu. Böylece bu yılın başında en düşük memur emeklisinin aylığı, ek ödeme hariç, 1978 liraya yükseldi.
SSK, BAĞ-KUR EMEKLİLERİGelelim, SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin temmuz ayında alacakları zamlı maaşlarına. Hem Bağ-Kur hem de SSK emeklileri ocak ve temmuz olmak üzere senede iki kere zam alıyorlar. Zam oranı da bir önceki 6 aylık dönemde gerçekleşen enflasyona göre belirleniyor. TÜİK’in açıkladı ocak-mayıs dönemi enflasyonu yüzde 6.39. Enflasyonda bir değişiklik olmazsa işçi ve Bağ-Kur emeklileri temmuz ayında maaşlarını yüzde 6.39 zamlı alacaklar. Enflasyon artarsa zam oranı da buna göre yükselecek. 2017 yılında ise SSK ve Bağ-Kur emeklileri ocak-temmuz döneminde yüzde 4.73, temmuz-aralık döneminde de yüzde 5.89 zam almışlardı. Böylece 2017 yılında emeklilere toplam yüzde 10.62 zam yapılmıştı. Bu yılın başında ise SSK ve Bağ-Kur emeklileri yüzde 5.69 zam aldılar. Ocak ayındaki zamla birlikte de en düşük SSK emeklisinin aylığı 1570 TL’ye, en düşük Bağ-Kur emekli aylığı 1405 TL’ye ve en düşük tarım emeklisinin maaşı da 1067 liraya yükseldi.
Öte yandan, son yapılan düzenleme ile emeklilere her yıl bayramlarda 1.000 liralık emekli ikramiyesi ödenmesine de karar verildi. Bu kapsamda Ramazan Bayramı öncesi emekliler bin liralık ikramiye alacak. Yapılan açıklamaya göre de Bağ-Kur ve memur emeklileri ikramiyelerini 7 Haziran’da; SSK emeklileri ise 8 Haziran’da alacaklar. Ayrıca SSK ve Bağ-Kur emeklilerine maaşları 11-12-13 Haziran’da ödenecek.
OTOMATİK Bireysel Emeklilik Sistemi’nde (BES) tasarruf eden çalışan sayısı 4 milyonu geçti. 45 yaş altı tüm çalışanların, işverenleri tarafından BES’e alınmasını sağlayan otomatik katılım uygulaması 2017’de başladı. İlk olarak geçen yılın Ocak ayında, bin ve üzeri çalışanı olan özel sektör işyerleri sisteme giriş yaptı, ardından Nisan ayında hem 250 ila bin arası çalışanı olan özel sektör şirketleri hem de tüm memurlar; Temmuz ayında da 100-250 arası çalışanı olan şirket çalışanları sisteme dahil edildi. Böylece 2017’nin Ocak ayında 2,4 milyon, Nisan ayında 4.6 milyon ve Temmuz ayında 2.1 milyon çalışan BES’e giriş yaptı. Ancak bu çalışanların 6 milyonu cayma hakkını kullanarak, otomatik BES’ten ayrıldı, 3.5 milyonu ise sistemde kaldı.
2.6 MİLYAR TL ÖDEDİLER2018’de ise otomatik katılımın ikinci etabı başladı ve çalışan sayısı 50 ile 100 arası olan özel sektör şirketleri ile belediyeler, il özel idareleri ve KİT’lerdeki memurlar; Şubat ayında bireysel emekliliği giriş yaptı. Son açıklanan verilere göre de Şubat ayında 1.3 milyon çalışan otomatik BES’e girdi, bunların 809 bin 626’i cayma hakkını kullanarak, sistemden ayrılırken 509 bin 500’ü ise sistemde kaldı. Bugüne gelindiğinde, otomatik BES uygulamasının başladığı bir buçuk yılda 10 milyon 594 binin üzerinde çalışan işverenleri tarafından BES’e dahil edildi ve bunların 6.8 milyonu sistemden ayrılırken, 4 milyondan fazla çalışan ise BES’te kalarak, tasarrufu tercih etti. Daha açık bir anlatımla sisteme girenlerin yüzde 64’ü sistemden ayrılmayı tercih etmiş. Çalışanların, tasarruf için ödedikleri katkı payı tutarı ise 2.6 milyar TL’yi geçerken, otomatik BES’te yine çalışanların toplam fon tutarı da 2.8 milyar TL’yi buldu.
MEMURLAR SADIK ÇIKTIPeki, kimler sistemde kalmış, kimler ayrılmış? Girenlerin ve çıkanların profili nedir? Otomatik BES’e yönelik merak edilenleri biraz araştırdım. Sizlerle de paylaşayım.
- Kamu kurumları tarafından otomatik BES’e dahil edilen memurların yüzde 48’e yakını sistemde kalmayı tercih etmiş, yüzde 52’si ayrılmış. Özel sektör çalışanlarının ise sadece yüzde 33’ü otomatik BES’te devam etmiş, yüzde 77’si ayrılmış. Bu da şu anlama geliyor ki, kamuda çalışanların tasarrufa yönelik hassasiyeti özel sektöre nazaran daha fazla.
- Sisteme giren 10.5 milyon çalışandan 3.3 milyonu kadın çalışandan, 7.1 milyonu da erkek çalışanlardan oluştu. Kadın çalışanların 2.1 milyonu ayrılmayı tercih ederken, 1.3 milyonu ise sistemde kaldı. Erkek çalışanların ise 4.7 milyonu otomatik BES’ten çıktı, 2.6 milyonu kalıp, tasarrufu tercih etti.
- Sistemde devam eden çalışanların 2 milyon 517 bini tasarruflarını faizsiz fonlarda değerlendirmeyi tercih ederken, 1 milyon 543 bini ise faizli fonları tercih etti. Yani, çalışanların yüzde 62’si birikimlerini faizsiz emeklilik fonlarında değerlendiriyor.
- Otomatik BES’e girenlerin yüzde 21,18’i 25 yaş altı çalışanlardan, yüzde 43,21’i 25-34 yaş arası, yüzde 35,17’si 35-44 yaş arası ve yüzde 0.44’ü de 45 yaşındaki çalışanlardan oluşuyor.
- Hangi yaştakiler sistemden kalmayı tercih etmiş diye bakıldığında ise sisteme giren 25 yaş altı çalışanların yüzde 48’i sistemde kalmış. 25-34 yaş arasındaki çalışanların ise yüzde 36’sı otomatik BES’te devam etmeyi tercih ederken, 35-44 yaş arasındakilerin sistemde kalma oranı ise yüzde 38. 45 yaşında olup da bireysel emekliliğe girenlerin yüzde 60’ı ise sistemden çıkmış. Bu da şu anlama geliyor, genç yaşta çalışanlar sistemde kalıp, tasarrufu tercih etmiş.