İŞSİZLİK ödeneğinden yararlanma koşulları değişiyor, emekli maaşında alt sınır 1000 lira oluyor. Meclis’e sunulan 71 maddelik torba kanun teklifi sosyal güvenlik alanında önemli düzenlemeler içeriyor. Özellikle bunlardan iki tanesi dikkat çekici. Biri, işsizlik maaşı ile ilgili. Tasarı ile işsizlik ödeneğinden yararlanma koşullarında kolaylık sağlanıyor. Son 120 günlük prim ödeyerek sürekli çalışma şartı, hizmet akdine tabi olma şeklinde yumuşatılarak, 120 gün boyunca hizmet akdine tabi olmasına karşın devamsızlık halinden kaynaklı ödememe durumu ortadan kaldırılıyor. Peki, bu ne getirecek? Öncelikle şunu belirteyim, tasarı yasalaştıktan sonra 15 bin kişi daha işsizlik maaşından yararlanabilecek.
İŞSİZLİK MAAŞINA DÜZENLEME
İşsizlik maaşından yararlanmanın belli koşulları var. Birincisi, çalışanın, kendi istek ve kusuru dışında işsiz kalması gerekiyor. İkincisi, iş sözleşmesinin iptalinden önceki 120 gün içinde prim ödenerek, sürekli çalışılmış olması gerekiyor. Üçüncüsü, çalışanın, son 3 yıl içinde en az 600 gün işsizlik sigortası primi ödemiş olması gerekiyor. Bu şartları yerine getirenler, iş sözleşmesinin iptalinden sonra 30 gün içinde İŞKUR’a başvurarak, işsizlik maaşı alabiliyor.
Bugünkü uygulamada 120 gün içinde prim ödenerek, sürekli çalışılmış olma şartı nedeniyle bazı çalışanlar işsizlik maaşından yararlanamıyor. İşte, yeni düzenleme ile 120 günlük süre şartı esnetiliyor. Tasarı yasalaştıktan sonra çalışanın, sürekli çalışma şartı yerine, iş sözleşmesinin devam edip etmediğine bakılacak. Böylece, Sosyal Güvenlik Kurumu’na eksik gün bildirenler de işsizlik maaşından yararlanabilecek.
EMEKLİ MAAŞI 1000 LİRA
Gelelim, tasarıdaki ikinci düzenlemeye. Artık, 1000 liranın altında emekli maaşı olmayacak. Bu düzenlemeden de 150 bine yakın emekli yararlanacak. Konuyu biraz açayım. 2015’te yapılan düzenleme ile emeklilere 100 liralık zam yapılarak, Bağ-Kur tarım emeklileri hariç, 1000 liranın altında emekli maaşı alan kalmamıştı. Bugüne gelindiğinde ise hem Bağ-Kur tarım emeklileri hem de hak sahipleri arasında hissesi oranında bin liranın altında maaş alan emekliler bulunuyor. Yeni düzenleme ile 600 lira ile 900 lira arasında emekli maaşı alanlara 100 lira ile 400 lira arasında zam yapılarak, maaşları bin liraya tamamlanacak. Böylece artık 1000 liranın altında emekli maaşı alan kalmayacak.
TASARIDA BAŞKA NELER VAR?
YERLİ ve milli reasürans şirketi kuruluyor. Şirketin sermayesi Hazine ve Maliye Bakanlığına ait olacak. Amaç ise sigorta pazarında yaşanan teminat sorunlarına kalıcı çözüm getirmek. Konunun detayına geçmeden önce hafıza tazeleyelim. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, ilk olarak ağustos ayında yaptığı açıklamada, yeni bir milli reasürans modeli uygulanacağını gündeme getirdi. Ardından Yeni Ekonomi Programı’nda yer aldı ve adının da Türkiye Reasürans Havuzu olacağı duyuruldu. Sonrasında ise kasım ayında açıklanan 2019 Yılı Cumhurbaşkanlığı Programı’na girdi.
ÜÇ AY İÇİNDE KURULACAK
Üç aydır gündemde olan reasürans havuzunun kurulması, geçen hafta, Ak Parti’nin Meclis’e sunduğu 71 maddelik torba kanun teklifiyle kesinleşti. Buna göre, tasarı kanunlaştıktan sonra, üç ay içinde Türk Reasürans Anonim Şirketi kurulacak. Tasarıda, sigortacılıkta özellik arz eden risklere karşı teminat sunulamaması ve ürün çeşitliliği konusunda piyasanın yeterli derinliğe ulaşamamasının en önemli sebeplerinden biri olarak reasürans imkanlarına erişimin sınırlı olması gösterildi. Uluslararası piyasalarda yaşanan daralmalar nedeniyle bazı sektörlerin sigorta teminatı bulamadığına değinilen tasarıda, gerekçe olarak şunlar ortaya kondu: “Piyasa başarısızlığı olarak tanımlayabileceğimiz bu sorunlar, kamunun müdahaleleri ve kamu tarafından kurulan kurum veya yapılarla aşılmaya çalışmıştır. Dünya uygulamalarına bakıldığında kamu otoritelerinin sigortacılık sektörü tarafından teminat sağlanamayan risklerin sigortalanması veya piyasa ihtiyaçları doğrultusunda yeni ürün geliştirme çalışmalarında bulunmak üzere sigortacılık sektörüne destek sağladığı görülmektedir. Devlete ait kurumlar tarafından direk sigorta teminatı sunulmakta veya özel reasürans anlaşmaları vasıtasıyla yaşanan teminat sorunları çözülmektedir.”
NEDEN İHTİYAÇ DUYULDU?
Bu kapsamda, yurtiçi reasürans kapasiteni artırmak ve teminat verilemeyen veya teminat verilmesinde güçlükler bulunan çeşitli riskler sonucu meydana gelebilecek maddi ve bedeni zararların karşılanabilmesi için; sermayesi Hazine ve Maliye Bakanlığına ait Türk Reasürans Anonim Şirketi kurulacak. Şirketin ana sözleşmesi tasarı yasalaştıktan üç ay içinde yapılacak ve yürürlüğe girecek.
Peki, bu ne anlama geliyor? İşin aslı, bazı sektörlerin sigorta teminatı bulamaması yıllardır gündemde olan bir konu. Özellikle tekstil, boya, kimya, mobilya alanında faaliyet gösteren şirketler, ya sigorta yaptıramamaktan ya da fahiş primlerle sigorta yaptırdıklarından şikayet ederler. Geçmişte bu şikayetler, Rekabet Kurumu’na kadar iletildi; Kurum, bu konuda inceleme başlattı, ancak sonuç alınamadı. Rekabet Kurumu, rekabete aykırı bir durum tespit edilemediği yönünde rapor hazırladı. Hatta Hazine, riskli işyerlerine teminat verecek, Riskli Sigortalılar Havuzu adı altında ayrı bir sigorta havuzu da oluşturdu, ama sonuç alınamadı. Anlaşılan o ki, Hazine ve Maliye Bakanlığı, hem soruna köklü çözüm getirmek hem de reel sektörü rahatlatmak amacıyla yerli ve milli şirket kurmaya karar verdi. Kurulacak Türk Reasürans Anonim Şirketi ile özellikle riskli sektörlerde faaliyet gösteren şirketler sigortaya kolay ve ucuz yolla ulaşabilecek. Tasarından anlaşılacağı üzere Türk Reasürans Anonim Şirketi, sadece işyerleri için değil, bedeni zararlar için de sigorta teminatı verecek.
REASÜRANS NEDİR?
Sondan başlayayım, yani aylık ne kadar tasarruf edilmesi gerektiğinden. Genel kanı, aylık maaşın, yüzde 5 ila 10’u arasında bir rakamın tasarruf için ayrılması yönündedir. Aylık maaşınız 2 bin liraysa, 100 lira ile 200 lira arasında bir tutar, tasarruf için BES’e aktarılabilir. Bu rakam, asgari ücretli çalışan biri için yüksek olabilir. Onun için de tüm çalışanların BES’e dahil olmasını öngören otomatik katılım uygulamasında maaşlardan kesinti oranı prime esas kazancın (brüt asgari ücret) yüzde 3’üdür ki, bu da aylık 60,1 liradır. Şunu da belirteyim, yaş arttıkça, tasarruf için ayrılan tutarın da ciddi oranda artırılması gerekir. Yani, 25 yaşında bir kişinin aylık tasarruf için ayıracağı tutar ile 35 ya da 40 yaşındaki bir kişinin ayıracağı tutar aynı olamaz.
AYLIK TASARRUF MİKTARI
Gelelim; bireysel emeklilik sisteminde, aylık yapacağınız tasarruflarla, kaç yılın sonunda, ne kadar birikim elde edeceğiniz sorusunun cevabına. Yaş durumuna, sisteme aylık ödenecek katkı payına göre, elde edilecek birikim tutarı hakkında birkaç örnek vereceğim. Altını çizeyim; vereceğim örnekler muhtemel birikim analizidir ve Emeklilik Gözetim Merkezi’nin analizleridir. Yıllık enflasyon tutarına ve aylık ödenen katkı paylarının her yıl artırılması halinde değişkenlik gösterecektir. Daha açık bir anlatımla, bu örnekleri, özet bir bilgi vermesi için paylaşıyorum.
Örnek 1: 30 yaşındaysanız, aylık 150 lira ödeyerek, bugün sisteme katıldığınızı ve 56 yaşında emekli olana kadar da aylık ödediğiniz katkı paylarını hiç artırmadığınızı, yani 26 yıl boyunca her ay 150 lira yatırdığınızı varsayalım. Yıllık yüzde 1 fon işletim gideri kesintisi ve yıllık yüzde 1 reel getiri (enflasyondan arındırılmış getiri) ile 56 yaşında emekliliğe hak kazandığınızda, 69 bin 699 lira muhtemel birikime ulaşırsınız. Emekliliğe hak kazandığınızda yüzde 25’lik devlet katkısının birikim tutarına etkisi de 13 bin 921 lira olacaktır.
Örnek 2: 35 yaşındaysanız, aylık 250 lira ödeyerek bugün sisteme katıldığınızı ve 56 yaşında emekli olana kadar da aylık ödediğiniz katkı paylarını hiç artırmadığınızı, yani 21 yıl boyunca her ay 250 lira yatırdığınızı varsayalım. Yıllık yüzde 1 fon işletim gideri kesintisi ve yıllık yüzde 1 reel getiri ile 56 yaşında emekliliğe hak kazandığınızda 92 bin 234 lira muhtemel birikime ulaşırsınız. Emekliliğe hak kazandığınızda yüzde 25’lik devlet katkısının birikim tutarına etkisi 18 bin 422 lira olacaktır.
Örnek 3: 40 yaşındaysanız, aylık 500 lira ödeyerek bugün sisteme katıldığınızı ve 56 yaşında emekli olana kadar da aylık ödediğiniz katkı paylarını hiç artırmadığınızı, yani 16 yıl boyunca her ay 500 lira yatırdığınızı varsayalım. Yıllık yüzde 1 fon işletim gideri kesintisi ve yıllık yüzde 1 reel getiri ile 56 yaşında emekliliğe hak kazandığınızda 138 bin 930 lira birikime ulaşırsınız. Emekliliğe hak kazandığınızda yüzde 25’lik devlet katkısının birikiminize etkisi 27 bin 749 lira olacaktır.
Örnek 4: 45 yaşındaysanız, aylık 700 lira ödeyerek bugün sisteme katıldığınızı ve 56 yaşında emekli olana kadar da aylık ödediğiniz katkı paylarını hiç artırmadığınızı, yani 11 yıl boyunca her ay 700 lira yatırdığınızı varsayalım. Yıllık yüzde 1 fon işletim gideri kesintisi ve yıllık yüzde 1 reel getiri ile 56 yaşında emekliliğe hak kazandığınızda 133 bin 842 lira muhtemel birikime ulaşırsınız. Emekliliğe hak kazandığınızda devlet katkısının birikiminize etkisi 26 bin 733 lira olacaktır.
Örnek 5
Sene sonu yaklaştıkça okuyuculardan emeklilik için gelen sorular da artıyor. Merak edilen konu ise ‘2018 sonuna kadar mı emekliliğimizi isteyelim, yoksa 2019’u mu bekleyelim?’ Okuyucular, bu sene mi, yoksa gelecek sene mi emekli olmanın daha avantajlı olacağını soruyor. Konuyu tüm detayları ile ortaya koyayım, hangisinin daha avantajlı olduğuna siz karar verin.
Önce, en basit haliyle emekli maaşı nasıl hesaplanır; ona değineyim. Ortalama aylık kazancın, aylık bağlama oranı ile çarpılması sonucu emekli aylığı tutarı belirleniyor. Aylık bağlama oranı ise, çalışılan dönemdeki prim gün sayısına göre belirleniyor. Ortalama aylık kazanç, yine en basit haliyle; her yılın Aralık ayına göre Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan ve tüketici fiyat endeksine göre değişen güncelleme katsayısına göre hesaplanıyor ve bu hesabın içine büyüme hızı da ekleniyor. Sonuçta, güncellenmiş aylık kazanç ile aylık bağlama oranının çarpımı, maaşı ortaya çıkarıyor.
MAAŞ HESAPLAMASI
Dediğim gibi emekli maaşı hesaplaması karışık bir formül. Ama burada kilit nokta enflasyona bağlı olarak hesaplanan güncelleme katsayısı. Güncelleme katsayısı da bir önceki yıl açıklanan enflasyona göre uygulanıyor. Yani 2018 yılında emekli olacaksanız, 2017 yılındaki güncelleme katsayısı baz alınacak. Yok, 2019’da emekli olacaksanız 2018 yılındaki katsayıya göre hesaplama yapılacak. Tüm bu hesaplamalar sonucu bulanacak aylık emekli maaşı da her yılın ocak ve temmuzunda, senede iki kere, bir önceki 6 aylık dönemde, TÜİK tarafından açıklanan enflasyon oranına göre zamlanıyor.
KARAR SİZİN
Emekli maaşı hesaplamasında durum böyle. Gelelim, okuyucuların merak ettiği konuya. Eğer 2018 yılı sonuna kadar emeklilik talebinde bulunulacaksa; emekli maaşı hesabında, 2017 yılındaki enflasyon oranına göre güncelleme katsayısı ve yine 2017 yılındaki büyüme hızı dikkate alınacak. Yani, 2017 yılındaki hesaplamalara göre emekli aylığı bağlanacak. Bunun üzerine de 2018 yılında ocak ve temmuz zamları eklenecek. Bunun da üzerine 2019 Ocak ayında, geçmiş 6 aya ait açıklanan enflasyon oranına göre yapılacak olan zam tutarı da eklenecek.
Eğer 2018’i geçirip, 2019’da emeklilik talebinde bulunulacaksa durum değişiyor. Emekli maaşı hesabında; TÜİK tarafından açıklanacak 2018 yılındaki enflasyon oranına göre belirlenecek güncelleme katsayısı ve 2018 yılındaki büyüme hızı dikkate alınacak. Yani, 2019’da emeklilik isteyenlere 2018 yılındaki ve açıklanacak hesaplamalara göre emekli aylığı bağlanacak. Bunun üzerine de 2019 Ocak ayında, geçmiş 6 aya ait açıklanan enflasyon oranına göre yapılacak olan zam tutarı da eklenecek.
Bireysel Emeklilik Sistemi’ne (BES) otomatik katılım uygulaması, 2003 yılından bu yana süren ve ‘gönüllü sistem’ diye adlandırılan BES’i olumsuz etkiledi. Daha açık bir anlatımla; BES, BES’i vurdu. Detaya girmeden önce, bireysel emeklilik hakkında kısa bir bilgi vereyim. Çünkü iki ayrı sistem olduğundan kafa karışıklığı yaşanıyor.
Hem ülkenin tasarruflarına katkı sağlamak hem de bireyleri tasarrufa teşvik etmek amacıyla 15 yıl önce, 2003 yılında, bireysel emeklilik uygulaması başlatıldı ve sisteme giren kişilere aylık yatırdıkları katkı paylarını vergiden düşebilme imkanı tanındı. Yani, vergi teşviki sağlandı. 2013’te ise sistemde köklü değişikliğe gidilerek, yüzde 25 devlet katkısı uygulamasına geçildi. Böylece çalışan çalışmayan, emekli, ev hanımı BES’e giren herkese devlet yüzde 25 katkı yapmaya başladı. İşte bu uygulama, bireysel emekliliğe talebi kelimenin tam anlamıyla patlattı. Öyle ki, 2013’te, sisteme girenlerin sayısı yüzde 35’e yakın artarak, 4 milyonu geçti. Devlet katkı sayesinde de 2013’ten itibaren de yıllık 1 milyon kişi sisteme giriş yaptı.
OTOMATİK BES ETKİSİ
2017 yılında ise bireysel emeklilikte yeni bir reforma daha gidildi ve 45 yaş altı tüm çalışanların, işverenleri tarafından BES’e alınmasını sağlayan otomatik katılım uygulaması başladı. Böylece birbirine benzese de iki farklı bireysel emeklilik sistemi oluşturuldu. 2003’ten beri devam edene ‘gönüllü BES’, 2017’de başlayana da ‘otomatik BES’ adı verildi.
Otomatik katılım tüm çalışanları, dolayısıyla da 14 milyondan fazla kişiyi ilgilendirdi-ğinden geçen yılın başından itibaren gündeme oturdu. Otomatik BES, çalışanların sistemden çıkışıyla da gündemden düşmedi. 2017’nin başından itibaren bugüne kadar 12 milyondan fazla çalışan işverenleri tarafından otomatik BES’e dahil edildi, ancak bunların 7 milyonu sistemden çıkmayı tercih etti. Bugün için 5 milyona yakın çalışan tasarruf ediyor.
10 AYDA 1 MİLYON ÇIKIŞ
Bu arada gözlerden kaçtı, beklenmeyen şekilde gönüllü BES’te girişler azaldı. Öyle ki, her yıl 1 milyon kişi sisteme katılırken, bugün katılım neredeyse durma noktasına geldi. Çıkışlar da olunca gönüllü BES, tıkandı. Rakamlar da bunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Yüzde 25’lik devlet katkısının başladığı 2013 yılında, katılımcı sayısı 4.1 milyon iken bu sayı, 2014 yılında 945 bin artışla 5 milyonu, 2015 yılında 942 bin artışla 6 milyonu geçti. 2016 yılından itibaren de girişler azalmaya başladı. Önce, 2016’da yeni katılımcı sayısı 586 bine gerileyerek sistemdeki kişi sayısı 6.6 milyon oldu; ardından 2017’de 290 bin gerileyerek sistemdeki toplam katılımcı sayısı 6.9 milyon oldu. 2018 yılında ise durum daha da vahim hale geldi, girişler tamamen durdu ve sene başında sistemdeki toplam 6.9 milyon katılımcı sayısı kasım ayının başında 29.9 bin kişi azalarak 6.8 milyona kadar düştü.
ÖNCE, okuyucunun yazdıklarını paylaşayım, sonra konunun detayına gireyim. Okuyucum, özetle şöyle diyor: “Çalıştığımız işyerinde iki aydan fazladır maaş alamıyoruz. İşveren ile konuştuğumuzda, ‘ben de piyasadan paramı alamıyorum’ diyor. Bu şartlarda maaşımızı ne zaman alacağımız da belli değil. Bizler ne yapabiliriz, haklarımız nelerdir?” Bu ve benzeri soruları çokça alıyorum.
İş kanununa göre işveren, işçisinin ücretini her ayın başında ödemek zorundadır. Toplu sözleşme, özel iş sözleşmesi gibi durumları bir kenara bırakıyorum; ücret en geç ayda bir ödenir. İşveren, ücreti, geciktirebilir mi? Geciktirir. Kanuna göre, ücretin ödenme gününden itibaren 20 gün içinde çalışanın maaşının ödenmesi gerekir. Bu 20 günlük süre de kanunda zorlayıcı nedenle konmuştur ki, zorlayıcı nedenle kasıt; sel, yangın, deprem, hastalıktır. Bir anlamda işverenin kendi iradesi ve isteği dışında gerçekleşen ya da gerçekleşecek olaylardır.
20 GÜNLÜK SÜREYE DİKKAT!
Ancak bu şartlarda işveren çalışanın ücretini geç ödeyebilir; o da 20 gün. Altını bir kere daha çizeyim, bu olayların dışındaki tüm gerekçeler, hukuka ve iş kanununa göre geçersizdir. Daha açık şöyle anlatayım, işverenin, ‘piyasa sıkışık, ekonomik sıkıntıya düştüm’ demesi, ne hukuk yönünden ne de iş kanunu açısından hiçbir anlam ifade etmez.
Peki, ücret, 20 günden daha fazla ödenmezse ne olur? Ya da şöyle sorayım, okuyucunun yazdığı gibi işveren, iki aydan fazladır maaşları ödemezse ne olur? Bu durumda öncelikle, çalışan, işyerindeki görevini yerine getirmeme hakkını kullanabilir. Bu hakkı kullanan işçiyi de işveren işten çıkaramaz ya da herhangi bir yaptırım uygulayamaz. Bu durum işveren tarafından grev olarak da adlandırılamaz.
İŞVEREN TAZMİNAT ÖDER
İkincisi, işçi, maaşını alamadığını gerekçe gösterip, işten ayrılabilir; tek taraflı iş akdini sonlandırabilir. Sonlandırdığında da tazminat alma hakkı doğar. Yani, maaşını zamanında alamayan, maaş süresi geciken çalışan, işten kendi isteği ile ayrılabilir ve işveren de kıdem tazminatını, fazla mesai parasını, yıllık izin parasını, tüm sosyal haklarını ödemek zorundadır. Tek ödenmeyecek olan ihbar tazminatıdır. Bu kadarla da sınırlı değil; zamanında ödenmeyen ücret için mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanır.
Kafalarda karışıklığa neden olmasın diye belirteyim, bunlar yasal haklardır. İşveren, maaş ödenmediği için çalışana bu hakları ödemeyebilir ama çalışan, mahkemeye gittiğinden bu hakların hepsini alır. Nitekim bu yönde alınmış birçok yargı kararı var ve ücretin faizi ile birlikte ödenmesi de bu kararlardan da biri.
BİNA tamamlama sigorta zorunlu olacak, müteahhitler yapı ruhsatı almadan önce sigorta yaptıracak. Meclis’te görüşmelerine başlanan Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun teklifi, inşaatlarda sigortayı zorunlu hale getiriyor. Teklifin yasalaşması halinde müteahhitler için bina tamamlama sigortası zorunlu olacak.
Özellikle son dönemde bazı inşaat şirketlerinin iflas ederek, ardında yüzlerce mağdur bırakması üzerine harekete geçen kamu; çözümü, bina tamamlama sigortasını zorunlu yapmakta buldu. Bunun için de Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun teklifine, “Uygulamada yapı müteahhidinden kaynaklanan mağduriyetlerin önlenmesi bakımından riskli ve rezerv yapı alanlarında yürütülecek projelerin yapım işini üstlenecek yapı müteahhitlerinin sahip olmaları gereken asgari iş tecrübesi, teknik donanım ve mali durum Bakanlıkça belirlenecek ve yürütülecek projeler için yapım işini üstlenen yapı müteahhidinin yapı ruhsatı almadan önce bina tamamlama sigortası yaptırması ve Bakanlıkça belirlenen diğer teminat ve şartların sağlanmasının zorunlu olacak” maddesi eklendi.
BAKANDAN AÇIKLAMA
Meclis’teki tasarı hakkında değerlendirmelerde bulunan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ise, kentsel dönüşümde firmalara teknik ve mali kriterler getirildiğini belirterek, “Bu işi yapacak firmaların, bakanlığın belirleyeceği teknik kriterlere, teknik yeterlilik kriterlerine uymaları gerekiyor. Aynı zamanda bu işi yapabileceklerini gösterecek bir tamamlama sigortası veya bakanlığın belirleyeceği teminatları sağlaması gerekiyor” dedi.
Peki, yasa çıktıktan sonra uygulanacak ve zorunlu olacak bina tamamlama sigortası nedir? İşin aslı bina tamamlama sigortasının ilginç bir geçmişi var. İlk olarak 2012 yılında gündeme geldi ve o dönem, tıpkı bugün olduğu gibi büyük inşaat şirketlerinden biri iflas edip, binlerce kişi mağdur olunca; Gümrük ve Ticaret Bakanlığı maketten konut alanların mağduriyetini sigortayla önleme kararı aldı ve sigortanın adını ‘bina tamamlama’ koydu. 2014 yılında, yeni Tüketici Kanunu ile birlikte bina tamamlama sigortası uygulamaya girdi, ancak bugüne kadar ne sigorta şirketleri bu sigortayı yapmak ne de inşaatçılar yaptırmak istedi. Şimdi, bina tamamlama sigortası yine gündemde ve Meclis’teki tasarıya göre de zorunlu tutulacak.
İFLASA KARŞI SİGORTA
KOBİ’ler alacaklarını sigortalatacak, sigorta poliçesini bankaya teminat olarak gösterip, işletme kredisi alabilecek. İki yıldır gündemde olan ve KOBİ’leri, alacaklarını tahsil edememe riskine karşı koruyacak olan alacak sigortasında sona gelindi. Hazine ve Maliye Bakanlığı, hem KOBİ’leri hem de piyasayı rahatlatacak alacak sigortasının detaylarını belirledi ve sigorta şirketleri ile de paylaştı. Buna göre yeni modelin adı, Devlet Destekli Alacak Sigortası olacak. Uygulama yeni yılla birlikte başlayacak.
HALK SİGORTA YÖNETECEK
Peki, alacak sigortası nasıl işleyecek ve kimler sigorta yaptıracak? Detaylarını paylaşayım. Tarım Sigortaları Havuzu (TARSİM) benzeri bir modelle, Devlet Destekli Alacak Sigortası adı altında, sigorta havuzu kurulacak. Sigorta havuzunu, Hazine ve Maliye Bakanlığı kuracak ve denetimini yapacak. Sigortanın primlerini de yine Bakanlık belirleyecek. Ancak havuzun yönetimini Halkbank’ın iştiraki olan Halk Sigorta üstlenecek. Yani, alacak sigortası havuzunu Halk Sigorta yönetecek. Nasıl ki, sigorta şirketleri bugün TARSİM’in tarım sigorta poliçesini, Doğal Afet Sigortaları Kurumunun (DASK) zorunlu deprem sigortasını satıyorsa; alacak sigortasının da satışını yapacak. Tüm sigorta şirketleri bir anlamda aracı olacak. Alacak sigortası poliçesini satacak, aldığı primi kurulacak olan Devlet Destekli Alacak Sigortası havuzuna aktaracak; bu işten de belli bir komisyon kazanacak.
HASARA DEVLET KATKISI
Yeni modelde sigorta şirketleri hasara da karışmayacak. Hasarlar, Devlet Destekli Alacak Sigortası havuzundan karşılanacak. Bu noktada devletin desteği olacak. Belirli limite kadar olan hasarlar havuzdan ödenecek, hasar miktarı bu limitin üzerine çıkarsa Hazine ve Maliye Bakanlığı üstlenecek. İşte bu nedenle de yeni uygulamaya devlet destekli sigorta deniyor. Yeni modelde sigorta şirketlerinin hiçbir riski olmayacak. Şirketler, devletin belirlediği primlerle alacak sigorta poliçesini KOBİ’lere satacak, aldıkları primi sigorta havuzuna devredecek; hasarlar havuzdan ödenecek, eğer havuzun kaynakları hasarı karşılamaya yetmezse de devreye Hazine ve Maliye Bakanlığı girerek, hasarı ödeyecek.
KOBİ SINIRLAMASI VAR
Gelelim, sigortanın kimleri kapsayacağına. Yıllık cirosu 125 milyon TL’ye kadar olan KOBİ’ler sigortadan yararlanacak. Yararlanacak diyorum, çünkü sigortanın fiyatı düşük olacak. Henüz prim tutarları belli değil, önümüzdeki haftalarda netleşecek, ancak KOBİ’ler sigortayı düşük fiyatla yaptırabilecek. Bu cironun üzerinde olan işletmeler ise devlet destekli sigorta yaptıramayacak. Merak edenler için alacak sigortası zorunlu değil, isteğe bağlı olacak.
Devlet Destekli Alacak Sigortası operasyonunu ise Sigorta Bilgi Merkezi (SBM) yürütecek. Daha açık şöyle anlatayım: KOBİ’lere ait tüm veri ve bilgiler SBM’de toplanacak ki, bu bilgiler Kredi Kayıt Bürosu, KOSGEB gibi kurumlardan alınacak. Öğrendiğime göre SBM’de bu veriler toplanmış bile. SBM, bu veriler çerçevesinde skorlama yaparak, kimin, ne kadar limitle sigorta yaptırabileceğini tespit edecek. Sigorta şirketleri de SBM’nin skorlamasına göre KOBİ’nin alacağını sigortalayacak. Üstelik bu işlemler on-line olarak yapılacak. Tabi, bilanço gizliliği gibi KOBİ’lere ait özel veriler ihlal edilmeyecek.