13 Aralık 2008
Son yıllarda Amerika’da, doğal ebeveynlik adıyla ortaya çıkan ebeveynlik şekli konuşuluyor. Hollywood ünlülerini, bebeklerini "sling" adlı ana kucağı ile taşırken görmemizin nedeni bu. Harvard Üniversitesi’nin anne ile bebeğin beraber uyumalarının faydalarını anlatan araştırmaları var.
Doğal ebeveynlik uzmanı Dr. William Sears’ın tanımı şöyle: "Ebeveynlik daha önce hiç gitmediğimiz bir ülkeye yolculuk gibi. Ülke hakkında rehber kitaplar okur, daha önce oraya gidenlerden bilgi alırız. Ancak o ülkeye vardığımızda oranın rehber kitaplarda olduğundan çok daha farklı olduğunu, bazen harika vakit geçirip, bazense ilk uçakla geri dönmek istediğimizi fark ederiz. Ancak nasıl yolculuk, o ülkede kaldıkça, çevreyi keşfettikçe kendimizi daha rahat ve daha iyi hissetmekse, ebeveynlik de bir anlamda bebeğimizi tanıyıp, onun sözsüz verdiği ipuçlarını anlayıp cevap verdikçe hem kendimiz hem de bebeğimiz hakkında öğrendiğimiz bunca şeyle yepyeni bir dünyaya kapı açmamızdır."
Yöntemde esas olan, bebekle güvenli bir bağ kurmak. Ana prensibi bağlanma teorisi. Bu teoriyi bundan 60 yıl önce Dr. John Bowlby hayata geçirdi. 1990’ların başında Barbara Nicholson ve Lysa Parker, Attachment Parenting Uluslararası Organizasyonu’nu kurdu. 1994’te kar amacı gütmeyen kuruluş statüsüne geçip Amerika’nın her bölgesinde anne destek grupları oluşturdular. Şu an Amerika dışında Kanada, Norveç, Danimarka, Yeni Zelanda ve Hollanda da grupları var.
Lysa Parker, doğal ebeveynliği şu sözlerle açıklıyor: "Önemli olan çocuklarımızı hassas, saygılı ve empati dolu bir çerçevede yetiştirmek. Kendi korkularımızı, bakış açılarımızı onlara yansıtmak yerine dünyayı onların gözleriyle görmek. Çocuklarımızın temel ihtiyaçlarla doğduğu ve bu ihtiyaçların sadece onları çok seven ve onların iyi olmaları için duygusal yatırım yapmış büyükleri tarafından karşılanabileceğini anlamak. Son olarak ise sezgilerimize güvenip, kalbimizi izlemek. Çocukların hayatlarında onları delicesine seven büyüklere ihtiyaç duyduklarını unutmamalıyız".
Sağlıklı bağlanma için neler yapmalı
Sağlıklı bağlanma, milyonlarca yıldır biyolojik donanımın bize ve bebeğimize verdiği sinyalleri dinlemekle başlıyor. Anne sütü vermek, gece ebeveynliği, sling adlı ana kucağı ile taşıma, tüm bunlar sağlıklı bağlanmanın yardımcı araçları. Eğer anne bebeğin ihtiyaçlarına cevap vermek için yanındaysa bir müddet sonra anne sinyalleri daha iyi anlamaya, bebek ise anlaşıldığını hissettiği için sinyalleri daha iyi vermeye ve aralarında sağlıklı bir bağ oluşmaya başlar. Böylece kendine ve başkalarına güvenebilen, stresle başa çıkabilen sağlıklı nesiller yetiştirmeye başlarız.
Rekorlar kitabında çocuklar
Çocuklar bu kitabı seviyor. Guinness Rekorlar Kitabı’nın 2009 sayısı özel bir teknikle basılmış ve gözlüğü sayesinde bazı resimleri üç boyutlu görebiliyorsunuz. Okumayı sevmeyen bir çocukta başlangıç olarak işe yarayabilir.
Kitaptan çocuklarla ilgili birkaç ilginç rekor verelim:
Tek vuruşta deliği bulan golfçü: Soona Lee Tolley, New York’taki Manhattan Woods Golf Kulübü’nde 1 Haziran 2007’de tek vuruşta çukuru bulduğunda 5 yaşını 103 gün geçmişti.
Club DJ: DJ Jack Hill, İngiltere’deki CK’s Club’da 26 Ağustos 2007’de çaldığında 7 yaşını 98 gün geçmişti. Üç yaşındayken DJ’liğe başlayan Jack’in tam techizatlı bir mikseri var ama buna ulaşabilmek için bir kutunun üstüne çıkması gerekiyor.
Tam set takma dişler: Danil Sanchez-Ruiz (İng.) 25 Şubat 2005’de ağzına tam set takma diş takıldığında 4 yaşına 4 gün kalmıştı. Dişlerini hypohidrotic ectodermal dysplasia denen bir tibbi durum nedeniyle kaybetmişti.
En genç aslan terbiyecisi: Dünyanın en genç aslan terbiyecisi olan Jorge Elich (İspanya), beş yaşından bu yana bu sanatı öğreniyor. En son Ocak 2008’de Almeria yakınlarındaki El Ejido’daki Circus Paris için mesleğini icra etti.
Çocuklar ne ister
Geçenlerde izlediğim bir filmde, anne ve babası ayrı olan 6-7 yaşlarında bir çocuk, annesine babası hakkında bir konu yüzünden kızıp ortadan kayboluyordu. Annesi tahmin edersiniz ki paniğe kapıldı. Bir arkadaşıyla polisi arayıp, etrafa bakınmaya başladılar. Sonra akıllarına çocuğun babasıyla gittiği oyun parkı geldi. Nitekim çocuk tek başına salıncakta sallanıyordu. Annesi koşarak oğlunun yanına gitti, ona sarıldı ve onu ne kadar iyi anladığını, onu ne kadar çok sevdiğini söyledi.
Orada döndüm eşime ve dedim ki, "Bu olay Türkiye’de geçse, anne korkuyla bağıra çağıra çocuğun yanına gider, onu azarlar, hatta belki bir de tokat atardı."
Böylece tekrar çocuk ve aile ilişkileri üzerine düşünmeye başladım. Arşivimde bulduğum eski bir notu da geliştirerek sizlerle paylaşmak istedim:
Çocuklar uyum ister: Anne ve babalar, çocuklarınızın önünde çözümlenemeyen tartışmalar yapmayın.
Eşitlik ister: Evdeki diğer kardeşlerden ya da insanlardan daha az sevildiğini hissetmek onları çok üzer.
Sevgi ister: Bunu söylemeniz ve göstermeniz gerekir. Kafaları okşamayan babaların, "ha ha" diye geçiştiren anaların devri bitti.
Dürüstlük ister: Onlara yalan söylemeyin.
Cevap ister: Sordukları soruları sakın atlamayın. Vereceğiniz her bir cevap onun için çok önemli.
Kabul görmek ister: Hem annelerinden hem de babalarından karşılıklı olarak eşit toleranslı davranılmak onlar için çok önemlidir.
Anlayış ister: Anne babaları onları anlamalı, azarlamadan önce yaptıklarının nedenlerini düşünmeli, hatta sormalı.
Arkadaşlık ister: Evet, her ne kadar çocuk sınırlarını bilse de, gerektiği zaman anne babasıyla arkadaş olabilmeli. Anne baba da çocuklarının arkadaşlarıyla oturup iki çift laf edebilmeli.
Yakınlık ister: Sıkıntılarını sizlerle paylaşmaları, yanlışlarını bile sizlerle konuşabilmeleri, tamamen sizin ona göstermiş olduğunuz yakınlık sonucu mümkün olur.
Ciddiye alınmak ister: Sakın özellikle başkalarının yanında onu susturmaya, anlattıklarını hafife almaya kalkmayın. Bunu baş başayken de yapmayın. İleride o da sizi ciddiye almaz!
Önemsenmek ister: Başkalarının yanında utandırılmak ya da cezalandırılmak değil.
Destek ister: Sizlerden yaptıkları olumsuz şeylerin şikayetini değil, olumlu şeylerin övgüsünü duymak ister.
Tutarlılık ister: Onların ruh hali sık sık değişen, neye ne tepki göstereceği belli olmayan değil, tavırları ve doğruları belli olan anne babalara ihtiyacı var.
Yazının Devamını Oku 6 Aralık 2008
Dünyada işitme kaybı yaşayan pek çok çocuk ve yetişkin var. Ne var ki bu durum, teknolojinin geliştirdiği doğru aletler sayesinde, eğer sorun kulaktaysa, büyük oranda halledilebiliyor. İşin başından başlayalım: Bir anne olarak görevimiz, çocuğumuzun sağlıklı gelişimini takip etmek. Belli aralıklarla kulaklarını da kontrol etmeli, en azından evde doktorumuzdan öğrenebileceğimiz temel, basit işitme testini uygulamalıyız. Çünkü ilk yıl içinde çocukta işitme kaybı olup olmadığının fark edilmesi gerçekten önemli.
İşiterek konuşmayı öğrenme açısından ilk altı ay kritik bir dönem. Bebeklerdeki işitme kaybının, yaşamın ilk üç ayı içinde belirlenmesi gerek. Ne denli ağır işitme kayıplı olursa olsun bir çocuğun yaşıtlarına yakın dönemde konuşabilmesi için, doğum sonrası ilk altı ayda tanısının konması, işitme cihazı kullanmaya başlaması ve eğitiminin başlatılması gerekiyor. Doğduğundan itibaren bebeğin çevresindeki insan seslerine bakıp bakmadığı izlenmeli, ilgisiz kalıyorsa bilgisayarlı işitme testleri uygulanmalı.
Yapılan araştırmalara göre, Türkiye’de yaklaşık 3 milyon civarında işitme kusurlu insan var. Bu rakam, başka ülkeler ile karşılaştırıldığında yüksek. Nedenleri ise, bebeklerin doğum öncesi ve özellikle doğum sonrası taranmamaları, insanlarımızın kendisini gürültüden korumaması, akraba evlilikleri, bazı bakteriyel hastalıkların etkileri ve 26. kromozom ile ilgili genetik yapı.
Geçtiğimiz hafta, işitme cihazları satan yabancı bir firmanın genel müdürü İstanbul’a gelmişti. Ignacio Martinez Azkorra’dan konu hakkında pek çok yeni şey öğrendim. Her insanın işitmesinin, parmak izi gibi farklı olduğunu mesela. Bu yüzden de kulağa takılacak işitme cihazlarının tamamen kişiye özel hazırlanması gerekirmiş.
Türkiye’de yuvadan lise son sınıfa kadar, işitme engelli çocuklara eğitim veren toplam 18 tane okul var. Bunlardan 6 tanesi İstanbul’da. Toplam öğrenci sayısı ise 8 bin civarında.
Aynı firmanın pazarlama genel müdürü Hayri Can Bulman, bu okullardan 7 tanesinin yönetimi ile bir araya gelip konuşmuş. Hepsinin görevlerini çok severek ve kesinlikle içten yaptıklarının aşikar olduğunu söyledi bana. Ne var ki şartlar kısıtlı. Çocukların çoğunda işitme cihazı yok ya da eski ve kötü cihazlar. Oysa doğru cihazlar sağlanabilirse, bu çocukların eğitiminde ve sosyal hayatında karşılaşılan aksaklıklar ortadan kaldırılabilir.
Yazının Devamını Oku 29 Kasım 2008
Yerli dizileri değil ama bazı yabancı dizileri izlemeyi seviyorum. Sezon derdim olmadığı için mümkünse eski sezonları alıp toplu seyretmeyi tercih ediyorum. Bu aralar Dexter adlı diziye takıldım. Bu sayfada bahsedilecek bir dizi değil ama beni çarpan çok önemli bir detayı sizinle paylaşmak istedim. Dexter; polis için çalışan bir adli tıp kan analiz uzmanı. Aynı zamanda da bir seri katil. Ama sadece kötü insanları öldürüyor. Çünkü küçük yaşta onun içindeki öldürme güdüsünün farkına varan ve polis olan üvey babası, Dexter’ı öldüreceği kişileri sadece katiller arasından, özellikle de yasadan kaçabilmiş olanlardan seçmesi konusunda yönlendirmiş. Ona dikkatli ve titiz olmayı, arkasında hiç ipucu bırakmadan nasıl öldürebileceğini göstermiş. Ayrıca hiçbir şekilde hiçbir şeye karşı bir his beslemeyen oğluna, günlük hayatta normal davranmasını, gerektiği zaman bazı tepkileri vermesini de öğretmiş.
Ben bu babadan çok etkilendim. Onun yerinde olmak istemezdim tabii. Kimse istemez eminim. Ama düşündüğünüz zaman, dünyada bunca kötülüğü yapan insanlar da bir zamanlar birilerinin çocuğuydu. Kimse kendi çocuğundan bu kadar vahim sinyaller almak istemez. Bu kadar uç noktaları düşünmeyelim tabii ama çocuklarımıza karşı objektif olup, onların olumsuz taraflarını da erkenden fark edip onları kabullenirsek, belki bununla beraber yaşamasının, bazı şeyleri kontrol etmesinin ya da bunun gibi yapılabilecek bazı değişikliklerin yollarını gösterebiliriz.
TİYATRO ZAMANI
Yetişkinler her ne kadar kendisi hakkındaki son gelişmelerden memnun olmasa da, çocuklar Salih Memecan’ın Bizimkiler’ine bayılıyor. Kitaplarının, çocuklara karikatür kültürü vermesi açısından, başlangıç için önemli olduğunu düşünüyorum.
Tiyatrosu da çok revaçta. Koç Holding’in 2006 yılında başlattığı ve iki yılda 100 binin üzerinde çocuğa ulaşan Sizinkiler turnesi, 7 bölgede, 20 ili ziyaret ettikten sonra geçen hafta kapanış gösterimleri için İstanbul’a döndü. Altın Çiçeğin Peşinde adlı oyunu bugün, yarın ve 6 Aralık tarihlerinde Beşiktaş Kültür Merkezi’nde ücretsiz izleyebilirsiniz.
Daha çok sinema tercih edilse de tiyatronun çocuklar için çok daha fazla yararı var açıkçası. Pedagog Elif Koca, tiyatronun çocuğun pek çok gelişim alanını desteklediğini söylüyor: "Çocukların duygularını aktarmasına, kendisiyle benzer duygular yaşayan kahramanlarla kendini özdeşleştirerek duygusal olarak rahatlamasına katkıda bulunur. Karakterler çocuğa ayna tutar ve çocuğun sorunlarını çözmesine alternatif yollar sunar. İzlediği karakterler hayal dünyasını harekete geçirir. Hayal gücü ve yaratıcılık gelişimine destek olur. Bir tiyatro seansının ortalama 40 dakika olduğu düşünülürse bu çocuğun 40 dakika boyunca bir etkinliğe dikkatini vermesi demektir ki, bu da çocuğun dikkat süresinin uzamasına önemli ölçüde katkı sağlar. "
Son derece kaliteli bir eğitim aracı olan tiyatronun senaryosu da çok önemli. Çünkü çocuk gelişimi ve psikolojisi dikkate alınarak yazılmış tiyatro oyunlarında yalnızca bir mesaj vardır ve çocuğun oyundan çıktıktan sonra bu mesajı alıp duyarlılık kazanmış olması beklenir. O yüzden seçeceğiniz oyunlara da dikkat etmenizi hatırlatırım.
Yazının Devamını Oku 22 Kasım 2008
Yeni çıkan çocuk bilgisayarı: Ülker’in de bağlı bulunduğu Yıldız Bilişim Grubu Şirketleri’nden Datateknik, çocuklara özel geliştirilen BilgePisi’yi çıkardı. 5 - 12 yaş arasındaki çocuklar için. Sesli konu anlatımı, deneme sınavları, e-kitaplar, eğitici oyunlar, çalışma kağıtları gibi farklı özellikleriyle geleceğin eğitim sistemini eğlenceli bir şekilde sunan Okulistik’in kapıları BilgePisi kullanıcıları için ardına kadar açılıyor. Sekiz senelik eğitim programı da bu paketin içinde olduğundan incelemekte fayda var. Çocuk bilgisayarı olduğu için suya ve darbeye de dayanıklı. Tabii sakıncalı internet sitelerine girmek mümkün olmuyor. Hatta bu sınırları siz anneler babalar belirleyebiliyorsunuz. Magic Desktop eğitim programı sayesinde çocukların oynayabileceği eğitici oyunlar, resim yapma gibi eğlenceli aktiviteler de içeriyor. Fiyatı 499 Dolar.
İki yeni mekan: İstanbul Sarıyer’de açılan Rainbow Kids, çocuk yogasından doğum günü partisi düzenlemeye, bebek bakıcılığı hizmetinden baby shower organizayonuna, renk kişilik testinden çocuk-aile iletişimine kadar her konuda size yardımcı olmaya hevesli bir yer. Gece çocuk bakımı da yapıyor. Birkaç saatlik işiniz varsa ve çocuğunuzu eğleneceği bir yere bırakmak istiyorsanız, burayı düşünebilirsiniz. Eğer çocuğunuz 1-5 yaş arasındaysa daha da şanslı. Çünkü eğlenceli oyun gruplarına katılabilir. Konusunda uzman eğitmenler gözetiminde resim, el işi, drama ve müzik çalışmaları ile harika saatler geçirebilir. Üstelik eğlenirken onu kameradan izleyebilirsiniz. Haftanın yedi günü saat 09:00-19:00 arası hizmet veriyorlar. Yapmanız gereken tek şey bir gün öncesinden telefon açmak. Tel: 0212 277 49 77 www.rainbowkids.com.tr
Diğerine gelince... Amerikalı üç deneyimli eğitmenin girişimiyle kurulan Smart Cookies, çocukların İngilizceyi yaşayarak öğrendikleri, yepyeni bir sosyal aktivite merkezi. El işleri, sanatsal aktiviteler, yemek pişirme, drama, hikáye saatleri, hayal gücünü geliştiren oyunlar ve daha birçok aktivite ile maksimum 6 kişilik gruplarla çocuklara güvenli, keyifli ve eğitici bir atmosfer sunuyorlar.
Akatlar’da hizmete giren Smart Cookies’de, pazartesi - cuma, 11.00-12.00 saatlerinde 2 yaş grubu için Mommy&Me (Annem ve Ben) aktiviteleri düzenleniyor. Hafta içi 15.30-19.00 ve cumartesileri 10.30-13.30 saatlerinde ise yuva ile 8. sınıf arası yaş grubu için programlar var. Bilgi için www.smartcookies-ist.com sitesi veya (0212) 351 63 83.
Yazının Devamını Oku 15 Kasım 2008
Sinan doğduğu zaman, mümkün olduğunca uzun süre emzirmem gerektiğini biliyordum ama bir yaşına kadar bal ve inek sütü gibi bazı besinlerin verilmemesi gerektiğinden haberim dahi yoktu. Zamanla sadece ben değil, bütün anneler pek çok şey öğrenmiş olduk. Ben yaşarken öğrendim ama artık pek çok anne, daha adaylık aşamasındayken her şeyi biliyor. Yine de ara ara bazı hatırlatmalar yapmakta fayda var.
Geçenlerde tanıştığım bir anne, uzun süre bebeğinin beslenmesinde ne kadar büyük sıkıntı yaşadığını anlatmıştı. Sürekli hasta olan ve nefes almakta bile zorlanan çocuğun vücudunda kızarıklıklar oluyordu. Yapılan alerji testlerinde inek sütü ve ürünlerine alerji çıkmış.
O yaşadıklarını anlatırken, biz alerji sorunumuzu ne kadar rahat atlatmışız diye düşündüm. İnek sütüne alerjik olmak, gerçekten zor bir durum. İnsan alternatifi olduğunu bile düşünemiyor.
Oysa ki keçi sütü, kulağa biraz itici de gelse, çocuklar için özellikle böyle durumlarda büyük bir kurtarıcı.
Size yukarıda bahsettiğim anne Ahu Gönültaş Tuncer, kendi çektiği büyük sıkıntılardan sonra bu konuda bir şeyler yapması gerektiğini düşünmüş. Kendi çocuğu için bulduğu çözümü iş haline getirmiş, keçi sütü maması ithal etmeye başlamış.
Keçi sütü, isminin verdiği etkinin aksine son derece yararlı. Anne sütüne en yakın süt olarak kabul ediliyor. Bebeklerin ihtiyacı olan yüksek kalitede protein, esansiyel yağ asitleri, vitaminler ve mineraller içeriyor. Diş ve kemik gelişimi için gerekli olan kalsiyumu da yeterli miktarda içeren keçi sütü bazlı mamalar, bebek gelişiminde güvenli ve etkin bir besin kaynağı. Daha küçük pıhtılar oluşturması nedeniyle daha kolay ve rahat sindiriliyor. İçinde doğal olarak bulunan poliaminler, besinsel alerjenlere karşı duyarlılığı azaltmada da rol oynuyor.
Aslına bakarsanız bunu kullanmak için çocukların alerjik olmasına gerek yok. İnek sütüyle sorunu olmayan çocuklar da arada bunu deneyebilir. Tabii siz yine isterseniz doktorunuza sorun; bilginin fazlasından zarar gelmez.
Yarın yetenek yarışması var
Yarın, İstanbul Bostancı’daki Green Park Otel’de, Mini Star Yetenek Yarışması var. Saat 11.00’de çeşitli aktiviteler ile başlayacak yarışmayı, özellikle 0 - 6 yaş arasında çocuğu olanların kaçırmamasını öneririm. Etkinlikten elde edilen gelir, Uluslararası Lions Dernekleri Anadolu Yakası Kulüpleri tarafından, yapımı süren Eğitilebilir Engelli Çocuklar eğitim okuluna aktarılacak. Destek olmak isterseniz, eğlence akşam 17.00’ye kadar sürecek.
Peki neler olacak? Yarışmanın ön elemeleri vakıf merkezinde yapılmış, 20 finalist belirlenmişti. Yarın bu 20 çocuk, resim, karate, bale, masal, şiir, şarkı gibi dallarda yeteneklerini sergileyecek. Konuklar için de çeşitli gösteriler, eğlenceler ve hediyeler var.
Heykel yapan zarif anne
Günnur Özsoy ile tanışır tanışmaz birlikte azan, coşan, kopan iki arkadaş olmuştuk. Daha üniversite öğrencisiydik. Şimdi ikimizin de kocaman çocukları var. Tabii ki evlenmek ve İstanbul’un farklı yakalarında oturmak, görüşmemizi azalttı ama eski arkadaşlıkların sağlam bir direği oluyor.
Günnur heykeller ve heykel gibi yüzükler yapardı. Hatta bende bir yüzüğü vardır ki, özellikle kavga edeceklerin parmağına takmasında fayda var! O kadar kocaman, iddialı ve agresif objeler...
Bu ay yeni bir sergisi açıldı. Daha önce alüminyum, bronz, polyester gibi pek çok farklı malzeme kullanarak ürettiği organik formlardaki heykellerinden tanıdığımız sanatçı, bu kez doğal kök boyalarla renklendirdiği yassı çakıl taşı formundaki keçe işleriyle karşımızda. Onları görünce şunu düşündüm: "Vaaayy, annelik çılgın Günnur’umun da hatlarını yumuşattı."
Pek çok kadın, anne olduktan sonra işini, evini, hayatını ister istemez değiştiriyor. Çocuklar biz kadınları gerçekten değiştiriyor. Arkadaşım bunun aksini iddia etmeye kalkabilir. Ama ben onda bunu görüyorum.
Sergi 30 Kasım’a kadar Pg Art Gallery’de izleyicilerle buluşacak. Yolunuz düşerse gezin isterim. www.pgartgallery.com
Yazının Devamını Oku 8 Kasım 2008
Üç öğretmen birleşip beni görüşmeye çağırdılar. Çünkü Sinan bugüne kadar neredeyse İngilizce ödevlerini hiç yapmamıştı. Hayat Bilgisi, Türkçe ve Matematik ödevlerini ise eksik ve okunmayacak kadar kötü bir yazıyla yazmıştı. Üçüncü senemiz olmasına rağmen yine başa dönmüştük. Çok fazla olmasa da ödevlerle sorunumuz oldu. Yaz ödevinin az olmasına rağmen, yine yapılmaması yüzünden el yazısı da berbat hale dönmüştü.
Oğlu ilkokula başlayan arkadaşım Elif de aynı sıkıntıları çekiyor. Ödev yapmak istemeyen, yapsa da bir şeye benzemeyen oğluna bağırıp duruyor. Oğlu da, aynı Sinan gibi neredeyse küstahlığa varan bir özgüvenle ona sevap veriyor.
Yahu neler oluyor?
İyi, güzel, özgüvenli çocuklar yetiştirelim istedik de bu kadar da güven olmaz ki!
Ana okullarımız, kreşlerimiz pek sıcak, pek sempatik. Çok anlayışlı, sevecen, ılımlı... Ödev de veriyorlardı çocuklara oysa ki! Acaba fazla mı gevşek bıraktık bu çocukları? Eski disiplin daha mı iyiydi!?
Tam bu esnada Ekol Drama Sanat Evi’nin sahibi Gülsen Çatıl beni "Ne var ne yok" kahvesine çağırdı. Mahallemizde buluşup birer kahve söyledik. Bana öyle şeyler anlattı ki, benim kafam yine karıştı.
Birincisi eğitim sistemimizde ciddi değişiklikler olmak durumunda. Çünkü eskinin ezberci sistemi, yerini problem çözen bir sisteme bırakmıştı. Ama öğrenci ve yurttaş profilindeki evrim incelendiğinde durumun yine değiştiği ortaya çıktı: Artık problem çözen değil, problem kurabilen, bu problem için çözümler üretebilen ve argüman geliştirebilen öğrenci yetiştirmek gerekiyor.
Bu kolay iş değil. Bu öğrencileri yetiştirmek için, onları yetiştirecek öğretmen de olması lazım. FMV Işık okulları, düzenli olarak bazı öğretmenlerinin bu değişimler konusunda eğitimler almasını sağlıyormuş birkaç senedir. Tabii bunların artması müthiş olur.
Günümüz çocuğuna bakıldığında belli konuların getirdiği sıkıntı ve korkular var. Boşanma oranının artması, binaların içinde yaşıyor olmak, bir sürü oyuncağın içindeki yalnızlık, çocukların kendine güveni olmayan ve gergin, saldırgan gençler olmalarına neden oluyor. Bu durumda da hedef belirleyemeyen, içindeki potansiyeli ve eğilimleri sosyal hayatlarında kullanamayan insanlar haline geliyorlar.
Gülsen Hanım bana eğitimleri sırasında oynadıkları binlerce oyundan birini anlattı. Çok hoşuma gitti. Çocuklara şunu diyorlarmış: "Farz edin ki burası ıssız bir ada. Ve burada bir yaşam kuracağız. Kim ne yapacak?"
Kim ne isterse yapabilir. Ama bir yaşam kurulması lazım. Ayrıca birkaç yasak da var. Kimse kimsenin duygu ve arzularıyla alay etmeyecek, kimse kimseye zarar vermeyecek gibi...
Başta bilgisayar mühendisi ve futbolcu gibi en sevilen şeylere yönelinse de, aç kalınamayacağından birinin fırıncı olması gerekiyor. Ve bununla başlıyor çocukların ağzından fikirler çıkmaya.
Ben de deneyeceğim bizimkilerin üzerinde. Onları ne kadar yönlendirebilirim bilmiyorum ama bizim çocuklardan neler çıkacak merak ediyorum. Kesin kimse fırıncı falan olmak istemeyeceğinden "Cep telefonuyla adaya yemek getirtiriz" gibi cevaplar alacağım.
O zaman da soracağım: Cep telefonunu kim yaptı?
Yazının Devamını Oku 1 Kasım 2008
Acıklı aile dramı olan filmleri artık seyretmiyorum, onları hayatımdan çıkardım. O yüzden de geriye kalan korku, romantik, macera tarzı filmler arasında da arkadaşlığa takmış durumdayım. Annelik, arkadaşlıklarımızı nasıl etkiliyor dersiniz?
Yıllar önce, üniversiteye girmek için aynı odada ders çalışırken, yakın arkadaşım Elif’le birbirimize şöyle demiştik: "İleride o kadar yoğun kadınlar olalım ki, birbirimizi görmek için zaman ayırmak zorunda kalalım!"
Ve öyle olduk.
İş dışında, annelik ve birbirine uzak yerlerde oturmanın da etkisi oldu.
Bunun yanı sıra çocuklar sayesinde yeni annelerle tanıştım, arkadaş oldum. Hepsinin yeri, hepsinin tadı başka. Onlarla o kadar farklı şeyler yaşıyor ve öğreniyorum ki...
Üç arkadaş anne, Mamma Mia’yı seyrederken aynı yerde birbirimize sarılıp ağlıyorsak ve bu sahne filmdeki üç arkadaşın birbirine sarılıp ağladığı sahne ise, "biz tamam olduk" sanırım diye düşünebiliriz artık.
Peki annelik, bu dostluklara ne katıyor? Daha fazla yakınlık? Ortak sorun ve çözüm arayışı? Merhamet? Paylaşım? İdarecilik? Sabır? Birbirimize karşı da tabii...
Neyin ne kadar adını koymak gerektiğini bilemiyorum ama bildiğim bir şey var ki, annelerle takılmaktan büyük keyif alıyorum. Tek beklentim, takıldığımız süre içinde sadece "anne" muhabbeti etmemek. Okullardan, öğretmenlerden, çocuklardan, çocuklarımızın parlaklığından ya da zayıflığından konuştuktan sonra, kendimize dönmek. Kendi yaşamlarımızı tartışmak. Birbirimizin eksikliklerini konuşmak, önermek, desteklemek.
Geçen gün bir an, bir daha genç olamayacağımı fark ettim. Ne kadar kilo vermeye çalışsam da, ne kadar dar jean ya da mini etek giymekte ısrar etsem de artık ben genç olmayacağım.
Pek çok şeyi o heyecanla, o acemilikle yaşamayacağım.
O yüzden elimde tecrübeyle tuttuğum arkadaşlarım ve arkadaşlıklarım var. Ben de onlarla başka heyecanlar yaşamalıyım.
Haksız mıyım?
Yeni bir kanal, yeni bir program
Bugün TRT’nin çocuk kanalı hayatımıza giriyor. İyi şeyler beklediğim, o yüzden çocuklarınıza izletmenizi önereceğim bir program var. Tabii isterseniz önce kendiniz izleyip emin de olabilirsiniz.
"Bizim Mahalle" adlı bu program, DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Emre Konuk ile yine Enstitü’den çocuk ve genç psikologları Olcay Güner ve Nur Dinçer gibi uzmanların desteği ile hazırlanmış. Okul öncesi yaş grubuna yönelik. Susam Sokağı’ndan sonra yapılmış en iyi proje olarak görülüyor. Yaşayarak öğretmeyi hedefleyen müzikal bir kukla oyunu. Çocukların düşünsel ve sözel becerilerini geliştirmek amacıyla hazırlanmış, tamamen pedagojik formata uygun bir program.
Yazının Devamını Oku 25 Ekim 2008
Çocukların ve çocuk kalanların büyük bir heyecanla beklediği Uluslararası İstanbul Çocuk Filmleri Festivali başlıyor. 28 Ekim-13 Kasım arasında, altıncı kez gerçekleştirilecek festival, 30’un üzerinde ülkeden 100’ün üzerinde filmi, çocuklarla buluşturacak. 28 Ekim’de açılış galası ile başlayacak festival’de, "Küçük Sinemacılardan Büyük Filmler" yarışmasında dereceye giren filmlerin sahiplerine ödülleri verilecek. Filmler sadece İstanbul ve İzmir Cinecity Sinemaları ile Beykent Üniversitesi Sanat Merkezi Sinema Salonu Beylikdüzü’nde gösterilecek.
Belirtmemiz gerekiyor ki, festivalde izleyeceğiniz filmler, normal zamanda vizyonda izlediğiniz filmlerden gerçekten farklı. Çocuklarınız için de beklentilerinizi çok ayrı noktalarda tutmamanız gerekiyor. Festivalin amaçlarından biri, çocuklara zenginlik katacak film izlemelerinin yanı sıra, bir gösterinin (eserin) izlenme kültürüyle tanışmaları ve sosyalleşmeleri aynı zamanda. Ayrıca filmleri izledikten sonra çocuğunuzla konuşmalı, tartışmalı ve film hakkında yorumlar yapmasını istemelisiniz. Bu, onun gelişimi için önemli olmanın yanı sıra bir ihtiyaçtır da.
Film gösterimleri, çocukların, kendi yaşlarına uygun filmleri kendi yaş grupları ile birlikte izlemeleri ve daha fazla keyif almaları için, 3-12 yaş arasında 9 kategoride yapılacak. Aileler de festival filmlerini çocuklarıyla beraber izleyebilecek ve onların hayal dünyalarını beyazperdede görme fırsatı yakalayacaklar.
Evet, psikologlar tarafından izlenmiş ve onaylanmış 30’un üzerinde ülkeden 100’ün üzerinde film sizleri bekliyor. Ayrıntılı bilg için www.iicff.com internet adresini ziyaret edebilirsiniz.
Yazının Devamını Oku