Paylaş
“Barselona ve Selânik”tir malûm...
Böyle bir rekabetin terazisinde,
verdiği iyi resimler hem gururumuzu okşar,
hem de “olsa olsa” parantezinde,
buralarla aynı ligde anılmaya lâyık görürüz kentimizi.
Daha sıradan mukayeseler yapsak,
yüzümüzü yalazlayacak farkındalıklarla tanışmak,
hoşumuza gider miydi, acaba ?
Meselâ,
Demirperde nizamının görünmez estetiği ile nasiplenmiş kentlerden
“Bükreş ve Sofya”nın,
oralar için “sıradanlaşmış” bazı kaliteleri,
“İzmir için ‘hayret zembereklerinin boşladığı’ mukayeselere sebep olsa...” diyorum.
Yıllar sonra,
yeniden adımlama fırsatı bulduğumuz Balkan coğrafyasındaki,
Akdeniz ikliminin “sarı-sıcak” yeşilinden farklı,
“ıslak-mavi” orman varlığından söz etmiyorum.
Dikkatinizi çekmek istediğim, kent merkezlerinin,
İnsanı “nokta atış”la deviren durumu.
Burada adı geçen kentler,
dünya şehirleriyle ilgili istatistiksel veri-analizler yayınlayan “World Cities Culture”ın Ocak 2019 raporunda, (yüzde 68 ile en fazla yeşil alana sahip Oslo ve yüzde 2.2'lik yeşil alan oranıyla son sıralarda yer alan İstanbul gibi...) marjinal figürlerle yer alamamış da olsa,
“gözün gördüğü ve Allah’ın bildiği”ni kuldan saklamanın,
kimseye bir faydası olmadığını düşünenlerdenim.
Bükreş ve Sofya’nın,
şehir merkezine 6-7 kilometre
ve 5-6 banliyö istasyonu uzaklıktaki
(ve çoktan o merkezin içinde kalmış) “güneşin toprağa erişemediği orman dokusu”,
bizim “Kültürpark”a olan platonik sevdâmızı,
Attila İlhan’ın pek sevdiğim deyişiyle,
bir anda, bir “beyhûdelik” şiirinin yorgunluğuna çeviriyor.
Avrupadaki kamp ve karavan alanlarını büyüteç altına alan
ADAC, FICC, ACSI gibi üst birliklerin müfettişleri tarafından;
hallaç pamuğu gibi didik didik edilerek puanlanan tesisleri görünce,
İzmir’in bu konudaki fukaralığı içinizi acıtıyor.
Kampçılar için her türlü imkânın
(duş, WC, çamaşırhane, mutfak, market vs)
bulunduğu bu “kurtarılmış bölgeler”,
kent yaşamının kahreden keşmekeşinin içinde,
Avrupanın dört bir yanından gelen meraklıları ağırlıyor.
İzmir... (mi ?)
“Deniz ve güneş” ayrıcalığından tarih varlığına,
“kent kültürü” yelpazesinin renklerinden harita üstündeki coğrafî avantajlarına,
su yolunun kenarında olma fırsatı ve serpilen festivaller kenti tomurcuğuna rağmen,
“2 çadır, 3 karavan”ın altına sığınabileceği,
“yükselen değer” halindeki bir “bilinç şemsiyesi”nden habersiz;
hâlâ “Fuar” için kazanımlar peşinde koşmak zorunda kalan,
“güzel insanlar kenti...”
Paylaş