Hüzünler koyduk üst üste / Ayrılık oldu
Bir avuntu biraz keder / Böyle bize neler oldu
Bu ayrılık bir de hasret / Çekilmez oldu
Ay karanlık hep karanlık / Yüzün bize döner oldu
Salgını belasına karşı takılması gerekli maskelerden söz ediyorum. (Hani bazılarımızın yüzü maske gibidir. Daha doğrusu maskeliymiş gibi görünmek isterler. Onlar değil konumuz.) Elbette ve doğal olarak çoğunluğun, daha doğrusu hepimizin yanıtı “hayır” değil mi?
Peki sıcakların tam da bastırdığı bugünlerde neden takıyoruz maskeleri? Çünkü işin uzmanları başta olmak üzere, tüm etkililer, yetkililer; “Maske şart” diyor. Her fırsatta, “Maske, mesafe, temizlik üçlüsüne dikkat” diye uyarılıyoruz. Peki dinliyor muyuz? Ehhh, şöyle böyle... Doğru yanıtsa: “Gerektiği gibi takmıyoruz, dikkat etmiyoruz...”
ZARARIN FARKINDA DEĞİLLER
İlk fırsatta burnumuzun altına indiriyoruz, sonra da boynumuza... Çıkarıp koluna takanlar var... Herhalde soran bir yetkili olursa, “Aha da maske” diyecekler... Ve maskesizler var... Yani maskeyi ağız ve burunlarına da, kafalarına da takmayanlar... Aralarında böbürlenerek bakınanlar, “Bana bir şey olmaz” havasını takınanlar, en küçüğünden en büyüğüne, çevrelerindeki herkese zarar verebileceklerinin bilincinde olmayanlar var. Maalesef çoğu da genç...
MUTLAKA CİDDİYE ALMALIYIZ
2 BİN LİRALIK DA VAR
Bu pakette, “En çok 4 sandalye ya da 3 şezlong, gün içinde kişi başı ikişer plaj havlusu, iki kez sıcak-soğuk havlu servisi, meyve tabağı, yiyecek içecek harcamalarında yüzde 10 indirim” varmış. İkinci pakette ilk seçenektekilere ek olarak menüden günde bir kez bir başlangıç, bir taş fırın ya da ana yemek siparişi verilebilirmiş. Bunun ücreti de aylık 48 bin, günlük 2 bin liraymış.
BU RAKAMLAR NORMAL
Bodrum Profesyonel Otel Yöneticileri Derneği Başkanı Serdar Karcılıoğlu da konuyu şöyle değerlendirmiş:
“Bu rakamlar normal. Otel ‘Sana özel hizmet veriyorum, şezlonguna başka kimse oturmayacak’ diyor, loca veriyor. Otellerden kapasitesini yarı yarıya düşürmesi isteniyor. Bu da otellerin maliyetlerini ikiye katlıyor. Sonuçta bu ‘private’ hizmet, senden başka hiç kimse şezlonga elini sürmüyor, sırtını yaslamıyor. Türkiye bu noktada yerli turizmin dışında yabancı turizmde de böyle müşterileri hedeflemelidir.”
Bir görüş ileteceğim. Kendisi de koronavirüsüyle boğuşurken, “Hep birlikte yeneriz” umudunu ilettiğim bir doktor. Sosyal medyadaki bir yazısından ve sonraki paylaşımından özet sunacağım. Öyle “cımbızlamak” falan değil, yerimize göre... O bir Bornova Anadolu Lisesi ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu, İstanbul’da görevli. Önce, “65+ yaş üzeri kitleyi gaza getirmeye çalışanlara” demiş:
ACİL SERVİSTE GÖREVLİ
“Ben Dr. Alpay Genç. Neredeyse 30 yıllık doktorum. Türkiye’nin en büyük, en kozmopolit ilçesinde üniversite hastanesinde 3. basamak acil servis doktoruyum. Mart başında pandemi geldim, geliyorum derken aileme bulaştırmayayım diye evimi terk ettim, hala otelde yaşıyorum.
KENDİSİ DE YAKALANDI
Kovid-19’u kapan, ciğerlerinde ciddi lezyonlar olan, 15 gün tedaviden sonra tam iyileşmeden acil servise görevi başına koşan biriyim. Elimizdeki gerçekler:
* Hastalığın şakası yok. * Acil servise gelen hastaların yüzde 80’i 65 yaş üzeriydi, bir ya da bir kaç ek hastalığı olanlardı. * Virüs çok bulaşıcı, ben acil serviste kaptım, bir çok hemşiremiz, direkt hasta ile irtibatı olmayan sekreterimiz bile kaptı, tedavi aldılar. Şükür, bizim hastaneden şehit olmadı.
BU DERNEK DİKKAT ÇEKTİ
Bu olumsuz süreçte turizmcilerin dernek, birlik, federasyon gibi örgütlerinin yöneticileri, “Zordayız, dayanma gücü kalmadı, destek gerek” gibi açıklamalar yaptı haklı olarak. Aralarında, yalnızca yakınmakla kalmayıp çare üreten biri dikkatimi çekti: Alaçatı Turizm Derneği... Başkan Celal Bayraktaroğlu ve yönetimi işbaşına geldiklerinde Alaçatı’ya farklı bir yol haritası çizeceklerinin ipuçlarını vermişti. Alaçatı’nın aşırı gürültüsü, yakınılan fiyatlar gibi olumsuzluklarla anılmasına karşı önlemleri içeren bildiriyi duyurmuşlardı.
UYARI VE ÖNLEM ÖNERİLERİ
Ancak Bayraktaroğlu ve yönetimi programlarını uygulamaya koyamadan virüs belası geldi çattı. Yeni durum değerlendirildi, Alaçatı’nın eskisi gibi olmayacağı ve önlemler dile getirildi... İşte bazıları:
* Aşırı kalabalık oluşmasına karşı Alaçatı’ya giriş ve çıkışı kontrol altında tutulmalı.
İZSU’dan (İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü) edindim. Önce barajların doluluk oranlarına bakalım. Bir yıl önce Tahtalı yüzde 88.83, Balçova yüzde 70.31, Gördes yüzde 10.83, Ürkmez yüzde 97.22, Güzelhisar yüzde 86.18, Alaçatı Kutlu Aktaş yüzde 84.83 oranında doluymuş.
RAKAMLAR İÇ AÇICI DEĞİL
Ve bu yılın doluluk oranları: Tahtalı yüzde 53.96, Balçova yüzde 32.69, Gördes yüzde 9.99, Ürkmez yüzde 73.22, Güzelhisar yüzde 63.76, Alaçatı Kutlu Aktaş yüzde 45.06. Kullanılabilir su miktarına da bakalım, metreküp olarak. Geçen yıl Tahtalı 254 milyon 988 bin, Balçova 5 milyon 374 bin, Gördes 49 milyon 528 bin, Ürkmez 8 milyon 21 bin, Güzelhisar 123 milyon 576 bin, Alaçatı Kutlu Aktaş 13 milyon 540 bin.
MUSLUĞU AÇIK TUTMAYIN
Bu yıla bakıyoruz: Tahtalı 154 bin 897 bin, Balçova 2 milyon 492 bin, Gördes 45 milyon 700 bin, Ürkmez 6 milyon 41 bin, Güzelhisar 91 milyon 429 bin, Alaçatı Kutlu Aktaş 7 milyon 210 bin… Ege’nin diğer kentlerinde de durumun çok farklı olduğunu sanmıyorum. İşin özü, barajlarda su miktarı ciddi oranda azalmış. Tüketimse herhalde geçmiş yıllara oranla daha fazladır. Virüs salgını belası da var başımızda. Temizliğe titizlik göstermek zorundayız. Ellerimizi en az 20 saniye sabunlamak da gerekli ya. (Yalnız yanlış anlaşılmasın... Ellerimizi en az 20 saniye sabunlamak zorundayız. Musluğu en az 20 saniye açık bırakmak zorunda değiliz...)
AKLINIZDA BULUNSUN
Ve bazı uyarılar: * 5 dakikalık duşta yaklaşık 60 litre su harcanır. Duş alırken suyu sürekli açık tutmayın. * Tuvalet rezervuarının ve muslukların su akıtıp akıtmadığını kontrol edin. * Sebze meyve, bulaşık yıkarken, tıraş olurken vs. suyu açık tutmayın. Suyu sadece ihtiyacınızı olduğu zaman açın. * Sebze ve meyveleri bir kabın içinde yıkayın. Bu suyla çiçek sulayabilirsiniz. * Dişlerinizi fırçalarken suyu açık tutmanız gerekmez.
FATURA DA İNSAFLI GELİR
AMAN DİKKAT
Yani bugün bayramlaşmak için komşuya, çocuklara, torunlara koşma günü değil. Bugün uzaktan bayramlaşacağız, dileyen hareket için dışarı çıkacak, hava alıp evine dönecek. Yüz yüze kutlama hevesimizi gelecek bayramlara saklayacağız. Şeker gibi Ramazan Bayramı’nın virüs kabusuyla zehir olmasına aracı olmayalım.
-------------------
Altınkum’daki bu benzersiz yerin en kısa zamanda, kamuya en yararlı şekilde, rant kapısı olmadan, Didimlilerin görüşlerine de kulak verilerek değerlendirilmesini umuyor ve diliyorum.”
Didim’le ilgili hemen yazıma böyle başlarım, düşüncem de dileğim de değişmedi.
YİNE BİR ŞEYLER OLUYOR
Bugün de, sosyal medyada “Didim’in Gündeminde Neler Var” grubundan alıntılarım var.
Önce bir açıklamadan özet: