Gerçekten sonradan dövünmenin kimseye yararı yok. İzmir ve tüm yurdu yasa boğan deprem sonrasında, yaralar sarılmaya çalışılıyor. Evlerini yitirenler için Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı, “Bir Kira Bir Yuva” kampanyasına ilgi büyük. Bin konteynerlik kent kuruluyor. Yüzlerce ev depremzedelere açıldı. “Birlikten İzmir Doğar” kampanyası başarıyla sürüyor. Hep söylüyorum, bu çalışmalar siyasal malzeme konusu olmamalı, partiler üstü, “sen-ben” çekişmesiz yapılmalı. Çünkü hemen herkesin eli taşın altında... (Bu arada insanüstü çabalayanlar da görmezden gelinmemeli.)
TABİP ODASI RAPORU
Deprem kabusu, kısa süreli de olsa, korona salgını belasını biraz unutturdu gibi. Oysa hasta sayısı artıyor. İzmir Tabip Odası’nın, ‘Deprem Değerlendirme Raporu’nun ‘Kovid 19’ bölümünden özet:
“Deprem nedeniyle oluşan nüfus hareketi, geçici yerleşim yerlerinde barınma, kalabalık ortamlar, uygun olmayan yaşam koşulları, beslenmenin olumsuz etkilenmesi, hijyen olanaklarının yetersizliği, altyapı sorunları, fiziki mesafenin korunmasında, maske kullanımında ve sağlık hizmetlerinde aksamalar gibi faktörler, gerek Kovid-19, gerekse grip ve diğer solunum yolları hastalıklarının artışına neden olabilir. Bu durum Kovid-19 açısından ayrı risk ortaya çıkarmaktadır.
HES KODU KONTROLU ŞART
Depremin Kovid-19 vaka sayısında artış eğiliminin sürdüğü dönemde meydana gelmesi, Kovid-19 ve mevsimsel grip ve solunum yolları hastalıkları ile ilgili riskleri artırmakta, yenilerini ortaya çıkarmaktadır. Evi hasar gören ya da çeşitli nedenlerle evinde kalamayan Kovid-19 vaka ve temaslılarının bir kısmının geçici yerleşim alanlarında barınması, uygunsuz barınma koşulları nedeniyle vakaların ve temaslıların izinin kaybedilmesi riskini ortaya çıkarmıştır. İlçe sağlık müdürlüklerinin konuyla ilgili çalışmaları titizlikle sürse de, bu koşullarda vaka ve temaslıların izlenmesi ancak kişinin bilgi vermesiyle mümkün olabilecektir. Bu nedenle geçici yerleşim alanlarında HES kodu kontrolü kritik önem taşımaktadır.
BULAŞ RİSKİ ARTABİLİR
ÖYLE BİR SALLANDIK Kİ
“Geçmiş olsun” diye birbirlerine sarılanlar var. Gözler yaşlı. Kimi korku, kimi sevinç yaşları... Söylentiler yayılıyor. Kimi yakınlarıyla aracına doluşuyor, “Çeşme’ye/Urla’ya/Foça’ya, özetle yazlığa kaçıyoruz” diyor. Evet, 30 Ekim’di, cuma günü saat 14.51’de sallandık. Kim, “Ben korkmadım, etkilenmedim, hazırlıklıyım” diyorsa helal olsun!
BÖYLESİNİ YAŞAMADIM
Bunca yıllık yaşamımda böyle deprem yaşamadım. Sarsıntı ne zaman sona erecek diye bekledim. Korkmak ne kelime? Tırstım... Hani, “Yaşamım film şeridi gibi geçiverdi” denir ya... Ona bile fırsat bulamadım. Sarsıntı durunca karımla haberleştik. Bu gibi durumlarda ilk aşamada bencil oluyor insan, çocukların, yakınların iyilik haberlerini aldık, rahatladık. Sokağa indim ben de. Çok yararı olacakmış gibi. Her taraf bina.
ACININ MERKEZİ BAYRAKLI
Ve haberler, duyumlar... Felaketin merkezi Bayraklı. Yıkılan apartmanlar var. Can pazarı kurulmuş, acil yardım ve kurtarma ekipleri olabilecek hızla orada. Vali uyarıyor: “Uzman olmayanlar enkaza çıkmasın!” Sonradan Bakan Bey geliyor enkazın üstüne, bir görevliden telefonu alıyor, aşağıdaki Buse’yle konuşuyor. Hemen arkasında takım elbiseli, kravatlı bir görevli var.
PROF.’TAN İLGİNÇ YORUM
Yarın başlayacak ve 1 Mayıs 2021’e kadar sürecek ava karşı Didim’de basın açıklamalarıyla başlatılan çalışmalar, CHP İstanbul Milletvekili Akif Hamzaçebi’nin soru önergesiyle TBMM’ye, şimdi de yargıya taşındı.
TEMİZLİK FABRİKASIDIR
Didim Sivil Gelişim Platformu çatısı altındaki Akbük Kültür ve Çevre Derneği (AKÇED), Didim Derneği, Didim Hayvanları ve Doğayı Koruma Derneği, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın deniz patlıcanı avına olanak veren tebliğin iptali için dava açtı. Platform adına açıklama yapan Didim Derneği Başkanı Mehmet Soysalan, “Denizlerimizde yılda 150 ton kumu filtre ederek temizleyen deniz patlıcanı, bir temizlik fabrikası gibi doğada sağlıklı dengenin korunmasını sağlar” dedi.
KABUL EDİLEMEZ
Bakanlık tebliğiyle özellikle halkın yoğun olarak denize girdiği ve turistik tüm sahil kesimlerinde söz konusu canlıların avlanabileceğini belirten Soysalan, bu durumun Didim’in doğal değerlerinin korunması ve gelişimi adına kabul edilemeyeceğini bildirdi.
Devletten onaylı sağlıklıyım... Üstelik tıbbın ne denli ilerlediğini de öğrenmiş oldum… Ankara’da birileri vatandaşlık numarama bakarak beni uzaktan kumanda muayene etti, sağlık açısından riskli olmadığıma hükmetti... Daha da ne isteyeyim? Doktora gitmek, sıra beklemek yok. Telefonla bile bitiveriyor iş.
BAKANLIK YANIT VERİYOR
Neden mi söz ediyorum? Grip aşısından... Malum, grip aşısı olabilme şansını yakalamak için artık e-nabıza TC kimlik numaranızı giriyorsunuz, anında yanıt geliyor. Ben de niyetlendim, şöyle dediler: “Cumhurbaşkanlığı Genelgesi (2020/8) kapsamında bakanlığımızın belirlediği riskli kronik hastalığınız bulunmamaktadır...” Yani özetle, “Sen grip aşısı olamazsın” diyorlar... Ya da günah almayayım: “Grip aşısı olmana gerek yok, maşallah iyisin...”
UZAKTAN MUAYENE SÜRER Mİ?
Bugüne kadar hiçbir yıl grip aşısını aksatmadım... Bir süre ücretini ödedim, sonra aile hekimi reçetesiyle devlet ısmarladı aşıyı... İyi mi etmişim bilemiyorum. Bu yıl salgın belası da var... Hani doktorların çoğu, yaşa falan bakılmaksızın genelde grip aşısı olmayı öğütlüyorlar ya... Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı yolu izledim, sonuç: “Riskli değilsin...” Ne güzel, yine şükrediyorum... Ve düşünüyorum: “Bundan sonra da aile hekimi, hastane, doktora gitmek yerine e-nabıza girip şikayetimizi iletsek, bakanlık tanı koyup tedavi önerir mi? Reçete de yazarlar mı? Mümkün olursa ne mutlu bize...”
“Başka bir hayat mümkün.” Peki neydi? İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in, “Aşkla 550 Gün” toplantısı. Bugüne değin yaptıklarını, hedeflerini, felsefesini anlattı. Belli ki çok çalışmıştı. Nitekim o gün öğleden sonrayı provada geçirmiş. Sahnede profesyonel gibiydi. Sunuma da emek verilmişti. Soyer konuştu, arada kenara çekildi, saz eşliğinde görüntüler geldi. Sonunda tüm bürokratlarını sahneye çağırdı, alkışladı.
BU DÜZEN KADERİMİZ DEĞİL
Altyapı, ulaşım, kentin dünya vizyonu gibi birçok konudan söz etti, her yerde göreceksiniz. Ben özet vereceğim. Önce, “İzmir’de başka bir hayat mümkün” başlıklı kitapçıktan: “Yaşadığımız adaletsiz ve eşit olmayan düzen, kaderimiz değil. Kaynakların adil paylaşıldığı, refahın tüm mahalle ve köylere yayıldığı, ‘Başka bir hayat mümkün!’ Her adımımızı bu düşünce ve kararlılıkla atıyor, içtenlikle ve şeffaflıkla İzmirlilerle paylaşıyoruz.
SALGINDA ‘BİZ VARIZ’ DEDİK
Koronavirüs döneminde, ‘Biz varız’ dedik. Tüm hemşehrilerimizi kucaklama hedefiyle, ‘Biz yaparız’ dedik. Tüm bu faaliyetler göreve geldiğimiz ilk günden beri amaçladığımız sosyal ve demokratik belediyecilik anlayışımızı pekiştirdi.”
Okuyamayanlar, gözden kaçıranlar için yineliyorum. Bir belediye başkanı, karşıt parti yöneticilerine çalışmalarını anlatıyor, 21 yıllık siyasal yaşamının en önemli günlerinden birini yaşadığını söylüyor. Karşıt siyasal partinin il başkan yardımcısı bu başkana övgüler yağdırıyor, “Partisi bu başkanla gurur duymalı” diyor. Ne güzel değil mi?
Efendim önce tarafları alkışlıyor ve haberi özetliyorum: Çiğli Belediye Başkanı CHP’li Utku Gümrükçü, AK Parti yetkililerine 500 günlük çalışmalarını anlatmış. Toplantıya AK Parti İzmir İl Başkan Yardımcısı Ali Aslan, il yönetim kurulu üyeleri, Çiğli İlçe Başkanı Sedat Karatekin ve yönetimi, Çiğli Belediye Meclisi, Gençlik ve Kadın Kolları üyeleri katılmış.
SİYASETTE EN ÖNEMLİ GÜN
Başkan Gümrükçü, kurumsal ve mali yapının güçlendirilmesi, kentin marka değerinin yükseltilmesi, kadın, genç ve engellilere yönelik hizmetler, alt ve üst yapı çalışmaları ile salgın sürecindeki uygulamalar gibi konularda ayrıntılı bilgi vermiş. 21 yıllık siyasi hayatının en önemli günlerinden biri olduğunu vurgulamış Gümrükçü, devam etmiş:
“Göreve geldiğim ilk gün rozetimi çıkardım. Çiğlimizin önceliklerini her zaman siyaset üstü gördüm ve çalışmalarımı bu doğrultuda sürdürdüm. Hayata geçirdiğimiz hizmet ve projelerde katılımcı ve şeffaf yönetim anlayışını benimsedik. Kurumsal ve mali yapımızı güçlendirdik. Kentimizin tanınırlığını uluslararası seviyeye yükselttik. Kadın, genç, yaşlı ve engelli vatandaşlarımızın hayatlarına dokunan projeler geliştirdik. Sanata ve spora yatırım yaptık. Eğitime büyük destek verdik. Çalışmalarımıza devam ederek hep birlikte Çiğlimizi İzmir’in merkezi yapacağız.”
İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği, salgının üyeleri üzerindeki etkilerini, oluşan sorunları ve beklentilerle ilgili dosya hazırlamıştı. Başkan Zekeriya Mutlu, bu dosyayı açıkladı önceki gün. Esnaf ve sanatkarın işleri yüzde 83 oranında düşmüş, yüzde 20 istihdam kaybı yaşanmış.
Dosyada, bir bölüm esnafın işyerinin kapatıldığı, bir bölümünün çalışma alanlarının sınırlandırıldığı vurgulanmış, “Sosyal izolasyon nedeniyle işlerin azalmasından dolayı esnafımızın büyük çoğunluğu da işyerini açmamakta olup ticaret durma noktasına gelmiştir” denilmişti.
SAĞLIKÇIDAN SONRA BİZ
Esnaf ve sanatkarın mevcut sorunlarının, ödemeler (İşyeri kiraları, çalışan ücretleri, zamanı gelmiş çek ve senet, vergi, kredi, elektrik, doğalgaz, su vb.), tahsilat, hammadde tedariki, satış (talebin düşmesi) olarak sıralanan dosyada, “Dünyayı ve ülkemizi etkisi altına alan salgın, sağlık sektöründen sonra en çok esnaf ve sanatkara tehdit” görüşü dile getirilmiş, gelecekte yaşanabilecek sorunlar sıralanmıştı:
OLUMSUZ ETKİLENECEK
* İşten çıkartmalar artacaktır. * Bankalara ve piyasaya gerekli ödemeler yapılmadığından, nakit likidite sorunu artacaktır. * Sürecin devam etmesiyle işletme sermayesi güçlü olan az sayıdakiler dışında birçok işyeri kapanmak zorunda kalacaktır. * Turistik bölgelerde beklenen işlerin gerçekleşmemesi durumunda otel, pansiyon, ulaşım, hediyelik eşya satışı yapan işletmeler kapatmaya gidecektir. * İnşaat faaliyetlerinin azalması ya da durması bir çok esnaf ve sanatkarın işini olumsuz etkileyecektir. * Fuarların yapılamaması, başta imalatçı işletmeler olmak üzere birçok alandaki sektörel işbirliklerini ve ticareti olumsuz etkileyecektir.
İLAÇ OLACAK ÖNERİLER
‘Ağırlıklı olarak Uzakdoğu ülkelerinin tercih ettiği deniz patlıcanı avı, 1 Kasım’dan itibaren acımasız şekilde ve doğayı yok edercesine başlayacak. İzmir Karaabdullah Burnu, Muğla Datça Yarımadası, Çeşme, İskandil Burnu arasında kalan alanlarda yüzlerce (sadece Didim’e 400 tane gelecek) tekne ile bu vahşi avlanma başlayacaktır.
DENİZLER KİRLENECEK
Bu avlanma yasal izne bağlı yapılıyor. Ancak deniz patlıcanı avcılığının tamamen yasaklanması zorunludur. Avlanma sonucu yok edilmeleri bir doğa felaketi, denizlerimizde kirlenmeye neden olacaktır. Çünkü bir deniz patlıcanı yılda 50-200 ton deniz kumunu temizlemektedir. Bu nedenle şu adımlar atılmalıdır:
YASAK ZORUNLUDUR
* Deniz patlıcanlarının avlanması yasak canlılar arasına alınması zorunludur.