HEPİMİZİN SORUMLULUĞU
Avukatlar Elbüken, Murat Fatih Ülkü, Uluğ İlve Yücesoy ve Ahu Tahmilci’nin açıklamasından özet: “Vali Konağı bir bina olmanın çok ötesinde İzmir’in geçmişi, tarihidir, kent kültürünün bir parçasıdır. ‘Şu haliyle olduğu gibi Vali Konağı’nın bir viraneye dönmesine izin vermek, İzmir’den, İzmir’in tarihinden ve İzmirlilikten bir şeyler koparmak demektir. Yüz yıldan fazladır varlığını sürdüren bu özgün yapının kurumlar arası elden ele dolaşarak atıl durumda bırakılmasına dur demek ve gelecekte de varlığının devamını sağlamak ise hepimizin sorumluluğudur’ diyoruz.
İLGİLİ KURUMLARA BAŞVURU
İzmir Valiliği, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Konak Belediyesi ve İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na görev ve yetkileri gereği; Katip Çelebi Üniversitesi’nin de tahsis sorumlulukları bulunduğundan, ‘Vali Konağı’nın, gerekli önlemlerin alınmaması, korunmaması ve bakımların yapılmaması nedeniyle düştüğü bakımsız, sahipsiz ve yıpratılmaya uygun, savunmasız halinden kurtarılarak; tarihi, kültürel, sosyal konumuna uygun değerlendirilerek yeniden İzmir’e kazandırılması konusunda işlem/işlemler tesis edilmesi’ istemiyle başvuruyoruz. Tüm İzmirlilerin Vali Konağı’nı sahip çıkacağına inanıyoruz.”
ÇARPICI FOTOĞRAFLAR
Gazeteci Hanzade Ünuz, Ege’de Sonsöz’deki yazısında ele aldı tarihi yapıyı. Konağın son durumunu gösteren fotoğraflar da çekmişti, İzmir’in çoğu çarpıldı. Öncelikle Hanzade’yi kutluyorum. Güvenilir bir kaynağından konakla ilgili telefon alınca gidip görmüş:
“1934 yılında Cumhurbaşkanı Atatürk, Başbakan İsmet İnönü, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey’i ağırlayan... Sonraki yıllarda Vecdi Gönül, Kemal Nehrozoğlu, Cahit Kıraç ve daha birçok İzmir Valisi’ne konut olarak hizmet veren... Yaklaşık beş yıldır kullanılmadığını, atıl olduğunu biliyordum. Ama gözlerimle görüp inanamadığım, kahrolduğum o boyutta bir rezilliği elbette tahmin edemezdim.
BOMBA ATILMIŞ GİBİ
Bir el bombası atılmış olsa nasıl harap olacaksa, o denli perişan haldeydi içerisi. Değil kapı pencere, artık ne duvar kalmıştı ne de tavan. Sanki duvarlarda define aranmış gibi her yer delik deşik, paramparçaydı. Bütün kapılar, bütün pencereler ardına kadar açık. Camlar, panjurlar kırık, taşınabilecek ne varsa çalınmış. Yerler moloz dolu, sağlam bir metrekare alan bile kalmamış. İçeriye greyder soksanız ancak bu kadar paramparça olurdu bina. Aklım almadı doğrusu, kendi kendine böyle büyük zarar görmesi mümkün olmadığına göre... İzmir’in simge tarihi yapılarından Vali Konağı nasıl bu hale gelmişti?”
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KARARI
İlk cümlem Nedim abime; Yine köşeni benim şahsımda çocuklarımıza açtığın ve her daim yanlarında olduğun için teşekkür ederim. ‘2 Nisan, tüm dünyada otizm konusunda farkındalık oluşturmak ve otizmden kaynaklanan sorunlara çözümler bulmak amacıyla, 2008 yılında Birleşmiş Milletler tarafından (Dünya Otizm Farkındalık Günü) olarak ilan edilmiştir.’ İnternet üzerinden yaptığınız arama sonucu aynen böyle diyor.
MAVİ MESAJLARDAN GEÇİLMEZ
Ülkemizde ve dünyada 2 Nisan olunca hemen tüm meydanlar, otizm farkındalığının rengi maviye bürünür. Instagram, Facebook, Twitter içli ve mavi mesajlardan geçilmez. Duygu dolu mesajlar verilir televizyonlardan, radyolardan.
ÇALIŞMAYA DEVAM
“Antalya’da 10 bin metreyi 65 dakikada tamamladım. Rekorumu kırarak 509 gönüldaşımdan 336 bin 50 lira destek sağlayarak en iyi koşucu oldum. Koşu grubu olarak da birinciyiz. Sevgili Caroline Koç’un bu rakamı birebir eşleştirmesiyle 672 bin 100 lira değer yarattık. Toplamda 93 kız öğrencinin eğitimi yarıda kalmayacak. Bu anlamlı başarı hepimizin. Özel bir teşekkür ise bize destek veren 300’e yakın TEV/ODTÜ bursiyeri kardeşlerimize. Türkiye’nin geleceği olan gençlerimiz için çalışmaya devam edip nice başarılara imza atacağız.”
BİR TANITIM
İKİ KAT NÜFUS ARTIŞI
“Türkiye’de toplam yıllık su potansiyelimiz 112 milyar metreküp. 1960 nüfusu 27 milyon, kişi başı su potansiyeli 4 bin 148 metreküp. 2017’de 80 milyon nüfus, kişi başı bin 400 metreküp. 2040’ta nüfus 100 milyon tahmin ediliyor, kişi başı bin 120 metreküplere düşecek. Dünyada nüfus her 45 yılda bir yüzde 100 artar. Türkiye’de oran yüzde 200’leri geçti.
SORUN YAĞIŞ DEĞİL
Su sorunumuz yağıştan değil, nüfus artışı ve kötü kullanımdan kaynaklanıyor. İzmir’in yıllık yağışı 2000’lere kadar 685 kilogram iken günümüzde 710’a çıkmıştır. Küresel ısınma dönemlerinde her bir derece sıcaklık artışında yağış yüzde 2 artar. Türkiye’nin yıllık 574 kilogram civarındadır, ufak tefek artış - azalışlarla devam etmektedir. Yani sorun yağışlarda değil, suyun kullanımındadır. Ve hala vahşi sulamaya devam...
KÖTÜ BİR BARIŞ VAR MI?
“Burada savaşa girmeden, savaşı yaşarsınız. Buraya gelmeden önceki sizle, ayrıldıktan sonraki siz, artık asla aynı siz olamazsınız. Bu topraklar, bu kadim şehir Çanakkale; şehitlerin destanlara sığmayan diyarıdır, Bu boğaz; aşkın ve hakkın zaferi, bu destan; Çanakkale’ye göğsüyle siper olanların zafer tacıdır. Düşünüyorum da barış da bir zafer değil mi aslında? İyi bir savaş, kötü bir barış var mı? ‘Barışta oğullar babalarını, savaşta babalar oğullarını gömermiş.’ Bundan öte bir gerçek var mı?”
VAHŞET GÖRÜNÜYOR MU?
“Ne acı ki savaş; insana her şeyi öğretiyor da bir tek barışın güzelliğini öğretemiyor. Mesela şimdi Rusya’dan görünüyor mudur 107 yıl öncenin vahşeti, akan kanı? Ukrayna’dan, Afganistan’dan ve Suriye’den duyuluyor mudur 107 yıl öncesinin göğe yükselen acılı figanı? Bir de savaşın mazlumları, masumları çocuklar var. Filistin’de, Doğu Türkistan’da çocuklar ölüyor. İnsanlık dibe vurmuş olmalı ki, göçmen çocukların cesetleri sahillere vuruyor. Ukrayna’da ailesini kaybetmiş bir çocuk, sırt çantasına sığdırdığı yaşamıyla yalnız başına, ağlaya ağlaya sınırı geçerken insanlığın yüzüne dev bir ayna tutuyor.”
BİRBİRİMİZE SARILMALIYIZ
Kabus yolda yine hayal
kırıklığı yaşamayalım
BIKMADAN SÖZ EDERİM
Yıllardır olduğu gibi, yine böyle başladım Tire-Belevi yolunu yazmaya. Çok sayıda kişinin yaşamını yitirdiği 20.5 kilometrelik o yol. Hiç bıkmadan gündeme getirdim, çoğu kez aynı şeyleri yazdım, yazarım. Beş yıl önce dönemin Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı, yolun temelini atmış, Tire’nin kurtuluş günü olan 4 Eylül 2018’de açılacağını bildirmişti.
TAHMİN BİR TÜRLÜ TUTMADI
İKİ BÖLÜM: ‘TEMİZ’ VE ‘KİRLİ’
GEMA Vakfı Başkanı Şener Kilimcigöldelioğlu ile Gediz Nehri’nin doğduğu Murat Dağı’ndan başlayarak, döküldüğü Gediz Deltası’na kadar süren beş günlük gezide çektiğim fotoğraflar, ‘Temiz Gediz’ ve ‘Kirli Gediz’ adlı iki bölümden oluşuyor. Sergimde kaynağında içilebilir durumda olan Gediz Nehri’nin Foça’daki deltaya gelene kadar, sanayi atıklarıyla nasıl kirlendiğinin üzücü öyküsünü bulacaksınız. Ayrıca yanlış su politikaları, biraz kuraklık ve kum ocakları tahribatı nedeniyle tamamen kuruyan Gölmarmara Gölü’nün hazin öyküsü de gözler önüne seriliyor. Sergimizin Gediz’in kirletilmesi konusunda büyük farkındalık yaratacağına inanıyor, dostlarımızı sergimize bekliyoruz.”
-------------------
SÖZ VAKIF BAŞKANINDA
Gölmarmara Gölü’nün