27 Nisan 2008
SEZON başından bu yana eksik gedik ama arkasına bakmadan doludizgin gidiyordu Siavsspor takımı. Ligin bitimine 3 maç kala, hala zirvede ve yine eksikti. Denizli’deki "Yoklar mönüsünde" bu kez Mohammed vardı. Hani şu, Musa Aydın ile birlikte Mehmet Yıldız’ın ofansif partneri olan asistçi-golcü Mohammed...
Tıpkı diğerleri olmadığında çok farketmediği gibi, Mohammed’in yokluğunu hissettirmedi yerine oynayan genç Sezer Badur. Takımına attığı gol dışında, enerjik mücadelesiyle katkı sağladı.
Fırtınaya tutulmuş balıkçı gemisini andıran Denizlispor da kadro dışılar, sakatlarla hayli eksikti. Bu sezon tam deyimiyle "Yokluktan varolan bir takımdı", Ege temsilcisi. 8 buçuk oyuncudan 11 çıkartan Güvenç Kurtar’ın yaptığı, çok önemli bir işti.
Futbolun doğrularını yapmaya hevesli iki takımın, futbol savaşıydı sahadaki... Zirve kovalayan Mehmet Yıldız ile rahat Yusuf’un takımı arasındaki...
Penaltıyı es geçti
Uzun ve yüksek toplarla geniş geniş oynanan maçta aktif olan, etkinliğini rakip sahada hissettiren ev sahibi Denizlispor olsa da golü bulan konuk Sivasspor oldu. Musa’nın asistine, sert vuran genç Sezer takımına skor avantajı sağladı.
Skoru değiştirme çabasındaki Denizli’nin 34. dakikada Güray’ın kafasında Onur’un eline verilmeyen penaltı, hem sahayı gerginleştirdi hem de tribünleri. Pozisyonun hakkı olan beyaz noktayı göstermeyen hakem Yunus Yıldırım, kırmızı noktalı küfürler yedi.
İlk yarının son dakikasıyla ikinci yarının başında 3 sakatlık değişikliği yapan Denizli karşısında, asist kralı Mehmet Yıldız’ın pasında solbek Hayrettin ile Sivas, iki farka ulaştı.
Yusuf’un golü, farkı bire indirip sahaya heyecan getirdi. Lige heyecanı getiren Sivas için fark etmedi.
Rakipleri, "Belki Denizli’de kaybeder" diye bekliyordu umutla...
Ancak yine kazandı Sivasspor...
Yazının Devamını Oku 20 Nisan 2008
KAFASINI yukarı diktiği andan bu yana tüm rakipleri, "Bugün takılır, yarın düşer aşağı" diye umut etti. Her maç öncesi, "İşte tam zamanı" dediler ama umdukları olmadı. Evindeki Fenerbahçe ile Beşiktaş yenilgileri bile çökertmedi dizlerinin üzerine, Sivasspor takımını.
"En büyük rakibi, sakatlıklar olan" Sivas takımı, "Şampiyonlar ligi mi yoksa UEFA Kupası mı?" diye Papatya Falı açıyordu. Beyaz yapraklı papatyanın göbeğindeki sarı şampiyonluktu. Dile getirilmeyen önemli bir hevesti, bu göz alıcı sarı.
Zemini facia olan 4 Eylül Stadı’nın kırmızı beyaz tarafı böyleyken, mavi beyaz bölümünde berbat geçen bir sezonun keyifli son 4 haftası konuşuluyordu. Kamyonlar dolusu yatırımın ortadaki sonucu, tek kelimeyle fiyasko idi. Böylesine kaliteli oyuncular, takım olamama sorunuyla, puan ve yer sıkıntısı çekiyordu.
Özcesi Sivasspor, "başarmak"; Ankaraspor, "yaşamak" için kazanmak zorundaydı. İlk dakikada De Nigris’in ortasına Mehmet Yılmaz’ın kafa vuruşunun Petkoviç tarafından kurtarılışıyla perde açan karşılaşmanın ikinci akılalmaz pozisyonu, 40. dakikada Mehmet Yıldız’ın kaleci Senecky’yi de geçip Orhan Ak’a vurduğu top idi. Bir tane direkte patlayan bir de bitimden saniyeler önce Senecky’nin çizgiden çıkardığı vuruş, akıllarda kaldı.
Hürriyet çıkınca
Sivasspor, kazanmak için tüm gücünü ortaya koyuyor; Ankaraspor ise tüm gücüyle direniyordu. Kaptan Hürriyet sakatlanıp, çıkana kadar, çok pozisyon da vermedi rakibine...
Bu bölümde sahanın en iyileri, Ankaraspor’dan stoper Emre ile Tayfun idi.
Hareketli, zevkli ama golsüzdü ilk 45 dakika. İkinci yarıda, ilk 45 dakika temposu yoktu. Sivasspor, biraz daha canlı görünse de son 10 dakika dışında keçiboynuzu tadını aşmadı, futbolun kalitesi. Vasat giden maçta kilidi açan bir orta saha oyuncusu oldu. Herkes M.Yıldız’a yoğunlaşmışken, Musa Aydın, Erhan Albayrak’ın kafayla asistini, Ankaraspor filelerine yolladı.
Ankaraspor’un beraberlik çabası, boşa gayret idi. Uzun topları iyi karşılayıp, kontra oynayan Sivas, Cvetkov ile başlayıp, Mohamed ile biten ikinci golü, bitime 8 dakika kala bulunca derin bir nefes aldı. İlk golde Musa’ya asist yapan Erhan, bu golde de Mohamed’e eşlik ediyordu. İlginçtir, aynı Erhan, takımının tek golünü atan oyuncuydu. Aslında bu, "Mehmet Yıldız’ı tutar, işi bitiririm" mantığının iflasıydı.
Ve bir de Sivasspor’un "Ben şampiyonlukta, sonuna kadar varım" iddiasının ilanı...
Yazının Devamını Oku 13 Nisan 2008
İŞ, dönüp dolaşıp "Prestij meselesine" gelmişti Trabzon açısından. Kayıp sezonun tesellisi, Galatasaray ve daha da önemlisi Fenerbahçe maçlarını kazanmaktı bordo mavililer açısından. Çoktan bitmiş ligin, gerçek bitişi gerçekleşecekti böylelikle. Karşısında teknik direktörünü göndermenin dayanılmaz mutluluğunu yaşayan şen şakrak G.Saray vardı. Herr Feldkamp, herkesin böylesine mutlu olacağını bilse, çoktan giderdi. Ne var ki, geç öğrendi, geç gitti. Son dönemin ideal terbi ile çıkıp, 4-3-2-1 yayıldı sahaya Karadeniz ekibi.
Yattara ağırlıklı bir hücum kurgusu, hemen belli etti kendini. Zaten Gineli dışında yıldız da kalmamıştı. Bir başka yokluk, oyunu sevk ve idare edecek kişi idi. Son dönemin moda deyimiyle "10 numarası" yoktu Trabzonspor’un.
Ve işte bu lidersizlik nedeniyle, ilk 25 dakikada bırakın pozisyon bulmayı, takım, kendi alanından çıkamadı. Sanki topu çeken bir mıknatıs vardı Trabzon sahasında. Uzun vurulan topların, 2-3 saniye içinde iadeli taahütlü geri dönüşünün sadece G.Saray presi ile açıklanması mümkün değildi. Top kullanımındaki yetersizlik ve beceriksizlik, gerçekçi bir tanımlama idi.
Yardımcının kafa kolu!
Savunmaktan başka iş yapamayan, bunu da sadece kaleci Tolga ve Tayfun Cora ile bir ölçüde başarabilen konuk ekip, ilk 40 dakikada Galatasaray’ın 5 net pozisyonunu kan ter içinde savuşturdu. İlk ciddi pozisyonuna ise 42. dakikada Umut ile girip, golü başaramadı.
Taç atışından gelen topun, yanlış yerleşim ve yanlış adam paylaşımıyla 50. dakikada Galatasaray golüne dönüşmesi, Trabzonspor’a kısmi canlılık getirdi.
55. dakikada Mustafa Keçeli’nin ortasında Umut’un attığı gol, "kitabi olarak nizami" idi. Ancak son dönemdeki "Hakem hatalarının, Ali Sami Yen versiyonu", bir kez daha Galatasaray lehine çalıştı. Bu kez Sabri’nin rakibe kündesi yoktu ama "yardımcı hakemin kafa kolu" vardı.
Önce Trabzon’un kadro ve oyun yetersizliği, sonra da bilindik bayrak ve düdükler, prestij serisinin ilk maçında tuş etti Trabzon’u. "Vur abalıya" lafı, bazen ne güzel oturuyordu...
Yazının Devamını Oku 5 Nisan 2008
RAKİP, büyük deprem geçirmiş, Türkiye’nin gündemine oturup, zoraki barışın ardından 9 futbolcusunu Denizli’de bırakıp gelmiş. Yani bir hayli kırık dökük ve de yıkık. Parasızlıktan kırılırken, oyuncu yokluğundan sahaya 17 futbolcu bulamamış. Santrfor Selahattin’i sağbek oynatmış.
Üstelik, ligin tozunu attığı taktiği de belli. Kaleci Souleymanou, uzun top atıyor, forvetlerden biri indirip, bir başkası kaleye şut atıyor. Bunu 28 hafta boyunca herkese yedirip, 39 puan toplamış zengin kentin, yoksul takımı.
İşte böylesine dağınık bir rakip karşısında derli toplu başladı, Yattara ile başlayıp, Ayman’la süren, Umut’un gol vuruşuyla sonlanan pozisyonda umutlandı Trabzonspor.
18 kişilik kadrosunda iki kalecisi dışında tam 12 tane savunma özellikli oyuncusu, üçü oynayan, biri yedek dört forveti olan Karadeniz ekibi açısından fazla seçenek de yoktu. Ziya Doğan döneminde Türkiye ve Avrupa’nın tüm savunmacılarını kadrosuna toplayıp, "Futbol pazarında defans sergisi" açan bir takımdan daha ne beklenirdi ki?
Üstelik, Yanal’ın gelişiyle kaleci Onur ile Mısırlı Moawad dışında transfer de yapılmamıştı.
Köy yerindeki sosyete terzisi gibiydi Ersun Yanal.
Ayman-Hasan-Ferhat üçlüsünden "10 numara yaratmak" gibi bir büyük hayal peşinde idi.
İlk yarıyı avantajlı kapayıp, ikinci yarı başında "Bu ne zaman adam olur" diye düşündüren Barış’ın golüyle iki farkı yakaladı bordo mavililer.
Gol sonrası, "rahvan" giden maçı, Yattara’nın rakibe saygısız tavrı hareketlendirdi. Hakem Hakan Özkan’ın çabasıyla, kavgasız bitti maç.
Ve sıralamada Denizlispor’un üstüne çıktı Trabzonspor!
Yazının Devamını Oku 30 Mart 2008
ELDE avuçta kalan tek yıldız da yoktu, Yenikent ASAŞ Stadı’nda... Fatih Tekke ile başlayan büyük çözülmenin son damlası, Gökdeniz Karadeniz’in gidişinden bu yana seyri zevk veren tek futbol unsuru Yattara, kart kazası nedeniyle yerini alamamıştı Ankaraspor maçında...
İşte bu nedenle "Tuzu unutulmuş, az pişmiş yeni gelin yemeği" gibiydi Trabzonspor.
Ne akılda kalan doğru dürüst bir atağı vardı, ne de göze hoş gelen bir futbol hareketi.
Yıllar sonra bir Gökdeniz, belki bir Yattara olacağı umulan Barış Memiş, ezildi kaldı Ankara’nın sert savunmasının arasında. Zaten ikinci yarıda duşta kaldı. Ersun Yanal tarafından "Al sana şans" diye sahaya yollanan Ergin Keleş’in de görüntüsü umut verici değildi.
Stoperler uykuda
Ankaraspor’un 20. dakikada eski Trabzonlu Mehmet Yılmaz’ın ayağından attığı golde bordo mavili ekibin iki stoperi, derin bir uykuda idi.
Maç boyunca kazanmak için ne yaptı bordo mavili oyuncu grubu? Kocaman bir hiç. Yaşamak için kazanmak zorunda olan Ankaraspor’un ve maçın yıldızı Brezilyalı Tita, tek başına yetti arttı, dağıttı Trabzon takımını.
Trabzonspor Yönetimi, bir süre önce yeni sezon için 12 oyuncu alacağını ilan etmişti. Siz, 12 oyuncudan önce, kafayı değiştirin...
Yazının Devamını Oku 24 Mart 2008
TRABZONSPOR’da büyük bir değişim gerek. Yürekli, iyi profesyoneller, işini ve formasını seven futbolcular gerek. <br><br>Bu takımın geçmişini bilip, saygı duyan, bulunduğu yerin kıymetini bilenler gerek. Trabzonspor’u şampiyon yapan değerleri içine sindirmiş bir takım, bu takımı ölesiye seven bir seyirci, İstanbul düzenine özenmek yerine kendi değerleriyle varolan, yücelen bir organizasyon gerek.
Günü kurtarmanın derdine düşen değil, geleceği kuran, dik duran, yukarıya bakan bir kafa gerek..
Kayserispor maçını kazanmışsın, kaybetmişsin neye yarar...
Yattara, Beşiktaş İnönü Stadı’ndaki şovunu yapmasa, sahada gezse ne olur..
Yıldızları birer ikişer çekip giden ya da gönderilen takımın tesellisi, son dakikada alınan bir Kayserispor galibiyeti olmamalı.
Hele küme düşme tehlikesini, ligin bitimine 7 hafta kala savuşturmak yok mu.
Bunları ligde 6 şampiyonluğu, sayısız kupaları, saygı duyulacak tarihi olan Trabzonspor takımı için düşünmek bile acı verici.
Barajın üstüne çıktı
Son dönemdeki nadir istikrarı, ligde Kayserispor’a sahasında yenilmemek ve hatta çoğunlukla yenmek olan Karadeniz ekibi, "yola devam" için çabalıyordu.
Mehmet Topuz’un yokluğu önemliydi. Ragıp’ın üstlendiği Topuz rolü ile sırıtıyordu.. Gökhan Ünal’ın yedek kalışı da ilgi çekici idi.
İlk dakikalarda Umut’un uyanıklığı, bir kez daha işe yaradı. Ali Turan’ın kısa geri pasını, şık bir Trabzonspor golüne dönüştürdü genç forvet.
Sonra beraberlik ile gelen Kayseri’ye sağdan Yattara, soldan da Barış ile antrenmandakinden daha rahat kontratak çalışması yaptı ama golleri kaçırdı.
İtiraz ve isyan performansı, saha içi futbol çabasından çok üstün olan Kayserispor, "konuşma yorgunluğunu" hissederken, 61. dakika kutlamalarında komik bir gol yedi. Cangele’nin atamadığı golü, Mustafa Keçeli, İglesias’ın kafasına çarptırıp kendi filelerine gönderdi. Bitime iki dakika kala, yine bir inat ve ısrarlı kovalamaca ile Umut’un ayağından galibiyet golünü buldu bordo mavililer. Attıkları, kaçırdıklarından zordu Umut’un.. O zoru seviyordu besbelli.
Ve İnönü’de kontak kapattığı ligde, olası küme düşme barajının üzerine çıkıp mutlu oldu Trabzonspor.
Yazının Devamını Oku 17 Mart 2008
24 yıldır şampiyonluğu unutan, 1996’da avucunun içindekini Fenerbahçe’ye hediye eden; son iki yıldır da "Yıldızlarını bozdurmakla" uğraşan Trabzonspor’un güncel icraatı kimelerine göre kahır, bazılarına göre ise paha eden "Gökdeniz Karadeniz’in Rusya’ya ihracatı" idi. Elbette bu, "Yıldız satmayız, yıldız alırız" iddiasına hiç uymuyordu ama gerçekti. Fatih Tekke’nin gidişiyle başlayan yaprak dökümüne şiddetle karşı çıkanların söylemleriyle eylemlerinin arasındaki çelişki ortadaydı. Tıpkı, koskoca Trabzonspor’da kalan tek yıldızın İbrahima Yattara olduğu gerçeği gibi.
Evet acı ama gerçekti.
Vasat oyuncularla ancak sıradan takım olunabilirdi. Ve Trabzonspor, sıradanlık yolunda hızla ilerliyordu.
Beşiktaş karşısına böyle vasat bir takım çıktı. Maçın başında Holosko sağdan ceza alanına girip Nobre’ye golü attırırken Erdinç, Slovak oyuncuya "Eskortluk" yapıyordu.
İki takımın da savunmaları, iyi forvetler için bulunmaz madenlerdi. Hoş takım savunması konusunda da iki takımın hiç bir şey yapmadığı bir gerçekti. Beşiktaş ve Trabzonspor’a karşı oynayıp gol atmayanlara, forvet sertifikası da verilmiyordu zaten.
Futbola yazık etti
Karadeniz ekibi, etkili gözüktüğü anda golü yedi ve daha çok saldırmaya başladı. Elinde bir Fatih, Gökdeniz, Szmykowiak olmayınca olmuyordu işte. Veliaht Barış’ın, Kral Gökdeniz olabilmesi için hem çok ekmek, hem de tekme yemesi gerekiyordu.
Karadeniz ekibi, Yattara’nın kullanacağı toplara umudunu bağlamış çırpınıp dururken, frikikten gol yeme konusunda kendisini bir hayli geliştiren kaleci Tolga, Delgado’nun son dakika füzesiyle bir yeni sayfa açtı, kariyerinde...
İkinci yarı başında çenesi ayaklarından çok çalışan İbrahim Toraman kendisini erken emekliye sevkedip, soyunma odasının yolunu tutunca, Trabzonspor, Umut, Yattara ve Barış ile üç mutlak gol şansını kullanamadı.
Maçın en ilginç yanı ise hakem Bülent Yıldırım’ın kararlarıydı. İlk maçtaki "Rüştü’nün el yanığını" içinde hisseden Yıldırım, Toraman’ın kırmızı kartını, genç Barış’a gösterdiği ile telafi etmeye çalıştı ancak hem futbola hem de alın terine yazık etti. Üçüncü gol ise diğer stoper Çağdaş’ın hediyesi idi. İki stoper bir kaleci hatasıyla gitti maç..
Ve bitti Trabzonspor..
Yazının Devamını Oku 10 Mart 2008
KAYBEDECEĞİ bir şey olmayan rakipler, her zaman en tehlikeli olandır. Tıpkı son sıraya demir atmış Kasımpaşa gibi. Üstelik son dönemde yapabildiklerine bakılırsa, "yazık edilmiş" bir ekip bu. Tıpkı yazık edilen Trabzonspor gibi... İki sezonu acımasızca yitirilen eski şampiyonun yaşadığı olumsuzlukları hatırlatıyor.
Geçmişini arayan, geleceğini kurmaya çalışan bordo mavililer için zor sınavdı rakibin durumu itibarıyle.
Büyük umutlarla transfer edilip, bir kenarda unutulan Sayed Moawwad, ilk kez sahne aldı Avni Aker’de. O uyumunu tamamlamıştı da, takım ona henüz uyum sağlayamamıştı belli ki. Dakikalar geçtikçe, hücum hevesi, savunma aşkından daha gelişkin bir oyuncu görüntüsü çizdi Mısırlı.
25. dakikada Yattara’nın serbest atışında Kasımpaşa kalecisi Tolga ile defansının ortak hatası, Hüseyin’in kafasından Trabzon golüne dönüştü.
Kabus gibi 10 dakika
Bu arada "Mükemmel maç yönetiyor" diye düşündüğümüz hakem Özgüç Türkalp, son adam Fatih Akyel’in Yattara’yı çekip düşürmesini fena halde atladı. Pozisyon, bir faul, bir de domates kırmızısı kart gerektiriyordu. Kasımpaşa, uzun toplarla hücumu denerken; Trabzonspor, Yattara’dan başlayıp, son dönemin en iyi hücumcusu sağbek Tayfun Cora’nın asisti ile son bulan Barış’ın golüne kavuştu 45. dakikada. Yerden çabuk oynamanın yararı, ancak böyle kanıtlanırdı.
İkinci yarıda Trabzonspor kontratak çalışması yapıp, golleri kaçırırken 61. dakikada 61 sırt numaralı Erhan, kaleci Tolga’nın akılalmaz hatasından yararlanıp, Kasımpaşa’nın golünü attı.
Geriye yaslanan, son 10 dakikayı kabus gibi geçiren kötü savunmalı Trabzonspor, o acayip golü yiyen Tolga’nın sonraki müthiş kurtarışları ile direklere şükredip maçı kan ter içinde bitirdi. Ve kolay gözüken maçı, çok zor kazandı.
Yazının Devamını Oku