Gerekçe, nikâhsız birlikte yaşayanlara TCK’da herhangi bir ceza öngörülmemesi. Burası Norveç olsa anlarım. Ama burası muhafazakâr kadın politikalarının zirve yaptığı Türkiye!
Kadınlar baltalarla öldürülüyor, dayak yiyor, işkence görüyor; el kadar çocuklar evlendiriliyor.
Kadınlar ailelerinin, kocalarının güdümünde berbat hayatlar sürüyor.
Kul gibi, esir gibi.
Devlet, kadınları korumuyor; kamu güvencesi sağlamıyor.
Polisi, savcısı, hâkimi ataerkil düzeni koruyor. Bunu da ‘toplumun hassasiyetleri, örf ve âdetleri’ kisvesinde yapıyor.
Kadını aynı anda hem baş tacı hem de istismar eden şizofrenik hassasiyetler bunlar.
*
Üretilmiş vatandaşlık numaralarıyla seçmen listelerine yazılan kişilerin farklı sandıklarda oy kullanmaları, seçim sandıklarının bulunduğu bölgelerde görevli kolluk kuvvetlerinin hem oralarda hem de kayıtlı oldukları sandıklarda oy kullandıklarını duyduk.
Bu tür uygulamaların bazıları kamu davalarına konu oldu.Seçmen tutanakları seçim sistemine yüklenirken bir partiden diğer bir partiye oy aktarılması gibi işlemlerin bazıları yargıya intikal etti.
Bazı siyasi partilere ait oy pusulalarının çalınarak imha edildiği, çalınan oylar yerine başka bir partinin oylarının seçim kuruluna teslim edildiği haberlere yansıdı.
Türkiye’nin uygulamakta olduğu seçim barajı, demokrasinin temel bileşenlerinden olan seçme ve seçilme hakkının çok açık ihlali. Bu seçim sürecinde de gördüğümüz üzere, siyasi partiler devlet kurumlarından eşit oranda destek alamadılar.
SEÇSİS programının dışarıdan müdahaleye açık olduğuna dair değerlendirmelerin kamuoyunda yarattığı kanı nedeniyle seçim güvenliği ciddi anlamda sorgulanıyor ve kaygı yaratıyor.
Yapılan bir araştırmaya göre toplumun neredeyse yarısı seçim güvenliğinden endişe ediyor.
Yapılması gereken belli...
Lütfetmektir çünkü.
Kendini üstün görmek ve altta olduğunu düşündüklerine, gerçekte tahammül edemediklerine müsamaha göstermektir.
Kim ne hakla kime müsamaha gösterebilir?
Bu nasıl bir böbürlenmektir?
Hoşgörü eşitlik barındırmaz.
Eşitlik, birbirini olduğu gibi kabul etmektir. Yargılamamak, değiştirmeye çalışmamak, kendine benzemesini arzulamamaktır.
Bu içselleştirilmediğinde ve ‘mış’ gibi yapıldığında adı ‘hoşgörü’ olur.
TÜRKİYE’nin mukayeseli üstünlük bakımından en önemli avantajı nedir diye sorduğunuzda bütün yabancı yatırımcıların verdiği cevap ‘coğrafi konum’.
Türkiye’nin ikinci üstünlüğü ise genç nüfusu.
İlkokuldan beri kafamıza kazınan ama ülke olarak bir türlü kullanamadığımız iki özellik.
CHP bu iki mukayeseli üstünlüğü birleştirerek bir projeyle kamuoyunun karşısına çıktı: Merkez Şehir.
Kendi kendini yöneten ve kendi kendini geliştiren bir şehir tasarısı bu.
*
Geçtiğimiz hafta gittik, boyadık ve döndük.
Bir nevi “boyama şenliği” diye adlandırılabilecek bu etkinlik Hatay’ın eski adıyla Herod Caddesi, şimdiki adıyla ise Kırk Asırlık Türk Yurdu Sokağı’nda gerçekleşti.
Sokak boyunca aradaki bazı sonradan yapılma binalar dışında, erken Osmanlı mimarisi tarzında inşa edilen yapılar yer alıyor.
Bu sokağın bir örneği daha yok. En azından şu bakımdan: Bir Katolik kilisesi, bir Ortodoks kilisesi, bir sinagog ve bir cami aynı avluyu paylaşıyor.
Burası aynı zamanda dünyanın ilk kolonlu caddesi. Çiçeği burnunda Hatay Arkeoloji Müzesi’nde buradan çıkarılan kolonları görebilirsiniz. Biz etkinliğin devamında müzede Medeniyetler Korosu’nun muhteşem konserini izlemeden evvel müzeyi gezip hem kolonları hem de devasa mozaikleri gördük. Bu müze metrekare bazında dünyanın en büyük mozaik müzesi aynı zamanda.
Hatay’da boyadığımız sokağın renkleri de kentin özünden, yani bu mozaiklerdeki renklerden seçildi. Renk Hareketi nereye gitse aynı yöntemi benimsiyor. Oranın yereline iniyor, geçmişine uzanıyor ve proje kapsamında boyanacak binaların dış cephelerinde kullanılacak renkleri oralardan seçiyor. Aradan yüzlerce veya binlerce yıl geçmiş olsa da, kaybolan renkler bir nevi yeniden hayata döndürülüyor.
AkzoNobel Marshall Ülke Direktörü Petros Katsampouris etkinliğin açılış konuşmasında, Hatay Büyükşehir Belediyesi kendilerini davet ettiği için Renk Hareketi’ni Hatay’a taşıdıklarını anlattı ve şöyle dedi: “Biz Renk Hareketi projemiz kapsamında bir araya gelerek, renklerin gücüyle insanları motive edebileceğimize ve onlara ilham verebileceğimize gönülden inanıyoruz.Hatay, binlerce yıllık tarihi boyunca 13 medeniyete ev sahipliği yapmış benzersiz bir şehir. Kültürel renkliliği bir zenginlik olarak benimsemiş olgunlukta bir şehir.”Belki artık o caddeyi kolonlar süslemiyor; belki eski yapıların hepsi orada durmuyor. Ama şehirler binalardan çok daha fazlası; şehirler sahip oldukları miras açısından değerli ve ilham verici. Hatay’ın kültürel mozaiğini ve kültür mirasını düşünürsek, paha biçilmez değeri de ortaya çıkıyor.
Asitli içeceklere olan zaafımı reddedemem ama hepsinin ardından kafaya diktiğim bir bardak sütün bunların zararlı etkisini silip süpürdüğüne inandım. Kötü alışkanlıkların etkisini azaltan bir kurtarıcı gibi düşündüm.
Sinirlendiğimde sakinleşmek için süt içtim.Uykusuz gecelerde uykuya dalabilmek için süt içtim.
Buzdolabı tamtakırken süt içtim.
Ve her seferinde işe yaradı.
Bakıyorum da son dönemde ambalajlı sütler zararlıymış gibi hurafeler üretiliyor ve açıkta satılan süt tüketimi pompalanıyor.
Konuyu araştırdığımda gördüm ki bilimsel açıdan bu doğru değil.
Bir kere, çiğ sütlerin tüm dünyada ısıl işlem geçirip paketlenmesi sayesinde pek çok ciddi hastalığın etkenleri uzaklaştırılıyor. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi’nin (EFSA) yayın organında da bu gerçeğin altı çizili.
28 yaşındaki Zafer Açıkgöz taşeron sağlık işçisiydi. Geçen yıl İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi’nde çöp boşaltırken eline enjektör battı. Buna rağmen çıplak elle kanalizasyon temizlemeye zorlandı. Enfeksiyon kaptı. Hepatit B teşhisi kondu. Bir mektup yazdı:
“Biliyorum, arkamdan iki gün ağlayıp üçüncü gün unutacaksınız. Hayatınıza hiçbir şey olmamış gibi devam edeceksiniz.
Benden önce her sene ölen 1500 işçi gibi.
Soma’da ölen 301 maden işçisi gibi.
İş buldum, ekmek buldum diye sevinirken, güvenlik önlemlerinin alınmamasından, gerekli eğitimin verilmemesinden, altyapı eksikliğinden canımdan oldum.
Sevdiklerinizle mutlu bir yaşam sürmek, evlenmek, çocuk sahibi olmak istiyorsanız; var olan şartların, eğitimlerin tamamlanmasını isteyin.
Çalışma Bakanlığı başta olmak üzere tüm sorumluların yasalarca cezalandırılması en büyük dileğimdir. Ceza alsınlar ki aynı hatalar yaşanmasın.
SİYASETTE seviyenin düzeyi denizler altında 20 bin fersah...
Kraldan çok kralcılar önüne gelene bin tekme atma derdinde.
Bu epeydir böyle de...
Latif Erdoğan pastanın süsünü koydu, seviyesizlikte dip yaparak Meral Akşener’e çamuru kovayla attı.
Sözde Akşener’in kasedi varmış...
Hem de ‘bir kadına yakışmayacak türde’ bir kasetmiş...
Cemaat bu kasedi Akşener’e şantaj aracı olarak kullanıyormuş, o da sözlerinden çıkmıyormuş.