Nefret saldırılarında ve trans cinayetlerinde adalet de pek öyle sıklıkla tesis edilmiyor.
Eksik ve yanlı yürütülen soruşturmalarla translar, herkes için geçerli olan haklardan mahrum bırakılıyor.
Türkiye’de transların kamusal yaşamdaki durumu toplum ve devlet tarafından belirleniyor. Nefret cinayetlerindeki artış da devlet politikalarının ve toplumdaki değerler sisteminin ürünü.
Yeni Anayasa yapım sürecinde, eşitliği düzenleyen maddeye “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” ibarelerinin eklenmemiş olması, ağır tahrik indirimlerinin kaldırılmaması, devletin trans katliamlarına “Gel gel” yapmasından başka bir şey değildir.
İşte bu nedenle, her yıl farklı bir temayla gerçekleştirilen Trans Onur Haftası’nın bu yılki başlığı “Bize Bir Yasa Lazım!” Hafta boyunca tüm transfobi karşıtı birey ve örgütleri “susmak, suça ortak olmaktır” bilinciyle mücadeleye omuz vermeye çağırıyorlar.
Pazartesi başlayan etkinlikler kapsamında bir futbol maçı düzenlendi.
Trans evinde konaklayan misafirlere düzenli gelir sağlayabilmek, translara meslek edindirebilmek, üretirken de dayanışmayı geliştirmek için bir takı tasarım atölyesi gerçekleştirildi.
Kesinlik kazanmış bazı şeyler var.
En basitinden şunu biliyoruz ki...
AKP artık RTÜK’ü keyfince kullanamayacak.
*
Yıllardır RTÜK’te AKP’nin 5, CHP’nin 2, MHP ile HDP’nin birer üyesi vardı. Ağırlık AKP’deydi.
15 Temmuz’da 3 üyenin görev süresi dolacak. Boşalan yerler için seçim, yeni parlamentonun sayısal aritmetiğine göre yapılacak.
Her halükârda AKP’nin üye sayısı 4’e düşüyor.
“İLK sandıklar açılıyor... İlk sonuçlar düşüyor... Dramatik kopuşa işaret eden bir sonuç... ‘İstikrar’ın değil, artık belirsizliğin, maceranın ve kaosun sahne alacağı bir sonuç... Seçmen, bu kez ‘Ben belirsizliklerle dolu bir ülke istiyorum’ diyor.”
Seçim sonuçlarının açıklanmasından yalnızca birkaç saat sonra, böyle yazdı mahallenin abilerinden biri.
Yalnız da değil.
O, seçmenin böyle düşünmesini isteyenlerden sadece biri.
Böyle olmayacağını bilmesine rağmen, öyle sanılmasını isteyenler gırla.
*
Gelişmiş ülkeler arasında bu yaş grubu kadınların eğitimde en az süre geçirdiği ülke Türkiye. Kadınların 3’te biri 19 yaşına gelmeden evlendiriliyor. Erken yaşta evlenenlerin yarısı şiddete maruz kalıyor. Ve her yıl 90 bin kız çocuğu anne oluyor.
Feci bir tablo.
Daha beteri de var. Kadın cinayetleri malumunuz.
Sadece 2014’te en az 281 kadın öldürüldü. Bunların yüzde 45’inin katili eşleri, yüzde 16’sının erkek arkadaşları, yüzde 16’sının erkek akrabaları, yüzde 9,9’unun sevgilileri.
Genç kadınlar, yaşadıkları kentte ve üniversite kampüslerinde de sıklıkla taciz ve tecavüz vakalarına maruz kalıyor. 2014 verilerine göre, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik cinsel tacizin yüzde 13’ü okul ve dershanelerde gerçekleşti. Bu tacizlerin failleri öğretim görevlileri, erkek öğrenciler veya dışarıdan erkekler.
Toplum Gönüllüleri (TOG), tacizden şiddete, baskıdan ayrımcılığa, eğitim haklarının ellerinden alınmasına kadar genç kadınların özellikle son yıllarda artış gösteren problemlerine dikkat çekmek, genç kadınların toplumsal hayatın her alanında eşit ve özgür bireyler olabilmelerini sağlamak için Türkiye’nin ilk genç kadın fonunu kurdu.TOG Genç Kadın Fonu, öncelikle üniversitelerde olmak üzere genç kadınların kentlerde yaşadıkları cinsel taciz ve şiddet olayları üzerine odaklanan, kadınların özgürlük ve güvenlik alanlarını genişletmeyi amaçlayan projeleri destekleyecek.
Türkiye’de genç kadınların yaşadıkları sorunlar hakkında farkındalık yaratacak ve çözümler üretecek projeleri fonlayacak.
Birilerinin çıkarlarını korumak için verdikleri kavga değil ama...
Herkesin hakkını, hukukunu korumak için kavga verdiği ve kitlelerin onların yanında saf tuttuğu bir Türkiye hayal ediyorum.
*
Hiç kimsenin aynı fikirde olmadığı bir Türkiye hayal ediyorum. Kimsenin aynı görüşte olmamasının tek görüş birliği olduğu bir Türkiye.
Görüş farklılıklarının yapıcı tartışmalara yol açtığı, konuşarak ‘ortak iyi’ye varabildiğimiz bir Türkiye hayal ediyorum.İnsanların katılmadıkları fikirlerin bile dile getirilmesi için mücadele ettikleri bir Türkiye hayal ediyorum.
*
Özgür bir Türkiye hayal ediyorum.
ALMANYA’da politik yalancılık konusunda epey mahir Nasyonal Sosyalist Parti’nin 1920 tarihli resmi parti programında şöyle yazıyordu:
“Basın tarafından bilinçli olarak yayılan siyasi yalanlara karşı yasal mücadele verilmesini talep ediyoruz.”
Düşmanlarını sürekli yalancılıkla suçlayan Hitler, kitleleri kandırmak için düşmanlarının büyük yalanlarını kullanmanın ve yenilerini icat etmenin ustasıydı.
Propaganda Bakanı Goebbels’in “Eğer yeterince büyük bir yalan uydurur ve sürekli tekrarlarsan, sonunda insanlar buna inanacaktır” sözünü son yıllarda herhangi bir cümleden daha sık duyduk.
*
Dondurmanın da varmış.
Geçtiğimiz haftalarda Unilever’in dondurma Ar-Ge çalışmalarının yapıldığı, Londra’ya iki saat mesafedeki Colworth Global Araştırma ve Geliştirme Merkezi’nde bir gün geçirdim.
Algida’nın öyküsünü dinlerken, “Bu merkezde her gün dünyada 100 milyon kişinin gülümsemesine neden olan gelişmelere imza atılıyor” dendiğinde abarttıklarını sandım.
Meğer belgeli konuşuyorlarmış.
Şöyle...
Amsterdam Üniversitesi’nden Dr. Nicu Sebe ve Prof. Theo Gevers insanların yüz ifadelerini ölçen bir yazılım geliştirmiş.
Bu yazılım, mutluluk, şaşırma, kızgınlık, korku, iğrenme ve üzüntü gibi bir dizi duyguyu yüz ifadelerini karşılaştırarak ölçüyor.
22 yaşındaki Abdullah Cömert...
26 yaşındaki Ethem Sarısülük...
18 yaşındaki Medeni Yıldırım...
19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz...
23 yaşındaki Ahmet Atakan...
15 yaşındaki Berkin Elvan...
Gezi eylemlerinde katledileli iki yıl oldu.
*