SOMA davasının beşinci duruşmasında ifadeler alınırken bir madenci annesi mahkeme heyetine seslendi: “Deniz olsam isyanım kıyılara vururdu; bize bunların yalanlarını dinletiyorsunuz. Onlara şunu sorar mısınız: Siz hiç kucağınıza ölmüş bir evladınızı aldınız mı?”Derin bir sessizliğe yol açan, insana insanlığını sorgulatan çıkışlardan biri. Bu ülkede bu soruların mezar başlarında, duruşma salonlarında yankılanmadığı gün olmuyor.
Her gün anaların, babaların acı çığlıklarını dinlemekten, isyanlarını çaresizce izlemekten heder olduk.
*
Özgecan Aslan’ın annesi kızının mezar taşını ve fotoğrafını öperek “Güzel kızım, kıyamam sana kına gözlüm” diye ağıt yaktığında...
Babası “Masallarla büyüdük. Bir varmış bir yokmuş. Bir Özge varmış, bir Özge yokmuş. Seni öpmeye kıyamadım, uykuda severdim, melek kızım benim” dediğinde...
7 bölgedeki 41 ilde 18 yaşının üzerinde 1086 kişiyle yüz yüze görüşme yöntemiyle gerçekleştirilen araştırmanın sonuçları masada beklemekte olan kanunun hiçbir şekilde “milli irade” destekli olmadığını ortaya koymuştu.
Bu araştırmaya göre “Zeytinlik bölgelerinde sanayi tesisi yapılabilir” diyenlerin oranı sadece yüzde 8. “Yapılamaz” diyenler yüzde 83.
Ve sanmayın ki zeytinliklerde sanayi tesisine sadece muhalefet partilerini destekleyenler karşı. Hayır. Araştırmaya katılan AKP’lilerin yüzde 74’ü de karşı. Diğer parti destekçilerinde ise tablo şöyle: CHP’lilerin yüzde 92’si, MHP’lilerin yüzde 83’ü, HDP’lilerin ise yüzde 90’ı zeytinliklerin sanayi tesisleriyle talan edilmesine karşı çıkıyor.
Sadece yüzde 9 “Zeytinliklerin bulunduğu yerde kömür/termik santralı kurulabilir, kurulması için ağaç kesilebilir” diyor.
Ayrıca insanlara sorulmuş. Denmiş ki:
“Zeytinliklere ve 3 kilometre yakınına sanayi tesisi kurulması yasak. Ancak şu anda Meclis’te zeytinliklerde veya yakınında kömür santrali/maden işletmesi gibi sanayi tesisleri açılabilmesi yönünde bir değişiklik önerisi bulunuyor. Bu değişikliği destekliyor musunuz?”Destekleyenlerin oranı sadece yüzde 18.
Bu meşum “Elektrik Piyasası Kanunu ile Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair” kanun tasarısı geçtiğimiz yılın sonunda Soma’nın Yırca köyünde Kolin Grubu’nun termik santral kurmak için 6 bin zeytin ağacını hukuksuzca kesmesiyle gündeme gelmişti.
AKP’nin seçim beyannamesinde en altlara, ancak 300’üncü sayfalara indiğimizde ‘Çevre’ başlığına denk geliyoruz. ‘Çözüm süreci’ sayfaları gibi baskıya giderken aradan kayıp yere düşmediklerine de şükür.
Beyannamede iktidar partisinin çevre konusunda yaptıkları sıralanmış, yeni sözler verilmiş.
Peki AKP daha önce çevreye dair ne sözler vermişti ve ne yapmıştı? Onların anlattıklarını bırakalım da bardağın epey boş olan tarafına bakalım.
ÇMO Çevre Sorunları Araştırma Merkezi Başkanı Baran Bozoğlu hatırlatmıştı. Bir de ben özet geçeyim.
*
Henüz yapımcılar ve yönetmenler sansürü boykot için filmlerini göstermeme kararı vermemişti.
Pazar sabahıydı, Gürkan Hacır’ın yönettiği ‘Haziran Yangını’ belgeselinin ilk gösterimi için Beyoğlu’ndaki Atlas Sineması’na yollanmıştım.
Sonunu bildiğim bir hikâyeyi izleyecektim. Ethem Sarısülük’ün hikâyesini.
Kalbim ağrıyacaktı yine, biliyordum. ‘Game of Thrones’ izlerken bile gözlerim sulanıyor benim. Khalesi ejderhasının boynuna demir tasmayı taktığında yutkunamıyorum. Ki ne Khalesi ne ejderhaları gerçek.
Ama Ethem ve başına gelenler gerçek. Ailesine yaşatılanlar gerçek.
*
Duvarın ardında, kahve çekirdeğinin dünyanın dört bir yanında yarattığı etkileşimi izliyoruz. Kahvenin kökenine iniyoruz, Avrupa’da yayılması ve Osmanlı’yla ilişkisi tarihi belgelerle sergileniyor.
Yağlıboya resimler, gravür ve videolar...
Kahvenin bir keyif nesnesi olarak ele alındığı bölümde içeceğin sosyokültürel yanı öne çıkıyor. Osmanlı döneminde bir tören halini alan kahve ritüeli ve kahvenin insanları eşitlemesi anlatılıyor. Verdiği keyif, toplumun tüm katlarındaki insanlar için aynı; bir nevi keyif ortaklığı var.
Fincanlar, zarflar, tabaklar, tepsiler, kahveye eşlik eden nargile gibi eşyalar ve bunların betimlendiği değişik dönemlerden gravürler, tablolar ve fotoğrafları inceliyoruz.
Kahvehaneler bölümü serginin en lezzetlisi.
Sona yaklaşırken Hoca Ali Rıza’nın kahveyle ilgili yaptığı 100’lerce resim arasından özenle seçilmiş eserlere bakıyoruz.
Torunlar GYO’nun yatırımı.
7 Eylül 2014’te 32’nci kattaki asansör içindeki işçilerle beraber yere çakıldı. 10 işçi öldü. Tahir Kara, Ferdi Kara, Hıdır Ali Genç, İsmail Sarıtaş, Bilal Bal, Cengiz Tatoğlu, Murat Usta, Menderes Meşe, Vahdet Biçer, Cengiz Bilgi artık yoklar.
Yetkililer alışıldık sözler verdiler; hukuk işleyecekti, ihmali olanlar cezalandırılacaktı.
Şirket sözler verdi; olay tüm yönleriyle araştırılacaktı, ailelerin hakkı-hukuku şirketin güvencesi altındaydı.
Bildik terane.
11 kişi gözaltına alındı; proje sorumlusu ve tekniker 4’ü tutuklandı.
Hayır, göğüs değil, meme.
‘Meme’ demekten utananlar ‘göğüs’ der. Buna Türk Dil Kurumu da dahil.
TDK, sutyen (sütyen) tanımını şöyle yapıyor:
“Göğüsleri dik tutup dolgun göstermek için kullanılan saten, dantel vb. kumaşlardan yapılan kadın iç çamaşırı.”
Meme demek ayıp bir şeymiş gibi.
Malum kendisi, toplumun örf ve âdetlerini koruyarak bilgi aktaran bir kurum.
Meme. Cıss.
Bu giysileri normalde ya derneklere ya vakıflara bağışlıyoruz; en kötüsü kimimiz üşenip, hiç uğraşmayıp, torbalara doldurup çöp tenekelerine fırlatıyor. Ülkemizdeki genel geri dönüşüm algısı düşünüldüğünde bu durum şaşırtıcı değil elbette. Kullanılmayan eşyalar gözümüzde birer çöp ve tek istediğimiz onları bir an evvel elden çıkarmak.
Geri dönüşümün bizde de yayılması adına iyi bir girişim olan Geri Örüşüm projesi ise farklı bir seçenek sunuyor. Kullanmadığınız kıyafetlerinizden kilim, çanta, defter, kalemlik gibi ürünler yapılıyor. Böylece sadece geri dönüşüme katkı sağlanmıyor; aynı zamanda unutulmaya yüz tutan ‘çaput kilim dokumacılığı’ kültürü de yaşatılıyor.
Kullanılmayan kıyafetler şeritler halinde kesiliyor, köy meydanlarında dokunarak kilim şeklinde tekrar kullanıma sunuluyor.
Bugün genelde Ege ve Marmara bölgelerinde rastlanan çaput kilim dokumacılığına ev sahipliği yapan yerlerden biri de Savaştepe (Balıkesir) ilçesinin beldesi Sarıbeyler. Eskiden beldedeki her evde bu dokumacılık yapılırken bugün sadece dört meslek erbabı kaldı. Gençler bu kültürü öğrenip devam ettirmek konusunda isteksizler. Bunun en önemli nedeni üretilen kilimlerin pazarlanamaması.