Paylaş
HÜRRİYET Ankara Temsilcisi Deniz Zeyrek’in haberine göre Cumhurbaşkanlığı, Başbakan, Dışişleri ve MİT, sınırımızın Suriye tarafında yer alan Azez–Cerablus hattının IŞİD’in eline geçmesini ciddi bir güvenlik tehdidi olarak kabul ediyormuş.
Bunun için IŞİD mevzilerinin topla karadan ya da havadan vurulması konusu tartışılıyormuş.
Bu tablo, Türkiye’yi yöneten siyasi kadronun dış politikasının iflasının bir göstergesidir.
Doğru öngörüde bulunamamak, olayları değerlendirme yanlışlığına yol açan ideolojik körlük ve hamaset ile gelebildiğimiz yer bu.
Dış politikayı, meydanlarda atılan hamasi nutuklarla yürütebileceklerini zannediyor olmalarının bir sonucudur.
Bundan sadece 9 ay önce, 10 Eylül 2014 tarihinde, Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında Ankara’da bir güvenlik zirvesi yapıldı.
O zirvede, IŞİD’e karşı ABD önderliğinde kurulan koalisyona Türkiye’nin de katılması yolunda yapılan çağrılar değerlendirildi.
Alınan kararı yandaş medyadan Yeni Şafak şöyle duyurmuştu: “Türkiye oyuna gelmez!”
Buna göre Türkiye, IŞİD’e karşı bir hava ya da kara harekâtına kesinlikle katılmamak konusunda kararlıydı, operasyonlara “pasif destek” verilmesi kararlaştırılmıştı.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel de bu karar çerçevesinde “işlerinin yoğunluğunu” gerekçe göstererek ekim sonunda ABD’de yapılan toplantıya Harekât Başkanı’nı göndermişti.
Türkiye koalisyona katılmayı istemediği için İncirlik Üssü’nün kullanımı da söz konusu olmamıştı.
Ve şimdi aynı ekip, IŞİD’in sınırımızdaki en büyük tehlike olduğunu aniden idrak etmiş, bombalamayı, hatta asker gönderip tampon bölge yaratmayı bile düşünmeye başlamış.
Bütün bunların nedeni
en başından beri Suriye politikasının yanlışlığıdır.
Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklendi, ondan sonraki her düğme de artık yanlış iliğe giriyor!
Suriye’de bir Müslüman Kardeşler iktidarı kurma hevesi ve heyecanıyla ateşin üzerine benzin dökmenin, beklenmesi gereken bir sonucu bu.
Çırpındıkça daha çok batacağımız bir bataklığın içindeyiz!
Demokratik haklar ve ‘rahatsızlık’!
LGBTİ tarafından İstanbul’da düzenlenmek istenen yürüyüşe polis sert müdahale etti ve ortalığı yine savaş alanına döndürdü.
Dünyanın demokratik ülkelerinde polis, böyle toplantıların huzur içinde gerçekleşmesi için orada bulunur, bizde ise polisin varlığı olay çıkması ile artık aynı anlama geliyor.
HDP milletvekili Filiz Kerestecioğlu, İstanbul Valisi’ne bunun sebebini sormuş, “Ramazan, onlarla olmaz” yanıtını almış.
Yani Vali’ye göre memleketimizin dindar insanları, kentin bir caddesinde kimseye zarar vermeden yürümek isteyen insanlardan rahatsız oluyor.
Olabilir, rahatsız olabilirler, bu tutumlarını eleştirebiliriz sadece.
Öte yandan böyle bir rahatsızlık olmadığını da geçmiş yıllarda yine ramazan ayına denk gelen yürüyüşlerde hiçbir olay çıkmamış olmasından biliyoruz.
Ama “rahatsız olanlar” nedeniyle bir demokratik hakkın kullanılması engellenemez.
Vali’nin ve güvenlik güçlerinin görevi, demokratik hakların kullanımını garanti altına almak, bunların huzur içinde gerçekleşmesini sağlamaktır.
Vali bu davranışıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ve bu sözleşmenin uygulanmasını sağlayan AİHM kararlarını çiğnedi!
Polisin bu yürüyüşü dağıtmak için kullandığı aşırı şiddet de AİHM kararlarının ve Sözleşme’nin çiğnenmesidir, bunun sorumluluğu da Vali’ye aittir.
Uluslararası sözleşmeler Anayasamıza göre kanunlarımızdan önce gelir, kanun dışına çıkmakta sakınca görmeyen bir insan valilik yapamaz.
Yeni kurulacak koalisyonun ilk işi böyle beceriksizleri görevden almak olmalıdır.
‘Canice hisler’ meselesi ve plastik mermiler
PAZAR günü polis, İstanbul Valisi’nin emriyle, barışçı bir gösteri için toplanan insanların üzerine plastik mermiler, biber gazı ve TOMA’ların basınçlı sularıyla saldırdı.
Aynı şey dün de bu durumu protesto etmek için toplanarak bir basın açıklaması
yapmak isteyenlerin başına geldi: Biber gazı, plastik mermi, TOMA suyu!
Anayasa Mahkemesi’nin basın açıklaması yaparken şiddete maruz kalan bir kişinin başvurusu üzerine verdiği tarihi kararın daha mürekkebi kurumadı.
Ama İstanbul’un göbeğinde insanların üzerine plastik mermi ve biber gazı sıkılıyor.
Sosyal medyada izledim, elinde gökkuşağı bayrağı olan bir göstericinin üzerine TOMA’dan öyle bir su sıkıldı ki genç gösterici adeta havaya uçtu.
Benim gördüğüm bir tane örnek. Kim bilir kaç kişi ciddi şekilde yaralanmasına yol açabilecek böyle bir saldırıya maruz kaldı.
O plastik mermileri sıkan, TOMA’larını böyle acımasızca kullanan polisler, bunların ciddi yaralanmalara, hatta can kayıplarına neden olabileceğini bilmiyorlar mı?
Kuşkusuz ki biliyorlar ama bildikleri halde “ölçülü” davranamıyorlar.
Barışçı bir gösteriyi dağıtmak istemek zaten Anayasa ve yasalarca korunan özgürlükleri çiğnemek, kanun dışına çıkmak demek.
Bununla da yetinmeyip bir de insanları yaralamaya varacak kadar şiddete yönelmek neyle açıklanmalı?
Karşınızda düşman ordusu mu var, yoksa bu ülkenin özgür vatandaşları mı? Vergileriyle maaşlarınızı almanızı sağlayan insanlar mı?
Hiçbir suç işlememiş insanlara böyle davranma hakkını size kim veriyor ey valiler, polis müdürleri?
İzmir’de zavallı bir köpeği kurşunlayarak yaralayan polis memuru için Vali “Canice hislerle hareket etti” dedi.
Masum insanların üzerine böyle bir şiddetle gidenler hangi tür hislerle hareket ediyorlardı acaba?
Paylaş