Allah acil akıl versin

Haberin Devamı

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin HDP’ye “ödünç” oy verenleri “şerefsiz ve zavallı” olarak nitelemesinden sonra öğrendik ki bir de liste yapmışlar.
Bahçeli’nin siyasi danışmanı Metin Özkan da bu listeyi her daim çantasında taşıyor olmalı ki televizyon programında çıkarıp okuyabileceğini ama liste uzun olduğu için bunu yapmayacağını söyledi.
Metin Özkan şöyle konuşuyor:
“Bu ülkenin garibanı, yetimi, dulu, fakiri, fukarası evine götürecek ekmek bulamazken, birileri Boğaz’da viskisini yudumlayıp bu ülkede terörden, teröristten beslenen ‘o tabirle’ hitap edilen insan orada oturduğu sürece bu doğru bir cümledir.”
Bu arkadaşın söylediğine göre 3 bin kişilik bir liste yapmışlar.
Genel seçimde HDP geçerli oyların yüzde 13.12’sini aldı.
Yani 6 milyon 56 bin 506 kişi HDP’ye oy verdi. 1 milyon 326 bin 434 geçersiz oy içinde ne kadar HDP oyu vardı bilemiyorum ama benzer bir oran ise yaklaşık 170 bin kişi daha olmalı.
Demek ki MHP’nin listecileri işlerini bile doğru düzgün yapamamışlar, bu kadar insandan ancak 3 binini fişleyebilmişler.
Kim bilir belki de sadece “Boğaz’da viski içenlere” odaklandılar, o zaman da rakıcıları, votkacıları, şarapçıları ellerinden kaçırdılar demektir!
Bir de tabii şu var: Bu üç bin kişilik liste nasıl oluşturuldu? Oy verme kabinlerine kamera mı koydular? Yoksa sağda solda “Ben oyumu HDP’ye vereceğim” diyenleri tespit etmek için hafiye ordusu mu?
Bahçeli’nin danışmanı bunun bir “fişleme” olmadığını da söylüyor.
Sadece “not etmişler” ve “çetele tutmuşlar”!
Ne işlerine yarayacak merak ettim.
Gerçi bu beylerin tuttukları bu listelerin ne işe yaradığını 12 Eylül öncesinden biliyoruz.
Demek ki hâlâ akıllanmamışlar. Ne Çorum ne Maraş bunlara ders olmuş.
Allah ıslah etsin, akıl fikir versin!

Haberin Devamı


AKP’nin MHP’leşmesinin olası sonucu


CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan’ın, seçimlerden önce yaptığı tespit şuydu: “Barış süreci milliyetçi oyların AKP’den uzaklaşmasına neden oluyor. Onun için milliyetçiliğe yüklenelim, muhafazakâr Kürtleri elde tutmak için de dini hassasiyetleri kaşıyalım!”
Elinde Kürtçe Kuran–ı Kerim ile miting meydanlarına çıkması da, Dolmabahçe mutabakatını reddetmesi de, izleme heyetini onaylamaması da, “Kürt sorunu yoktur” sözleri de bu tespitin doğruluğuna inanmasından kaynaklanıyordu.
Ama yanıldığını seçim sonuçlarıyla gördük.
AKP, daha önceden kendisine oy veren Kürt seçmeni elinde tutamadı, onları HDP’ye kaptırdı, “milliyetçi oylar” da o kadar saf değillermiş ki seçim öncesi bu manevralara kapılmadılar, oylarını MHP’ye verdiler.
Şimdi Cumhurbaşkanı erken seçim istiyor ve ümit ediyor ki AKP’den kaçan oylar geri gelsin!
Niye gelecekler, orası meçhul.
Muhafazakâr Kürt seçmen oyunu AKP’ye veriyordu, çünkü bu partinin yeni şeyler söylediğini, bu sorunu barışçı bir şekilde çözebileceğini düşünüyordu.
Şimdi “barış süreci” filan ortada kalmadığı gibi tam tersine “savaş süreci” başladı.
AKP’nin, 1990’ların DYP’sinden bu konuda bir farkı kalmadı.
Yani bu hesap pek tutacak gibi görünmüyor, en azından Kürtler açısından.
Gerçi şu ihtimali de unutmamak gerek: AKP’nin MHP’leşmesi, MHP tabanından AKP’ye doğru bir kayma da yaratabilir.
Eğer böyle bir gelişme olursa Erdoğan’ın tek başına iktidar hesabı bu kez tersinden gerçekleşebilir.
HDP’yi barajın altına itmek ile MHP’yi barajın altına itmek, doğuracağı sonuçlar açısından AKP için aynı şey demek.
Bakalım bu dönemde yapılacak araştırmalar ne tür sonuç gösterecek?

Haberin Devamı


Kaç kişinin daha ölmesi lazım?


TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun bünyesinde kurulan “Terör ve Şiddet Olayları Kapsamında Yaşam Hakkı İhlallerinin İncelenmesine Yönelik Alt Komisyon” raporu açıklandığında tarih 2013 yılının Ocak ayıydı.
Komisyonun başkanı AKP’li Ayhan Sefer Üstün raporun çok önemli olduğunu söylüyordu.
O rapora göre 30 yılda 30 bin 576 kişi hayatını kaybetti.
Bunların 7 bin 918’i kamu görevlisi, 22 bin 101’i PKK militanı, 5 bin 557’si de sivil vatandaşlarımızdı. PKK’nın iç infazlarının sayısı ise bilinemiyor, raporda öyle yazılıydı.
Rapora göre yine bu dönemde 2 binin altında olmayan “faili meçhul cinayetler” vardı.
Komisyon, bu nedenle İmralı sürecinin “iyi değerlendirilmesi gerektiğini” söylüyordu.
Şöyle bir bölüm de vardı:
“Terörle mücadelede şiddeti yöntem olarak seçmiş bulunanları ‘düşman’ değil ‘suçlu’ olarak görmek, bunlarla hukuk devleti çerçevesinde ve hukuk içinde mücadele etmek, ‘imha edici-yok edici’ yaklaşımdan ziyade ‘hayatta tutan’, suçun rehabilitasyonu ile kazanmaya çalışan bir anlayışı hâkim kılmak esas olmalıdır. Terörün ve terör örgütlerinin hem ölerek hem de öldürerek kazanmaya çalıştığı unutulmamalıdır.”
İktidar partisinin de bu görüşleri benimsediğini biliyorduk, çünkü zaten TBMM komisyonunda hâkim olanlar onlardı, onların istemediği bir rapor zaten yayınlanamazdı.
Şimdi ne değişti de “sonuna kadar, bedeli ne olursa olsun” gibi sözlerle işe yaramadığı, sadece acılara neden olduğu bilinen güvenlikçi politikalara dönülüyor?
Kaç kişinin daha ölmesi lazım ki yeniden “bu iş böyle olmuyor, oturup konuşmak, bir çözüm yolu bulmak gerek” noktasına dönelim?

Yazarın Tüm Yazıları