Soruyu yanıtlamadan önce isterseniz Posta gazetesinin birinci sayfasında 20 Ekim günü “Sansür” başlığıyla yayımlanan şu haberi okuyalım:
“Hülya Avşar hayatını anlattığı ‘Selfie’ filminden iki erkek çıkardı: 1989’da aşk yaşadığı futbolcu Tanju Çolak ve 2009’da evlilikten döndüğü işadamı Sadettin Saran. Hülya Avşar’a yakınları ‘Filmin kötü reklamı olur ve o isimler senden çok konuşulur’ dediği için bu kararı aldığı öğrenildi.”
Haber bu kadar. Daha sonra üzerinden geçen bir haftadan bir gün fazla sürede tekzip edildiğini, tersine bir açıklama yapıldığını da okumadım.
Otobiyografi dediğimiz tür,
“Rahmetli Özal, 1888–89’da başkanlık sistemini gündeme getirdiğinde herkes sistemi tartışacağına Özal’ı tartıştı. Seveni lehine, sevmeyeni aleyhine konuştu. Cumhurbaşkanı olunca Demirel gündeme getirdi. Yine sistem değil, Demirel’in şahsı tartışıldı. Cumhurbaşkanımız gündeme getirdiğinde de sistemi tartışmadık. Tayyip Bey üzerinden tartışılıyor. Siyasi gevezelik yaptık. 30 yılı heba ettik.”
Cemil Bey haklı elbette.
Bu konuda sadece gevezelik yapıyoruz, bir şey tartışamıyoruz. Ama en önemli nedeni, ortada tartışılacak bir şeyin olmaması!
Kimin neyi, neden önerdiğini bilmiyoruz ki tartışalım.
Başkanlık sisteminin bir tür jet motoru olduğunu düşünüyor olabilirler mi diye düşünüyorum ben de bu demeçleri okurken.
Bu parti 14 yıldır tek başına iktidarda.
Bu partinin başında 12 yıl bulunan ve Başbakanlık yapan kişi de şimdi Cumhurbaşkanı ve yeni anayasaya bir madde koyacaklar, otomatikman başkan olacak.
Bütün bu süre zarfında neden Türkiye’yi uçuramadığını ve şimdi sadece sıfatı değişince nasıl olup da uçurabileceğini ise bir türlü anlatmıyorlar.
Fetullahçı çetenin ilk temellerinin Lozan’da atıldığını, İsmet İnönü’nün de FETÖ’nün CHP imamı olduğunu dinleyeceğiz.
Hayır, bu bir kehanet değil.
Bu hızla giderlerse varacakları yer orası çünkü.
Başbakan Binali Yıldırım, partisinin toplantısında “FETÖ, AK Parti döneminde palazlanmadı” dedi, gazetelerde okumuşsunuzdur.
İnsan gururla doluyor haliyle.
Çünkü “kararlı duruş sergilemek” önemli bir şey.
Siz böyle bir duruş sergilerseniz, bu kez karşınızdaki kararsızlığa düşüyor, ne yapacağını bilemiyor.
Onun için gece rahatça yatıp uyuyabiliyoruz.
Dışarıdan baktığınızda her şeyleri vardır: Güzel bir ev. Paylaşılan ortak tutkular. Güzel anlar geçirilen dostlar.
Sonra bir gün bir de bakmışsınız dışarıdan görülen o cennet, aslında cehennemin saklanan yüzünden başka bir şey değilmiş.
Yıllar sonra Küba’da çekilen ilk Amerikan filmi ‘Papa Hemingway in Cuba’ isimli film tam da böyle bir öyküyü anlatıyor.
Hemingway’
Bu vesileyle bu kişileri de partiden tasfiye etme olanağı bulacakmış.
Bu kulis haberini okurken tebessüm ettim.
Bahçeli, girdiği bu yolda partisindeki iki–üç muhalifi değil, aslında MHP’yi tasfiye edecek çünkü.
Başkanlık sistemi geldiğinde Türkiye’de üç parti kalır.
Aynı konuşma içinde hem parlamenter sistemi güçlendirerek devam etmekten söz ediyor, hem de başkanlık sistemini referanduma götürmek için AKP’nin eksik kalan oylarını tamamlayacağını söylüyor.
Yani şöyle mi olacak: MHP, Meclis’te parlamenter sistemi savunup AKP’nin başkanlık sistemi önerisine mi oy verecek?
Millete ne diyecek? “Ben oy verdim ama siz vermeyin” mi?
Parlamenter sistemi güçlendirmekten ne kastettiğini bilemiyorum, çünkü onunla ilgili bir şey de söylemiyor.