Ramazan Bayramı’nı ‘Şeker’, Kurban Bayramı’nı ‘et’ bayramlarına çevirenlerin alışveriş ve seyahat telaşlarıyla geçip giden bir bayram daha uğurluyoruz...
Kaç kişiyi kurban niyetine dilimizle, aklımızla, yüreğimizle kestik, sayılarını bilmiyoruz...
* * *
Kendi hikâyelerimizin çok uzağındayız...
İslam coğrafyası hâlâ dağınık ve kimlerin değirmenlerine su taşıdıklarını dahi sorgulamıyor...
Arap ülkelerinin büyük çoğunluğu Türkiye karşıtı ne kadar terör örgütü varsa desteklemeye devam ediyor...
Batılı ülkeler ve özellikle Yunanistan yıllardan beri Türkiye’yi provokasyon ve asimilasyon yapmakla suçluyor...
Kendi doğrularımızın hikâyelerini yazmıyor, anlatmıyoruz...
İkiyüzlü davranış sergileyenlere kimileri strateji, kimileri siyaset diyorsa da “dürüstlük” söylemlerinin çok uzağında yaşıyoruz...
İmaj, PR çalışmalarıyla “göründüğü gibi olmayan” kalabalıkların arasında gittikçe kendi yalnızlığımıza çekiliyoruz...
*
İdealize edilmiş ülkelerin, insanların, liderlerin, siyasetçilerin, yöneticilerin, sanatçıların karanlıkta kalan yüzlerini görebilmek gittikçe imkânsız hale geliyor...
Kimin kim olduğunu bilemiyoruz...
*
Özellikle devletlerin gerçek yüzlerini...
Hepsi de tilki misali; 40 türküsü var, 39’unu tavşan üstüne bestelemiş...
Katolik Kilisesi’nin lideri Papa Franciscus da rahatsız olmuş ve “Ayasofya’yı düşünüyorum ve büyük acı duyuyorum” demişti...
Birileri Papa Franciscus’un rahatsızlığını, birileri müzeye dönüşümü, birileri Fatih’in vasiyetini gündeme getirerek halkı kutuplaşmaya götüren yeni bir yol keşfetmeye çalışıyor...
*
Papa Franciscus’a en güzel cevabı İslam dini araştırmalarıyla tanınan Almanya’nın tanınmış Cizvit papazlarından Felix Körner veriyor...
İnanan kişilerin Ayasofya’nın mabet olarak kullanılmasından rahatsızlık duymaması gerektiğini söyleyen Körner diyor ki:
Cami kararı, dindar bir insanı üzmemeli!
*
“Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesine dindar bir insanın üzülmesine anlam veremediğini”
Ve çıkar ittifakları kuruluyor...
Çıkar çatışmalarının odağına ise ısrarla Türkiye dahil ediliyor...
“Kazanmak için düşman gerek” iplerine tutunarak kuyulara iniliyor...
Kendi kazdıkları kuyulara inip de çıkamayanlar bu yüzden bir bardak suda fırtına kopartıyor...
*
Maraz korosu sistematik konser organizasyonlarıyla maraz şarkılarını söyleyerek Türkiye’yi sağırlaştırmak istiyor...
Ya tehdit ediyor ya da saldırı şarkılarını söyleyerek...
Güney Kıbrıs lideri
Üzerine vazife olanlardan daha çok olmayanlar konuşuyor, yazıyor, çiziyor...
Neden camiye dönüştürüldüğü konusunda başta Yunanistan, Kıbrıs Rum kesimi ve diğer Batılı ülkelerin ortalığı velveleye vermesini anlıyoruz...
Papa Franciscus’un içinin acımasını da...
Lakin, içimizdekilerin niye bu kadar dert edindiğini, içlerinin acıdığını anlayabilmiş değiliz...
Müze halini bile gidip görmemiş olanların camiye dönüştürülmesine isyan edişlerini de...
*
1453 yılında İstanbul’un fethinden 1934 yılına kadar cami olarak kullanılan Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi bize göre yanlıştı...
Endülüs Emevi Devleti’nin başkenti olan,
Akaryakıt sıkıntısı ise hayatı zorlaştırmış...
Karanlık gecelerin tek ışığı ise mum...
Ekonomik krizin yaşandığı Lübnan’da enerji bakanı Raymond Ghajar, elektrik kesintilerine gerekçe olarak diyor ki:
Yükselen enflasyona karşı halk kendisini korumak için altın yerine mazot stokluyor!
*
Koronavirüs hastalarının tedavilerinin yapıldığı devlet hastanelerinde diğer ameliyatların yapılamadığını, hastaların büyük mağduriyetler yaşadığını öğreniyoruz...
Klimalar dahi çalıştırılamıyor imiş...
Dünyanın sayılı ajanslarının geçtiği görüntülü haberleri izlediğimizde görüyoruz ki, insanlar sıcak hava yüzünden bunalmış...
Ve demiş ki:
* Ayasofya, Suriye, Libya, Akdeniz... Savaş kapımızda...
* * *
Dergi, AB ülkelerini ve Haçlı lobisini kışkırtarak aklı sıra Türkiye ile ilgili korku salıyor...
Birileri kendilerine “Libya’da ne işiniz var?” sorusunu soramıyor...
Ve İran, Irak, Suriye, Tunus, Fas, Lübnan ve Mısır’da...
* * *
Kozmetik, moda, aşk, edebiyat ihraç eden Fransa’nın gizli yüzünü, amaçlarını ve yaptıklarını anlatan, yazan da yok...
Tek çaresinin de aşı olduğunu biliyoruz...
Sayılı üniversiteler, sağlık kuruluşları, ilaç şirketleri aylardan beri beklenen aşıyı bulamadı...
Uzaya giden insanoğlu yeryüzünde sınıfta kalıyor...
Mikrop belli ama aşısı yok...
Yani bundan sonra her yeni çıkan bir virüsün aşısı yıllarca beklenecek mi sorusunu sormuyor...
Ve gelecek yıllarda olası tehlikeleri düşünemiyor...
*
Kara veba, İspanyol gribi, sarı humma, kanamalı ateş salgını, ebola, Justinianus vebası, tifüs, menenjit, cüzam, angola, kolera, kızamık, tifo, çiçek, verem, sıtma, frengi ve domuz gribi gibi daha isimlerini sayamayacağımız kadar salgın hastalıklara aşı ve tedavi edici ilaçların bulunduğu dönemlerde modern tıp belki de günümüzdeki kadar ileri düzeyde değildi...