Bin yıldan beri böyle...
On altı devletin yıkılış öykülerinden habersiz yaşıyoruz...
Ve yaşadığı ihanetlerinden...
Niye kaybettiğimizin nedenlerini de bilmiyoruz...
Hatırlamıyoruz bile...
*
“Kazandıklarınız kaybettiklerinizi geri getirmiyorsa zarardasınız” diyerek nasihat edilir ama kazandıklarımızın kaybettiklerimizden daha önemsiz olmadığının farkına varamıyoruz...
Bin yıldan beri iktidar koltuklarındakilerine karşı hiç vazgeçilmeyen bir muhalefet etme alışkanlığımız var...
Terörize edilen bir düzenin düzensizliğiyle bunalan halk ise yoksulluğuyla, huzursuzluğuyla, işsizliğiyle, hukuksuzluğuyla, eğitimsizliğiyle, açlığıyla savaşıyor...
Emirlikleri, krallıkları ve zenginleri, israf ederek saltanat sürmeye ve hoyratça yaşamaya devam ediyor...
Kazandıklarını Batı ülkelerinin bankalarına, fonlarına yatırıyor...
Ve paralarını on katına çıkarmayı hedefleyenlerin paraları on yılda bir finansal oyunlarla buharlaşıyor...
Yani modern dünyanın modern kumarhaneleri diye bilinen fon ve farklı borsalarda servetleri sıfırlanıyor...
Yine de evde kazandıklarını uzaklardaki modern kumarhanelerde kaybetmeyi sürdürüyorlar...
Lüksün simgeleri sayılan uçak, yat, kat, araç ve malikânelere verdikleri paralarla ülkelerinde kaç bin yoksulun kurtulacağını bilmiyoruz ama israf alışkanlıklarından kurtulamadıklarını biliyoruz...
Virüs illetinden de bir ders çıkaramıyorlar...
Ve ortamı yangın yerine çevirmeye çalışıyor...
Kendileri ise Akdeniz’de petrol, gaz aramaya devam ediyor...
Türkiye arayınca hukuk dışı kendileri olunca hepsi hukuka uygun bir anlayışla hareket eden bu devletler bölgedeki askeri varlıklarını geçici olarak arttıracaklarını vurgulayarak bizi tehdit ediyor...
*
Politik oyunlara fazlasıyla entegre olan devletler, güçler, lobiler ve gruplar yeni savaşların kapılarını vurmaya olağanüstü bir telaşla devam ediyor...
Bir yanda hayatın her alanını kısıtlayan, tehdit eden virüs, diğer yanda evinde kalıp ama ülkesinde kalamayan ve sömürgeci zihniyetiyle asırlardan beri saltanat süren bazı devletlerin hoyratlığı arasında huzursuzluğa mahkûm edilen büyük bir kalabalık kendine çıkış yolu arıyor...
*
Fransa’nın çıkarlarını engelleyen Türkiye tehdit ediliyor...
Seçime gidilmesi gerektiğini söyleyen iki bakan ve hükümetin istifasına rağmen halk protestolarını sürdürüyor...
1975 yılından itibaren 15 yıl boyunca iç savaşları yaşayan halk bıkıp usanmış...
150 bin kişinin öldüğü, 1 milyondan fazla insanın yaralandığı iç savaşlar yüzünden Beyrut’ta her gün farklı bir olay oluyor ve perişan olan halk yaralarını sarmaya çalışıyor...
Farklı din ve mezheplere ait halkın bir arada yaşamasını engelleyecek ne kadar gizli oyun varsa oynanıyor...
Ortalık yangın yerine döndürüldüğünde herkes bir yerlerde gizlediği yol haritalarının yazıldığı küçük hesap defterlerini açarak hareket ediyor...
*
Suriye, Libya, Suudi Arabistan, Irak, İran, İsrail, Arap, Rum Ortodoks, Filistin, Ermeni ve Yezidilerin ve silahlandırdıkları örgütlerin cirit attığı Beyrut’ta 18 farklı dini grup bulunuyor...
Oysa bir zamanlar Ortadoğu’nun İsviçresi gibiydi Beyrut...
Demiştik ki, bir-iki gümrük müdürü ve personelini bulup içeri atarlar ve sorumluları bulmuş olurlar...
Öyle de oldu...
Ama halkın öfkesi dinmiyor hâlâ...
Lübnan Başbakanı Hasan Diyab ise öfkeli halkı sakinleştirebilmek için seçime gidileceğini söylüyor...
Halkın öfkesi dinecek mi?
Seçimle her şey değişecek mi?
Belli değil...
*
Kimlerin nasıl bir bedel ödeyeceği belli değil...
Seyir defterinde Lübnan olmamasına rağmen, Mozambik’teki madenlerde kullanılmak için sipariş edildiği iddia edilen amonyum nitrat yüklü geminin Beyrut’taki limana rutin dışı neden giriş yaptığını da geminin kaptanı Boris Prokoşev’in açıklamalarından öğreniyoruz...
*
2013 yılında Batum’dan Mozambik’e giden geminin teknik arıza gerekçesiyle Beyrut Limanı’na giriş yaptığı, geminin amonyum nitrat taşıdığı istihbaratı üzerine el konulduğu bilgilerinin kamuoyuna açıklanması üzerine anlıyoruz ki Beyrut’ta sağır sultan hariç herkes gemide ne olduğunu biliyormuş...
2014 yılında Rusya Denizciler Sendikası işletme kurallarına aykırılık yüzünden geminin Beyrut’ta neden tutulduğunu ve kendi kaderine niçin terk edildiğini, gemi sahiplerinin personele neden maaş ödeyemediğini meğerse açıklamış...
*
MV Rhosus adlı geminin kaptanı Boris Prokoşev patlamadan sonra demiş ki:
Gemideki yükün gübre olduğunu sanıyordum. Arazilerde gübreleme yapılması için taşındığını düşünmüştüm. Belgelerde böyle yazıyordu...
Kuralları protesto eden göstericilere “Korona delileri” deniliyor...
Kamuoyunun tepkilerine aldırış bile etmeyen göstericiler maske takmıyor ve sosyal mesafeye inat mesafesiz birlikte yürüyor...
Kurallara aykırı duruş sergileyen yaklaşık 20 bin kişi başbakanlığa yürüyerek “Yaşasın özgürlük” diyerek slogan atıyor...
Ve göstericilerin ellerindeki pankartlardaki farklı bir slogan dikkatimizi çekiyor:
Merkel halkın geldi!
*
Sanki, özgürlüklerini Merkel engelliyormuş gibi...
Öfkeli kalabalıklar birikiyor, biriktiriliyor...
Düzenlerini yabancılaştıran toplumlara huzur zor geliyor...
“Başkaları ne der?” sorusunu cevaplamak ile bir ömür geçip gidiyor...
Başkalarının ne diyeceğine göre hayatını ‘dünyanın en büyük hapishanesine’ çevirenlerin yaşadığı ülkelerde hiç kimse kendi aklına, vicdanına göre yaşayamıyor...
Ve ayakları üzerinde duramıyor...
Yokluğumuzla ilgilenmeyenlerin varlığımızla ilgilenmeye haklarının olduğunu sanan başkaları, sürekli bizleri yeni düzenlerine entegre etmeye çalışıyor...
*
“Arap Baharı” diyerek başlattıkları küresel kampanyaların sonucunda kırk parçaya bölünen İslam coğrafyasındaki ülkelerin haline bakarak biraz düşünmemiz gerekiyor...
Irak, Mısır, Tunus, Libya’nın ne duruma düştüğünü görüyoruz...