Dünyanın geri kalanları

Üzerine vazife olanlardan daha çok olmayanlar konuşuyor, yazıyor, çiziyor...

Neden camiye dönüştürüldüğü konusunda başta Yunanistan, Kıbrıs Rum kesimi ve diğer Batılı ülkelerin ortalığı velveleye vermesini anlıyoruz...

Papa Franciscus’un içinin acımasını da...

Lakin, içimizdekilerin niye bu kadar dert edindiğini, içlerinin acıdığını anlayabilmiş değiliz...

Müze halini bile gidip görmemiş olanların camiye dönüştürülmesine isyan edişlerini de...

*

1453 yılında İstanbul’un fethinden 1934 yılına kadar cami olarak kullanılan Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi bize göre yanlıştı...

Endülüs Emevi Devleti’nin başkenti olan, 1. Abdurrahman tarafından 786 yılında inşa edilen ve zamanla büyütülen Kurtuba Camii’ni 1236 yılında katedrale dönüştüren İspanya’ya kimse bir şey demiyor...

Endülüs medeniyetinin simgesi sayılan Kurtuba Camii’nin 500 yıl sonra katedrale dönüştürülüşüne ses çıkarmayan Batılılar, Ayasofya için ülkemize ekonomik ve siyasi yaptırımlardan söz ediyor...

AB’ye almamakla tehdit ediyorlar...

1959 yılından beri AB kapısında Türkiye’yi bekletiyorlar... Bizi alacaklarını bekleyenler beyhude bir hayalin peşindeler...

Nerdeyse AB dağılacak...

İngiltere’nin çıkmasıyla büyük sarsıntılar yaşayan AB’nin pandemi sürecinde ne kadar birbirlerine sahip çıktıklarını gördük...

Almanya ve Fransa’nın kendi dışındaki ülkeleri nasıl yalnız bıraktıklarını da...

İtalya, İspanya kan ağlıyor...

*

Ayasofya’yı ziyaret etmek isteyen yabancı turistlere ise hiçbir engel yok...

Diğer camileri gezip gördükleri gibi rahatlıkla bilet almadan Ayasofya’yı da gezebilecekler...

O halde sıkıntı nedir?

Camiye dönüştürülmesi mi?

*

Endülüs döneminde sadece Kurtuba şehrinde 600 cami vardı...

Bugün kaç tanesi cami olarak duruyor?

Araştıran ve soran hiç olmadı...

Yunanistan’ın Selanik ve diğer şehirlerinde yıkılan camileri de... Rodos, Girit ve Malta adalarındaki camileri de...

*

Orhan Pamuk da Ayasofya ile ilgili demiş ki:

“Ayasofya’yı yeniden camiye çevirmek, dünyanın geri kalanına ‘Artık seküler değiliz’ demektir”. 

*

Seküler nedir?

Dünyevileşme...

Yani, toplumda ahiretten ve diğer dini, ruhani meselelerden ziyade dünya hayatına odaklanılması yönündeki hareket. Demek istemiş ki, Türkiye artık dünyalı değil!

Dünyalıklar peşinde koşturup yaşayanların bu duyguları anlayabilmesi elbette mümkün değildir...

Pamuk, romancı kimliğiyle her konuda konuşmayı çok seviyor...

‘Da Vinci Şifresi’nin yazarı Dan Brown ise Ayasofya konusunda sorulan bir soruya temsilcisi aracılığıyla demiş ki:

“Brown, ‘üstüne vazife olmayan konular hakkında konuşmayı sevmiyor”.

Ya bizde?

Bu ülkede durumdan vazife çıkarmak gelenekselleştirildi...

Çünkü tek sevdiğimiz şey konuşmak...

Vazife olsa da olmasa da...

*

Rusya dahi Ayasofya ile ilgili “Türkiye’nin bir iç meselesidir” diyerek tüm tartışmaların uzağında dururken ülkemizde bu konu etrafında yapılan siyasi tartışmaları da hiç anlayabilmiş değiliz...

Lozan’ın yıldönümü olan 24 Temmuz’da Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesinin anlamını da söylemeye gerek yok...

*

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli özetlemiş:

Bu karar, egemenlik haklarımızın hilafsız ve şüphesiz kullanımıdır. Ayasofya egemenlik sınırlarımızın içinde. Nerede ibadet edeceğimiz, nereyi cami olarak göreceğimiz, nereyi açıp kapatacağımız Türkiye Cumhuriyeti’nin bileceği bir meseledir...

*

Bize göre manevi bir yara dosyası daha kapanmıştır... Ayasofya konusunu kamuoyu gündemine taşıyarak iktidarı yıpratma stratejisinin yanlış olduğunu söylüyoruz...

Halkı kutuplaştırmaya, yeni çatışma konularıyla bölmeye hakkımızın olmadığını da...

Namaz kılanlara cami, gezip görmek isteyenlere ise açık müze...

Kimseye de kapalı değil...

Kurgulanmış oyunlara düşmeyelim...

Orhan Pamuk ‘dünyanın geri kalanlarını’ aşırı derecede önemsiyor ama o dünyanın geri kalanlarının bin yıldan beri bizi yıkmak için uğraştığını unutuyor...

Dünyanın geri kalanlarının hallerini okuyoruz, görüyoruz, izliyoruz...

Bu konuyla ilgili Alman papaz Felix Körner’in açıklamaları ise cumartesi günkü yazımızda...