Perşembe akşamki 32.Gün’de bu haftanın konusunu tartıştık.
Asker-Sivil ilişkileri ve TSK’nın ülke siyaseti üstündeki etkinliğinin giderek erozyona uğramasını konuştuk. Son derece önemli katılımcılar vardı :
Prof. Mümtazer Türköne-Askeri hakim Faik Tarımcıoğlu- Em.Tuğgeneral Ramiz İlker- Em.Korgeneral Atilla Kıyat.
Karşılıklı iki ayrı görüş tartıştı.
Sizlere son iki gündür Ak Parti’nin iktidar olmasıyla birlikte, ülkemizdeki Asker-Sivil iktidar dengesinin nasıl değiştiğini anlatmaya çalıştım.
Özetle, Komutan’ın eskiden hayatımızdaki yerini, Atatürkçü-laik kesim için ne anlama geldiğini, O’nu nasıl tabulaştırdığımızı ve ardından da, Ak Parti’nin iktidar olmasından sonra yaşananları kısaca ve ana hatlarıyla çizdim.
Aslında 2003’ten bu yana giderek yoğunlaşan bir hesaplaşma yaşanıyor.
Atatürkçü, laik kesim adına TSK ile büyük bölümü dindar, ve pragmatik muhafazakar, diğer bir bölümü de dinci karışımı olan AKP arasındaki bu hesaplaşma çok eskilere dayanıyor. Türkiye’nin gelecekte kimler tarafından yönetileceğinin bir hesaplaşması bu...
Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) ülke çapındaki etkinliği ve kontrolünün değişme süreci başlangıcı, 2002 kasımındaki genel seçimleri Ak Parti’nin büyük çoğunlukla kazanmasıyla başladı.
Komutan’ın korktuğu, olmaması için hayatını vermeye hazırlandığı şey gerçekleşiyordu. Türkiye, O’nun güzünde “İslamcı veya Dinci” olarak görünen kesimin eline geçiyordu. Atatürk’ün istemediği herşey gerçekleşebilecekti.
Eskiden olsa, tereddütsüz müdahale edilebilirdi, ancak artık hem dünya, hem de Türkiye değişmişti.
Komutan, bağrına taş bastı ve sustu. Ancak bu suskunluğun da bir sınırı vardı. Atatürk ilkelerinin çiğnenmemesi gerekirdi. Bazı konularda sınırlar çizildi. İktidar ile ilişkileri iç içe olmayacak, belirli bir mesafe konulacaktı.
1986’da EMRET KOMUTANIM adlı kitabımı yazarken, Türk Silahlı Kuvvetlerinin hemen her kesimiyle konuşmuş, Komutan’ın liseden başlayıp emekliliğe kadar giden yolunu onunla birlikte yürümüştüm.
Teğmenliğinden Genelkurmay Başkanlığına kadar ki süreçte, nasıl bir eğitim aldığını, nasıl yaşadığını, evlendiğini, eşiyle birlikte nasıl terfi ettiğini, ne yiyip ne içtiğini incelemiştim. İnançlarını, hayal kırıklıklarını, Atatürk’e ve ilkelerine adeta kendini feda edercesine bağlılığını görmüştüm.
En çok dikkatimi çeken ve ilerde büyük sorun yaratacağını hissettiğim nokta, Komutan’ın dünyası ile biz sivillerin dünyası arasındaki büyük uçurumdu.
Komutan ile biz siviller, sanki iki ayrı gezengendeydik.
2009’a, Türkiye-AB ilişkileri açısından çok ümitli başlamıştık. Ak Parti, nihayet çağrıları kulak verdi ve Başmüzakerecilik görevini dışişlerinden ayırıp Egemen Bağış’a verdi. Asdından Avrupa bBirlği Genel Sekreterliği için dev bir kadro kuruldu. Bu kadarla da kalınmadı, adaylığımızın açıklandığı 2004’ten bu yana, Başbakan ilk defa Brüksel’e resmi gezi yaptı.
Hepimiz heyecanlandık.
Türkiye-AB müzakerelerinin hızlanacağını sandık. Ancak, Sarkozy-Merkel ikilisinin “Tam üyelik yerine İmtiyazlı Ortaklık” söylemi ve Ankara’nın hevesini kırmak için bu yaklaşımı sürekli tekrarlamaları , etkili oldu.
Avrupa’dan kaynaklanan engellemeleri, Türkiye’ye bakıştaki soğukluğu, temelde ikiye ayırabiliriz.
İŞSİZLİKTEN UMUT YOK
Her şeyden önce, cebimizden başlayalım.
Bu yılın en önemli gelişmesi, ekonomide yaşanacak. Ak Parti’nin politikalarından çok daha öncelikli Baykal-Erdoğan-Bahçeli kavgalarından çok daha öncelikli, çok daha dikkat çeken ve toplumun çok daha ilgilendiği konu :İşsizlik.
Beklenmedik gelişmeler yaşanmadığı taktirde, ekonomi yılın ortasından itibaren canlanmaya başlayacak. Özellikle de sonbaharda, hızlanma yaşanacak.
2009’da en ağır biçimde zarara uğrayan ve kaybedenlerinin başında hiç kuşkusuz, işsiz kalan vatandaşlarımız geliyor.
Bilmeyen, işsizliğin ne anlama geldiğini anlayamaz.
Evine ekmek götüremeyen, çocuğunun okul ihtiyaçlarını karşılayamayan bir babayı düşünebiliyor musunuz? Herhalde bundan daha küçültücü bir başka konum yoktur.
2009 işte bu açıdan en acılı yıllardan biri olarak anılacak.
AK PARTİ İLK DEFA İKTİDAR OLDU
Bu yılın siyasi bilançosunu yapacak olursak, en kazançlı kimin çıktığı konusunda herhalde ortaya tek başında Başbakan Erdoğan çıkar.
Tabii bu tip bilançolar daima çok tehlikelidir.
Bana göre kazanan, size göre kaybeden olabilir. Bugün ve yarınki yazılarımda, olaya genel açıdan bakacağım. Türkiye’nin siyasi-sosyal- ekonomik açıdan etkinliğini arttıranları araştıracağım. Belki sizinle aynı görüşte olmayacağız. Zira bu tip seçimi, baktığınız pencereye göre yaparsınız.
Yine de gelin notlarımızı karşılaştıralım.
Herhalde kimseler, 2009’un Erdoğan’ın Yılı olduğuna itiraz etmez. Bu vurguyu özellikle dış dünyadaki Erdoğan imajı için yapıyorum. Zira Erdoğan ünlü ‘one minute’ çıkışı ve sonrasındaki duruşu nedeniyle Ortadoğu’da sivrilen bir lider konumunda. Ciddi bir saygınlığı ve dinlenirliği var.
Geçen yıl boyunca Ak Parti ülkenin yönetimindeki etkinliğini, kimselerin tahmin dahi edemeyeceği bir oranda arttırdı. 2003’ten bu yana hükümet eden bu parti, 2009’da kesin şekilde iktidar oldu.
Bakın, hangi alanlarda etkin oldu: