Paylaş
1986’da EMRET KOMUTANIM adlı kitabımı yazarken, Türk Silahlı Kuvvetlerinin hemen her kesimiyle konuşmuş, Komutan’ınliseden başlayıp emekliliğe kadar giden yolunu onunla birlikte yürümüştüm.
Teğmenliğinden Genelkurmay Başkanlığına kadar ki süreçte, nasıl bir eğitim aldığını, nasıl yaşadığını, evlendiğini, eşiyle birlikte nasıl terfi ettiğini, ne yiyip ne içtiğiniincelemiştim. İnançlarını, hayal kırıklıklarını, Atatürk’e ve ilkelerineadeta kendini feda edercesine bağlılığını görmüştüm.
En çok dikkatimi çeken ve ilerde büyük sorun yaratacağını hissettiğimnokta, Komutan’ındünyası ile biz sivillerin dünyası arasındaki büyük uçurumdu.
Komutan ile biz siviller, sanki iki ayrı gezengendeydik.
Biz dünyada, onlar ise bambaşka bir yerde yaşıyorlardı.
Onları böylesine farklı olmaya bizler zorladık. Eğer bugün dünyalarımız çatışıyorsa, bunun sorumluluğu hepimize aittir.
KOMUTANI YERE GÖĞE KOYMAZDIK
Komutan’a teğmenliğinden generalliğine kadarki sürede, (hala da farklı değil) şöyle bir eğitim verilir:
- Bu ülkeye Atamız kurmuş ve bize emanet etmiştir. Vatanımızı iç ve dış düşmanlara karşı sizler koruyacaksınız.
- Atatürk ilkeleri (bağımsızlık-laiklik-bölünmezlik) ne pahasına olursa olsun, ayakta tutulacaktır.
- Sizler, şövalye ruhlu, namuslu, vatanı için canını vermeye hazır, disiplinli, kendini Atasına adamış birer kahramansınız.
Komutan böyle yetişir.
Genelde, sivile güvenmez, sivillerin dünyasını da pek paylaşmaz.
Hele politikacılara hiç güvenmez. Onları ciddiyetsiz, vatanından çok kendini düşünen kesim olarak görür.
Demokrasiyi de, Atatürk ilkelerinin sınırları içindeki bölümüyle benimser. Sınırlar aşıldı mı, müdahaleyi kendine bir hak olarak görür.
Bu eğitim şekli ve bu anlayış 1950’lerden (NATO’ya girişimizden) bugünlere kadar, hem de giderek artan biçimde süre gelmiştir.
Sivil ile Asker arasındaki bu yaşam ve düşünce farkı, yıllar geçtikçe artmıştır. Ne Asker Sivili anlamaya çalışmış, ne de Sivil Askerin dünyasına girmeye çabalamıştır.
ASKERİN STATÜSÜ GİDEREK GÜÇLENDİ
Komutan’ın konumu, 1950’lerden itibaren, özellikle soğuk savaş döneminde, hem içerdeki Devletçi Laik kesim (Egemen kesim), hem de dışarıdaki (Amerika ve Avrupa) güçler tarafındanısrarla yoğunlaştırıldı. Etkinliği giderek arttırıldı.
Demokrasimizin bir türlü rayına oturtulamadığı bu yıllarda, Komutan eller üstünde taşındı. Komünizme karşı bir sigorta olarak görüldü. Siyasete her müdahalesi “Demokrasiye ince ayar” diye alkışlandı.Halkın seçtiği temsilciler ise, sürekli biçimde “hırsız, egoist, çıkarcı” diye eleştirildi.
1960-2007 arasında, Türkiye’yi yöneten, laik-biraz demokrat- devlet ideolojisini ve sistemini korumak isteyen “egemen güçler” için, Komutan, sistemin devamının güvencesiydi.
Egemen güçlerin kamuoyuna verdiği Asker imajı çok netti:
- Toplum olarak Asker sayesinde varlığımızı sürdürebiliyorduk. Polis-MİT başta olmak üzere tüm güvenlik ve istihbarat kurumları Askerin denetiminde idi. Türkiye Askerden sorulurdu.
- Asker gerektiğinde hem politik hayata,hem de günlük yaşamın her alanına müdahale edebilirdi. Hatta müdahale etmeliydi.
- Asker, önce Komünizme karşı bizi korudu. Sonra, Dinci ve Siyasi İslama inanan, hatta biraz fazla dindarlarınbu ülkeninyönetimini ele geçirmesine karşı çıkmalıydı. Öteki Türkiye egemenleşmemeli, para el değiştirmemeliydi.
İşte Komutan bizim için böylesine önemliydi.
Onu tabulaştırmıştık.
Protokolün ön sıralarına çıkardık. Çankaya’yı emeklikomutanlara tahsis ettik. Atatürk’ünevinde başka birioturamazdı.
Genelkurmay Başkanının savunma bakanına bağlanmasını kabul edemedik ve onu direkt Başbakana bağladık.
Ne Başbakan, ne Bakanlar, ne Meclis Başkanı, kimse Komutan’a ters bakamaz, Komutan’ı kızdıramazdı.
Kızdırdıkları taktirde, ağızlarının payını alırlar, medya Komutanları alkışlar, laikkamuoyu da siyasetçileri sert şekilde eleştirirdi.
Komutan hepimizin gözünde son derece namuslu, vatanı için herhangi bir sivil kişiden çok daha büyük özveride bulunan kişiydi.
Egemen güçler olarakAskere, seçtiğimiz siyasi temsilcilerimizi denetleme hakkı verdik ve bir nevi dokunulmazlık zırhıyla da komutanı korumaya aldık.
ANCAK, BUNLAR OLURKEN BİRŞEYLER DEĞİŞİYORDU
Bu “Komutanı” bizler yarattık. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse, onlar da bu rolü sevdikler, benimsediler ve etkinliklerini genişlettiler. Kendilerini iyi eğittiler, disiplinlerinden hiçbirşey kaybetmediler. En önemlisi, ülkeyi bizzat yönetme hırsına girmediler. Her müdahaleyi sınırlı tutup, geri plana çekilmeyi bildiler. Sorumluluk almadan sivil hükümetleri denetlemeyi tercih ettiler.
Ancak bütün bunlar olurken, Türkiye’nin değişmeye başladığını fark edemediler.
Bir gün, bir olay oldu, hepimiz şaşırdık.
O gün ne yaşandı? Sonra ne oldu?
Yarın devam etmek üzere...
Paylaş