Mehmet Ali Birand

“Mustafa” demokrasi testine dönüştü...

21 Ocak 2010
Can Dündar, bu ülkenin en önemli fay hatlarından birine dokundu. Hep böyledir, kim ilk adımı atar ve kimsenin dokunmaya cesaret edemediği bir konuya değinirse, bedelini öder. Benim de birkaç defa başımdan geçtiğinden dolayı gayet iyi bilirim.Bir yandan, yaptığınız işten eminsinizdir. Hiçbir kötü niyetiniz yoktur. Bir olaya farklı bir açıdan bakmaktan başka hedefiniz olmamasına rağmen, birden bire üstünüze yürürler ve linç kampanyası başlar. Kendinizi yapayalnız bulursunuz. İlk başlarda size cesaret verenler de, kampanya uzarsa, yavaş yavaş uzaklaşmaya başlarlar. Bakın Can’ın başına neler geliyor?

Can Dündar, bu ülkenin en önemli fay hatlarından birine dokundu.

           

Hep böyledir, kim ilk adımı atar ve kimsenin dokunmaya cesaret edemediği bir konuya değinirse, bedelini öder. Benim de birkaç defa başımdan geçtiğinden dolayı gayet iyi bilirim.

           

Bir yandan, yaptığınız işten eminsinizdir.

           

Hiçbir kötü niyetiniz yoktur.

           

Yazının Devamını Oku

Ağca’nın gözü bizde değil, Avrupa pazarında…

20 Ocak 2010
Ağca işlediği suçlar kadar, hapishaneden çıkışıyla da uluslararası kamuoyunu meraklandırmasını bildi. Dikkat edecek olursanız, hapishane çıkışında Türkçe konuşmadı. İngilizce hitap etti. Böylece, ilgi duyduğu piyasanın Türkiye değil, başta İtalya olmak üzere Avrupa olduğunu gösterdi. Temel amacı, kendini pazarlayabilmek. Bugün basın toplantısı yapacak ve “malını” piyasaya sunacak. Ben pek cazip şeyler ortaya koyacağını sanmıyorum. Zira Avrupada hiç kimse, böylesine Mesih iddialarına para vermeye meraklı değil.

Ağca’nın hapishaneden çıkışı, girişi kadar gürültülü oldu.

           

Aslına bakacak olursanız, bu adamın öylesine müthiş bir cazibesi yok.

           

Ancak elinde iki önemli hikaye var.

           

Biri, Papa’yı vurma olayının arkasında, Rus-Bulgar komplosunun bulunup bulunmadığı idi. Ancak Komünizmin çökmesinden sonra, bu konudaki Amerikan-Avrupa ilgisi, tamamen bitmedi ama azaldı.

           

Yazının Devamını Oku

Ağca, 30 yıl sonra tekrar aramızda…

19 Ocak 2010
M.Ali Ağca ile İtalyan hapishanelerinde üç defa konuştum. Her konuşmamızda, yeni bir Ağca ile karşılaştım. Medya’nın ilgisini sürekli şekilde üstünde tutmasını bildi. Bildiklerinin daha büyük bölümünü de söylemedi. Bundan sonraki hedefi, - eğer gerçekten varsa- bildiklerini satarak hayatının geri kalanını daha rahat şekilde yaşayabilmek. Ağca’yı tekrar manşetlerde görürsek hiç şaşırmayalım.

M. Ali Ağca ile ilk defa 1988 yılında İtalya’daki Ascoli Piceno hapishanesinin küçücük bir odasında tanışmıştım. 32. Gün programı için ilk söyleşiyi yapmak üzere oradaydım. O zamana kadar kimseyle konuşmamıştı. Sonradan, birbirimizi iki defa daha gördük. 1994 ve 1996’da bu defa Ancona hapishanesinde buluştuk.

           

Her görüşmemde başka bir Ağca ile karşılaştım.

           

Her defasında anlattıkları da, kendi de değişikti.

           

Merakımdan, yıllarını birlikte geçirdiği hapishanenin müdürleriyle de konuşmuştun. Onların gözündeki Ağca nasıl bir insandı acaba?

           

Yazının Devamını Oku

Karamehmet ders verdi…

16 Ocak 2010
Perşembe günkü ihalenin bir başka yönü, Türk iş dünyasının alması gereken bir ders ve bir insanın meydan okuyuşu idi. Mehmet Emin Karamehmet tutumuyla herkese “beni yıkamayacaksınız” mesajı verdi. Bir patronun, malını almak isteyenlere nasıl direnmesi gerektiğini de gösterdi. Bravo doğrusu...

Perşembe, Türkiye’nin ekonomik ve sportif tarihinde bir dönüm noktasıydı. Saatler boyunca, Haber Kanalları tarafından canlı olarak yayınlanan ihale, neresinden bakılırsa bakılsın bir İLK oluşturdu.

 

Burada sizlere, ihalenin astronomik rakamından, bu paranın nasıl karşılanacağından veya Digitürk’ün abone fiyatlarının zamlanıp zamlanmayacağından söz etmek istemiyorum.

 

Benim dikkatimi çeken, Mehmet Karamehmet idi.

 

Saatler boyunca bir var olmak mücadelesi verdi.

 

Yazının Devamını Oku

Şimdi, tamirat dönemi başlıyor…

15 Ocak 2010
Türk-İsrail ilişkileri, açıkçası direkten döndü. Ankara krizi iyi yönetti, soğukkanlı davrandı, abartılmadı ve sonunda tatmin edici bir sonuç aldı. Telaviv de Türkiye ile ilişkilere önem verenlerin ağır bastığı ortaya çıktı. İsrail dışişleri bakanlığı doğru bir adım attı ve işi uzatmadan olayı noktaladı. Ancak bundan sonrası çok önemli. Hem İsrail, hem de Türkiye’nin bilmesi gereken bazı gerçekler var.

Türkiye ile İsrail ilişkileri açıkçası direkten döndü. Eğer İsrail’in şahinleri tutumlarında ısrar etse, özür mektubunun yollanmasına karşı çıksalardı, büyük olasılıkla bugün Türk Büyükelçisi Oğuz  Çelikkol geri  alınmış, hatta Büyükelçilik müsteşar düzeyine indirilmiş olacaktı.
 

Tabii arkası da gelecekti.

Her hafta bir gösteri olacaktı.. 

Başbakan başta, Ak Parti iktidarı fırsat yakaladıkça İsrail’e sert tepki gösterecekti. 

Bu durum giderek ilişkileri eritecekti. 

Biz de, İsrail’de önemli kayıplara uğrayacaktık. 

Başbakan bu defa çok dikkatli davrandı.

Yazının Devamını Oku

Hoyratlık etmeyin...

14 Ocak 2010
İlk adımı kim atttı? İlişkilerin bu noktaya gelmesinden kim sorumlu? Bu soruların yanıtlarını bulamayız belki, ancak karşılıklı olarak öylesine gereksiz bir hoyratlık, öylesine sert bir hava estiriliyor ki, Türk-İsrail ilişkileri, uzun yıllardır ilk defa tehlikeli şekilde geriliyor. Kimse bu ilişkilerin kopmasını istemiyor, ancak kimse de kopmaması için çaba harcamıyor.

İsrail ile ilişkilerimiz, Ak Parti iktidarının ilk yıllarında gayet iyi gidiyordu. Hatta islamcı bir partinin böylesine bir yaklaşım göstermesi çoğu çevrenin dikkatini çekmiş, AKP’ye prim kazandırmıştı.  Batıdan yana tutumun bir işareti olarak görülmüştü.

 

Erdoğan’ın tepesini attıran olay, İsrail’in Türkiye’nin arabuluculuğunda önce  ateş-kes sözü verip ardından Gazze’yi yerle bir etmesiydi.

 

Başbakan, diplomasiyi filan bir yana bıraktı ve İsrail’in bu tutumuna karşı açıkça tutum aldı.

 

Türk-İsrail ilişkilerinde ilk defa böyle bir durumla karşı karşıya kalınıyordu. Şimdiye kadar Ankara, bazen mülayim, bazen sert İsrail’in Filistinlileri dövmesini eleştirir, ancak orada dururdu. İlişkiler devam ederdi.

 

Yazının Devamını Oku

Onlar artık “Monşer” değil “Ağır İşçi”

13 Ocak 2010
Geçen hafta, Türk Dış politikasında bir “İLK” yaşandı. 180 büyükelçi Ankara’da toplandı ve dört gün boyunca, tam anlamıyla bir beyin fırtınası yaptı. Aslında daha önce de bu tip toplantılar düzenlenirdi, ancak bu defaki çok farklı oldu. Dışişleri Bakanlığı da, kabuk değiştirme sürecine girdiğini ortaya koydu.

Bu köşeyi yakından izleyenler bilirler. Davutoğlu’nun önce Başbakan’ın dış politika danışmanı olarak, sonra da Dışişleri Bakanlığına geldikten sonra, bu ülkenin dış politikasını büyük oranda değiştirdiğini sık sık yazmışımdır.

 

Bunun, “Türkiye’nin yön değiştirmesi” olmadığını, tam aksine yapılması gerekenin yapıldığını tekrarlamışımdır.

 

Davutoğlu, akademik bir geçmişten geliyor. Buna rağmen, kısa sürede soyut kavramlar ve akademi  dilinden  kurtulmasını bildi. Uluslararası politikanın, günlük pragmatik yaklaşımını başarılı şekilde uygulamaya başladı.

 

Bakanlığı canlandırdı.

 

Yazının Devamını Oku

Ne bölünüyor, ne parçalanıyoruz, sadece gerçek iktidar el değiştiriyor

12 Ocak 2010
İyimser bir havada bulunmamız için fazla bir gerekçe olmayabilir, ancak toplumun bazı kesimlerinde öylesine bir karamsarlık oluşmaya başladı ki, çok rahatlıkla ülkenin bir felakete sürüklendiği kaygısına kapılabilirsiniz.Muhalefetin estirdiği fırtına ve medyada çıkan yazılar karamsarlığı körüklüyor. Nitekim, olayları çok yakından izlemeyen kesimde “Ne oluyoruz, nereye gidiyoruz?” soruları giderek yaygınlaşıyor.Gerçek durum ne? Sahiden durum böylesine kötü mü? HAYIR. Nedenleri de çok açık şekilde ortada...

Sabahları, gazetelere şöyle bir baktığımda dahi içim kararıyor.

 

Akşamları,  TV kanallarındaki talk showları izleyince durum daha da karanlıklaşıyor.

 

Gün boyu insanlarla karşılaşıyorum, sorularına muhatap oluyorum.

 

Üniversitelerde konferanslara katılıyorum, bazı TV programlarında da konuk olarak sorularla karşılaşıyorum. Hele Abbas Güçlü’nün programlarını izlerken, gençlerin ülkeye bakışlarını dinlerken açıkçası ürküyorum.

 

Yazının Devamını Oku