Mehmet Ali Birand

İsviçre, Türkiye’nin AB rüyasını dağıttı

30 Aralık 2009
2009 yılının önemli gelişmelerinden biri de İsviçre’deki minare referandumu oldu. İsviçre’liler, belki de farkında olmadan, Avrupalıların bir süre öncesine kadar gizlemeyi başardıkları, İslam’a tepkili yaklaşımı, apaçık ortaya çıkardılar. Pandora’nın kutusu açıldı, cinler etrafa dağıldı. Türkiye’nin Avrupa’da neden sürekli engellendiği de, şimdilerde çok daha iyi anlaşılır oldu.

2009 yılını birçok açıdan değerlendireceğiz, ancak en anlamlı gelişmelerden birinin, İsviçre’deki minare referandumu olduğunu söyleyebiliriz.

 

İsviçre, Avrupa’nın göbeğinde son derece refah içinde yaşayan 7 milyonluk bir ülke. Tek kuşkuları, rahatlarının  bozulması, elde ettikleri varlık ortamının tehlikeye girmesi. Son derece kibar, para getirdikleri sürece yabancılara kucak açan, sakin bir toplum.

 

Bu toplumu en az rahatsız eden unsurların başında da, aralarındaki 400 bin müslüman geliyor. Topu topu 4 adet minareli camii ile birlikte, İsviçre’lilerin günlük hayatlarında İslam ile neredeyse temasları  dahi yok, denilebilir.

 

Buna rağmen, minarelerin yasaklanması kararının nedenleri incelendiğinde, ortaya Avrupa’nın bir gerçeği çıkıverdi. Pandora kutusu açıldı ve cinler dağıldı. Bu küçücük ülkenin referandumu, öylesine bir damara rastladı, öyle bir sinire çırptı ki, o gün bugündür tartışmalar durmuyor, aksine yaygınlaşıyor.

Yazının Devamını Oku

2009’da Türk yaklaşımı hızla değişti...

29 Aralık 2009
2009 yılının en çarpıcı gelişmesi, 40 yıldan bu yana, dış sorunlarımızı çözmekte kullandığımız genel yaklaşımların değişmesi. Bugün izlenen yaklaşımlarla eski tutumlar karşılaştırıldığı zaman çok büyük farklar görüyoruz. Batı medyasındaki “Türkiye eksen değiştiriyor” eleştirileri de giderek artıyor. Acaba gerçekten eksen mi değiştiriyoruz. Eskiden ne yapardık, şimdi ne yapıyoruz?

Bu hafta sizlerle, 2009 yılında dikkatimizi çeken gelişmeleri paylaşacağım.  Bunların başında da dış politika geliyor.

 

Zaman zaman geriye bakıp, bugünkü gelişmelerle karşılaştırma yapmak gerekiyor. O zaman, yaşadığımız  değişimleri  ve bunların yararlı mı, yoksa zararlı mı olduğunu çok daha iyi anlayabiliyoruz.

 

Bugün sizleri, işte bu niyetle gerilere götüreceğim ve birlikte yaşadığımız  eski günlerle bugünleri karşılaştıracağım.

 

40 yılı aşkın süredir, Türk dış politikasında ne gibi yaklaşım farkları oldu? Ne tip krizlerde, nasıl tepkiler verdik? Uluslararası sorunlarda nasıl bir pozisyon aldık? Dış politikaya yönelik, ancak tamamen bizi ilgilendiren  krizlerde ne yaptık?

 

Yazının Devamını Oku

Bu yasalarla açılım yürümez

26 Aralık 2009
İktidar kalpleri kazanmak ve gerilimi indirmek için adımlar atıyor, aynı anda yasaları uygulamakla sorumlu savcılar tutuklamalar yapıyor, mahkemelere gidiyor. Birbiriyle çelişen gelişmelerle karşı karşıyayız. Bu kısır döngüden kurtulmanın tek yolu var....

Son derece güç ve garip bir durumla karşı karşıyayız. Eğer kısa sürede çözüm bulunamazsa, Açılım olduğu yere çakılıp kalacak.

 

İktidar, bütün gücüyle Kürt  sorununu “yaşanabilir” bir noktaya indirmek ve PKK terörünü günlük yaşamımızdan çıkarmak istiyor. Bu yönde çaba harcıyor. Gerilimi indirmeye çabalıyor. Ancak, ortamı hafifletme sırasında bir bakıyorsunuz, gösteri yapan çocuklar tutuklanıyor. DTP’nin Belediye başkanları gözaltına alınıyor, Ahmet Türk mahkemeye veriliyor. O zaman da Güneydoğu ayaklanıyor. Tepkiler doğuyor, gerilim artıyor. Olaylar büyüyor. Açılım tehlikeye giriyor. Hadi  bakalım, yeniden yumuşatma çabaları, yine kimi alttan alan, kimi gözdağı veren demeçlerle Açılım rayına  oturtulmaya çalışılıyor. Kendi kendinize “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” diyor olabilirsiniz.

 

Neden bu çelişki var?

 

Savcılar, yargıçlar ve güvenlik güçleri, açılımı bozmaya mı çalışıyorlar?

 

Yazının Devamını Oku

Arınç, olaydan kötü kokular alıyor

25 Aralık 2009
Başbakan yardımcısı Arınç ile dün birkaç saat süreyle başka konuları da kapsayan bir birlikteliğimiz oldu. Tabii iş ister istemez döndü dolaştı suikast girişimine geldi. Arınç’ın neler söylediğini televizyonlardan ve gazetelerden okumuşsunuzdur. Ben size onun neler söylemediğini anlatacağım, kendi gözlemlerimi paylayaşacağım.

Tekrar ediyorum, aşağıda okuyacaklarınız Arınç’ın ağzından çıkmadı. Bunlar benim gözlemlerim.

 

Başbakan yardımcısı, Genelkurmay Başkanlığının yaptığı açıklamayı tatmin edici bulmuyor. Eski türkçe deyimiyle “zırva tevil götürmez” (saçma sapan boş bir düşünceyi, eylemi haklı göstermeye kalkışmak yanlıştır) anlamına gelen bir tutum içinde. Evinin etrafındaki askerlerin  başka bir görevle orada bulunduğu gerekçesine de inanmıyor. İlerde gerçekleştirilebilecek bir girişimin hazırlığı olabileceği kanısında.

 

Arınç, işte bundan dolayı biran önce bu konunun iyi bir şekilde soruşturulup gerçeklerin ortaya çıkmasını istiyor.

BU GÜVENSİZLİK BİTİRİLMELİ

 

Yazının Devamını Oku

Barthelomeos kamuoyunu kazandı…

24 Aralık 2009
Patrik, öyle bir açıklama yaptı ve öyle bir cümle kullandı ki, hepimizin dikkatini çekmesini bildi. Bu konuşma ilk defa, kamuoyunun büyük bir bölümünde olumlu yankı buldu. İtirazcı çevrelerin hem sayıca, hem de şiddetlerini kaybettikleri görüldü. Erdoğan bile bu çıkışı sorun etmedi. Eee, şimdi ne olacak?

Patrik Barthelomeos’un  son demecini günlerdir tartışıyoruz. Doğrusu, bundan daha etkili bir çıkış, bir dikkat çekiş olamazdı. Patrik müthiş bir PR (Halkla İlişkiler) başarısına imza attı. Başbakanla defalarca konuşsa,  Milli Eğitim Bakanından onlarca defa söz almış olsa dahi, bu kadar etkili olamazdı.

 

Demecin ilk duyulduğu günden bu yana çıkan bütün gazeteleri okudum. TV, haber programları ve haberlerini izledim, demeçleri inceledim.

 

Sonuç çok net:

 

-   Patrik, sözleriyle kamuoyunun dikkatini çekmesini bildi. Ruhban okulunun açılması konusunu gündemin en tepesine yerleştirdi.

-

Yazının Devamını Oku

Açılımda yepyeni bir dönem başlıyor…

23 Aralık 2009
Demokratik Açılım, son aylarda yaşanan gelişmelerle yepyeni bir sürece girdi. Artık gerçek aktörler yerlerini aldılar. Müzakere yöntemi ve genel yaklaşımın değişmesi, eskiye oranla çok daha yaratıcı olunması, toplumun psikolojinin çok daha dikkatle izlenmesi ve çok daha cesur adımlar atılmasının gerektiği bir dönemdeyiz. Dengeler değişti, yeni güç odakları doğdu. Buna karşılık, Başbakan Erdoğan yapayanlız. Ne muhalefetten, ne de toplumdan destek görüyor. Gelecek yıl da Genel seçimler var. Şimdi en önemli soru, Başbakan’ın bütün bunlara rağmen yolunda devam edip etmeyeceğidir.

Hiç gocunmayalım.

 

Kendi kendimizi aldatmayalım.

 

Abartılı milliyetçi söylemler, sloganlarla işi geçiştirmeyelim.

 

Gelin karşımızdaki gerçeklere bakalım ve gerçekçi bir değerlendirme yapalım.

 

Yazının Devamını Oku

Doğrudur, Patriği çarmığa geriyoruz…

22 Aralık 2009
Davutoğlu ne kadar kızarsa kızsın, Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos, artık bıçak kemiğe dayanmış olacak ki, patlamış, içini dökmüş. Kendini çarmıha geriliyormuş gibi hissettiğini, artık AHİM’e gitmek zorunda kalacaklarını. Söylemiş. Ankara’nın kararsızlığına, Ruhban Okulu konusunu yıllardır süründürmesine isyan etmiş. Patrik, genelde çok dikkatlidir. Türk hükümetlerini karşısına almaz ve daima Türkiye’yi savunur. Eğer bu defa böylesine sert bir çıkış yapıyorsa, bu sese kulak vermek gerekir.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun  tepkisine katılmıyorum.

           

Patrik haklıdır. Devlet ilgisizliğiyle, verdiği sözleri tutmayarak, 38 yıldır bir Türk kurumunu oyalayarak Patriği çarmıha germiştir.

           

Sayın dışişleri bakanınız kusuruma bakmasın, ancak Devletimizde çarmıha germe kültürü ve alışkanlığı vardır. Bunu da sadece Patrikhaneye karşı değil, geçmişte nice vatandaşına , hatta kurumlarına uygulamış, hala da uygulamaktadır.

Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos- bilmeyenler için söyleyeyim- arkasından milyonlarca Ortodoksu sürükleyen, dünyanın dört bir köşesindeki Ortodoksların büyük bir dikkatle izledikleri dini bir liderdir. Müslüman bir ülkenin kalbinde oturan bir Patrikhanenin Uluslararası konumundaki lideridir.

           

Bizler ise bu durumdan gurur duyacağımıza, hoşgörümüzün bir simgesi gibi niteleyeceğimize, onu  Fener patriği diye küçümseriz.

Yazının Devamını Oku

Öcalan gücünü gösterdi, biz ne yapacağız…

19 Aralık 2009
Abdullah Öcalan, İmralı’daki hücresinden, DTP ve PKK’yı yönetebildiğini ve Kürt sorununda başrolün kendine ait olduğunu gösterdi. Bir işaretiyle Kandil’den heyet getirtti, sonra “geri dönün” dedi ve krizin büyümemesini sağladı. Bir açıdan, hem liderliğini katmerleştirdi, hem de gerçek muhatabın kendisi olduğunu gösterdi.

Öcalan’ın ne denli güçlü olduğu biliniyordu, ancak bu kadar etkili olduğunu kimse tahmin etmiyordu.

 

DTP milletvekillerinin istifalarını geri almaları, Açılımın bundan sonraki sürecinde, tüm dengeleri değiştirdi.

 

Öcalan bu tutumuyla, gerçek liderin kendisi olduğunu, eğer bu sorun çözülecekse muhatabın başka yerde aranmaması gerektiğini gösterdi.

 

Bir direktifiyle, Kandil’den heyet getirtti.  Mahmur’u boşaltabileceğini ispatladı. Bir başka işaretiyle yol haritasını açıkladı ve kendini adres göstertti. Ankara’dan ses çıkmayınca, bu defa  PKK’ya Tokat’ta uyarı ateşi açtırttı. O da yetmedi, önce DTP’lileri istifa ettirip, ardından şimdi de istifalarını geri aldırttı.

 

Yazının Devamını Oku