Paylaş
Telefonumun birileri tarafından izlendiğinden hep emin olmuşumdur da, fiilen banda alınmış bir konuşmamı hiç dinlememiştim.
Önceki gün, Ağır ceza savcılarından biri davet etti ve önüme 3-4 konuşmamı koydu.
Bunlar, 28 şubat döneminden kalma bantlardı.Hanefi Avcı’nın evinde yapılan araştırmada bulunmuş.
32. Gün ekibiyle program hazırlama tartışmaları, arkadaşlarımla sohbetlerimi kapsayan konuşmalar.
Besbelli, polis tarafından dinlenmişim. O dönemlerde (1996-1998 ) , özellikle Kürt sorunuyla ilgili resmi ideolojiyi sürekli eleştiriyordum. Askerlerin büyük baskısı altındaydım. Zaten ünlü Andıç olayı da, hemen hemen aynı yıllara rastlar. Fetullah Gülen’e karşı kampanyalara katılmadığım için sert tepki alırdım.
Zaten savcı, konuşmalarda herhangi bir suç unsuru bulunduğundan dolayı değil, bu konuşmaların bana karşı bir şantaj niyetiyle kullanılıp kullanılmadığını öğrenmek, bu konuda şikayetçi olup olmadığımı sormak için davet ettiğini söyledi.
İNSAN KENDİNİ ÇIRILÇIPLAK HİSSEDİYOR
Bantlarda, şantaj yapılmasına yarıyacak herhangi bir konuşma dayoktu, ancak doğrusu, Avcı’nın bunca yıl bu bantları neden sakladığını da anlayamadım.
Bütün bunlara karşılık, fena halde sinirlendim .
Yıllar önce Ertuğrul Özkök, Devlet Bakanı Taner Güneş ile konuşma bantları internete düşünce büyük tepki göstermişti. Konuşmalarda önemli birşey yoktu, Özkök’ün neden bu kadar tepki verdiğini anlamamıştım.
Şimdi anladım.
Son derece masum bir konuşma dahi, sonradan dinlediğinde anlam değiştiriyor. O kırık cümleler, manidar gülüşmeler, kriptik sözler, birden bire gizemli bir hava yaratıyor. Sanki birilerine karşı komplo kuruyormuşunuz gibi algılanması çok kolay bir ortam oluşuyor.
İnsan kendini çırılçıplak hissediyor.
Suç unsuru olmayan konuşmaları dinleyenlere lanet ettim.
Emniyetin böylesine hoyratça insanların özeline girmelerinin rezilliğinden iğrendim.
Türkiye’ de adam harcamanın ne kadar kolay olduğunu bir defa daha gördüm.
Yazıklar olsun...
İÇİŞLERİ NE ZAMAN İNCELEME BAŞLATACAK?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, geçenlerde Dink cinayetiyle ilgili olarak, ailenin açtığı dava hakkında verdiği kararın en önemli yanı, emniyet ve jandarma yetkililerinden bazılarının ihmalinden söz etmesiydi.
Hrant Dink olayında kimlerin sorumlu olduğunu hepimiz biliyoruz.
İçişleri Bakanlığı çok daha iyi biliyor.
Gazeteler yazdı, Başbakanlık teftiş kurulu Trabzon ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü personeli için, Jandarma gibi, soruşturma yapılmasını önerdi.
Ancak, hala çıt çıkmıyor.
Oysa, Atalay bu konuda ne kadar duyarlı olduğunu defalarca açıkladı.
Peki neden?
Neden kimseler kıpırdamıyor?
Mutlaka bir nedeni vardır.
Açıklama bekliyoruz.
İçişleri Bakanlığı, ya neden hiç ses çıkartmadığını bize anlatmalı veya artık fazla uzatmadan bu konuya eğilmeli ve incele başlatmalı.
Türk kamuoyunun önemli bir kesiminin beklentisi bu yöndedir...
YOUTUBE VE FACEBOOK YETMEZ, GOOGLE’U YASAKLAMALIYIZ...!
Başlığı okuduğunuz zaman sakın şaşırmayın.
Şaka da yapmıyorum.
Türk toplumu, değişen dünya koşullarına çok kolaylıkla uyum sağlar. Ne zaman nerede bir yenilik varsa, kısa sürede burada uygulanmaya başlanır.
Son istatistiklere bir göz atınca hemen anlarsınız.
İnternet kullanımı 10 yıl içinde 50 milyona ulaşacak.
Facebook kullananlar arasında, Avrupa piyasasında Türkiye 5 inci sırada ve 10 yıl sonra 3 üncülüğe çıkacak.
Bütün bu yenilik merakına karşılık, Türk Devleti tam aksine geri kafalı ve son derece muhafazakar.
Youtube yıllardır yasaklı ve çeşitli gerekçelerle, Türk Devleti tarafından daha uzun süre kapalı tutulacağa benziyor.
Sıra, Facebook’ta...
Hiç merak etmeyin, yakında Facebook’u da bir fırsat bulup kapatırız. Hatta şimdiden bu olasılığın hazırlıkları dahi var.
Bence bu da yetmez.
Mutlaka Google’u da kapatmalıyız.
Hatta hatta, Twitter’ı da bir fırsatı bulup susturmalıyız.
Devletimiz ve yasalarımız bunu gerektiriyor
Bu kafaları ve bu yasaları değiştirmedikçe bu ülkenin önünü açamayacağız.
KÜRTLER KENDİLERİNİ NEDEN FAKİRLİĞE MAHKUM ETSİN...
Geçenlerde Haber Türk gazetesinde Fatih Altaylı çok ilginç bir grafik yayınladı.
Referandumda üçe bölünmüş bir Türkiye’den söz edildi ya, Fatih bu üç bölgenin gelirini yayınladı. 2007 rakkamlarına göre, Batı, Orta ve Doğu’nun gelirlerinin gösterildiği grafik çok çarpıcı.
Kişi başına gelir Batı’ da 8.790 dolar, Doğu’da 3.268 dolar.
Abdullah Öcalan ile Bekaa vadisinde ilk konuştuğum dönemde , bana ve daha sonra birçok gazeteciye de söylemişti. “Bağımsızlık peşinde değiliz“ demiş ve şöyle devam etmişti:
“...Kürtler neden bağımsızlık peşinde koşsunlar ? Bulunduğumuz bölge hem son derece fakir, hem de içine kapalı. Denize çıkışı yok. Şimdi bağımsızlık isteyip, İstanbul’a veya ülkenin en zengin bölgesi olan Batı’ ya pasaportla mı gidelim? Oysa bizim istediğimiz, bize de ait olduğuna inandığımız Türkiye’ nin tüm zenşinliğini bizlerle paylaşmaktır...”
Kürtlerin bir bölümü hala bağımsızlık peşinde koşuyor.
Ancak neresinden bakarsanız bakın, bu mantık kendilerini fakirliğe mahkum etmekten başka bir şey değil. Galiba, Öcalan bu konuda daha sağlıklı düşünüyor.
2007 rakkamları Batı Orta Doğu
Milli gelir
(Milyar $) 291 133 46
Kişi başı
gelir ($) 8.790 5.801 3.268
Top. milli
gelir oranı (%) 62 28 10
İl sayısı 23 30 28
Nüfus ( milyon) 33 23 14
KOMİKLİĞİN SONU YOK...
Kürt Sorununu çözebilmek için iktidar, kanter içinde Açılım hesapları yapıyor. Açılım’ın ne kadar gerekli olduğunu anlatıyor. Hatta aynı devlet, Öcalan ile görüşmelerin yapıldığını ilk defa kabul etti. Aynı zamanda da demokrasinin giderek genişlediği ve bu sorunun ancak bu yöntemle çözülebileceğini savunuyor.
Sonra, tutup gazeteci Namık Durukan’ı mahkemeye veriyor.
Neden biliyor musunuz?
PKK yöneticisi Duran Kalkan’ın “Genel af çıksa dahi silah bırakmayacağız” şeklindeki açıklamasını gazetesinde yazdığından dolayı. Hem de istenen ceza, neredeyse adam yaralamaya yakın: 7.5 yıl.
Sorarım sizlere, bu komiklik değil de nedir?
Buna demokrasi denilebilir mi?
Buna söz özgürlüğü denilebilir mi?
ÜNLÜLER DE ÇOCUKTU…
Hikmet Altınkaynak’ın kaleme aldığı “Ünlüler de Çocuktu 2” adlı kitap Can Yayınları’ndan çıktı.“Sevdiğiniz bir ünlünün çocukluğunu hiç merak etmiş miydiniz?” diye sorun kitap eğer cevabınız evetse sizi birçok ünlünün çocukluğuna götürüyor. Kitap’da öğretmenine aşık olan Nail Güreli’yi de bulacaksınız. Odası Ernest Hemingway posterleri ile kaplı bir çocuk olan Zülfü Livaneli’yi de. Babasının “Okulu bitirirsen seni tiyatroya götüreceğim” diyene kadar devamlı sınıfta kalan Müjdat Gezen’i de “Ünlüler de Çocuktu”da okuyabilirsiniz.
TÜRKİYE’DE DERİN DEVLETİN TARİHİ “ÇELİK ÇEKİRDEK”
Ergenekon ile beraber “Derin Devlet”le ilgili araştırmalara, kitaplara bir yenisi de Şamil Tayyar’ın Timaş Yayınları’ndan çıkan kitabı “Çelik Çekirdek” ile geldi. Tayyar kitabında Derin Devlet’in gizli tarihinden başlıyor. Son günlerin önemli gündem maddesi Hanefi Avcı’nın tutuklanması ile bitiriyor. Kitap’da ilginizi çekebileceğini düşündüğüm bazı sorulara Tayyar’ın cevaplarını bulabilirsiniz. Bu soruların bazıları söyle;
· Cumhuriyet’i Osmanlı Derin Devleti mi kurdu?
· İsmet İnönü, Atatürk’ü nasıl tasfiye etti?
· İstihbarat Dairesi AKP hakkındaki kapatma davasına nasıl delil üretti?(Timaş Yayınları Tel: 0212 511 24 24)
Paylaş