Paylaş
Gülen Cemaati hakkındaki Ülke Efsanelerini dün sizlerle paylaşmıştım.
Bu Cemaati diğer gruplaşmalardan ayıran en önemli unsur, kurmayı başardıkları mekanizmadır. Disiplinli, birbirine inanarak çalışmaları ve Gülen hocalarına olan sadakatleri.
Türk toplumu, temelden disiplinsiz ve koordinasyonun ne demek olduğunu bilmediğinden dolayı, Cemaat’in faaliyetlerini, olduğundan da fazla yüceltiyor, abartıyor ve efsaneleştiriyor.
Cemaat, benim dışarıdan görebildiğim kadarıyla, son derece iyi organize olmuş bir görüntü veriyor. Kim ne yapacağını biliyor ve bir başkasının işine karışmıyor.
Vakıf çalışmaları, içeride ve dışarıdaki eğitim mekanizmaları iyi işliyor. Bu çarkı çevirebilmek için gereken mali katkı mekanizması da son derece başarılı. Para verenlerin bir bölümü isimlerinin dahi duyurulmasını istemiyor, diğer bir bölümü de karşılığını sormuyor.
İnanca ve sevgiye dayalı bir çark, dişlileri kırılmadan dönüyor.
Bu birlikteliği yaratan da Fethullah Gülen.
İşin temelindeki felsefe, muhafazakar, dini değerlere önem veren genç bir nesil yaratmak.
Ortada, gizli saklı bir komplo yok.
Cemaat bir yerde, başarısının kurbanı olma yolunda, denilebilir.
CEMAAT, SİPERDE YAŞADI VE BU SAYEDE KENDİNİ KORUDU
Gülen Cemaati’nin böylesine başarılı bir performans göstermesinin bir nedeni, iyi örgütlenmeleriyse, diğer nedeni yıllar boyunca özellikle asker tarafından inanılmaz bir baskı altında tutulmalarıdır. Sürekli izlendiler, sürekli davalar açıldı, sürekli cezalandırıldılar. Tüm vakıfları en küçük kuruşuna kadar defalarca (özellikle 28 Şubat döneminde) kontrol geçti.
Kendi kendilerine öylesine bir koruma mekanizması oluşturdular ki, bu sayede hem kenetlendiler, hem dayanışmalarını arttırdılar, hem de Cemaati genişletmeyi bildiler. Kendilerini pek açığa vermemeyi, ortalarda konuşmamayı öğrendiler. Yıllar boyunca siperde yaşadılar. Her an kontrolden geçeceklerini bildiklerinden dolayı, hesaplarını hem iyi tutmayı, hem de gizlemesini öğrendiler. Bu sayede ayakta kalabildikleri gibi, bu korunma mekanizmaları sayesinde etkinleştiler.
Haksızlığa uğramanın bir nevi ödülünü aldılar.
Ancak, bu eski alışkanlıkları, devir değişmesine rağmen, hala bir ölçüde devam ediyor. Devam ettikçe, bu defa işin rengi değişiyor ve efsaneye dönüşüyor. Cemaati tehlikeli gören kesimler de, gücü hakkında abartılı bir propaganda yapınca, işin rengi değişiyor.
Her kurumda gizli bir casusu veya parmağı olan, gizli çalışan, tehlikeli bir örgüt havası doğuyor.
* * *
PERDEYİ, DAHA DA ARALAMAK GEREKİYOR...
Aslına bakarsak, iki gündür dikkat çekmeye çalıştığım bu tehlikeyi, Cemaat de görüyor. Ancak anlayabildiğim kadarıyla nasıl üstesinden gelebileceği konusunda pek fikirleri yok.
1999’dan bu yana Gülen Cemaati, siperden yavaş yavaş çıkmaya başladı.
Eskiyle karşılaştırıldıkları taktirde, çok daha fazla şeffaflaştılar. Kamuoyuna çıkmaya, Cemaat adına konuşan yarı sözcü konumunda kişiler çıkarmaya başladılar.
Ancak, yetmiyor.
Benim görebildiğim kadarıyla, henüz eski dönemin alışkanlıkları kolaylıkla gitmiyor. Ön plana çıkmamak, Gülen Hareketi’ni fazla tartıştırmamak, mali kaynakları fazla konuşmamak gibi alışkanlıklar hala sürüyor.
Kolay değil.
Zira böyle bir hareketi oluşturmak ve sürdürebilmek gerçekten zor. Eskiden, baskılar varken, daha kolaydı da, şimdilerde giderek zorlaşacaktır.
Zira artık devir değişti. Artık insanlar fedakarlıkların karşılığını isteyeceklerdir.
Kimi daha iyi yerlere atanmak, kimi iyi bir hale kazanmak, kimi siyasette destek peşinde koşacaktır. Kalpten kalbe inancı sürdürmekte zorlanmalar dönemine girilecektir. Hele, gecinden versin, Gülen sonrasında durum çok daha zorlaşacaktır.
Bu tehlikeleri aşmanın tek yolu, gizemden çıkmak, perdeleri biraz daha aralamak ve şeffaflaşmaktır. Hemen “ Söylemesi kolay, yapması zor” diyenleri duyar gibiyim.
Ancak, başka çıkışları yok...
Dünkü yazımda altını çizdiğim bir olasılığı tekrarlayayım:
Dünkü yoldaşlarınız, bugün sizleri baş tacı eden siyasiler, yarın işler ters dönerse, Gülenci avı başlatırlarsa hiç şaşmayın. Bu tuzaktan, ancak gizli bir örgüt havası dağıtılırsa kurtulunur...
Paylaş