Paylaş
Bu yazıyı okuyacak olanların bir bölümü bana çok kızacak.Türkiye’yi bölmeye çalışmakla, Kürtçülük propagandası yapmakla suçlayacaklar.
Oysa size anlatmak istediklerimin ne bölücülükle, ne de Kürtçülükle ilgisi var. Doğal bir gelişimedikkat çekmek istiyorum.
Ahmet Türk’ün, TBMM gurup toplantısındaki konuşmasının bir bölümünü Kürtçe yapması kıyametleri kopardı.Ankara’da fırtına esti.
Önce Ahmet Türk’ten başlayalım.
Neden? Neden bu adımışimdi atma ihtiyacı duydu?
Benim görebildiğim kadarıyla Ahmet Türk, yerel seçimler öncesinde, AKP’nin Kürtyaklaşımındaki fiyakasınıbozmak istedi.
AKP, bir süredir öyle adımlar atıyor ki, özellikle TRT-6’yı başlatmasıyla öylesine bir prestij kazandı ki, kamuoyundasanki Kürtçe sorununu çözmüş gibi bir hava yaratıldı.
Ahmet Türk aslında bir nevi provokasyon yaptı. Bu konuda güvence vermesine, geçmişte Leyla Zana gibi zorlamayapmayacağını açıklamış olmasına, Meclis’te bu tip Kürtçebir konuşmanın yasalara aykırı olduğunu bilmesine rağmen, bu adımı attı. Nitekim, konuşmasının bir bölümünün Kürtçe olacağını dahi önceden medya’ya sızdırdı.
Beklediği de oldu.
Hemen,TRT’ninMeclis’tengurup toplantılarını yayınlayan kanalının yayını kesildi.
Baktım, Ahmet Türk’ün gözleri doldu. Kürtçeduymak milyonlarca Kürdü de memnun etti.Bütün gözler DTP’ye döndü.
Sonuçta Türk, istediği tepkileri elde etti. Kürtçe sorunununçözümden henüz çok uzak olduğunu, DTP’nin bugüne kadarki kazanımlarla yetinmek istemediğini gösterdi.
Ayrıca AKP’nin Kürtçe konusundakikarizmasına bir çizgi attı. Erdoğan’ın Güneydoğu’da giderek artan prestijine belirli oranda darbe indirdi.
Özetle, o da yerel seçimlerin havasına uydu.
Grupta Kürtçe duymak ülkeyi böler mi?
Kürt sorununu çok yakından izler ve yıllardıryazı yazarım. En çok dikkatimi çeken nokta, Türk devletinin atacağı adımlar konusunda “zamanlamayı” hiçbir zaman hesaplayamadığıdır. Bugün alması gereken kararı yarına bırakan devlet yetkilileri, yarın olduğunda öbür güne erteleyerek, kendilerini hep zora sokmuşlardır.
Ahmet Türk’ün TBMM’deki konuşması bana, aynı zamanlama hatasıyla karşı karşıya kalıp kalmayacağımız sorusunu hatırlattı.
Türkiye Cumhuriyeti artık Kürt varlığını reddetmiyor. Eski abuk sobuk teorilerden vazgeçti.Kürt kelimesinin dahi telaffuz edilmediği dönemler geride kaldı.
T.C. Devletidaha da ileri gitti ve Kürtçe yasağını kaldırdı.Artık resmi olmayan mekanlarda ve yazışmalarda Kürtçe kullanılabiliyor.
Devletin kanalı TRT-6, Kürtçe yayına başladı. Bu adımın anlamı “Türkiye, Kürt kökenli vatandaşlarının en doğal hakkı olan Kürtçedeki tüm yasaklamaları kaldırmakta kararlıdır”
Bu adım 40 yıl önce atılsaydı, Kürt sorunu belki bugünkü boyutlara gelmez, PKK, bu bataklıktanbu kadar kolaylıkla yararlanamazdı.
Bugün artık Türk devletinin yasalar açısından,Kürtçe şarkı söylemek, Kürtçe konuşmak serbest. Sivil kesim Kürtçeyeuzun süredir alışık, devlet yeni yeni alışıyor.
Şimdi gelelim, Ahmet Türk’ün TBMM gurup toplantısındaki konuşmasına.
Anayasa ve Siyasi Partiler yasası, milletvekillerinin politik toplantılarda Kürtçe konuşmalarını yasaklıyor.
Bu maddeler eski anlayışın yasalardaki kalıntıları.“Eğer milletvekilleri Kürtçe konuşurlarsa, meydanlardaveya parti toplantılarında Kürtçe kullanımı yaygınlaşır ve Türkiye’ninbölünmesi kolaylaşır” anlayışınınyansıması.
Ancak bugünün gerçekleri bambaşka...
Milletvekilleri kendi aralarında Kürtçe konuşuyorlar. Meydanları dolduran yüzbinler de Kürtçe konuşuyorlar. TV’lerini açıp Kürtçe haber-yorum dinliyorlar.
Kürsüye çıkan kendi milletvekillerini ise, Türkçe dinlemek zorunda kalıyorlar.
Ortada bir gariplik yok mu? Gayet tabii var.
Bunca adım attıktan sonra, hala eskiden kalmış yasalarla elimizi kolumuzu bağlamanın ne anlamı var? Acaba ince ayar yapma zamanı gelmedi mi?
Ancak, ne olursa olsun Türkiye Büyük MilletMeclisinin çatısı altında Türkçe koşulu devam etmeli.Aynı durumda olan hiçbirparlamento da, örneğin Fransız veya İspanyol parlamentolarındaFransızca ve İspanyolcadan başka bir dilkonuşulamaz. Bir ülkenin birlik ve bütünlüğünün sembolü de budur.
Bugün geldiğimiz nokta da, artık Kürtçe konuşulmasını kendi kendimize sorun yapmak yerine, ülkenin bütünlüğünü koruyacak sembolik önlemlerin dışındaki kısıtlamaları kaldırmak gerekiyor. Zira bu kısıtlamalarsürdükçe, yasaları uygulamakla sorumlu adalet mekanizmasını da güç duruma sokuyor. Toplumun daha da gerilemesine yol açıyor.
Kavga sadece bizde yok ki...
“Yemek” ve “izdivaç” programları ekranlarda fırtınalar estiriyor. İzlenme rekorları kırıyor. Programların içerikleri ise tartışmalı. Yemek programında neden insanlar masayı terk etsin? “İzdivaç” gibi mutlu bir olay üzerine kurulu programlarda neden kavga çıksın? Aklım almıyor. Fakat sanmayın ki bu sadece Türkiye’de böyle. www.32gunhaber.com‘da bizim çocuklar dünyadan böyle programlarda yaşanan kavgaların ve ilginç anların videolarını toplamışlar. Hele Rus THT Televizyonu’ndan bir “Gelinim olur musun?” kavgası var ki; izlerken kanım dondu. www.32gunhaber.com‘un güncel videolarına girip bir bakın. Hayret ve ibretle izleyeceğinize eminim.
Paylaş