16 Eylül 2005
<B>BEŞİKTAŞ </B>oyuna yanlış başladı. Uyuşuk ve ağır tempo ile garanti pozisyon kovalamak zaman kaybından başka bir şey değildi. Böyle bir yanlış, ilk 45 dakikadaki kısır skorun başlıca nedeniydi. Beşiktaş, yine ilk yarıda hücuma çıkarken yanlış bölgeleri seçti. Kalabalık Malmö savunmasını göbekten yıkmak isteğinin hiçbir yarar getirmeyeceği belliydi.
Oysa, Ali Tandoğan ve İbrahim Üzülmez ile rakibi kanatlardan avlamak ve savunma dengelerini bozmak daha kolaydı.
Beşiktaş, topu bu bölgelerden hücuma taşıdığı pozisyonlarda ağır Malmö savunmasının nasıl sallandığını kolayca gördüm.
Sadece cılız ve seyrek kontrataklarla hücuma çıkan Malmö gibi kalitesi sınırlı bir takım karşısında tempoyu çabuklaştırmak ve canlandırmak gibi basit bir düşünceyi akıl edemeyenleri şiddetle eleştiririm.
H H H
Skoru ve sonucu bir kenara bırakıyorum. Ve samimi duygularımı dile getirmek istiyorum.
Sezon başından bu yana geçen haftalarda hep Beşiktaş ile birlikteydim. Hiçbir maçta Beşiktaş’ı böyle bir sistem kaosu içinde görmedim.
Anlayan lütfen söylesin. Daniel Pancu ne gibi bir görev üstlenmişti... Bir ara savunmanın göbeğinde gördüm, sonra sağbekte rastladım Pancu’ya... Daha sonra kaybettim...
Ahmet Dursun’u ilk 45 dakikada kalabalık Malmö savunmasının içine kurbanlık koyun gibi atmak ve acı çektirmek dayanılır gibi değildi.
Ahmet Dursun-Youla ikilisini yan yana getirmek için ilk yarıyı feda etmek yanlış bir bekleyiş değil miydi?
Kleberson gibi ayakları iş yapan bir futbolcuyu hücuma göndermek için ikinci yarıya kadar oyalanmanın nedenini söyleyebilir misiniz?
Adamcağız, ikinci yarıda özgürce oynama şansı buldu. Aldı sazı eline ve Malmö kalesine tek başına savaş açtı.
Atılan her şut ve yaratılan her pozisyonda onun katkı ve becerisi vardı. Diğerleri de Kleberson’a uyum sağlasa, Beşiktaş, en azından bir golün sevincini yaşardı...
H H H
Tümer Metin’in sanki ayakları düğümlenmişti. Etkisiz alanlarda gereksiz çalımlarla zaman öldürdü.
Ahmed Hassan’a ne yaptığını sorsan, kendisi de bilmez. Youla’nın gerçek kişiliğine dönmesini bekleyenlere sabırlar diliyorum.
Böyle oynayan Beşiktaş’ın rövanş için gerekli rahat bir skoru yakalaması mümkün müydü?
Üstelik İnönü’de maç kaybeden bu Beşiktaş, rövanş için taraftarına bir umut ışığı yakabilir miydi?
Yine de bekleyeceğim. Hani söylerler... Top sahada yuvarlandıkça, bir maçın sonucu her türlü sürprize açıktır.
İşte bu sürprizi yaşamak için İsveç’e gideceğim. Ve bitiş düdüğüne kadar bu duygularımı sürdüreceğim.
Bu arada, bir ricam olacak... Beşiktaş teknik heyeti ve tüm futbolcular bu maçın filmini bir köşeye çekilip defalarca izlemeli. Ve şöyle bir soruya yanıt aramalı... Bu kadar kötü oynayarak Beşiktaş’ı utandırmaya hakkımız var mı?
Yazının Devamını Oku 13 Eylül 2005
<B>GEÇEN </B>sezon üçü de istenmeyen adamdı... <B>‘İşe yaramaz’ </B>damgası yemişti her biri. Kapılar suratlarına kapandı ve hiçbir futbolcunun işitmek istemediği üç kısa sözcük kulaklarına fısıldandı... Kendinize takım bulun!
Ümit Karan, Selçuk Şahin ve Alioum Saidou... Geçen sezonun kalbi kırık ve efkarlı üç futbolcusu.
Ümit Karan ve Saidou, Hagi’nin hışmına uğradı. Karan, Ankaraspor’a postalandı, Saidou Malatya yollarına düştü. Daum’un kızağa çektiği Selçuk ise, F.Bahçe’de kaldı. Belki de kaldığına bin pişmandı.
Real Zaragoza maçında tribünlerin Selçuk Şahin’e attığı fırçayı dün gibi hatırlıyorum.
Bir dayak yemediği kalmıştı!
Ve aradan bir sezon geçti. Şimdi bu üç genç, lig istatistiklerini alt üst ediyor.
Yorumcuların köşelerine bir bakın.
G.Saray Ümit Karan’ın golleri ile coşuyor. Saidou’nun savaşçı kişiliği G.Saray orta alanına hayat veriyor.
Ve dünün ıslıklanan genci Selçuk Şahin de sahadan alkışlar ve sevgi çığlıkları ile uğurlanıyor.
* * *
DÜŞÜNÜYORUM... Ve düşündünçe aklıma birkaç soru geliyor... Conceiçao gitmeseydi, Saidou G.Saray’da kalabilir miydi? Hagi ayrılmasaydı, Ümit Karan G.Saray’a dönebilir miydi?
Ve Fatih Terim, Selçuk’a milli formayı giydirmeseydi, Christoph Daum, ilk onbir kapılarını Selçuk Şahin’e ardına kadar açar mıydı?
İstatistikler, bu üç gencin başarısını tüm ayrıntıları ile açıklıyor...
Ümit Karan, 5 lig maçının üçünde ilk onbirde oyuna başlıyor. Sahada 314 dakika kalıyor ve attığı 7 golle liste başı...
Alioum Saido, Sivasspor maçında 5 top çalma ve 79 isabetli pas ile haftanın en iyi futbolcularından biri...
Ve Selçuk Şahin’in, Ankaraspor maçında 5 top çalma, 62 isabetli pas ile çizdiği mükemmel bir grafik...
Ne garip değil mi?
Birilerinin suratına bakmadığı bir futbolcu, yine birilerince keşfediliyor.
Ve kimi gol krallığına oynuyor, kimi baştacı oluyor. Kimi de milli formayı giyiyor.
Ümit Karan, Saidou ve Selçuk Şahin gibi!
* * *
DALGINLIK bir futbolcunun başına neler açıyor... G.Saray-Sivas maçında gördük.
Sivassporlu savunma oyuncusu Hakkı, yan hakemin kaldırdığı bayrağı görünce, orta hakem Mustafa Çulcu’nun düdüğünü ve vereceği kararı beklemeden topu eline aldı. Ve şimdiye dek liglerimizde belki de görülmemiş bir penaltı atışına neden oldu.
Bu olayın biraz değişik şeklini yıllar öncesi Şeref Stadı’nda yaşadım. Bir Beşiktaş maçında o dönemlerin ünlü futbolcusu Şükrü Gülesin’in bir atağında rakip savunma topu eli ile keser. Şükrü Gülesin, hakemin düdüğünü beklemeden topu kapıp, penaltı noktasına doğru yönelir. İşte, kıyamet de o anda kopar...
Maçın hakemi Feridun Kılıç, hemen Beşiktaş aleyhine endirekt atış kararı verir ve Beşiktaş’ın net bir penaltısı da güme gider...
Maçtan sonra Şükrü Gülesin ile Feridun Kılıç arasında şöyle bir konuşma geçti...
Feridun abi niye penaltıyı çalmakta geçiktin?
Ah koca oğlan... Sen niye beni beklemeden çocuklar gibi topa sarıldın!
İkisi de rahmetli oldu. Mekanları cennet olsun.
* * *
BEŞİKTAŞ’ın Rize deplasmanında bıraktığı üç puan, hala sıcaklığını koruyor.
Maçtan sonra basın toplantısında oyunun kritiğini yapan Rıza Çalımbay, bir ara lafı forvetlere getirdi ve dedi ki...
Gol yollarında bazı sorunlarımız var!
Gerçekten de hücumda sıkıntılar yaşıyor Beşiktaş... Elbette bu sorunların bir nedeni olacak.
Ailton henüz arzulanan fizik performansa ulaşamadı. Bu, bir neden olabilir.
Youla, henüz G.Birliği’nde oynadığı oyunun onda birini oynamıyor. Bu da bir başka neden gibi düşünülebilir.
Bir de kulağıma gelen bir haber var ki, her birinden önemli...
Beşiktaş’ın iki golcüsü Ailton ve Youla özel yaşamları nedeni ile uyarılmış. Ailton’dan bir an önce ailesini İstanbul’a getirilmesi istenmiş.
Ve Youla’ya da, gece kulüplerinden uzak kalması için kesin talimat verilmiş.
Şimdi bir soru...
Acaba hangi neden Beşiktaş’ı gol yollarında sıkıntıya sürüklüyor. Yukarıdaki şıklardan birini işaretleyin ve karar verin.
Atı alan Üsküdar’ı geçmeden...
Yazının Devamını Oku 11 Eylül 2005
<B>BEŞİKTAŞ’</B>ın Rize’deki oyununu, kalın bir eleştiri noktasına sığdırmakta zorlanabilirim. Öncelikle Rize’nin golünde Beşiktaş defans adamlarının yaşadığı şaşkınlığın altını çizerek, tüm savunma ailesini suçluyorum.
Ve golün oluşumunda rakibe gerekli baskıyı gerçekleştirmekte ağır ve sorumsuz davranan Beşiktaş orta saha adamlarını da suç ortakları olarak eleştirebilirim.
Beşiktaş, kolay ve erken yediği bu golün şokunu uzun süre hissetti. Oyuna uyum sağlamakta zorlandı. Ve değerlerini yakalamakta sıkıntılar çekti.
Kleberson’un defansa yakın oynadığı pozisyonlarda Beşiktaş’ın hücum organizasyonları gerekli olgunluğa ve etkinliğe ulaşamıyor. Sanki bir şeyler eksik kalıyor...
İlk 45 dakikada sadece Youla’nın yakaladığı pozisyon dışında rakip kalede heyecan yaratamayan... Ailton’un stiline uygun, tek pas atamayan ve topla buluşturmakta zorlanan... Kenarlarda Ali Güneş ve Adem Dursun’dan beklenen verimi bulamayan Beşiktaş, belki de sezonun en kötü ilk 45 dakikasını oynadı.
***
İkinci yarıda Ahmet Dursun’un oyuna girmesini ilk yarı görüntülerine bakarak hiç yadırgamadım. Ailton’u kullanamıyorsan ve topu ondan uzak tutuyorsan, Ahmet Dursun’un çabukluğundan yararlanmak daha uygun değil mi?
Beşiktaş, ikinci yarıda oyunu rakip alana yıktı. Hücum girişimi ve kanatlardan gelişen atak sayısı ilk 45 dakika ile kıyaslanmayacak kadar fazlaydı.
Ancak, yine bu bölümde Rize’nin yarattığı kontrataklarda yaşanan korkular, Kartal’ın henüz gerçek bir TAKIM kimliğine kavuşmadığını gösteriyordu.
Beşiktaş, öncelikle bu konuda elini çabuk tutmalı... Önümüzdeki zorlu haftalar, Beşiktaş’ta beklenmedik sıkıntılar yaratabilir.
***
Beşiktaş’ta ısrarla iyi oynayan bir futbolcu aradım. İşaret edebileceğim tek kişi göremedim. Tümer mi? Milli maçlardaki performansından çok uzaktı. Kleberson, A.Hassan mı? Varlıkları bile hissedilmedi. Youla mı? Bu kadar kötü görmedim. Ya girenler? Ahmet Dursun ve Veysel. Onlar da bu kargaşada kayboldular.
Beşiktaş, belki ikinci yarıdaki baskısıyla bir beraberlik golü atabilirdi. Bunu da beceremedi ve cezasını çekti. Kimse ‘Yazık oldu Beşiktaş’a’ diyebilir mi? Kötü oynadı ve hak ettiği gibi yenildi.
Yazının Devamını Oku 29 Ağustos 2005
<B>BEŞİKTAŞ, </B>tempoyu yükselterek, kazanma duygularını hep diri tutarak oyunu ve skoru zorladı. Gençlerbirliği ve Vaduz maçları ile kıyaslanmayacak bir ilk yarı geçirdi Beşiktaş... Yakaladığı 4 pozisyon skoru değiştirmek için beklediği fırsatlardı.
İkisi Ailton’un ayağına geldi. İkisinde de çerçeveyi buldu. Yine de Ailton’dan beklenen vuruşlar değildi. Kleberson’un direkten dönen kafa topu ise, sadece şanssız bir vakaydı...
Ahmed Hassan’ın olağanüstü çabası... Ahmet Dursun’un samimi gayreti... Ve Kleberson’un tek pasa dayalı akıllı oyunu... Hiçbiri skoru değiştirecek ve Beşiktaş’ı sonuca taşıyacak son darbeyi getirmedi.
Beşiktaş’ın iyi oynadığı ilk yarıyı yine de birilerinin eksikliğini hissederek izledim. Ve yedekler kulübesinde oturan Tümer Metin’in oyuna gireceği dakikaları bekledim.
Onunla Beşiktaş’ın daha farklı ve etkili bir oyun kişiliği kazanacağına inanıyordum. Rıza Çalımbay, 64. dakikada Tümer’i oyuna alırken yükselen alkışlar, sanki hasretle beklenen bu değişikliğe tribünlerden gelen bir onaydı.
***
Yine Ailton’a dönüyorum... İkinci yarının hemen başında kaçırdığı bir fırsat... Ve ardından direğin hemen dibinden dışarı giden bir top... Daha sonra iki adımdan kaleciye nişanladığı bir başka net fırsat...
Beşiktaş, belki de bu sezon en çok pozisyon ürettiği ve fırsat yakaladığı maçı oynuyordu. Ve pozisyonların herbiri Ailton’un kafası ve ayağından harcanıp gidiyordu.
Tam yeridir söyleyeceğim... ‘Atamayana atarlar’ diye bir söz vardır. Diyarbakırspor, bu sözü doğrularcasına golünü attı ve puanı kaptı.
Ve Beşiktaş belki de Ailton’un atacağı gollerle farklı kazanabileceği maçı, yine Ailton’un kaçırdığı fırsatlarla ancak berabere bitirdi.
Rıza Çalımbay korkularında ve endişelerinde haklıymış... Diyarbakır maçının Beşiktaş için büyük önem taşıdığını her konuşmasında vurguladı. Bu maçı kazanarak milli maçlar için verilen aradan yararlanmayı ve Beşiktaş’ın eksiklerini gidermeyi düşünüyordu. Bir bakıma korktuğu başına geldi ve Beşiktaş bir iş kazası yaptı.
Dilerim, bu puan kaybıyla gelen moral sarsıntısını Malmö maçına kadar atlatır.
Yazının Devamını Oku 26 Ağustos 2005
<B>BEŞİKTAŞ,</B> İnönü’de akıllı bir seyirci kalabalığı ile oynuyor. Başına gelecekleri hissettiği an, müthiş bir tribün moraliyle uyuyan Beşiktaş’ın yüreğine seslendi. Uyuşuk ve düşük tempoyu coşturmak için hiç durmadan Beşiktaş’ı alkışladı. Beklenmedik bir anda gelen şok gole aldırmadan gerekli tepkiyi sundu. Böyle bir seyirci bilinci, İnönü’de Beşiktaş için bulunmaz bir avantaj. Beşiktaş’ın öncelikle skora eşitlik getirmesinde, akıllı tribünlerin katkısı asla unutulmamalı...
Ailton Goncalvez Da Silva... Beşiktaş’ı her koşulda düştüğü çukurdan çekip çıkartacak bir büyük golcü.
Sanki kötü gün dostu Ailton. Oyunun ilk 45 dakikalık bölümünde iki pas yapamayan... Sahanın hiçbir bölgesinde varlığını hissettiremeyen... Bir şut atmayı beceremeyen... Savunmada rakibe rahat oynama fırsatı veren bir Beşiktaş...
Bu Beşiktaş’ı ancak bir gol kendine getirebilirdi. İşte Ailton bu golü attı ve dağınık bir orduyu savaşa zorladı.
Beşiktaş, bu iki değere, yani tribündeki coşkulu kalabalık ile Ailton’a bir teşekkür borçludur.
***
Madalyonun bir diğer yüzünde, Kleberson ve Tümer Metin gibi ayağa top yapan yıldızların yokluğu, özellikle ilk yarıda çokca farkedildi.
Beşiktaş, oyuna bu ikili ile başlayabilseydi, tribünlerin gönlüne o korku düşer miydi... Kazandığı topları böylesine kötü kullanır mıydı...
Ailton ve Youla ikilisi, ilk 45 dakika bir akıllı pas için bunca efor ve emek sarfeder miydi...
Ve 45 dakika sadece rakip savunmanın yapacağı bireysel hatalar için amansız bir savaşa girişir miydi...
Beşiktaş’ı rahatlatan ikinci gol, bir Ahmed Hassan klasiğiydi. Kurnaz ve çabuk bir adamın atabileceği goldü. Göz açıp kapayıncaya kadar kaleci ile defansın arasına girdi ve topu kaleye yuvarladı.
***
Beşiktaş, bundan böyle her maçını kapalı gişe oynayacak. Hafta arası bir maça 25 bin seyirci toplayan Beşiktaş, gelecek haftalarda arkasında daha güçlü bir kalabalık bulacak. Ve Rıza Çalımbay 76. dakikada Ailton’u yine oyundan aldı. Bu değişikliğe ne Ailton bozuldu, ne de seyirci... Ailton, fizik gücü ve temposu 90 dakikayı kaldıracak kıvama geldiği gün, kimse onun kılına bile dokunamaz.
Bir teknik adam hiç bindiği dalı keser mi? Buradan yola çıkanlar, iki dost arasına girmenin saçmalığını daha iyi anlarlar.
Yazının Devamını Oku 23 Ağustos 2005
<B>DİĞER </B>sezonlara hiç benzemiyor. Süper Lig’de oynayan her takım, yer-mekan ve küçük-büyük ayırımı yapmadan yüreği ile saldırıyor.Deplasman maçları artık bir öcü değil!
Doksan dakikayı kalesi önünde yığılarak geçirenler ve tek puan cazibesine kapılarak ligin güzelliklerine kastedenler, şimdi rakip ceza sahasını mesken tuttular...
Lütfen, geçen hafta maçlarını ve skorlarını tek tek inceleyin... İlk bakışta inanmak mümkün değil.
6 deplasman takımı haftayı 3’er puanla kapamış!
Beşiktaş, Gaziantep, Ankaraspor, Sivasspor, Kayserispor ve F.Bahçe.... Bu yürekli davranış, kazanan kadar kaybeden takımlara da övgü ve alkış getiriyor.
Haftanın alkışlanan takımlarından biri G.Saray idi. Herkes gibi garipsedim... Geçen sezon teknik kurmayların nazlanarak forma verdikleri üç isim bu sezon G.Saray’ı taşıyor.
İlki Hasan Şaş. İkincisi Ümit Karan, diğeri Saidou...
Hasan Şaş yeni bir bahar yaşıyor. Ümit Karan’ın her golü dillere destan. Saidou, sade ve gösterişsiz stili ile G.Saray orta sahasının temel direği...
Malatya’ya 5 gol atan G.Saray, yine de eleştirilecek bir açık kapı bıraktı. Ve genel bir görüş ağırlık kazandı...
G.Saray’ın en sağlıklı organı, yani savunması eski havasında değil.
Geçen sezon G.Saray’ı ayakta tutan Cihan, Song, Tomas, Orhan savunma bloğu Malatya maçının eleştirilen dörtlüsüydü.
Neler oldu da, özellikle Song-Tomas duvarı bu sezon eleştirilen ikili haline geldi...
Diyorlar ki... Teknik Direktör Gerets’in bu ikiliden hücuma yönelik görevler istemesi, savunma ahenginde bazı arızalar yarattı.
Görüyorsunuz, bir savunma adamı olarak dünyaca üne kavuşmuş Eric Gerets bile yürekli futbola prim tanıyor. Ve savunma adamlarını hücuma koşturuyor. Yine de maç sonrası ünlü hocanın sözleri sitem doluydu...
Eski bir savunma adamı olarak, yediğimiz kolay goller bana acı veriyor.
* * *
GEÇEN haftanın en çok konuşulan iki pozisyonu vardı. İkisi de Rize-F.Bahçe maçındaydı.
Biri, Volkan’ın, Okan’a ceza sahası içindeki hareketi. Penaltı mıydı, değil miydi?
Genel görüş: Penaltı değildi. Kılına bile dokunmadı.
Diğeri: F.Bahçe’nin ilk golünde Nobre topu eliyle mi düzeltti?
Ortak görüş: Sadece düzeltmedi, bir süre elinde taşıdı.
Maçın hakemi sevgili Metin Tokat, her nedense bu tip pozisyonlarda ‘eller’i görmekte zorlanıyor. Yıllar öncesi Van’da oynanan Vanspor-Beşiktaş maçında Sergen Yalçın’ın frikik atışını smaç yapar gibi önleyen Vansporlu Aykut’un elini de görmemişti.
Üstelik Aykut’un elinde lacivert bir eldiven de vardı.
Dün gibi hatırlıyorum. Maçtan sonra sevgili Güven Taner, Metin Hoca’ya sormuştu...
Hocam, niye penaltıyı vermediniz?
Metin Tokat’ın yanıtı gerçekten şaşırtıcıydı...
Ne penaltısı. Penaltılık bir pozisyon mu vardı?
* * *
TRABZONSPORLU Yattara, Ankaragücü maçında yine üstün bir performas sergiledi. Bir golün asistini yapan ve bir de nefis gol atan Yattara, bu yükselen grafiği ile herkesi şaşırttı.
Şimdi daha yürekten oynuyor, daha çok koşuyor. Ve izleyenlere keyif veriyor!
Bu ani değişiklik nereden kaynaklandı? Hemen söyleyeyim...
Yattara’nın sözleşmesi 2009 yılına kadar uzatıldı. Ve ücretine de Yattara’yı mutlu kılacak bir ‘Zam’ yapıldı.
Ankaragücü maçında attığı gol, haftanın en büyüleyici gollerinden biriydi. Bu golde her şey vardı...
Dripling, müthiş iki çalım ve nefis bir vuruş tekniği.
Trabzon seyircisi, Yattara’dan büyük bir zevk alırken, Sparta Prag’dan transfer edilen Çek futbolcu Jun için adeta hayal kırılığı yaşıyor.
Söylenenlere göre, maliyeti yaklaşık 6 milyon dolara ulaşan Çek futbolcu henüz bir gol atamadı. Jun, Kayseri maçında 13 dakika, Konya deplasmanında 16 ve Ankaragücü maçında 21 dakika forma giydi. Ve Trabzon seyircisinin yüreğine düşen korku bir şüpheyi de beraberinde getirdi...
Acaba Jun, yanlış bir transfer mi?
* * *
GENÇLERBİRLİĞİ galibiyetinden sonra havalimanında Rıza Çalımbay ile kısa bir görüşme yaptım. Rıza Hoca bu hafta oynayacakları Diyarbakır maçını fazlası ile önemsiyor. Nedenini sordum, şunları söyledi...
Bu maçı kazanarak, milli karşılaşmalar nedeni ile lige verilecek araya moralle girmek istiyorum. Ve bu boşluktan yararlanacağız.
Ne gibi hocam?
Ailton fizik açıdan mükemmele ulaşacak. Kleberson daha iyi olacak. Ve iki hafta Beşiktaş’ı daha güçlü kılacak.
Bu arada hiç sormak istemediğim bir sorunun yanıtını da kendi verdi...
Ailton geldi, özür diledi.
Bu özürle iş kapandı mı? Şimdilik hiçbir sorun yok. Üstelik, unutulup gitti. Ama Rıza Hoca’nın disiplin konusundaki titizliğini bilirim. Bir gün gelecek bu davranışın hesabını soracak...
Ve mutlaka bir gün o kulağı koparırcasına çekecek.
Yazının Devamını Oku 21 Ağustos 2005
<B>SERDAR Tatlı</B>’nın ilk 45 dakikayı bitiren düdüğünden sonra geriye dönüp Beşiktaş’ın neler yaptığını düşünmeye başladım.. Unutmadan söyleyeyim, Denizli maçının tadı ve oyun coşkusu yoktu Beşiktaş’ta.
Belki düşündüğünü uygulamakta sıkıntılar yaşıyordu. Rakip, sahanın her bölgesinde ve topun çevresinde hemen çoğalıyor, Beşiktaş’a oynama fırsatı vermiyordu.
İnanılmaz pas hataları birbirini kovaladı. Top, hiç bir Beşiktaşlı’nın ayağında pasa dönüşmedi. Kleberson’un bir- iki ince hareketi de Beşiktaş’ı ateşleyecek gibi değildi.
Ailton ile Youla’nın orta saha ve kenar adamlarıyla bağlantıları kesilince, Beşiktaş’ın yakaladığı fırsat sayısı da tek pozisyona sıkışıp kaldı...
İnanmak ve inandırmak gerçekten zor. İlk 45 dakikada topla en çok buluşan Beşiktaşlı futbolcu kaleci Cordoba’ydı.
Sıkışan her Beşiktaşlı geri pas yaparak Cordoba’ya sarıldı. Ve Beşiktaş savunmasının arkasına atılan her topda Cordoba bir libero gibi terledi.
Doğrusunu söyleyeyim ilk 45 dakikada G.Birliği’nin oyun zekası ve yorumu Beşiktaş’tan daha sağlıklıydı.
* * *
Bir de oyunun final bölümüne, son 45 dakikaya bakalım...
Kazanma duygusu ikinci yarıya farklı bir Beşiktaş getirdi. İlk yarıdaki düşünme ve uygulama kısırlığından kurtulmuştu.
Oyunu sahanın geniş bölgelerine yaymaya başlayınca, G.Birliği’nin süngüsü düştü ve Beşiktaş’ta skoru değiştirecek yıldızlar sahne aldı.
Ailton’un attığı gol ‘Tek vuruş’ ustalığının nefis bir örneğiydi. Kleberson’un frikiği ilk 45 dakikada görülmeyen güzelliklerin bir başka habercisiydi.
Beşiktaş zaman zaman kötü oynayabilir. Bu, bir sorun ve sıkıntı gibi görünse de bir gerçeği herkes gibi kolaylıkla yakaladım.
Beşiktaş, topu ceza sahası içine taşırsa, Ailton her an skoru değiştirebilir.
Böyle bir avantajla oynamak da, kötü günlerinde Beşiktaş’ı skor rahatlığına kavuşturur.
* * *
Beşiktaş oyunun son bölümünü alkışlarla tamamladı. Savunma ilk yarıdaki sadece kalesini korumak gibi pasif bir düşünceden sıyrıldı ve oyuna katılarak , hücuma katkı ve zenginlik getirdi.
Koray Avcı ve İbrahim Toraman rakip alanda daha çok göründü. Ahmed Hassan ile Kleberson son 45 dakikada hücumu daha çok ön plana çıkardı.
Ve böyle bir Beşiktaş geç de olsa gerçek ve zengin kişiliğine kavuştu.
Yine de söylerim, dün 67 dakika sahada kalan Ailton, bu süreyi 90 dakikaya çırarırsa, Beşiktaş kötü de oynasa maçı kurtaracak bir golü mutlaka bulur.
Dün olduğu gibi...
Yazının Devamını Oku 15 Ağustos 2005
<B>İNÖNÜ’</B>ye yeni bir <B>Pascal </B>geldi. Onun kadar azgın görünmese de, <B>Pascal </B>gibi sevilecek bir çikolata adam. <B>Ailton Goncalves Da Silva...</b> Ceza sahası çevresinde yakaladığı her topta yürek hoplatan, çabuk adımlarla pozisyon kovalayan ve attığı golle tribünleri coşturan Ailton belli ki, Beşiktaş’a güç ve renk getirecek. Ve her geçen gün performansını katlayacak. Sezon başı hazırlıklarına katılmayan ve yeterli idman sayısını yakalamadan oynadığı maçta özelliklerini sergileyerek hemen tribünlerin gönlüne girdi.
Biraz bencil gibi düşünenler çıkabilir. Ben böyle düşünmüyorum. Ailton ceza sahası çevresinde babasını bile tanımayan değişik bir tip. Kaleyi gördü mü, sadece golü düşünüyor.
Beşiktaş tribünlerinin gözü Ailton’un dışında bir başka Brezilyalı futbolcudaydı. Bunun da ismi Jose Kleberson... Orta sahanın göbeğinde Okan Buruk ile bir ikili oluşturdular.
Kleberson, tek top oynamayı seviyor ve gözleri ile boş alanları bir radar gibi tarıyor. Başı hep havada koşuyor ve topu atarken seçici davranıyor. Yan pas yaparak oyalanmayor, koşan ve kaçan adamı seçerek direkt kaleyi hedefliyor.
* * *
Bu iki Brezilyalı yeni transfere takılıp kalmayacağım. İyi işler yapan başkaları da vardı...
Ahmed Hassan nefis bir performans sergilerken ilk golün asistini yaptı, bir de akıl dolu gol attı. Verdiği pas ve attığı gol bir tarafa, sevdiği yerde oynaması ve özgürce koşacağı geniş bir alan bulması, Ahmed Hassan’ı gerçek kimliğine kavuşturdu.
Artık onu Beşiktaş’tan ve oynadığı yerden kimse sökemez. Formunu da buldu, havasını da... Koray Avcı, Beşiktaş’ın en akıllı adamı. Sahanın her noktasını kullanıyor ve her bölgede bir lider gibi dolaşıyor. Belki de şu anda Türkiye’nin en iyi hücuma çıkan savunma adamı... Okan Buruk, Vaduz’daki performansını dün de tekrarladı. Gökhan Zan ve Adem Dursun hatasız oynadı. Adem’in yumuşak bir sol ayağı var. Ve her geçen gün Beşiktaş’a ısınıyor.
* * *
Vaduz maçından sonra yeni transferlerle Beşiktaş’ın yeni bir kimliğe kavuşacağını söylemiştim. Denizli maçında izlediğim Beşiktaş, düne kadar üzerine çöken bir yığın şüpheyi dağıtacak kadar istekli ve oyun zenginliği bakımından alkışlanacak güzellikteydi.
Ben bu Beşiktaş’ı beğendim. Gelecek haftalarda daha da beğeneceğim bir Beşiktaş bekliyorum.
Yazının Devamını Oku