“Dün Ankara’da enteresan bir olay oldu. Şimdi arkadaşlarla devamlı onu tartışıyoruz. Kırmızı bir ışık, eee, dakikalarca şeyde (gökyüzünde) kaldı. Ne olduğunu çözemedim. Bir meteorolojik olay mı, yoksa yapılan başka bir şey mi? Şu anda işi gücü bıraktım onu araştırıyorum, akşam da televizyonda göstereceğim bunu...”
Uyarı, Melih Bey gibi öncelikle aklı ve mantığı ön plana çıkaran, efendime söyleyeyim cevval bir yöneticiden gelince dikkat kesildim tabii!
DEPREM YERİNE BOLT’U GÖRDÜK
Son olarak “14 Ağustos’ta Marmara Denizi’nde ABD destekli deprem planlanıyor” gibi halkı sağduyuya davet eden ve toplumsal panik butonuna dokunmayan açıklamasıyla yüreklere su serpmişti bu feraset sahibi “başgan”ımız.
Akıl fikir sahibi, okuduğunu anlayan herkes Sıla’nın “şov” diyerek sadece “Dostlar miting teknesinde görsün” diyenleri işaret ettiğini kabul edecektir.
VATANDAŞI AYIR KENARA
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri atlattığı en alçakça, en rezil, en vicdansız tehlikeyi, 15 Temmuz hıyanetini canıyla, kanıyla, hesapsızca savuşturan milleti bir kenara ayıralım...
O mitinge de aynı ruhla katıldıklarına dair en ufak bir şüphe yok...
Dün Hürriyet’te de Burak Coşan’ın haberi vardı mesela.
Paşabahçe Mağazaları’ndan Kelebek Korse’ye, Salt Beyoğlu gibi iddialı bir sanat merkezinden dondurmacı Charly Temmel’e, yakın dönemin popüler mekânlarının arasında sivrilen Otto’dan Muammer Karaca Tiyatrosu’na sayısız adres birer birer “Biz gidiyoruz, kalanlara selam olsun” diyerek kepenk kapatıyor.
Kelebek Korse, Muammer Karaca Tiyatrosu, Sinepop Sineması, Librairie de Pera, Dünya, Robinson Crusoe gibi kitap meraklılarının gözde mekânları vb İstiklal Caddesi ve civarının eskileri sayılırdı.
KARPUZ KESECEKTİK
Nutuk’u orijinal haliyle okuduğumda 30 yaşına varmıştım. Yıllarca kırpılmış, sadeleştirme adı altında katledilmiş, canına okunmuş, editörün meşrebine göre bağlamından kopardığı haliyle, çoğunlukla da ödev hazırlamak için “karıştırmıştım”.
Orijinal haliyle, yani Gazi Mustafa Kemal’in Ekim 1927’de seslendirdiği haliyle (elbette biraz sözlük yardımıyla) okumak zihnimde zaman zaman sallanan pek çok taşın yerine oturmasına yardımcı olmuştu.
Nutuk, “mütemmim cüz”ü konumundaki “Vesikalar” bölümü ile birlikte okunduğunda çok etkileyicidir ama beni asıl etkileyen Mustafa Kemal Atatürk’ün geçmişe dair detaycılığı ve öngörü yeteneği olmuştu.
MUHALİFİN DE EL KİTABI
Kalbim elbette Türkiye’yi temsil eden 103 sporcu için çarpıyor. Badminton dalında ülkemizi temsil edecek olan Özge Bayrak’tan eskrimci İrem Karamete’ye, kadın basketbol takımımızdan kürekçi kardeşlerim Hüseyin Kandemir ve Cem Yılmaz’a, hepsine başarılar dilerim.Ancak başarıları için duacı olduğum bir takım daha var bu olimpiyat oyunlarında: Olimpik Mülteci Takımı...
2015’te her bir dakikada 24 kişinin mülteci durumuna geldiğini ortaya koyuyor raporlar...Zorbalıktan, savaştan, ölümden, açlıktan, yoksulluktan memleketlerini terk ederek kurtulmaya çalışıyor milyonlarca insan.
HEYBESİNDE ACISINI TAŞIYANLAR
Türkiye mülteci problemini yakından tanıyan, bu konuda elini taşın altına koyan, ağır yükü taşımak için uğraşırken bocalasa da çaba gösteren, Batılı ülkelerle karşılaştırılmayacak derecede samimiyetle çalışan bir ülke.
Fetullahçıların “Genelkurmay imamı” olan Muhammet Uslu Başbakanlık Özel Kalem’den çıkmış.
2000 senesinde özel sektörde temizlikçi olarak çalışan Uslu’nun kariyerinin bu noktadan GATA’ya, oradan Milli Eğitim Bakanlığı’na, oradan da Başbakanlık Özel Kalem’e sıçrayışının öyküsünü dün Abdulkadir Selvi yazdı.
FETÖ’nün alçak darbe girişimi esnasında Akıncı Hava Üssü’nde yakalanan ve “Ben arazi bakmaya gelmiştim” deyince akıl almayacak şekilde salıverilen bir başka “imam” Adil Öksüz de Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde yardımcı doçent çıkmıştı...
Generalin astsubaydan emir aldığı, Cumhurbaşkanı veya Genelkurmay Başkanı yaverinin sadece “abi sözü dinlediği” zehirli yapının hükümetler boyunca nasıl pervasızca, nasıl kapı üstüne kapı açılarak yükseldiğinin iki “basit” örneği işte...
Lakabının nereden geldiğini sonra açıklarım bu ileri görüşlü, sezgi yeteneği 10 kaplan gücünde, memleket meseleleri ve özellikle de Fenerbahçe’nin transfer politikaları konusunda şaşmaz bir analiz yeteneğine sahip şahsiyeti (böyle tarif etmezsem küseceğini söyledi) tanımanız gerekiyor.
Hoptirililay Zeki, aşağı yukarı 15 yıldır tanıdığım garson bir arkadaşım.Her vatandaşımız gibi siyaset ve futbol konusunda bir otoritedir kendisi.İşini çok iyi yapar, yetki alanına karışılmasından da hiç hoşlanmaz.
Mesela masaya oturduğumda refleks olarak ağız tarafı masaya dönük olan bardağı ters çeviririm; o gelir bardağı önce kapatır sonra tekrar çevirir. Bu mücadeleden yıllardır ikimiz de bıkmayız...
HEP HAKLIDIR ARKADAŞIM
İki büyük şair, “İkinci Yeni”nin iki uçbeyi Cemal Süreya ve Ece Ayhan, “Kıyı Bucak” başlığı altında Şehir dergisinde yayınlanacak sohbetlerine başlıyor.
Şehir’in Aralık 1987’deki nüshasında yayınlanan ilk bölümde, çocukluk yıllarından, “yüzmeyi öğrendikleri” günlere dönüyorlar:
Cemal Süreya: Kış günlerinde Kazancı Yokuşu’ndan aşağı bir iskemleyi kızak yaparak indiğimi anımsıyorum. Fındıklı Durağı’nın oraları odun depolarıyla kaplıydı. Aralarından geçip denize yaklaşamazdın. Dolmabahçe Camisi’nin yanındaki denizden ayrılmış havuzda suya girerdik. Fındıklı, Cihangir, Kabataş’ın set üstü baştan başa ahşap. Ben namaz kılıyorum. İki kez de Cihangir Camisi’nin minaresinde ezan okudum. Müezzin ödülü olarak.
Ece Ayhan: Ben bir şey ekleyeceğim: Dolmabahçe Camisi’nin yanındaki havuz değildi, cumhurbaşkanlığı deniz motoru Acar’ın bulunduğu bir korunaktı; ben yüzmeyi 1944 ya da 1945 yazında orada derin yerde öğrendim, önce ‘sivil’ giriyorduk. Taksim’de Sakızağacı’nda oturuyoruz. Evet, insanın herhangi bir ‘iş’e kendi özel tarihinden girmesi bence iyidir.