Planınız kaba projeniz taş

YIL 1987...

Haberin Devamı

İki büyük şair, “İkinci Yeni”nin iki uçbeyi Cemal Süreya ve Ece Ayhan, “Kıyı Bucak” başlığı altında Şehir dergisinde yayınlanacak sohbetlerine başlıyor.

Şehir’in Aralık 1987’deki nüshasında yayınlanan ilk bölümde, çocukluk yıllarından, “yüzmeyi öğrendikleri” günlere dönüyorlar:

Cemal Süreya: Kış günlerinde Kazancı Yokuşu’ndan aşağı bir iskemleyi kızak yaparak indiğimi anımsıyorum. Fındıklı Durağı’nın oraları odun depolarıyla kaplıydı. Aralarından geçip denize yaklaşamazdın. Dolmabahçe Camisi’nin yanındaki denizden ayrılmış havuzda suya girerdik. Fındıklı, Cihangir, Kabataş’ın set üstü baştan başa ahşap. Ben namaz kılıyorum. İki kez de Cihangir Camisi’nin minaresinde ezan okudum. Müezzin ödülü olarak.

Ece Ayhan: Ben bir şey ekleyeceğim: Dolmabahçe Camisi’nin yanındaki havuz değildi, cumhurbaşkanlığı deniz motoru Acar’ın bulunduğu bir korunaktı; ben yüzmeyi 1944 ya da 1945 yazında orada derin yerde öğrendim, önce ‘sivil’ giriyorduk. Taksim’de Sakızağacı’nda oturuyoruz. Evet, insanın herhangi bir ‘iş’e kendi özel tarihinden girmesi bence iyidir.

Ne zaman Bezmiâlem Valide Sultan Camisi’nin (Dolmabahçe Camisi) yanındaki o küçük havuza, balıkçı barınağına baksam aklıma bu iki büyük şair gelir.

“Kıyı Bucak” söyleşilerini okuduğum günden beri de benim için o küçük barınağın adı “Sivil Şair Plajı”dır zaten...


İO KISKANÇ HERA’DAN KAÇANDA
O nokta mitolojinin, İstanbul efsanelerinin en meşhurlarından birinin de olay yeridir sevgili okur.

Detaylarda boğulmadan kabaca hatırlatayım...

Çapkın Zeus, güzeller güzeli İo ile gönül eğlendirirken kıskanç karısı Hera baskın verir.

Zeus, çareyi sevgilisi İo’yu bir ineğe çevirmekte bulsa da Hera duruma uyanır ve İo’nun üzerine yapıştı mı bırakmayan sinek salar...

Sineğin zulmünden kaçan İo, koşarak geldiği kıyıdan denize atlar ve yüzerek karşıya geçer.

Bu efsaneden Yunanca adıyla “Bosporos” yani “İnek Geçidi” kalır biz fanilere, İstanbul Boğazı’nın adı yani...


ÇAKMA AŞKABAT HAVAALANI
Bu “tatlı” hikâyeleri niye anlatıyorum peki ben?..

Bir anda ortaya çıkan “Kabataş Projesi”ni duymuşsunuzdur belki veya belediyenin tabiriyle “Kabataş Büyük Transfer Merkezi”...

“Martı Projesi” olarak da bilinen projeye göre Aşkabat Havaalanı’nın çakması görünümlü bir iskele kompleksi, dükkânlar, sergi salonları vesaire planlanıyor.

83 bin metrekareye yayılacağı Fındıklı Molla Çelebi Camisi’nden Bezmialem Valide Sultan Camisi’ne kadar uzanacağı ve denizin doldurulacağı iddia ediliyor.

Her gün yaklaşık 30-40 bin kişinin kullandığı iskeleler 2-3 yıl kapanacak, Taksim füniküleri duracak, trafik kim bilir ne olacak vesaire vesaire...

Belediye “Proje bilgileri ve görseller asılsızdır. Kamuoyu yakında bilgilendirilecek” diyor ama ne olacağını, ne yapılacağını da niyeyse bir türlü açıklamıyor.

Kadir Topbaş, Haziran 2013’te, “Gezi’nin ardından” şöyle konuşmuştu: “Bundan sonra bütün projeler halka anlatılacak ve görüşleri alınacak. Bir otobüs durağının yeri bile değişse halka sorulacak...”


KAZMA-KÜREK, DOLGU-DOZER
Doğru konuşan bir yönetici olmadığını Boğaz’da buharlı ütüye benzeyen şehir hatları vapurları dolaşmaya başladığında anlamıştık zaten de şimdi bir de bu meçhul proje çıktı.

Topbaş “Demokrasi nöbetleri biter bitmez inşaat başlayacak. Net söylüyorum ne gerekiyorsa yapacağız” diye esip gürledi son olarak.

Ne diyelim peki biz projesini öğrenemediğimiz dev ve şehir hafızasına kazma-kürek, dolgu-dozer gireceği aşikâr projeyi beklerken?

“Planınız kaba, projeniz taş” diyelim, başka ne diyeceğiz?

Yazarın Tüm Yazıları