İlk duyduğumda “Acaba Kör Agop mu demek istemişti?” diye düşündüm.
“Gugıl hazretlerine” başvuranlar böyle bir meyhane bulunmadığını, “Taş Plak Meyhaneleri” adlı bir albüm serisinde “Kör Niko”ya rastladıklarını söylediler.
Odatv de MHP kaynaklarına dayanarak Tarık Buğra’nın “Küçük Ağa”sına gönderme yapıldığını yazdı... Neticede tatilin son günü, “pazar muhabbeti” olarak biraz meyhaneler üzerine laflamak imkânı doğmuştur; değerlendirelim.
NEREDE O ESKİ MEYHANELER
Tarihçi Reşat Ekrem Koçu, 1947’de yayınlanan harikulade eseri “Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri”ne “İstanbul’da meyhane kalmadı” diye başlar...
Koçu’ya göre artık sadece “içkili lokantalar ve içkili aşçı dükkânları” kalmıştır bir dönem şöhreti dünyaya yayılmış İstanbul meyhanelerinden...
Tatlı üslubuyla anlattığı tarzda meyhanelere rastlamak mümkün değil elbette.
Bahsettiği mezelere bakınca bile durum anlaşılır zaten. Bugün bir meyhanede bıldırcın budu, böbrekli bulgur pilavı, yumurtalı çiroz tava, mürekkepbalığı yahnisi bulmak herhalde hayal sayılır.
Hastalığıyla baş başa bırakılması gereken yalnız bir “kafa” mıdır bu?
Elbette değil. Destekçisi, takipçisi dün de vardı, bugün de var.
“Dün de vardı...” derken, Nutuk’ta Gazi Mustafa Kemal’in Büyük Zafer’e gidilen günlerde yaşananları anlattığı bölümleri hatırlamakta fayda olabilir.
Sakarya Meydan Muharebesi’nin ardından kendi deyişiyle “Marmara’dan Menderes’e kadar uzanan düşman cephesine” sert, keskin ve nihai bir darbe indirmek gerektiğini düşünüyordu Gazi...
Nutuk’ta belirttiği üzere haziran ayında taarruza karar verdiğinde bunu sadece cephe kumandanı İsmet Paşa, Müdafaa-i Milliye Vekili Kâzım Paşa ve Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa ile paylaşmıştı.
Memleketin kaderini belirleyecek öneme sahip bir planı düşmandan ve onun hempalarından gizlemek, az sayıda isimle paylaşmak elbette doğruydu ancak Büyük Millet Meclisi’nden de bir süre “gizlemek” gerekmişti.
Niye?
GÜNÜMÜZÜN ‘KARA VASIF’LARI
Önce içindeki eğitim, gelir seviyesine, “yaşam tarzına” veya siyasi görüşüne bakılmaksızın “dedikodu kumkumaları” sökün etti...
Olayın esasını anlamadan, henüz barut kokusu havada asılıyken senaryolar uydurmaya başladılar...
Trajik hadisenin bir otelde yaşanmasından yola çıkarak tek kişilik ahlak mahkemelerinde kesin yargılara vardılar...
Sonra empati yoksunları ve ‘trollerin’ sesi yükselmeye başladı.
TEK SUÇLU TROLLER Mİ?
Bir zevzeğin “Filiz Aker”in adıyla ve fotoğrafıyla Twitter hesabı alıp kendisini tanıttığı bölüme “Vatan Şaşmaz’ı öldürdüm” yazması bunlara basit bir örnek...
Bu ve benzeri vicdansızlıklar, gerzeklikler sadece trollerin işi mi?
Kendisini
Aranan yeni bir Alex gibi bir kanı varsa kafada belki Giuliano onu karşılamayacaktır ama kadronun toparlanması gerekiyor. Kariyerli bir oyuncu. Takım toparlanırsa katkısı daha göz önüne gelir.
Cuma akşamı Galatasaray-DG Sivasspor arasında oynanan maçın bazı çok özel davetlileri vardı.
Down sendromlu çocuklarla ilgilenen Avrasya Özel Çocuklar Derneği kulüp ile bağlantıya geçmiş, melek yavruları ve ailelerinin bir maçı yerinde izlemek istediğini iletmiş.
Galatasaray da “Hayhay, ne demek?” şeklinde karşılık vermiş...
Çocukların maç öncesinde futbolcularla birlikte seremoniye katılmaları, sonra da kulüp tarafından ayarlanan locada Gomis gibi kahramanlarını seyretmeleri için hazırlık yapılmış.
Buraya kadar her şey çok tatlı, tam olması gerektiği gibi...
YASSAH HEMŞERİNK!
Fakat bu esnada sahneye bir “Yassah hemşerink!” figürü olarak Türkiye Futbol Federasyonu giriyor.
Down sendromlu çocuklarımızın ve refakatçilerinin Passolig kartları olmadığını söyleyerek stada almasının mümkün olmadığını söylüyor.
Avrupa’ya kendisine hiç yakışmayacak şekilde vedasının getirdiği burukluğu bu kadar çabuk dağılmasını, camianın çabucak toparlanmasını “sadece ve sadece” 7 gollü iki galibiyete bağlamak yanlış olur.
Bu galibiyetler sırasında oynadığı akıcı, heyecan verici, seyir zevki yüksek futbolun yanı sıra sahadaki özgüveni, karakteri, hırsı, kararlılığı ile doldurdu tribünleri Galatasaray.
Taraftarlık biraz da maça asılan, topu ısıran takım gördüğünde beyaz bembeyaz bir sayfa açmaya dünden razı olmaktır zaten.
Dün Galatasaray’ın karşısında ligdeki ilk iki rakibine nazaran daha sağlam duran, en azından fena olmayan bir “durdurma” ve Kone marifetiyle “hücum” planı olan bir rakip vardı.
SEVİNDİRİCİ SÜRPRİZ
Sezonun her manada “sevindirici sürprizi” olan Tolga Ciğerci’nin Serdar Aziz ve Gomis üzerinden kendisine ulaşan topu golü çevirmesi iş tamamen değiştirdi.
Galatasaray’ı henüz bir “mükemmel makine” olarak görmek elbette yanlış... Ancak doğru yolda ilerlediği kesin.
Tribün futbolda çok önemli bir göstergedir. Dünkü coşkulu manzara, tıklım tıklım dolu stad Galatasaray’ın uzun koşu için gerekli kimyasal uyumu sağladığını işaret eder.
Keskin eleştirileriyle, toplumun çelişkilerini, ikiyüzlülüğünü, çifte standartlarını “filtresiz” şekilde dillendirdiği için çıkmıştır adı deliye...
Veya eline lamba alıp kentin meydanlarında, sokaklarında “Bir (dürüst) adam arıyorum” diye gezdiği için...
Bir fıçıda yaşadığı için, mal/mülk derdi olmadığı için, üstü başı dökük olduğu için de “deli” demiş olabilirler Diyojen’e...
Koskoca İskender’e “Gölge etme başka ihsan istemem senden!” diye güncel tabirle “gider” yapan adama “deli” diyebilirler, normaldir...
SİNOPLUDUR ABİMİZ
Malumunuz, Sinopludur Diyojen Abimiz...
Rivayet muhtelif, fakat babasının kalp para işine bulaşmasının ardından memleketinden ayrılmak zorunda kaldığına inanılır. Bildiğiniz kovulur yani...
Atina’ya gider,
Önceki gün (medyaya yansıyan haberlere bakarak) düğün terörüne iki ayrı şehirde, iki ayrı vakada 18 yaralı verdiğimizi okudum.
İki kavga da “takı” yüzünden çıkmış ki; olayların nasıl geliştiğini üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyoruz.
İstanbul Kâğıthane’deki çatışmayı gelinin annesinin fotoğraf çekimi sırasında takıları çantasına koyması tetiklemiş.
HAYROLA DÜNÜR?
Dünürün “Hayrola?” şeklindeki müdahalesiyle başlayan olaylarda bir kişi bıçak darbesiyle yaralanmış ki; insan bir nikâh törenine niçin bıçakla gider bilmiyorum, bilemiyorum...
Zonguldak’taki diğer vakanın gelişi gelin alma töreninden belliymiş. Önce orada bir tartışma yaşanıyor ama gelin “Ben evleneceğim” hattını cesurca savununca olay büyümüyor...
Akşam takıların paylaşımı sırasında yine dünürler “Sende kalacak, bende kalacak” kavgasına tutuşuyor. İki raunt süren (çay bahçesi ve hastane bahçesi) kavgada yaralanan toplam 17 kişi çeşitli hastanelere sevk ediliyor.
Yaralılardan birinin de bu mutlu hadiseye yanlış anda şahitlik eden ambulans görevlisi olduğunu not düşelim.