1800 TL imiş tüfeğin fiyatı ve kredi kartıyla 9 taksit imkânı sunuluyormuş!
Ruhsat?
Ne ruhsatı allasen?
Denetleyen, kısıtlayan mı var?
Almış tüfeği, gitmiş okul çıkışına, gerisi malum...
Helin Palandöken herkesin gözünü yumduğu çılgınca silahlanmanın bir kurbanı olarak 17 yaşında hayatını kaybetti...
Her gün en az bir kadının kurban verildiği “sistematik” kadın cinayetleri zincirinin yürek yakan yeni bir halkası oluverdi Helin...
Bu yılın ilk 9 ayında 298 kadın öldürüldü (kaçı ateşli silahla bilemiyorum), unutmayın!
Oyuncuların bu aralarda dağılmasından epeyce şikâyet eden Tudor’un Konya’da sahaya sürdüğü 11’e bu gözle bakacağımı düşünmüştüm. Fakat Tudor 11’i “hiç yerli kullanmadan” bir ilk 11 ile çalışmadığmız yerden sormuş oldu.
Vialli, 1999’da sahaya hiç Birleşik Krallık vatandaşı barındırmayan bir Chelsea 11’i sürdüğünde Britanya kelimenin tam analmıyla şoke olmuştu. Niyeti böyle midir bilemem ama Milli Takım başarısızlığına kulp arama çalışmaları sırasında başvurulan “yerli oyuncuların oynatılmaması” tartışmasına cam çerçeve dağıtarak girmiş oldu.
Maçın ilk yarısı Feghouli’nin enfes şutu ve Serkan’ın enfes kurtarışı dışında bahse değer bir pozisyon sunamadı. Galatasaray oyunu istediği hıza ulaştıramadı, tehditkâr olamadı, rakibin sıkı defans rejimini aşmakta zorlandı. Konya ekibi de rakibin organizasyonlarını bozmaya dayalı oyununda başarılı olurken hücum hakkından feragat etti. Sıkıcıydı özetle...
BURAK’A ATAR GİBİ...
Oyuna 32’nci dakikada giren Selçuk’un ikinci yarının başında topu “Burak’a atar gibi” Gomis’e atmasıyla işler değişti. Top üst ağlara takılırken forvetin golsüzlük dönemi stresi de uçup gitmiş oldu; bizzat kazandığı penaltı da işin balı kaymağı oldu.
G.Saray derbi öncesi pekiyilerle dolu bir karneyle ve müthiş bir moralle yürüyor. Yolu açık olsun...
MAÇIN ADAMI: GOMİS
-
Olanı biteni anlatayım, kararı siz verin...
Ampute Milli Takım’ın ruhlarımızı temizleyen, gözlerimizi yaşartan, göğsümüzü kabartan destansı zaferini kutluyoruz, kutlamaya da devam edelim; bu “gerçek şampiyonları” hiç unutmayalım.
Primin en yükseği, madalyanın en güzeli, yardımların en değerlisi yapılsın, yapılacak elbette, sonuna kadar hak ettiler.
Ancak...
“Aferin çocuklara, bak yüreğe engel yok” coşkumuz sırasında bir de gerçeklere bakalım mı?
Türkiye nüfusunun yüzde 12’sinin engelli olduğu belirtiliyor (yarısı kadar diyen de var, daha fazladır diyen de...); yaklaşık 10 milyon engelli...
Her sekiz kişiden biri engelli demektir ama “bu oranda” rastlamayız sokakta, sinemada, ofiste, çarşıda, pazarda, tribünde, parkta, bahçede...
EV MAHKÛMLARI
Haber merkezlerinin doları roketleyen “ABD ile karşılıklı olarak vizelerin durdurulması” mevzuu için görüş alınacak uzman ararken, ordunun da sınırı geçerek İdlib’e doğru ilerlemeye başladığı duyuruldu...
“Daha ‘Melih Gökçek şimdi gittigidiyorkom mu?’ sorusunun tadını çıkaracaktık” diyemeden bu vaziyete uyanıverdik işte...
Cennet vatanın cinnet gündemine hoş geldiniz...
ABD’deki seçimlerde neredeyse “tiksindiği” Obama yönetiminin devamı olarak görülen Clinton yerine Trump olsun tavrı hâkimdi Türkiye’de.
En azından iktidara yakın kalemlerin sızdırdıkları, yaydıkları hava böyleydi diyelim...
BİRAZ GERGİN MİYİZ?
Irak’tan Suriye’ye, İran’dan Zarrab’a, FETÖ’den YPG’ye yardıma ve elbette S-400’e kadar anlaşmazlıklarla örülü ilişkiler ağı hiç olmadığı kadar gergindi.
Erdoğan
Teşekkür listesi uzun... Ancak asıl teşekkür bu şampiyonlara ve o şampiyon kahramanların arkasında dağ gibi duran ailelerine...
BOYUN EĞMEYENLER
Kimi gazi... Hani şampiyonluğu getiren golü atan kahraman Osman Çakmak var ya; o göz yaşlarını tutamayan ve bizi de ağlatan Osman... Şırnak’ta mayına basarak bacağını kaybetmiş kahraman bir gazidir işte o. Kimi trafik canavarının kurbanı, kimi “yanlış iğne”nin...
“Vazgeçmeyen”dir onlar... “Yenilmeyen”dir... “Boyun eğmeyen”dir... Golleri hem ağlara hem kısıtlı imkânlaradır... Zorlukları çelik gibi iradeyle, sarsılmaz inançla aşan takımımız maçın tamamında üstündü. .
Ve unutmayalım...
Engelleri bir türlü kaldırılamayan engellilerin ve sorunlarına el atılmasını bekleyen gazilerin, trafik kazası kurbanlarının da sesinin duyulmasına, imkânlarının genişletilmesine vesile olması gerekir bu zaferin...
Acı verdik, zafer verdiler.
Engel verdik, kupa verdiler. Ötesi mi var?
“Vay kaba adam!”dan açıldı eleştiri ve hakaret kapıları haklı olarak...
Ne işi vardı peki Trump’ın Porto Riko’da?
Malumunuz, Porto Riko Amerika “Birleşememiş” Devletleri üyesi sayılır; Guam veya Virgin Adaları gibi.
Vatandaşları ABD vatandaşı olarak doğar, ABD’ye rahatça girip çıkar, yaşar ama kongre veya başkanlık seçimlerinde oy kullanamaz.
Hiç mi oy kullanmazlar? Porto Riko’da partiler vardır, seçimler yapılır, meclis kurulur vesaire. ABD’ye “dış işlerinde” bağlıdır bu “özerk” ada...
BAĞIMSIZLIK MI? ALMAYAYIM
Üç partiden ikisi oyların yaklaşık yüzde 95’ini eşit olarak paylaşır ki; birinin derdi ABD’yle vaziyetin korunmasıdır, diğerinin derdi ABD’ye eyalet olarak eklenmek. Üçüncü parti “Bağımsızlık” diyor fakat oyu yüzde 5...
Enerjide tamamen dışarıya bağımlıdır, son olarak 72 milyar dolar borcu vardır, ABD’nin eline bakar, nüfusun yüzde 45’i yoksulluk sınırının altında yaşar.
İsmail Saymaz’ın “Tecavüze şaka demişler” başlıklı haberini bilmem okudunuz mu?
Haberin özü, özeti şu:
“Ağrı’daki İmam Buhari Yatılı Erkek Kuran Kursu’nda hocalık yapan 17 yaşındaki Y.K.’nın 9 yaşındaki kurs öğrencisi U.P.’ye tecavüz etmesini, aynı yurtta görevli Mehmet Arslan’ın savcılığa ihbarı ortaya çıkardı...”
Detaylara baktığımızda ise bu tür haberlerde sıkça karşılaştığımız üzere “pislik çukuru” derinleşiyor...
ŞAKA DİYECEK KADAR ALÇAK
Diğer öğrenciler, daha sonraları yüzünde ve boynunda morluklar da belirlenecek olan arkadaşlarının durumunu önceden bildirmişler: “Y.K. hocamız U.P.’yi öpüyor, kucağına alıyor.” Aile de gelip “Bu nedir?” diye sormuş ama “Çocuklar kendi arasında birbirlerine şaka yapmış, öpmüş, yuvarlanmış, merdivenden düşmüşler” gibi bahanelerle geri yollanmış...
Pislik çukuru, işte bu üstünü örtme veya izini kapatma çabalarına bakınca derinleşiyor.
Pislik çukuru, -son olarak Adıyaman örneğinde görüldüğü gibi- hiyerarşide
Ancak malumunuz, futbol kâğıt üzerinde durduğu gibi durmayan, akmayan, oynanmayan bir hadise; hatta tüm güzelliğini de bir bakıma bu özelliğine borçlu sayılır.
Zorlu bir süreç yaşayan Karabük şanıyla, şerefiyle, G.Saray’ın ateşine ateşle karşılık vererek oynadı işte... Kaptırdığı toplarla yürek hoplatarak oynayan G.Saray, Feghouli ve Maicon’un erkenden golleriyle “bir problem” yaşamayacağını göstermeye çalışırken... Tam taraftar “İşler yolunda, Gomis’i filan bekliyoruz” konumuna geçmişken...
O huzursuzluk kaynağı, o izleyeni diken üstünde ağırlayan skor, o “meşum” 2-1 geldi... G.Saray’ın bu sezon belki de karnının en yumuşak yeri olan “çıkarken kaptırılan top” dramı maçın seyrinin de değişmesine yol açtı.
G.Saray rahat nefes almak için 3. golü kovalarken, baskısını artırırken, gol için topla tüfekle rakibinin üstüne yürürken skor tabelası kafasının üstünde “Demokles’in Kılıcı” gibi sallanıp durdu.
UMULMADIK TAŞ
Sıkı bir kuşatma uyguladı, gole çok yaklaştı ama tartışmasını da beraberinde taşıyan bir penaltı neticesinde “umulmadık” bir taşa takıldı, tökezledi... Ancak içine düştüğü kaostan, maçın son düzlüğünde bir Anka kuşu gibi çıkıverdi G.Saray.
Mucize adam Maicon “Gidiyor mu?” denilen maçı hem kâğıt, hem çimen üzerinde hem de taraftarın yüreğinin hizasında Galatasaray’a yazıverdi...
Bu müthiş tempolu, nefes nefese mücadelenin iki tarafını da tebrik ederken, Galatasaray’ın hücumda parladığı anlar dışındaki bazı hatalarını gözden geçirmesi gerektiğini hatırlatmak gerekiyor.