“Rahatsız vatandaşların” profillerine bakıyorsun; kreşlerde, yatılı okullarda, denetlenmeyen ve desteklenen tarikat işletmesi yurtlarda çocuklar taciz edilirken rahatsız olmamış mesela...
Tüm hassasiyetini bir öpücüğe saklayan “rahatsızın”, asıl “rahatsız” olması gerektiği olaylara karşı tepkisizliğine bakınca “rahatsızlığının” teşhisini de koyabiliyorsun zaten!
Tedavisi de var, söyleyeceğim...
Önce, o öpücüğü “ikon fotoğraf karesi” ile ölümsüzleştiren AFP adına çalışan foto muhabiri Yasin Akgül’ü kutlamak gerek.
Hasret öpücüğü, gülümseyen asker vesaire, bir tablo gibi...
Sonra o öpücüğün adını koyalım...
BİRİKMİŞ ÖPÜCÜKLER
Elbette
Neden ayrıldığını kendisi, partisinin yöneticileri, yakınları biliyordur ama bıraktığı şehrin yaşayanları olarak bizler bilmiyoruz.
Açıkçası çok da umurumda değil görevini niye bıraktığı; yerine gelecek kimdir onu da merak ettiğimi söyleyemem çünkü gücü, etki alanı, iradesinin hükmü kendisine çizilen çizgiler içinde kalacaktır.
Ayrılırken haliyle duygusal, biraz da kırgın bir ifadeyle “Gönül koymasın bana İstanbullular bırakıp gittiğim için” diyordu.
Ben gönül koyanlardanım. Hatta dönemini hayırla yâd etmeyecek olanlardanım.
Niye mi?
Sayayım mı?
Emin misin Kadir Bey?
BETON YEŞİLİ DELERKEN
Bursaspor, Galatasaray’ın afili lig koşusunda kullandığı enstrümanlardan bir karşı mücadele formülü hazırlamıştı: “Pres, sürat ve kararlılık...”
Bu formül, Bursaspor’un özellikle sarı kırmızılıların orta sahasını etkisiz kılan bu formül, çabuk tarafından, 15 dakika içinde fayda sağladı.
Pas hattı çöken Galatasaray kalesine 15 dakika içinde golü gördü, kendi oyununu hatırlayamayacak şekilde sendeledi bir süre. İlk yarıda 30’uncu dakikadan sonra kademe kademe, el yükselterek oyuna hükmetmeye çalışsa da Bursa’nın direncini kıracak pozisyonlar üretmeyi başaramadı.
İkinci 45 dakika perde açıldığında Bursaspor’u sahasında oynamaya mahkûm eden bir Galatasaray filizlenmeye başladı.
GÜCÜNÜ GÖSTERDİ
Karşı ataklardan fayda sağlamayı düşünerek kapanan rakibi açmak için yüklendikçe yüklendi ancak surda gedik açmak mümkün olmadı. Ta ki Tudor’un “Ya deli, ya dâhi” dedirtecek riskli, hatta kaşları kaldıran hamlesine kadar... Bir zar attı Tudor maçın son yarım saatinde ve attığı zar da tuttu.
Oyuna 64’üncü dakikada giren Feghouli, köşe vuruşunda kalecinin yumrukladığı topu sağ ayağıyla indirdi sol ayağıyla mükemmel bir vuruşla topu 90 değilse de 89’dan ağlara yolladı.
Baskısını kesmeyen, coşkusunu geometrik olarak artıran Galatasaray iştahının ödülünü de sezonun
İnsanın kendisini zihnen bir boşlukta hissettiği türden bu küçük zaman diliminde şu soruya yönelmeyi tercih ettim:
“Günümüzün terör maşalarının tehdidi, alçaklıkları malum da olayın Aristo zamanıyla, Aristoteles Abimizle ne ilgisi var?”
Olaya tamamen “Aristo mantığıyla” yaklaşmayı denedim önce.
Bakanlar açıklama yapar mı? Yapar.
Banu Tuna’nın Hürriyet’in manşetine “40’ıncı ilçe: Dolguköy” olarak yansıyan dört dörtlük haberi, oluşan manzarayı ve yaratabileceği sıkıntıları net bir şekilde ortaya koyuyordu.
17 yılda en az 2.55 kilometrekare dolgu alan yapılmış ve mesela Kabataş’taki “seni hiç sevmiyorum martı projesi” vesaire de hesap dışında kalmış...
İstanbul’un hatları cetvelle çizilmiş ülke sınırlarına benzemeye başlarken, Salacak İskelesi yerini beton ovacıklarına terk ederken, şehrin ağzı burnu estetik operasyonla yamultulurken seyrediyoruz biz de işte...
RANTSAL BÖLÜŞÜM
Hürriyet’in yazıişleri “Dolguköy” demiş duruma uygun olarak fakat “Rantkapı” veya “Ölümköy” demeyi de düşünebiliriz...
Niye mi?
Bu dolgu malzemesi büyük oranda kentsel dönüşüm/rantsal bölüşüm hafriyatı...
İstanbul’un altını üstüne getiren, yeşil alan, park, bahçe, afet toplanma alanı tanımayan, bitmek tükenmek bilmeyen projelerin hafriyatı...
Bir de bunun üzerine televizyon ekranından bile net şekilde “ne kadar kabak” olduğu anlaşılan zemini ekleyin... Yorumlarda biraz insaflı olmak gerektiğini baştan vurgulamış olalım böylece... İstim üzerindeyken milli takım kamplarına dağılan ekibin dönüşünün nasıl olacağı merak ediliyordu. Rakip, Nasri gibi bazılarını sakatlık gibi nedenlerle kullanamasa da kadrosuna yıldızlar ve hatta Eto’o gibi bir “süper star” katmış olan Antalyaspor.
GERİYE KOŞUNCA
Henüz ligde galibiyet alamamış olan kırmızı beyazlılar bu maçı bir çıkış maçı olarak gördüklerini başlama düdüğü ile gösterdiler.
Galatasaray’ın pres yapmasına, oyunu kendi sahasına yıkmasına izin vermeyeceğini gösterdi Antalyaspor. Oyunu ileri değil de geriye koşarak oynamak zorunda kalan Galatasaray topu hücum bölgesine aktarmayı başaramadı. Ta ki Maicon-Belhanda-Rodriguez-Gomis üzerinden gelişen atakla golü bulana kadar... Gomis, kaleyi gören birinci sınıf golcü olduğunu bir daha kanıtladı. 34’üncü dakikada formda golcüsüyle öne geçen Galatasaray daha sonra skoru geliştirmek yerine önceliğini rakibi karşılamaya tanıdı.
ÇOK HIRPALANDI
Kapandıkça hırpalanan Galatasaray 82’inci dakikaya kadar dayanabildi. Hani Gomis’e ‘birinci sınıf golcü’ demiştik ya; pardon ama Antalyaspor’da da bir efsane var. Eto’o da elbette sözünü söyledi.
Galatasaray golü nasıl yedi peki? Doğru bildiniz! Yan top! Kalan sürede kıpırdanmaya çalışsa da, son saniyelerde “tehlikeli olabilecek yerlerden” duran top şansları yakalasa da başarılı olamadı Galatasaraylı oyuncular.
Bu maçta beliren problemlerinin kalıcı olup olmadığını önümüzdeki maçlarda öğreniriz...
Servisçi kavgası...
Hürriyet’in dünkü manşetine “Çocuklarımızı hangi mafya taşıyacak?” sorusuyla yansıyan kavga ilk değildi.
Okulların açılma ve kapanma haberlerine paralel olarak yoğunlaşan, neredeyse “rutin” bir çatışma.
Daha iki hafta önce Şanlıurfa’da yaşanan “öğrenci servisi meydan muharebesinde” 6 kişi yaralandı.
Daha haziran ayında Sultangazi’de bir okul bahçesinde öğrenci servisi ihalesi için gelen gruplar silahlı çatışmaya girdi, 3 kişi yaralandı.
DEV BİR RAKAM
İnternetteki arama motorları “servis kavgası” diye sorduğunuzda 265 bin sonuç veriyor. Mükerrer olanları ayıklasak bile dev bir rakam...
“Bu haber ilk değildi”
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Türkiye Veri İşleme Merkezi’nin (TUVİMER) sunduğu rakamları inceleyerek varmış bu sonuca.
Beş büyük kentte (İstanbul, İzmir, Antalya, Bursa, Ankara) yaşayanların kişi başı yıllık gelirleri ve ortalama konut fiyatları esas alınmış çalışmada.
İstanbul’da yemeden, içmeden, kira ödemeden, çocuk okutmadan, gezmeden, görmeden para biriktirirseniz (nasıl olacak tabii o iş bilemiyoruz) 8 metrekare ev alınabiliyor.
İzmir’de 10, Ankara’da 20 metrekare alabilirsiniz; bilginiz olsun...
İŞ BİLMEZ MEMUR DA OLMA!
Aileden aktarılan bir birikim yoksa, piyangoda büyük ikramiye vurmadıysa vb, asgari ücrete talim edenin, “iş bilmez memurun”, işçinin ev almak bir yana karnını doğru düzgün doyuramadığı malum...
Talihin yüzünüze gülmesi ve önünüze bir fırsat çıkarması veya çok çalışıp bileğinin/aklının gücüyle zenginleşmek de elbette mümkün tabii.
Ama size bir güzellik yapayım ve nasıl evler, hatta yalı daireleri edinebileceğinizi fısıldayayım.