Elçi, öldürüldüğü noktadan 100 metre ötede polis memuru Ahmet Çiftaslan’ın şehit olduğu, iki polisin de yaralandığı çatışmanın ardından yaşanan kovalamacada tam olarak “kim vurduya gitti”...
Polisin 2 YDG-H’liyi kovaladığı sırada yaşanan olayın ardından devletin sorumluluk ve yetki açısından en yüksek noktalarındaki isimlerinden açıklamalar peşi sıra geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Burhaniye’de tesis açılışında kürsüden haberi duyururken “Sayın Elçi’ye ve şehit polisimize Allah’tan rahmet, yaralılara şifa diliyorum. Bu olay Türkiye’nin terörle mücadeledeki kararlılığının ne kadar doğru olduğunu göstermiştir” dedi.
DEMEÇ SANATINDAN ÖRNEKLER
Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi’yi arayarak taziyelerini sunduktan sonra net ve iddialı konuştu:
“Bu olay mutlak surette aydınlatılacak. Faili meçhul bizim dönemimizde kalmaz, kalmayacaktır. İdari soruşturma süratle yapılacak ve kamuoyuyla paylaşılacaktır. Hedef sadece Tahir Elçi değil, Türkiye’dir...”
İçişleri Bakanı Efkan Ala da netti: “Olayın tüm yönleriyle incelenmesi için 4 müfettiş görevlendirildi. Olay tüm yönleriyle açıklığa kavuşturulacaktır. Saldırı milletimizin birliğine, bütünlüğüne yönelik yapılmıştır...”
Adalet Bakanı
Dün sabahın “Haydaaa, niye ki?” şeklinde okunacak haberi, Erzurum’dan bu başlıkla gelmişti...
Haberden daha detaylı bir açıklama Türkiye Kayak Federasyonu’nun web sayfasında yayınlandı. Şeffaflığı kutlamak gerek.
Açıklamada “Yeni sistemden memnun olmayan bazı çevreler baskı, tehdit ve en sonunda piste çıkarak sporcu sakatlamak gibi çağ dışı uygulamaları sergilemek istemiştir...” yazıyor.
Serdar Deniz adlı sporcu, pistteyken planlı bir şekilde önüne çıkan bir kayak öğretmeni tarafından sakatlanmak isteniyor, tartaklanıyor, sözlü tacize uğruyor...
Aynı öğretmenin, başkalarıyla birlikte aynı sporcuyu tehdit etmişliği varmış. Olaya müdahale edilince bıçaklar çekilmiş vesaire.
‘VAH VAH’IN ÖTESİ
Kış sporlarını televizyondan severek izleyen, bugün itibariyle 57 gün kalan Kış Olimpiyatları’nı sabırsızlıkla bekleyen biriyim; kış sporlarında böyle bir hadise duymuş görmüş değilim...
Sevgili okur, olayın
2 bin 442 yıl hapis istemiyle yargılandığı dolandırıcılık davasında 15 ay yattıktan sonra tahliye edilen Fadıl Akgündüz çıkarken sadece bu cümleyi kurdu.
Kim ne anladı bilemiyorum ama bence “Yine yırttım” demek istemişti.
Cumhuriyet’ten Aykut Küçükkaya’nın haberi dün “Korkulan oldu... Jet Fadıl yine yaptı yapacağını” başlığıyla hızla yayıldı.
Mahkemeye sunulan bilirkişi raporuna göre aile üyeleri üzerinden kurduğu paravan şirketlere kaynak aktararak borçlu şirketlerinin içini boşaltıyor Jet Fadıl.
Duy da inanma!
TAM BİR DAVA ADAMI
Bu arada 2 bin 442 yılla yargılandığı dava var ya? Hah, işte o başka bir dava, bu başka bir dava...
Tam
Müflis tüccar gibi eski defterleri karıştırırken görünce kof bir böbürlenme yaratıyor bu “tarihi zafer” artık. Neler oldu bu arada?
Elbette yine görkemli zaferler kazanıldı, yıldızlar takıldı, “içeride” kupalar kaldırıldı; “dışarıda” ne zaman çakacağı belli olmayan fişek imajı etkisini azaltsa da genel manada devam etti. Gelinen nokta nedir? G.Saray kazanması şart olan, fikstürde “sıradan gözüken” (Akhisar’a saygım sonsuz, bu bir genelleme) bir maçta geriden gelmenin yarattığı coşkuyla avunacak bir pozisyonda bugün.
Ancak berbat bir hakem yönetiminin kaldıraç etkisini kullanarak ayakta kalan bir takım seyrediyoruz bugün. İlk 45 dakikada “o gün topa vurmak için buluşmuş rastgele bir 11” görüntüsündeydiler.
Güvensizlikleri yedikleri gollerin “şeklinden” belliydi. Zincirleme bir hadise... Taraftar, yönetim, teknik direktör, futbolcu diken üstünde ve durarak geçeceğini düşünüyorlar krizin.
İkinci yarıda kendi içinde görkemli bir geri dönüş hikayesi izledik, skor 4-2’ye kadar gitti ama “3 puan olsun da ne olursa olsun” diyenler dışında kim tatmin olmuştur?
Bu galibiyet hocayı, yönetimi memnun eder; üstlerinden biraz yük alır belki. Ama bu güvensizlik ortamında kazan kaynamaya devam eder; benden söylemesi.
Bu arada... Pardon...
UEFA Kupası’nın üstünden 17 yıl geçti demiştik ya. Çok ümitliydik 17 Mayıs 2000’de. Bugün baktığımızda
Askerliği uzayacakmış, beter olsun pislik herif!
Birkaç yüz lira ödeyerek kurtulacak, saatli bir bomba misali ruhundaki çirkefle topluma karışacak; hepimiz biliyoruz.
Allah bin türlü... Neyse, siz tamamlayın işte...
Bu ve benzeri pislikler yarattıkları infialle orantılı olarak birkaç yüz lira eksik, birkaç yüz lira fazla ödeyerek kurtuluyor.
Koruyan kim onları? Yasa...
YASA ZIRH OLMUŞ PİSLİKLERE
O tatlı, masum, bakmaya, sevmeye doyulmayacak güzellere böyle pervasızca şiddet uygulayanlara yamuk sistem “Suç değil canım, kabahattir o” diyerek “mükemmel” bir zırh sunuyor.
Hayvan dostları, sivil toplum kuruluşları, yandaşından yoldaşına her fikirden insan
Bekir Bey ve toplantıda konuşan kıymetli isimler, siyaset makinesinin rant devşirmek için kitleleri peşinden sürüklediği çukurdan ancak “orta kalite demokrasi tuzağı”ndan kurtularak çıkılabileceğini işaret ediyordu.
Araştırmalar 10 kişiden 9’unun “kimseye” güvenmediğini, yüzde 80’inimizin farklı görüşten, kimlik kartından olan biriyle komşu veya arkadaş olmak istemediğini ortaya koyuyor.
Hal böyleyken, farklı/başka araştırmalar, özümsediğimiz/arzuladığımız değerler sıralamasında birleştiriyor bizi.
HERKES ADALET İSTİYOR
AKP’lisinden CHP’lisine, MHP’lisinden HDP’lisine hepimiz “adalet” istiyoruz öncelikle.
İlk sırada adalet var, ya sonra? “Ahlak, güven, saygı, huzur, eşitlik” hepimizin “Ah ne güzel” diyeceği şekilde uzuyor liste...
Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış olan Ali Bardakoğlu, öne çıkartılan bu değerlerin aynı zamanda eksikliği hissedilen kavramlar olduğunu hatırlatırken “Dinin anahtar teslim huzur vaat etmediğini”, sorumlulukları hatırlattığını, belirleyici olanın bireyin ahlakı olduğunu vurguladı.
Hakikaten hepimiz, insanlık (sadece Türkiye’nin meselesi değil) bu değerleri önemserken neden bütün dünyada kutuplaştırmaya, ayrıştırmaya abanarak siyaset yapanlar yükseliyor, gücü seçim sandığında teslim alıyor.
Eğer Beşiktaş karşısındaki mağlubiyeti Muslera’nın “nadir” hatalarından birine bağlarsak yanılırız.
Galatasaray bu maçı tıpkı daha önceki benzer maçlarda olduğu gibi gerekli sağlam karakteri gösteremediği için kaybetti.
Galatasaray bu maç takımıyla ne yapacağını bilemeyen, kasım kasım kasılmaktan öte bir faydası görülmeyen bir teknik direktöre emanet edildiği için kaybetti.
Galatasaray bu maçı rakibi kadar istemediği, rakibi kadar iyi hazırlanmadığı ve cesaretle oynamadığı için kaybetti.
Galatasaray bu maçı kazanmak için değil, bir ihtimal beraberlikle savuşturabileceğini düşündüğü için kaybetti.
İMKANI YOK DÜZELMEZ
Galatasaray bu maçı rakibi gibi gücüne değil, şansına güvenerek oynayıp bitirebileceğini düşündüğü için kaybetti.
Galatasaray bu maçı kötü bir kadrosu olduğu için değil, kötü yönetildiği için kaybetti.
Büyük Britanya’ya dışişlerinde bağlı olan, kendileri pek hoşlanmasa da “vergi cenneti, para yıkama adası” olarak anılan, meşhur ve tehlikeli bir motosiklet yarışından öte namı çok duyulmayan bir ada...
Son olarak BBC’de “Cennet Belgeleri”ne dayanarak yapılan bir haberden rahatsız oldular. Monaco’da yaşayan İngiliz Formula 1 şampiyonu Lewis Hamilton’un 16.5 milyonluk özel uçağının vergi işlerini Man Adası’nda kitabına uydurduğu ortaya çıktı.
“Messi’den Neymar’a hepsinin vergi dümeni yok mu zaten? Aman ne büyük haber!” demeyin.
Man Adası için “flaş flaş flaş haber”dir, “şok şok şok gelişme”dir, “oha oha oha birader”dir.
KIŞ GELİYOR
“Bizler Man Adası’nda olan biteni anlamaya çalışırken Man Adası’ndakilerin derdi nedir?” diye bir bakmak istedim.
Adadaki haberler için en makul kaynak “IOM Today”in web sayfası.
Adanın bir numaralı konusu