İki haftada 5 puan kaybettikten sonra Gençlerbirliği önünde moral düzletme, taraftarın yüreğine su serpme maçına çıktı Galatasaray.
Gomis’in enfes bir dönüşle topu koşu yoluna bıraktığı Mariano golü attığında eminim çoğu Galatasaraylı “İki asist bir golle oynayan sağ bekimiz var şu anda biliyor musun?” diyerek hislenmiştir.
EL FRENİ ETKİSİ
Erken golün Galatasaray’ı coşturması bellenirken el freni etkisi yarattı. Klasik yan pas bulamacı, defanstan çıkarken kaptırılan top dramı derken Gençlerbirliği bir ara gol için umutlanacak şekilde dengeledi oyunu.
Ancak daha önce Belhanda’nın ortasında direğe takılmış olan Maicon, o pozisyonun kopyasında golü buldu, skoru, taraftarı, hocayı, arkadaşlarını rahatlattı.
İkinci yarı ise bambaşka şekilde gelişti olaylar. 46’da Gomis, 50’de Tolga’nın golleri Tudor’u Maicon ve Fernando’yu tedbir amaçlı oyundan alacak kadar rahatlattı.
Sonuçta...
“
Henüz 28 yaşında, mesleğine âşık genç bir kadın neden kendisini 9’uncu kattan aşağı bırakarak hayata veda eder?
İki hafta önce, sosyal medyadaki fotoğrafının altına “Sınavım var, uykusuzum ve hazır değilim ama güne o kadar güzel başladım ki” yazan bir üniversite öğrencisi hangi yükü kaldıramadı hayatının baharında ve canına kıldı?..
24 saat içinde iki doktor ve bir tıp fakültesi öğrencisinin intihar etmesi, geleneksel “Yokmuş gibi yaparsak yok sayılır” diyerek halı altına süpürülen bir problemi gündeme taşıdı.
“Gündeme taşıdı” dediğime bakmayın tabii.
KURCALAYARAK BOZULAN SİSTEM
Tepkiler “Aaa? Aynı gün hem de, ne tesadüf” ve “Çok mu yoruluyorlarmış, vah vah!” arasında gidip geldi.
Bir Allah’ın yetkilisi de çıkıp sağlık çalışanlarının “ölerek” verdikleri mesaja, duyulmayan “İmdat!” çığlıklarına cevap vermeye tenezzül etmedi!
Neden mi kendini öldürdü bu gencecik insanlar?
Ekranda his kapaklarını er geç patlatacak, gözleri nemlendirecek, coşku/özlem/sevgi pıtırcığı infilakı yaşatacak görüntüler akmaya başlıyor...
Büyük kurumların “bayram” filmleri çok seviliyor, çok hislendiriyor, çok paylaşılıyor, seyrediliyor, takdir ediliyor.
Elbette ben de seviyorum ortak değerlerimizi ön plana çıkaran, hatırlatan filmleri...
Kimin yüreği erimez ki o görüntüler/görüntülerimiz, o tatlı tatlı mozaik, o huzurlu reklam metni karşısında?
‘NE MOZAİĞİ ULAN!’ KAZANDI
Ancak “hakikat” bu filmleri seyrederken “İnsanlar el ele tutuşsa, hayat bayram olsa” diyenlerden çok “Ne mozaiği ulan!” diyenlerin galebe çaldığını işaret etmekte.
Doğan Holding tarafından Ekim 2016’da Konda’ya yaptırılan Türkiye Değerler Araştırması, “Türkiye’de görmek istediğimiz değerleri” ortaya koyuyordu.
Sırasıyla
Galatasaray’ın ustabaşı konumundaki Igor Tudor açısından, “talihsiz olaylar zinciri”ni hangisi tetikledi acaba?
Tolga Ciğerci’nin sakatlanması?.. O yokken de kazanacak çözüm üretti takım. Hem dün dönmüştü işte. Geçiniz...
Peki Feghouli’nin sağlam gelişi, Selçuk’un, “kamuoyu baskısıyla kadroyu zorlaması” gibi kadroyu sallayan, “farklı titreşimler” filan?..
Milli takım arası mı? Yoo geçti o günler; Beşiktaş maç üstüne maç oynuyor mesela, geçiniz lütfen.
Tudor ne diyecek bilemem de manzara şöyle...
“Sürpriz kadro” müteşebbisliğinden elde edilen kâr kendi kafasını da takımın kafasını da karıştırmış olabilir.
İlk haftaların iştahı, ikili/üçlü presleri, kaleyle arasında hiçbir engeli tanımayan, “ilerici” oyunu gitmiş.
İSKAMBİL KAĞIDI GİBİ
“Ben onu askere 65-70 kilo olarak göndermiştim. Ben bir anneyim. 3.5 kilo dünyaya getiriyorum, 750 gram toprağa veriyorum. Sizlere yalvarıyorum. Kendinizi bizlerin yerine koyun. FETÖ mü var, ne varsa bulun artık. Yeni heyete güveniyorum...”
Satı Ergenç, 5 Eylül 2012’de Afyonkarahisar’da mühimmat deposundaki patlamada şehit olan 25 askerden birinin annesidir.
Bu konuşmayı Şubat 2017’de askeri mahkemede, davanın 16’ncı duruşmasında yapmıştır...
O duruşma “Hadisenin FETÖ ile bağlantısının araştırılmasına...” denilerek noktalanmış, şehit yakınlarının içine su serpecek hiçbir gelişme kaydedilememişti yine...
Bu sloganı tekrarlıyormuş işlerinden olan ve hak arayan Trakyalı cam emekçileri ve aileleri...
“90 Trakyalı” vurgusunda Frank Miller’ın efsaneler dünyasından çekip çıkarttığı “300 Spartalı”ya bir selam sezmeli miyiz?
Malum, filmde müthiş abartılı bir savaş izleriz; neticede çizgi romandan uyarlamadır, normal karşılamak gerekir.
300 Spartalı, on binlerce kişilik, yüz binlerce kişilik Pers ordusuyla başa çıkar...
90 Trakyalının da kavgasında, mücadelesinde, hak arayışında karşısında dikilen ordu çok kalabalık, çok güçlü...
İşveren, OHAL zırhı, kolluk kuvvetleri, görmez/duymaz/yansıtmaz medya organları ve sıkı durun bağlı oldukları sendika...
SENDİKAYA GELİN
İşlerinden olan, hak arayan, seslerini yetkililere duyurmaya çalışan işçilere Kristal-İş’ten destek yerine şu açıklama geldi desem?..
Galatasaray kazanırsa puan açsısından büyük bir hamle yapmış olacaktı; Fenerbahçe’nin kaybetmesi de henüz çok erken olmasına rağmen zirveden kopma noktasına sürüklenmek anlamına gelebilirdi.
İlk yarı bir denge oyunu izledik.
Galatasaray baskı uygulayarak başladı, Fenerbahçe direndi, oyunu dengeledi ve ilk yarının son bölümünde baskı uygulayan tarafa dönüştü.
Galatasaray Feghouli ve Gomis ile net gol pozisyonları yakaladı; Fenerbahçe ileri uçta Janssen ile karşılık verdi.
İki taraf da orta saha cenklerinden top kaparak pozisyon buldu veya rakibine altın tepside sundu...
Bu “dengeli manzaraya” uymayan tek kişi kart standartlarından (standartsızlığından), pozisyonlardaki görme bozukluklarına kadar hakem Cüneyt Çakır’dı.
İkinci yarıya Galatasaray daha iştahlı başladı, Fenerbahçe karşılık vermeye çalıştı vesaire...
Denge oyunu maçın son 20 dakikasında daha önce topu yere vurmak gibi sersemce bir sebepten sarı kartı bulunan
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2013’ten beri o bölgenin kapalı olduğunu, ocağın ruhsatsız olduğunu duyurdu.
Savcılık soruşturma başlattı.
Yüklenici firmadan 3 kişi gözaltına alındı.
Saat 14.30’daki göçükte hayatını kaybeden işçiler gece toprağa verildi.
Ve konu kapandı!
Bu noktadan sonra konunun kapanmaması gerektiğiyle ilgili cümleler kuracağım ama birbirimizi kandırmayalım.
Bu konu kapandı!
4 YILDA 18 İŞÇİ