Hızlı, kararlı, agresif, konsantrasyonu üst seviyede ve gole odaklı... Ligin tabanına yakın bloktan kurtulmak için mücadele eden, Hamza Hamzaoğlu ile silkinse de gücünü toparlayamamış Antalyaspor, bu baskıyı kaldıramadı.
Biraz taktik faullerle Galatasaray’ı durdurmayı denediler, onda da başarılı olamadılar. Gomis, önce Garry Rodrigues’in şuttan asiste dönüşen pasıyla buluşarak direnci kırdı. Aynı ikili 5 dakika içinde bir golde daha ortaklık yaptılar ki; Rodrigues’in koşusu, zamanlaması, pasındaki incelik bizzat gol kadar kıymetliydi.
KISA SÜRELİ BASKI
Feghouli’nin Belhanda’nın şahane pasıyla buluşarak attığı gol, maçı ve 3 puanı cebine koyacak skor ve moral üstünlüğünü de getirdi ev sahibine... Bu erken skor rahatlığı ve Hamza Hamzaoğlu’nun devreyi beklemeden yaptığı değişikliklerle takımına yeniden format atması maçın görüntüsünü değiştirdi.
İkinci yarıda Antalyaspor gol noktalarına taşınan boyutta olmasa da tehdit yaratan bir baskı oluşturdu kısa süreliğine... Yine de net gol fırsatı yakalayan ve kaçıran taraf Galatasaray’dı. 3 gol, 3 puan, ilk 45 dakikadaki coşkulu oyun ve liderlik koltuğu dün gece elde edilen ganimetlerdir Galatasaray için.
DERİNLİK YOK
İkinci 45 dakikadaki durgunluğu rehavete bağlayabiliriz ancak oyun kalitesi ve kadro derinliği fikstürün çetinleştiği dönemleri kaldırabilecek güce sahip gözükmüyor şimdilik... Kayıpsız ilerlemek ve sorunları da bu süreçte halletmek güç iş; Fatih Hoca’ya kolay gelsin...
MAÇIN ADAMI: GOMIS
Hangi hesap?
Mesela “Yurttaşa 416 milyarlık nükleer fatura” başlığı ve Şehriban Kıraç imzasıyla Cumhuriyet’te yayınlanan haberdeki hesap.
İşi rakamlara boğmak istemem ama “alım garantili” iki nükleer ve üç termik santral projesi için yapılan hesaplara göre 15-20 yıl içinde 120 milyar dolar gibi bir para ödeyeceğiz.
Yakıt bedeli ve enflasyon etkisi “hariç” ayrıca, onu da ödeyeceğiz.
“...Mavi ve yeşil bir kömür tozu geldi. Sonra patlamayla alev topu geldi. Yandığımı hissettim. Dua ettik. Arkadaşlarımın seslerini duydum. Ben, ‘Korkmayın grizu patladı’ dedim. Benim baret erimişti. Sonra alçaktan sürünerek anayola çıktık. Ölen arkadaşların üstlerinden yanlarından geçtik. Kimseye müdahale edemiyorsun o anda. Allah bir daha böyle acılar yaşatmasın...”
3 Mart 1992’de 263 maden işçisinin hayatını kaybettiği kazadan sağ kurtulan Mustafa Bozacıoğlu, 2015’teki anma töreninde o acı günü böyle anlatıyordu...
Kozlu’daki kazada şehit olan son iki maden işçisine 1997’de, ancak 5 yıl sonra ulaşılabilmişti, öyle büyük, öyle korkunçtu...
O kazanın üstünden 26 yıl geçti, unuttuk mu?
PROBLEM VAR BU İŞTE
Nereden baktığınıza bağlı...
Eğer Mustafa Bozacıoğlu’nun aktardığım sözleri söylediği toplantıdaki “faciadan kurtulanlara madenci heykelciği hediye edilmesi” gibi jestleri hatırlamak sayıyorsak problem yok.
Ancak geçtiğimiz günlerde TBMM’ye sevk edilen torba yasadaki bir maddeye bakarsak, vallahi problem var yahu!
Tacizci öğretmeni biraz tanıyalım önce...
Arkadaşımız Felat Bozarlsan ve Burak Emek’in haberleri sayesinde tanımıştık öğretmen A.B.’yi...
2000 yılında DGM’de yargılanmış, “Hizbullah terör örgütüne üye olmaktan” hüküm giymiş, 4 yıl cezaevinde yattıktan sonra tahliye edilmişti.
Ama belli ki Hizbullah sevdası bitmemiş.
Şubat 2017’de Cumhuriyet’ten Ezgi Atabilen’in “Peki ne yapmayı düşünüyorsunuz?” sorusuna yönetmen Tolga Karaçelik bu cevabı veriyordu...
İmece usulüyle, eşin, dostun, bazı sinemaseverlerin desteğiyle, internet üzerinden yardım kampanyasıyla çekti filmini Karaçelik.
Ve çektiği “Kelebekler” adlı bu film, dünyanın en büyük bağımsız film festivali Sundance’de “büyük ödül”ü kazandı.
Küçük bir ihtimalle “ana medyada”, kuvvetle muhtemel sosyal medyada rastlamış olabilirsiniz bu harika habere.
Ve o haberde “Kültür Bakanlığı’nın destek vermediği film” vurgusu dikkatinizi çekmiş olabilir.
Karaçelik’in henüz üçüncü filmi “Kelebekler”. Bir önceki filmi “Sarmaşık” Altın Portakal’dan Cinemaeuropa’ya onlarca ödül toplamıştı.
Parlayan bir isim olarak sinema dünyasının gelişimini, kariyerini, filmlerini ilgiyle izlediği isimlerden.
Peki niye destek vermiyor Kültür Bakanlığı
Sakatlıklar ve “kafa karışıklıkları” üstüne mali kriz gölgesi düşmüş G.Saray’ın kadrosunu direkt etkilemişti. Geçen hafta kahraman mertebesine erişen Eren sezonun gol üretim merkezi Gomis’i kesmişti, Britanya yoluna çıkmaya hazırlanan Ndiaye yoktu, Fernando sakattı.
Osmanlı oyunun büyük bölümünde kompakt şekilde mücadele etti, G.Saray’ın “olası” hücum organizasyonlarını erken uyarı sistemiyle çözdü.
Bıkkınlık verici pas hatalarıyla, top kayıplarıyla ve kale ağzından biri Tolga, biri Feghouli’yle kaçırdığı mutlak gol pozisyonlarıyla ev sahibi takım da misafirine kolaylık sağladı. 37’de Yasin’in ortasında Eren’in kafayla indirmesi ve Feghouli’nin golü bulmasının değeri dakikalar ilerledikçe daha da iyi anlaşıldı. İkinci yarıda Osmanlıspor baskı kurdu net pozisyon üretemese de pozisyon kovaladı, en azından G.Saray’a sıkıntı verdi, daralttı.
EREN FAYDALI AMA...
Elbette G.Saray bu baskıyı kırıp karşı baskı kurdu, net pozisyonlar da yakaladı ama son vuruş beceriksizlikleri, Karcemarskas’ın performansı derken kalite bakımından vasatı bile tutturamayan maç aktı geçti.
İlk yarıda ısınmaya gönderilen Gomis’in 80’de girmesi bile yeterliydi. Eren faydalı, daha da faydalı olacak ama sepetle, küfeyle gol atmasının ötesinde fayda sağlayan Gomis’i kesecek kadar değil. Nitekim maç boyu yapılamayanı (topu doğru takip, yerinde ayak koymak vb.) yaptı ve son anda G.Saray’a derin nefes aldırdı. Helal olsun!
MAÇIN ADAMI: GOMIS
GOMIS, rakip defansın ötesinde dedikodularla, yalan haberlerle ve yedek kulübesi psikolojisiyle de mücadele ederek attı golünü. Sağlam karakter, sağlam golcü dediğin böyle olur...
İngiliz yardım kuruluşu Oxfam, yılın bu vakitleri, tam Davos filan civcivlenirken bir rapor yayınlar.
O rapor sayesinde zenginin nasıl zenginleştiğini, yoksulun nasıl yoksullaştığını net bir şekilde görebiliriz.
Dünyadaki servetin yarısını bir avuç insan paylaşıyor; en zengin 8 kişinin geliri dünyanın yüzde 50’sine denk.
En yoksul yüzde 50 “hiç ama hiç” zenginleşemezken 2017’de “yukarıdakilerin” cepleri, kasaları dolmaya devam etti.
İstanbul’daki Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde...
5 ay içinde 18 yaşının altında 115 çocuğun hamile olduğu tespit edildi.
38’i 15 yaşından da küçük çocukların 39’u da Suriyeli idi...
Hastane, 18 yaşından küçüklerin hamileliğini yasal olarak Emniyet’e bildirmek zorunda olmasına rağmen bu 115 çocuğun raporlarını “sümen altı” etmiş.