Rakip öncelikle kendisini iyi tanıyan, iki maçtaki manzaraya bakınca rakibini de tanıma zahmeti gösteren o meşhur “düşük bütçeli Kuzey Avrupa belalısı” kontenjanından. Derli toplu oynayan Randers karşısında ilk maçta savunma zaafının faturasını yenilgiyle ödeyen Galatasaray, rövanşa oyunu rakip sahada oynayacağını net şekilde belli ederek başladı.
Evinde taraftarının desteğini de arkasına alarak baskıyı artıran sarı kırmızılar kuşatma sırasında gelişen karşı atağa yenik düştü yine...
TOZ ŞEKER GiBi DAĞILDI
Hışımla rakibin üstüne yürürken ilk maçta olduğu gibi gardını kolayca düşürdü, savunması her unsuruyla toz şeker gibi dağıldı ve golü kalesinde gördü.
Galatasaray takımı golün ardından yeniden toparlanmak, moral toplayan rakibi yeniden baskı altına almak konusunda yoğun çaba gösterdiyse de net pozisyonlarda bile başarı sağlayamadı.
Maçın ikinci yarısına vites artırarak, yıldırıcı boyutta bir baskıyla giren Galatasaray karşılığını da çabucak aldı.
Patrick Van Aanholt’un şık ve düzgün vuruşu takımı kamçıladı, atak sıklıkları Diagne’nin bir dakika içinde iki çok net pozisyonu heba edeceği düzeye kadar ulaştı.
G.SARAY’IN iKiNCi GOLÜNÜ BARIŞ ALPER’E YAZMALI
80 yaşında, yaklaşık 15-16 yıl önce ağır bir hastalığı savuşturmuş rock’n roll yıldızının ölüm haberinin “şaşkınlık yaratması” beklenmeyebilir elbette fakat bu isim Charlie Watts olunca iş biraz değişiyor.
Mick Jagger ve Keith Richards’ın ardından “Stones”un en eski elemanı olan Watts, 1962’de “Bir yıl içinde patlar nasıl olsa bu grup” diyerek katıldığı macerada neredeyse 60 yılı devirdi ve bir konser bile kaçırmadı.
Çok iyi bir davulcuydu. İstanbul’daki Ali Sami Yen konserlerinde ve 2013 yazında Londra’da canlı olarak izlediğimde o sakin, mimiksiz, neredeyse cansız gibi duran adamın müthiş performanslarına bizzat şahitlik etmişliğim de vardı.
Çocukluk yıllarından itibaren koyu bir caz tutkunu olan, Rolling Stones’a biraz tepeden bakarak ve ayak sürüyerek giren Watts hakiki manada orijinal bir karakterdi.
Mick Jagger ve Keith Richards’ın “hızlı”, skandallarla dolu, çılgın bir parti şeklinde gelişen hayatlarıyla hiç ilgisi olmadı.
1964’te daha grup üne kavuşmadan tanıştığı aşkı Shirley Ann Shepherd ile evlendi ve grup arkadaşlarının aksine, hatta rock’n roll dünyasının neredeyse tamamının aksine ölene kadar eşi ve kız ve tek torunuyla mutlu bir hayat sürdü.
Ailesinden uzak kalmayı sevmediği için turnelerden nefret eden, kendi kurduğu caz gruplarıyla yaptığı çalışmalarda huzur bulan
Sezona kendi kendine kriz yaratarak başlayan Galatasaray, Avrupa macerasında kritik öneme sahip Randers maçına travmalarını da sırtına yükleyerek gitti. Sahaya genç, 6 yerli oyuncu barındıran bir kadroyla çıkan Galatasaray, kâğıt üzerinde oyunun ofansif tarafına abanacağını işaret eden bir 11 seçmişti.
Karşılaşmanın ilk yarısında hücumda zaman zaman başarılı formüller üreten sarı kırmızılılar işin savunma kısmına gelince çuvallayacağına dair çok güçlü sinyaller verdi.
Yaşadığı travmadan motivasyon üretmeyi bilen Kerem Aktürkoğlu takımını öne geçiren golü atarken, sezona çok kötü başlangıç yapmaktan kaynaklı travmasıyla uğraşan Muslera da özüne dönerek kalesini savunabildiği kadar savundu.
KOLAY DAĞILAN SAVUNMA
Muslera’nın gücü, kritik bölgelerde top kaybettiğinde B Planı olmayan, sürekli zor durumda kalan, savruk ve kolay dağılan savunmayı sırtlamaya 54 dakika yetebildi.
İlk yarıda oyununu rakibe dikte ettirdiğine şahitlik ettiğimiz Galatasaray, ikinci yarıda ‘daha kaderci’ bir hale büründü, hücum organizasyonlarını tesadüflere bıraktı, özetle etkili olamadı. Maçın son bölümünde deneyimli isimleri sahaya süren Galatasaray rakip sahada daha fazla varlık gösterse de bu ‘kamp sürecinin’ çok verimli olduğunu söylemek mümkün değil!
ÖNCE SAVUNMADAN BAŞLANMALI
Yeni şekillenen, gençlik aşısını tutturmaya çalışan bir takımın bu aşamada tıkır tıkır oynamasını beklemek elbette hayalcilik olur; zamana ihtiyaç var. Yine de işe ‘çalışır’ bir savunma sistemi, ortak savunma mantığı ve refleksi geliştirmekten başlamak gerektiğini söylemek gerekiyor.
Bu güzelim canlıları öldürmek, eğer bir ödeme yaparsanız serbest... Hatta belirlenen ücreti ödeyenin yanına adam verip öldüreceği masumu bulmasına ve katletmesine yönelik servisimiz de mevcut.
“Biz” diyorum, kim bu biz? Biz, yani Türkiye’miz!
2019-2020 sezonunda 6 bin 944 karacanın, geyiğin, ceylanın, domuzun, keçinin canlarını 11 milyon 312 bin TL karşılığında satmışız.
Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün verilerine dayanarak bir haber hazırlamış Birgün’den İsmail Arı...
“Av Turizmi” diyerek “göz yumulur” türden bir hava verilen kanlı faaliyeti hızlandırarak sürdürüyoruz; maşallah bize...
2016-2017 sezonunda 1.317 canlının katli için onay verilirken, bu sayı 2018-2019’a geldiğimizde 4 bin 255’e, geçen sezon da 7 bine ulaşmış işte...
Eh yani, geliri de canını sattığımız güzelim hayvan sayısına bağlı olarak artıyor tabii... 4 kat fazla cana kıyılınca 4 kat fazla para geliyor...
Taylan Antalyalı’nın Giresun defansının gardını düşüren ve “Feghouli’ye niyet, Diagne’ye kısmet” şeklinde golle noktalanan mükemmel asisti 31’inci dakikada geldi.
O dakikaya kadar tesadüfen bir araya gelmiş bir ekip görüntüsünden öteye gidemeyen, rakibin elini kolunu sallayarak organize olduğu atakları savuşturmak için çabalayan, özetle Avrupa maçlarında gördüğümüz vasat oyununu iyi niyet yardımıyla tutturabilen bir Galatasaray izlemiştik.
İŞTAH AÇILDI, RAKİP ÇÖZÜLDÜ
Transfer tahtasında “Gitti gidiyor” gözüyle bakılan Feghouli ve Diagne üzerinden gole dönüşen bu pozisyon Galatasaray’ın iştahını açarken, rakibin de çabuk çözülmesini tetikledi.
Sarı kırmızı ekip özgüven kotarırken, Karadeniz ekibi hücum hafızasını toparlamakta başarısız oldu.
İkinci gol için ilk bileti Diagne’nin penaltı vuruşunda yakan, daha sonra yine Cicaldau marifetiyle penaltıdan amacına ulaşan Galatasaray ilk yarıyı huzur içinde noktaladı. Huzur demişken...
Ligin ilk maçında, deplasmanda, oturmamış kadronla ve titreyen futbolunla iki farkı bulmuşsun...
Öpüp başına koyacağına kendi içinde kavgaya tutuşmanın, takım arkadaşına kafa atıp yumruk savurmak için 30 metre koşmanın bir anlamı olabilir mi?
Aşı karşıtı olmasına ihtimal vermeyeceğim dostum laf arasında “Ben olmadım, olmayacağım” deyince, konuşmanın gerçek akışına sadık kalırsak “Niye? Kek misin?” demiş, sonra karşıtlığının nedenini anlamak istemiştim.
Özetle “İnanmıyorumcular”dandı... Neye inanmıyordu peki? Hiçbir şeye! Gençken de nihilist/anarşist bir dönemine şahitlik ve eşlik etmiştim ama konumuz aşı değildi!
Hastalığa, dolayısıyla aşıya da inanmıyordu... İçinde ne olduğunu bilmediği bir “zımbırtının” vücuduna girişine izin vermeyeceğini söylüyordu.
İşi
İlk sayısı 7 Mart 1961’de yayınlanan Popüler Melodi ilk müzik dergisi değildir; öncülü olan Ankara kaynaklı Melodi var, ondan önce de Caz ve Caz Ekspres...
Fakat Popüler Melodi, ışığını yansıttığı yıldızların yolun henüz başında olduğu bir döneme şahitlik ettiği için çok mühim bir dergidir. En azından benim gibiler için...
Yıl 1961... Memlekette 1950’lerin ikinci yarısında Deniz Harp Okulu’nda kurulan orkestrayla birlikte atılan rock and roll ateşi tüm dünyayla birlikte buraları da sarmış...
Dönemin havalı orkestralarının yanı sıra ileride adları Türkiye’de popüler müziğin kurucu isimleri olarak anılacak gençler de gelmekte...
Ve biz o gençleri Popüler Melodi sayfalarında birer birer belirirken, röportaj alanları her sayıda biraz daha büyürken görüyoruz.
Erol Büyükburç “Little Lucy”yi henüz yayınlamış. 1952’de İsmet Sıral Orkestrası ile adını duyurmaya başlayan Büyükburç dönemin en havalı yıldızı... Gecede 3 kulüpte birden çıkarak rekor kırıyor...
İlk konserini 1957’de vermiş olan
Ali Güçlü Şimşek, Görkem Karabudak, Gökhan Şahinkaya, Dilan Balkay, Ahmet Ayzit... “Zorro maskelerini” takmış, cüppelerini giymiş vaziyette bekleyen ekipte yüksek konsantrasyon, tatlısından bir heyecan var.
Biletleri tamamen tükenen konseri izleyeceğim yere geçerken Gaye’nin sahne kostümü geçiyor yanımdan; beyaz, taşlı, tül pelerinli, yüksek belli mini eteğiyle Zeki Müren’e selam çakıyor GSA...
Dakikalar içinde de ekranlarda dönüp duran saykodelik imajlar ve eski ev eşyalarıyla ısıtılan rengârenk sahneye çıkıp “İstikrarlı Hayal Hakikattir” ile başlıyor ilk Açıkhava konserine...
“İstikrarlı Hayal Hakikattir”