Paylaş
80 yaşında, yaklaşık 15-16 yıl önce ağır bir hastalığı savuşturmuş rock’n roll yıldızının ölüm haberinin “şaşkınlık yaratması” beklenmeyebilir elbette fakat bu isim Charlie Watts olunca iş biraz değişiyor.
Mick Jagger ve Keith Richards’ın ardından “Stones”un en eski elemanı olan Watts, 1962’de “Bir yıl içinde patlar nasıl olsa bu grup” diyerek katıldığı macerada neredeyse 60 yılı devirdi ve bir konser bile kaçırmadı.
Çok iyi bir davulcuydu. İstanbul’daki Ali Sami Yen konserlerinde ve 2013 yazında Londra’da canlı olarak izlediğimde o sakin, mimiksiz, neredeyse cansız gibi duran adamın müthiş performanslarına bizzat şahitlik etmişliğim de vardı.
Çocukluk yıllarından itibaren koyu bir caz tutkunu olan, Rolling Stones’a biraz tepeden bakarak ve ayak sürüyerek giren Watts hakiki manada orijinal bir karakterdi.
Mick Jagger ve Keith Richards’ın “hızlı”, skandallarla dolu, çılgın bir parti şeklinde gelişen hayatlarıyla hiç ilgisi olmadı.
1964’te daha grup üne kavuşmadan tanıştığı aşkı Shirley Ann Shepherd ile evlendi ve grup arkadaşlarının aksine, hatta rock’n roll dünyasının neredeyse tamamının aksine ölene kadar eşi ve kız ve tek torunuyla mutlu bir hayat sürdü.
Ailesinden uzak kalmayı sevmediği için turnelerden nefret eden, kendi kurduğu caz gruplarıyla yaptığı çalışmalarda huzur bulan Charlie Watts, giyimiyle kuşamıyla da “ayrıksı” bir karakterdi.
Ayrıksı derken; grup elemanları “rock ilahı” kılık kıyafetiyle boy gösterirken o hep şık takımlar giydi, kravatını taktı, bir centilmen gibi yaşadı rock âleminin parlak ışıkları altında.
Keith Richards sayesinde öğrendiğimiz 1970’li yıllardan şahane bir hikâye vardır... Turnede gecenin bir vakti, partilemekten kontrolünü kaybetmiş Mick Jagger, bu partilerden uzak duran ve odasında dinlenen Charlie Watts’ı arar ve “Davulcum nerede?” diye bağırır.
Karşı taraftan cevap gelmez, telefonu kapatır Charlie Watts. Birkaç dakika sonra, Keith Richards’ın ifadesiyle jilet gibi giyinmiş, tıraşını olmuş, parfümünü sürmüş vaziyette Charlie Watts çıkagelir, odaya girer, “Ben senin davulcun değilim, sen benim şarkıcımsın!” der, Jagger’a yumruğu çakar ve kravatı bile yamulmadan çıkıp gider...
Büyük müzisyenin, bu centilmen rock ikonunun, 60 yılda bir konser kaçırmayan efsanenin hatırası önünde saygıyla eğiliyorum...
Onu dinlemek hep büyük bir zevkti ve öyle kalacak...
GOALBALL İLE BAŞLADIM MACERAYA
DÜN sabah erken saatlerde Kadın Goalball Milli Takımı’nın maçıyla birlikte 2020 Tokyo Paralimpik Olimpiyat Oyunları maceram başlamış oldu.
Kadın Goalball Milli Takımı, 2016’da Rio’da altın madalyayı kazanmıştı; şampiyon unvanıyla sahaya çıktı ve rakibi Japonya’yı 7-1 gibi çok net bir skorla yendi.
Milli formayla sahaya çıkan Fatma Gül Güler, Reyhan Yılmaz ve Goalball’da bir dünya yıldızı olan, gol kraliçemiz Sevda Altunoluk mükemmel bir maç çıkardılar. Sevda Altunoluk yine 4 gol attı...
Goalball nedir bilmiyor olabilirsiniz. Gözleri bantlanan, üstüne bir de simsiyah maskeler takılan üçer kişilik takımlar arasında oynanıyor.
Kaleler büyük, top ağır, taktikler hassas, sahadaki konumu belirlemek için yere çekilen bantlardan başka rehber yok ve fiziksel açıdan çok yorucu bir spor.
Nasıl bir spor olduğuna şahitlik etmek isterseniz, ikinci maçları Mısır’a karşı...
“Engelli Olimpiyat Oyunları” olarak da bilinen Paralimpik Olimpiyat Oyunları’na bu kez 44 kadın, 43 erkek sporcumuzla katılıyoruz.
Okçuluk, atletizm, badminton, goalball, judo, halter, atıcılık, yüzme, tekvando, masa tenisi, basketbol, eskrim ve tenis branşlarında yarışacağımız oyunlar henüz başladı ve 5 Eylül’e kadar sürecek.
TRT Spor Yıldız yayınlıyor 2020 Paralimpik Olimpiyat Oyunları’nı.
Sporcularımızı, bütün ülkelerin sporcularını izlemek, desteklemek, iradelerine, başarılarına şapka çıkartmak isteyenler bu muhteşem organizasyonu kaçırmasın...
Paylaş