Yazdığım her şeyi sildiğim bir gün...
Metal camiasının, rock kardeşliğinin, müzik insanlarının, biz “Laneth”li tayfanın en sevilen karakterini dün uğurladık.
Laneth’in, fotokopi bir “fanzin” olarak yola çıkıp memleketin rock müzik tarihinde “köşe taşı” olacak bir “tavrın” ebedi ve ezeli lideriydi.
Hep kibardı, hep mütevazıydı, hep iyiydi.
20 yaş altındaki ve 65 yaş üstündeki nüfusa sokağa çıkma engeli konulurken, 20 yaş altındaki çalışanlar için istisna oluşturuldu.
20 yaş altında çalışan sayısında çelişkili rakamlar mevcut fakat 1.5-2 milyon civarında genç insanın işlerine devam etmeleri gerekiyor.
Nüfusunun önemli bir bölümü işsiz kaldığı anda aç kalacağı için “istesen de istemesen de çalışacaksın” durumu oluşuyor.
Alınan tedbirler elbette var, fakat mesela Almanya veya Fransa’daki gibi güçlü bir sübvansiyon sisteminden söz etmek şu an için mümkün değil...
Üretimi durdurmamak pek çok yönüyle bugün tartışılan, ileride oluşturacağı sorunlar berraklaşınca daha net görülecek ve tartışılacak bir karar.
Bu durumda çalışanları, çalışmak zorunda kalanları, bırakılanları el üstünde tutmamız, emeğine muhtaç olunan işçi için her türlü imkânı seferber etmek gerekir öyle değil mi?
Akıl da, vicdan da, en kerameti kendinden menkul strateji de herhalde bu soruya “Tabii canım, öyle yapmak gerekir” cevabını verecektir herhalde...
Hal böyleyken bakınız inşaat sektörüne...
İnsanoğlu daha otoriter yönetimlere mi teslim olacak yoksa faturayı “dediğim dedik” liderlere kesip aklı ve bilimi yücelten, kamunun faydasını gözeten yeni kahramanlara mı kucak açacak, bekleyip göreceğiz...
Görüşlerine çok kıymet verdiğim Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nilüfer Narlı, Cumhuriyet’ten İpek Özbey’e verdiği röportajda bu yöndeki bir soruya şu yanıtı veriyordu:
“...Dijital demokrasi bu tür bir otoriterleşme önünde engel olacaktır. Bu salgın ulus-devletin gücünü tekrar ortaya koydu. Salgın sonrası ulus-devletler güçlerini korusa da küresel işbirliği ve dayanışmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç olacaktır. Salgın sonrası dönemde insan-doğa ilişkileri, doğa-insan partnerliği anlayışı güçlenebilir. Bu salgın sonrası mevcut değerlerin güçlü bir biçimde sorgulandığı günler gelecek. Bu süreçte yeni liderler, yeni kahramanlar yükselecektir...”
Akıl, bilim, otoriterleşme tehdidi, yeni kahramanlar vesaire demişken...
Koronavirüsle mücadele sürecinde en şahane(!) yöntem elbette dünyanın en az demokratik memleketlerinden Türkmenistan’dan geldi.
Halihazırda Gurbanguli Berdimuhamedov tarafından resmen “kafasına göre” yönetilen ülkede “koronavirüs” yasaklandı!
Yanlış filan okumuş değilsin eyyy sevgili okur!
Türkmenistan’da koronavirüs kelimesinin kullanımı yasaklandı; okullara, işyerlerine ve hastanelere dağıtılan sağlık bilgilendirme broşürlerinden izi silindi.
Arşivlerini, galerilerini açan sanat merkezleri, müzeler, kütüphaneler...
Her akşam hayranları için canlı performanslar sunan canımızın içi müzisyenler, oyuncular, bütün sanatçılar...
Kamunun haber hakkı için ön cephede mücadele veren sevgili meslektaşlarım...
İhtiyaç sahiplerinin alışverişlerini yapan, yeri geldiğinde odununu kırıp hazır hale getiren kamu görevlileri...
“İyilik yayma çetesinin”, dayanışmanın, paylaşımın neferleri ve kimi zaman gözlerimizi dolduracak güzellikler listesi uzuyor...
Ama kötülüğün, alçaklığın, ciğersizliğin, geri zekâlılığın da hız kesmediğini seyrediyoruz sığındığımız evlerimizden...
Şöyle haberler okuyoruz mesela:
“Fahiş fiyatla mal satan ve vatandaşın sağlığını tehlikeye atanlara yönelik 20 günde 30 ilde düzenlenen operasyonlarda 160 kişi gözaltına alındı. Operasyonlarda 2 milyon 500 bin maske, 142 bin eldiven, 175 bin 608 şişe dezenfektan, maske yapımında kullanılan 50 bin 700 metre kumaş ele geçirildi...”
Esenyurt’taki muhabir meydanın kalabalığını anlatırken fondan polisin uyarı anonsu da sızıyordu yayına: “Sevgili vatandaşlar, lütfen evlerinizde oturun. Evde oturmanız hayati önem taşımaktadır...”
“Evden çıkmamak” bazı uzmanlara göre tek çare, bazıları “Test sayısını arttırmak gerekiyor; yoksa salgın hafifledi diye hayata dönünce yeniden atağa geçecek” diyor.
Ancak el yıkayıp mümkün mertebe karantinada kalmaktan öte bir tedbir ve tavsiye de yok işte şu anda...
İşi gücü olup mecburen evden çıkanları tenzih ederek söylemek gerekirse, bu kadarını bile beceremiyoruz haber bültenlerinde beliren meydanlara baktığımızda...
Canı sıkılan, “Şöyle bir dolaşayım” diyen kendisini sokağa atıyorsa o meşhur lafa sığınmak zamanı gelmiştir: “Eğitim şart...”
Milli Eğitim Bakanlığı’nın derslerin aksamaması için devreye soktuğu sosyal eğitim platformu EBA (Eğitim Bilişim Ağı) bu konuda da fayda sağlayabilir...
Arsız fırsatçılara
En azından şu ana kadarki manzara, virüsün yaşı ilerlemiş olanlar için daha tehlikeli olduğunu kanıtlıyor; yani uygulama doğru...
Büyüklerimizin, yaş sınırına takılan büyüklerimizin ihtiyaçları için çeşitli kurumlar gerekli önlemleri aldığını duyurdu.
Aile bağları, komşuluk gibi güçlü sosyal müesseselerin de katkılarıyla yaşı ilerlemiş sevdiklerimizin bu süreci mümkün olduğunca kolay atlatmalarını umalım, dileyelim.
Bu süreçte Türkiye’de yaşlı olmanın, hayat mücadelesine devam etmek durumunda yaşlı bir birey olmanın güçlüklerini de unutmayalım.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yayımladığı “İstatistiklerde Yaşlılar” adlı çalışmasını “Yaşlıların gerçeği göründüğü gibi değil” başlığıyla haberleştirmişti Ozan Gündoğdu Birgün’de...
Rapora göre 7 milyon 550 bin kişi 65 yaş ve üzerinde; yani kabaca nüfusumuzun yüzde 10’u karantinaya alınmış oldu...
TÜİK raporuna göre 1 milyon 373 bin yaşlı kişi tek başına yaşıyor.
Şu anki karantina altında bakımından milletçe mesul olduğumuz bu 1 milyon 373 bin kişiye de layıkıyla bakmayı da umalım, dileyelim ve daha ötesi elbirliği yapalım...
İshal ile seyreden hastalık riskleri söz konusu.
Çok yakın temas, vücut direncinin iyice düşmesiyle birlikte solunum yolu enfeksiyonları artıyor...
Çocuklar, yaşlılar, kronik hastalığı bulunanlar ile hamileler için risk ölümcül düzeyde...
Uzun vadede verem salgını ortaya çıkabilir.
Gribal enfeksiyonlar geliyor...
Bağırsak enfeksiyonları geliyor ki, yeterli bakım sağlanmazsa çocuklarda, bebeklerde ölümler kaçınılmaz...
Grip dedik ya...
Ölüm hızı koronavirüste yüzde 2-2.5 iken, gribal enfeksiyonlarda bu oran yüzde 10’lara kadar çıkıyor...
“Neticeler” elbette bir gün karşımıza dökülecek...
Kaç can kaybedildiğini, ekonomik hasarı, sosyal ve elbette siyasi depremleri daha net göreceğimiz günler de gelecek.
Sağlık sistemlerinin, güç sahiplerinin yeterlilikleri vb dünyanın her köşesinde muhakkak tartışılacak ve faturalar kesilecek...
Koronavirüs bir gün, umarım yakın bir tarihte yenilecek ama içinde yuvarlanıp durduğumuz bu kaotik ortamın iyice görünür kıldığı başka kronik hastalıkları nasıl yeneceğiz biz?..
Kötülüğü nasıl yeneceğiz?
Önyargıları, ayrımcılığı nasıl yeneceğiz?
Nefreti, sevgisizliği nasıl yeneceğiz?
Mesela Yozgatlı